Bakan Soylu'nun ilk günlerinde Ağrı Diyadin'deki belediye binasına asılı Kürtçe levhayla ilgili şu sözleri bölgedeki havayı değiştirmeye yetti:
Meselemiz terördür. Kürtçe bizim dilimizdir. Diyadin Belediyesi'nin tabelası hemen asılacaktır."
Referandum sürecinde HDP'nin sandık baskısına karşı söyledikleri de tam bir meydan okumaydı: "Şu referandum bitsin bak neler olacak. Bu referandumun en önemli kararımillet ne derse o olacak. Karayazı'da 7 Haziran'da nasıl oy kullanıldığını ben biliyorum. Hadi şimdi kullandırsınlar, milleti tehdit etsinler de görelim."
Değişen bu siyasi hava ister istemez 16 Nisan referandumuna da yansıdı. O havayı,referanduma yaklaşık 2 ay kala 17 Şubat 2017'de "Referandum ve Kürtler" başlıklıyazımızda şöyle dile getirmiştik:
"Bugün Kürt sosyolojisinde gelinen nokta ne 1 Haziran ne de 1 Kasım öncesine benziyor. (...) Son dönemde ilk kez bölgede psikolojik üstünlük devlet tarafına geçti. Sokakta bunu hissetmemek mümkün değil. Bu tabloya ve HDP'nin son dönem siyasetsizliğine bakıldığında 'Hayır' yüksek görünse de hatırı sayılır oranda 'Evet' çıkması şaşırtıcı olmayacak."
Bu gerçek ortada dururken, bunu gölgelemek için CHP ve HDP gibi baskı ve çalıntı yalanını uydurmak, halkın iradesine saygısızlıktır. CHP bunu hep yapıyor. Onun Kürt versiyonu HDP'nin yapması da hiç şaşırtıcı değil.