İÇERİDE RAFLARDA DURAN NESNELER GERÇEKTEN KİTAPTI
"1968 güzünde Rızâpaşa yokuşunu tırmanırken gözüm bir camekâna takılıverdi. Serâp filân görüyorum sandım. O ortamda, işte, en akla hayâle gelmeyecek bir nesneyle karşılaştım. Kitapla. İyice yaklaşıp burnumu, alışveriş delisi kadınlar gibi, cama yapıştırdım. İçeride raflarda dizili duran nesneler gerçekten de kitaptı. Kapıyı açıp girdim. Mekânın derinliklerinde loş bir köşede, tezgâhın arkasında saçlarının akıyla varlığını duyuran biri duruyor yahut oturuyordu. Orta boy mücessem bedenli, gözlüklü, değirmi yüzlü beğ, heyecânsız bir edâyla "buyurunuz!" dedi. O heyecânsız ve mesâfeli edâ, sonraları anlayacağım üzre, durmuş durulmuş, oturmuş bir kişiliğin yansıttığı ilk izlenim kırıntılarıydı. Böylelerinin çetin ceviz kabuğu vardır. Onu kırıp özün derûnuna nüfuz etmek her babayiğidin kârı değil. O içliliği kavrayabilmek, içten bir çabayı gerektirir. Nubar Simonyan beğ, durmuş durulmuş içli insan türünün timsâli bir kişiydi. Karşısındakinin içliliği ile içtenliğini keşfettiği nisbette muhâtabıyla gönül bağı kurardı. Kafa ile gönül zenginliklerini esirgemezdi. Manen ve maddeten mükrimdi. Gönül bağı kuramadıklarına karşıysa, karşılaşmanın başlarındaki temkinli nezâketi ile uzak duruşunu muhâfaza ederdi."
TEOMAN DURALI'NIN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN