21 Mayıs tarihi Türk siyaseti açısından önemli bir gündü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 3 yıl sonra yeniden AK Parti Genel Başkanı seçildi. Bu tarihi seçimin ardından toplanan AK Parti MKYK, yeni kurmay kadrosunu seçti. 29 Mayıs'ta gerçekleştirilen bu toplantıda 64. Hükümette Kültür ve Turizm Bakanlığı görevine yürütmüş olan Mahir Ünal, Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevine getirildi. Göreve gelir gelmez yoğun bir tempo içerisinde çalışan Mahir Ünal ile İstanbul'da biraraya geldik.
CHP'YE DÜŞMAN ZİHNİYET CHP'YE HAKİM OLDU
-Mahir Bey, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşü CHP tabanından çok FETÖ ve PKK'nın gündeminde. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları sizce nereye yürüyor?
2013 yılından bugüne kadar Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını siyasal söylem analizini yaptığımızda, ortaya ilginç bir durum çıkıyor. Uluslararası alanda Türkiye'ye yönelik gerçekleştirilen kara propaganda dilinin aynısını CHP kullanıyor. Özellikle belli dönemlerde belli temalar etrafında Türkiye'ye yönelik kara propagandanın bir taşıyıcısı olarak hareket ettiler. İlginç olan şey şu ki, bu tür temaları öne çıkartan isimler, CHP'de yeni ruh gibi vurgularla hareket eden, hatta ve hatta CHP'nin geleneksel çizgisiyle bile sorun yaşayan isimler. O açıdan aslında bizim birçok zaman eleştirdiğimiz geleneksel CHP zihniyetinden bile uzak hatta ona düşman olan bir çizgi hâkim oldu CHP'ye.
KILIÇDAROĞLU KARA PROPAGANDANIN SÖZCÜSÜ OLDU
-Yürüyüş bildiğiniz gibi MİT tırları ile ilgili devlet sırlarının CHP tarafından FETÖ'ye sızdırılmasıyla başladı. FETÖ ile CHP arasında nasıl bir ilişki var?
Özellikle FETÖ organizasyonu ile Türkiye'yi uluslararası mahkemelerde yargılatmaya çalışan çabaya baktığımızda, CHP'nin bu grupların içerideki sözcüsü olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin kendi vatandaşlarını ve sınırlarını korumak için yaptıklarını bir savaş suçu gibi gösteren, Türkiye ve Erdoğan düşmanı çevrelerin bilinçli bir şekilde yaydığı yalan yanlış iftiraları ülkemizin politikasıymış gibi anlatan çevrelerin sözcülüğünü de yine Kemal Kılıçdaroğlu'nun üstlendiğine şahit oluyoruz.
FETÖ VE PKK'NIN YAYIN ORGANLARINA SAHİP ÇIKTILAR
-FETÖ ve Kılıçdaroğlu arasındaki bu gizli ittifak ne zaman başladı?
17/25 Aralık'tan sonra FETÖ'yü sahiplenme sürecine bir bakın. Yasal sınırlar çerçevesinde terör örgütü FETÖ'nün uzantılarına devletin yaptığı her müdahalede Kılıçdaroğlu ve CHP bir kalkan vazifesi görmüştür. FETÖ'nün yayın organlarına yapılan her operasyonu, CHP lideri basın özgürlüğüne bir müdahale gibi göstermiştir. 15 Temmuz'dan sonra bile bir TV programında FETÖ'nün kitaplarının ve televizyonlarının yayın hakkını alenen savunmuştur. Aynı şekilde PKK'nın yayın organlarına da birçok kez sahip çıktığını biliyoruz.
MAĞDURLARIN DEĞİL TERÖRİSTLERİN SÖZCÜSÜ OLDULAR
-Geçmişte CHP denildiğinde akıllara laiklik tartışmaları gelirdi. Kılıçdaroğlu ile birlikte bu hassasiyetin yerini FETÖ, PKK ve DHKP-C aldı. Siz buna bir anlam verebiliyor musunuz?
"PYD /YPG terör örgütü değildir" diyen Kemal Kılıçdaroğlu. PKK'lılara "arkadaşlar" diye hitap eden Kemal Kılıçdaroğlu. Şehit savcımızın değil onu şehit eden teröristlerin avukatlığına soyunan bir CHP görüyoruz. Zoraki bir süreçle genel başkan yaptırılmasının bir bedeli varmış demek ki. O günden bu yana geçen süre içerisinde Kılıçdaroğlu'nun bu lobilerin sözcülüğünü üstlendiğini görüyoruz. Karşı karşıya olduğumuz durum, basitçe bir hükümet veya iktidar eleştirisi değil. Ülkemize yönelik saldırıların arka planını oluşturan zihniyetin ülkemizdeki yansıması haline gelmiştir. Kılıçdaroğlu'nun CHP'si böyle bir CHP'dir.
HİÇ BİR BATI ÜLKESİNDE TERÖRÜN MEDYASINA İZİN VERİLMEZ
-Siz basından sorumlu genel başkan yardımcısısınız. Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bütün dünyada ifade özgürlüğü çok kıymetlidir. İfade özgürlüğü bireyin yasal bir düzenlemeye karşı vicdani olarak kendi bakış açısını ifade etme hakkıdır. Eğer bireyin yasal bir ödevle, sorumlulukla vicdani bir çelişkisi varsa, vicdanının peşinden gitme hakkı vardır. Buna vicdani hak diyoruz. İfade özgürlüğü de bununla temellendirilir. Ama bireyin bir terör örgütüne intisap, terör örgütüyle birlikte hareket etme, ifade özgürlüğü adı altında terörün ve terörizmin propagandasını yapma hakkı dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesinde terör örgütlerinin medya üzerinden propaganda yapmasına izin verilmez. Ne Fransa'da ne İlgiltere'de ne de ABD'de bu kabul edilemez. Türkiye DEAŞ, PKK, DHKP-C ve FETÖ ile mücadele ederken, 15 Temmuz ihanetinin ülkede yarattığı tahribatın yaralarını sararken, şehitlerin ve gazilerin yanında yer alırken CHP'nin Türkiye düşmanı lobilerle birlikte hareket etmesini anlamak mümkün değil.
Mesela "kontrollü darbe" ifadesi doğrudan bir şekilde FETÖ'cülerin yaydığı konuşma notlarından alıntıdır. Lamı cimi yok bu işin. Doğrudan bir şekilde FETÖ'cü söylemi kullanmakta beis görmüyorlar.
15 TEMMUZ DARBECİLERİ İÇİN YÜRÜYORLAR
-Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz FETÖ darbesini eleştirmek yerine 20 Temmuz OHAL kararını eleştirmesi de ilginç… Evet, devletin, 40 yılı aşkın bir süredir, içine sızan örgüt ve örgüt yandaşlarına karşı yapılan mücadeleyi "asıl darbe 20 Temmuz'da yapıldı" diyerek, lekelemek istemekte ve FETÖ'ye moral destek sağlamaktadır. Bakın Fransa'da darbe olmadı, bir terör saldırısı oldu ve aylardır OHAL ile yönetiliyor. Eleştiri adı altında, terör saldırısını normalleştirmek isteyen, hatta adeta meşru gören var mı ana akım siyasette? Ama söz konusu Türkiye olunca, demokrasiyi ve milleti, milletin iradesini korumak yerine, başka şeyler söyleniyor. Adalet istiyoruz diyerek açıkça, darbecilere adalete uygun bir şekilde davranılmamasını talep ediyorlar. Yani cezalandırılmasınlar, hoş görülsünler istiyorlar. Bu adalet değil, ülkemize ve milletimize zulümdür.
AİHM TÜRKİYE'Yİ HAKLI BULDU
-Bir darbeyi ve bir işgal tehlikesini atlatan Türkiye'nin OHAL ilan etmesini CHP bunu neden anlayamıyor?
15 Temmuz ihanetinin yaralarını sarmaya çalışan Türkiye'nin OHAL ilan etmesinden daha doğal ne olabilir? OHAL'in hukuku ve anayasadaki yeri belli. Hükümetimiz bu konuda Anayasa'nın dışına çıkmış mı? AİHM bile Türkiye'yi bu konuda haklı bulurken CHP'nin ne yapmaya çalıştığını kamuoyunun sağduyusuna bırakıyorum.
HDP'NİN YERİNİ CHP ALDI
-Kılıçdaroğlu neden böyle davranıyor?
DHKP-C'nin talimatı ile açlık grevine başlayanlarla ile ilgili olarak Kılıçdaroğlu'ndan eli kanlı örgütle ilgili tek bir eleştiri duydunuz mu? Biz CHP ve Kılıçdaroğlu'nun ulusal hassasiyetler noktasında sorumlu davranışına şahit olmuyoruz. CHP bir siyasi parti gibi davranmaktan ziyade ulusal birliğimizi hedef alan terör örgütlerinin sözcülüğünü üstlenen bir yapı görünümü veriyor. Meşru siyasetin parçası olarak seçim kazanmak isteyen bir parti gibi davranmıyor. HDP'nin boşluğunu doldurmaya çalışan ve giderek marjinalleşen bir parti görüntüsü veriyor. Bu görüntüyü oluşturan yönetime liderlik diyorlar.
ADALET TALEBİNİ KİRLETİYORLAR
-CHP tabanından da Kılıçdaroğlu'na eleştiriler var. Sizce geleneksel CHP tabanı bu yürüyüşe destek veriyor mu?
CHP sözcüleri bu yürüyüşün on binlere ulaştığını ve amaçlarına ulaştıklarını söylemiş. Demek ki AK Parti gibi milyonlarca insanın takip ettiği mitingler yapsalardı, kim bilir ne diyeceklerdi. Yine "Korkmadan, cesaretle yürüyoruz" diyorlar. Evet, güven içinde yürümelerini sağlamak devletin görevi. Hükümet, yürüyüşlerini rahat yapabilmeleri için gerekli güvenlik ve lojistik desteği tabiki sağlayacak. Fakat, asıl cesaret bugün devletin sağladığı güvenlik ortamında korkmadan yürümek değil, asıl cesaret "kontrollü darbe, başarısızlığa mahkum edilmiş darbe" diye niteledikleri 15 Temmuz Gecesi tankların karşısında korkusuzca yürüyebilmekti. Recep Tayyip Erdoğan gibi "ölümüne ölümüne" diyerek milletinin yanında yer alabilmekti; havaalanından kontrollü bir şekilde kaçmak değil. Bizim yürümeleriyle bir derdimiz yok. Biz bu yürüyüşün neye alet olduğu, gerçekte neyi amaçladığı ile ilgileniyoruz. Adalet talebini kirletip kirletmemeleri ile ilgileniyoruz.
15 TEMMUZ DARBE DAVALARINI İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR
-Bu adalet yürüyüşü değilse nedir?
15 Temmuz darbe davalarını itibarsızlaştırmaya çalışacaksınız. Terör örgütünün sözcüsü gibi davranacaksınız. Dava süreçlerini yok sayacaksınız, terörle mücadeleyi
Küçümseyeceksiniz, sonra da buna adalet yürüyüşü diyeceksiniz. Eli silahlı veya uçakları ele geçiren teröristler insan öldürüyor, Meclis bombalıyor, insanları tarıyor. Kılıçdaroğlu'nun liderliği de bu teröristlere karşı mücadeleyi tasfiye etmek istiyor. Olay bu.
Bu kamuoyu vicdanında karşılık bulmuyor ve bulmayacak. Sizin istediğiniz şey adalet değil, adaletsizlik. Çünkü bu işleri yapanların hesabı sorulmazsa, adalete uygun davranılmaz. Kaldı ki bir siyasi parti mücadelesini mecliste verir. Siyaset insanları sokağa dökerek kaos yaratmaya çalışma faaliyeti değildir. Sokağın ruhunu ve taleplerini meclise taşımaktır parlamenter siyasetin işi. Ama CHP ne yapıyor?
Kılıçdaroğlu'nun CHP'si, HDP'nin minyatür bir versiyonu haline gelme yolundadır. Adeta aynı yöntemlere başvurarak siyaset yapmaya çalışan CHP bir sokak mücadelesi başlatıyor. Bu tavrı biz Gezi'de de gördük. Sokaktan siyaset öğrenmek, bunu siyasete aktarmak başka birşey, siyaseti sokak kavgasına çevirmek, buna indirgemeye kalkma başka birşey. CHP ikincisini yapıyor.
CHP SANDIKTAN ÜMİDİ KESTİ, KAOS İSTİYOR
-Yani demokrasi dışı güçlere ve vesayet odaklarına mı göz kırpıyor?
Milletin iradesi sandıkta tecelli eder. Sandıkta tecelli etmiş bir iradeyi insanları sokağa dökerek yok saymayı hedefliyorsunuz. Siyaseti istikrarsızlaştırmayı amaçlıyorlar ama Türkiye güçlü bir demokrasi ve buna izin vermez. Ama neden yapıyor bunu Kılıçdaroğlu'nun CHP'si? Çünkü CHP bu ülkede sandıktan çıkamayacağını biliyor. Bu bilgiyi, yeni dönemin dinamikleriyle birleştiriyor CHP. Zaten refleks olarak CHP'nin tarihine baktığımızda bunu görüyoruz. İstisnai bazı dönemler hariç her defasında yargıdaki uzantıları veya askeriyedeki cuntacılar, darbeciler gibi vesayet odaklarını müdahaleye çağırmıştır CHP. AK Parti bu vesayet odaklarının dayattıklarını elinin tersi ile ittiği için CHP'ye geriye bir tek sokak kaldı. Bu yüzden CHP seçilmiş hükümetin her eylemini, adımını siyasi bir pozisyon olarak görmek yerine sürekli olarak gayr-ı meşru göstermeye çalışıyor. Yani demokratik meşruiyet çıpasını hedef alıyor, bunu ortadan kaldırmak istiyor.
Her defasında yapay bir meşruiyet krizi çıkartıp, seçilmiş iktidarı yok farzedecek bir sürecin başlamasını istiyorlar. 2011'de yemin krizi üzerinden seçilmiş meclisi, 2013'te Gezi üzerinden seçilmiş hükümeti, mühürsüz pusula iddiası üzerinden 16 Nisan'ı vb…
ADALET ÖRTÜSÜ ALTINDA NEYİ GİZLEDİKLERİNİ BİLİYORUZ
-Kılıçdaroğlu'nun bu yürüyüşün amacının 16 Nisan referandumundaki hayır oylarını diri tutmak ve çatı adaylığının alt yapısını yapmak olduğunu belirtenler de var.
Eğer böyle bir şey olsa buna saygı duyarım. Bir genel başkan 16 Nisan referandumundan aldığı oyların tamamını kendi hanesine yazar ve buna göre siyaset üretebilir. Ama CHP'nin derdi o değil. Adalet örtüsü altında neleri sakladığını biz çok iyi biliyoruz. Tıpkı HDP gibi. Özgürlük maskesi altında bölgede faşizan bir tutum sergiledi. Terörü meşrulaştırmak istedi, onları şirin göstermek istedi. Bunu yaparken de kendisinden farklı düşünen kimseye bir yaşam hakkı tanımadı. Benzer bir stratejiyi CHP'de görüyoruz. CHP adalet kavramı istismarıyla kaos isteğini perdeliyor. Keşke adalet talebinde samimi olsaydı. Gerçekten samimi olsalardı, gerçekten adalet isteselerdi, 15 Temmuz'u yapanlardan hesap sorulmasını destekler, 15 Temmuz mağdurlarının yanında olurlardı. Darbe girişiminden sonra hainlerin sözcülüğünü üstlenmezlerdi.
AK PARTİ 2019'A HIZLA HAZIRLANIYOR
-Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Genel Başkan seçilmesinin ardından AK Parti yönetiminde bazı değişiklikler oldu. Parti 2019 seçimlerine nasıl hazırlanıyor?
AK Parti bu konuda uyum içerisinde bir çalışma yürütüyor. Çok ciddi ve devrim niteliğinde hazırlıklarımız var. Cumhurbaşkanı'mızın sözünü ettiği 180 günlük bir plan hazırlanıyor. Hükümetimiz 6 aylık bir eylem planının üzerinde titizlikle duruyor. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ilgili olarak uyum yasaları çalışması Adalet Bakanlığı ile koordineli olarak yürütülüyor. 2019 Mart ayında yerel seçimler çok önemli. Her zaman olduğu gibi İstanbul ve Ankara üzerinde kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz.
TEŞKİLATLARDA HIZLI YENİLENME OLACAK
-Toplumda büyük bir değişim beklentisi var mı?
Türkiye'de siyasal sistem değişikliği yapıldı. Daha büyük bir yenilik ne olabilir. Bunun sonucunda Cumhurbaşkanımız partisine geri döndü. Siyasi hareketimizin lideri Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın parti genel başkanlığından ayrılmasının ardından kısa bir eksen kayması yaşandı. Sayın Erdoğan gibi güçlü ve karizmatik liderin ayrılması ile siyasette bir boşluk oluştu. Bence metal yorgunluk burada başladı. Dolayısıyla şimdi Cumhurbaşkanımızın siyasete dönmesi ile taşlar ve eksen yerine oturdu. Bundan sonra hükümette, yerel yönetimde ve teşkilatta hızlı bir yenilenme olacaktır. AK Parti her zaman olduğu gibi kendisini yenileyecektir. Cumhurbaşkanımızın partiye dönmesiyle radikal değişim gerçekleşti. Bundan sonraki değişimler bizim için sürpriz olmayacaktır.