Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş, paralel devlet yapılanması tarafından organize edilen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ve "silahlı terör örgütü eylemi" olarak tanımlanan MİT TIR'larının durdurulmasına ilişkin gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulundu. O dönemde Adana Valisi olan Hüseyin Avni Coş, FETÖ'nün kumpasını nasıl bozduğunu gazetemize anlattı. Coş, "FETÖ'nün; PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerinden farkı ve bu örgütle mücadele etmenin güçlüğü aslında burada yatıyor. Bunlar kendi silahlarını değil, devletin silahlarını örgütsel amaçları için kullanıyorlar." dedi.
Hüseyin Avni Coş'un sorularımıza verdiği cevaplar şöyle: MİT TIR'ları durdurulmasıyla ne hedeflendi?
O gün dönemin Dışişleri Bakanı şu anki Başbakanımız Adana'da, ilimizdeydi. Dünyanın değişik ülkelerindeki büyükelçilerimiz de beraberinde misafirimizdi. O sırada İl Jandarma Komutanı geldi. Özel bir konuyu arz etmek istediğini söyledi. Beraber aracın içine geçtik ve sabahleyin bir ihbar geldiğini, ihbara konu olan araçları durdurduklarını ve araçların MİT'e ait çıktığını söyledi. Araçların MİT'e ait çıktığını söyleyince ihbar aşamasında neden haberim olmadığını sordum. O da Cumhuriyet Başsavcısı'nın ve görevli Savcı'nın, konunun gizliliği gerekçesiyle kesinlikle kimseye bilgi verilmemesi talimatı verdiğini ve bu çerçevede ihbarın alındığı aşamada konuyu bildirmediklerini söyledi. Ben de Başsavcı'nın yahut Savcı'nın verdiği emrin geçersiz olduğunu, Jandarma Yönetmeliği'nin açık olduğunu, mülki amire, ilde Devletin temsilcisi olan Devletin Valisi'ne bilgi vermesi gerektiğini, Devletin Valisi'nden gizli bir şeyin olamayacağını, devlet adına o bölgede yürütülen bütün faaliyetleri bilmesi ve takip etmesi gerektiğini söyledim. Yapılan uygulamanın mevzuata aykırı olduğunu belirttim.
MİT Kanunu'nun ilgili hükümlerinden bahsederek araçların ve MİT görevlilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini Jandarma'ya yazılı olarak tebliğ ettik. Ancak, Jandarma Komutanı'nın da daha sonra işin içinde olduğu, söz konusu örgütsel yapı ile işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşıldığından, yazılı talimatımızın gereğinin savsaklandığını ve yerine getirilmediğini anladık. Bunun üzerine yanımda bulunan İl Emniyet Müdürü'ne talimat vererek, en az 300 kişilik, etkin, güçlü, donanımlı bir özel harekât ve Çevik Kuvvet ekibinin süratle hazırlanmasını, olay mahalline ivedi bir şekilde intikal ettirilmesini, araçların bulunduğu yerde koruma altına alınmasını ve araçlara yönelik müdahalenin engellenmesini ve araçların yoluna devam etmesi için gereken neyse yapılması talimatını verdim. Benim de geleceğimi söyledim. Çünkü o sırada Ankara ile çeşitli görüşmelerim devam ediyordu. Bu arada olayın bize intikal ettirildiği anda, bir haber ajansının sözde "gizli" operasyonu basına servis ettiği, konunun medyaya düştüğünü gördük.
İLİN VALİSİNDEN, EMNİYET MÜDÜRÜNDEN GİZLENİYOR
Doğan Haber Ajansı ve Cihan Haber Ajansı vardı değil mi efendim?
Cihan Haber Ajansı yoktu, olayda Doğan Haber Ajansı kullanılmıştı. Zaten o dönemde Paralel Örgüt, kumpasları deşifre olmasın, yapılan operasyona halel gelmesin diye, Cihan Haber Ajansı'nı perde arkasında tutup diğer haber kuruluşlarından yararlanmaya çalıştı. Nitekim baktığınız zaman yine MİT TIR'ları ile ilgili konularda kamuoyunu yanıltmak için kullanılan medyanın doğrudan paralel medya olmadığını, Paralel Örgüt ile ilişkisi çok bilinmeyen medyanın kullanıldığını görüyoruz. Olay bize 12.40'ta bildirildiğinde 12.34'te medyaya zaten servis yapılmıştı. Adeta bize ayıp olmasın kabilinden haber verilmiş. Burada maksat kamuoyunu yanıltmak, algı operasyonu yapmak olduğundan, suç oluşturan bir şey var, hükümet de örtbas etmek istiyor havası oluşturmak istediler. Düşünün, İlin Valisi'nden, Emniyet Müdürü'nden gizlenen, oradaki Dışişleri Bakanı'ndan gizlenen sözde "gizli" bir bilgi, bir basın kuruluşu ile paylaşılıyor. Operasyon saat 12.00 civarında oluyor. Normal şartlarda eğer basın mensupları Jandarma operasyon ekibi ile oraya gitmemiş olsa, 12.34'te fotoğraflı yayın yapılması mümkün değil.
Olay yerine gittiğinizde durum nasıldı?
İl Emniyet Müdürlüğü'nce gerekli tertibat aldırıldıktan sonra, herhangi bir olumsuzluğun gelişmemesi, kanunsuz uygulamadan vazgeçilmesi için olay mahallindeki savcı ile teke tek olarak bir aracın içinde görüştüm. Savcıya konunun ciddiyetini ve vahametini, araçlara el koymakta ısrar etmesi halinde doğuracağı sonuçları anlattım. Bunun üzerine Savcı, MİT'in bir yazı vermesi halinde araçların yollarına devam edebileceğini söyledi. Ben de araçların yoluna devam için gerekli çalışmaların yapılmasını, bizim de MİT'le görüşüp kendisine istediği yazıyı temin ve tedarik için gerekli çalışmayı yapacağımızı söyledim. Gerekli işlemlerin daha rahat yapılması için savcı beyi Valiliğe davet ettim, beraberce Valiliğe geçtik. MİT'e ait araçların, Polis Özel Harekât timleri eşliğinde, İl sınırını gözetmeden, nereye gidecekse zırhlı araçlarla refakat edilmek suretiyle götürülmesi talimatını vererek araçları gönderdik. Araçlar hareket ettikten bir süre sonra istenilen yazıyı hazırlayıp Savcı beye verdik. O zamana kadar Savcı beyi Valilik'te misafir ettik.
DEVLETİN SİLAHLARINI ÖRGÜTSEL AMAÇLARI İÇİN KULLANIYORLAR
MİT görevlileri durdurulmuş, askerler silahlarını çekmiş, savcılar da bu operasyonu destekliyor. Ardından valilik ve polis geliyor. Bu olay örgütün silahlı bir eylem yapacak güçte olduğunu gösteren bir olay mıdır?
Zaten fotoğraflar gösteriyor ki, bu örgütün diğer silahlı terör örgütlerinden en farklı özelliği devletin silahını devlete karşı kullanmasıdır. Bunlar kendi silahlarını değil, Devletin silahlarını örgütsel amaçları için kullanıyorlar. Devletin içine sızıp, devletin bütün imkânlarını milletin aleyhine, kendilerine görev veren küresel güçlerin çıkarları istikametinde kullandıkları için bu olayda da devletin Jandarmasının istihbarat imkânlarını, silahını, aracını, gerecini neyi varsa hepsini kullanmak suretiyle örgütsel planlarını gerçekleştirmeye yöneldikleri görülüyor. Yani FETÖ'nün; PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinden farkı ve bu örgütle mücadele etmenin güçlüğü aslında burada yatıyor. Bu örgüt mensuplarını kolay kolay teşhis etmek, kripto hücrelerini önceden bilebilmek daha zor. Dolayısı ile bunlar devlet için, millet için çok daha büyük bir tehlikedir. Bu gizli hücrelere bir talimat verildiği takdirde, ellerindeki bütün devlet imkânlarını, silahlarını, kendi görev ve yetkilerini, bu yetkiler çerçevesinde sahip oldukları araç ve gereçleri milli menfaatlerin aleyhinde kullanmaktan çekinmediklerinin göstergesidir bu olay. Oradaki fotoğraf çok manidar. Önce araç durduruluyor. Öncü aracın içindeki iki MİT görevlisi yaka paça indiriliyor, üzerlerine çullanılıyor, yere yatırılıp, üzerlerine basılarak, elleri arkadan kelepçeleniyor. Bu sırada da iki Mehmetçik tam nişan vaziyetinde MİT görevlilerini hedef alırken öbür tarafta bir başka görevlinin olayı kamerayla kaydetmeye çalıştığı görülüyor.
PARALEL YAPI TÜRKİYE'NİN DÜŞMANI
Paralel yapı neyi hedefledi?
Bu olay, örgütün hiçbir kural tanımadığını, amaçlarına ulaşmak için ahlaki, vicdani, hukuki ve insani hiçbir kavramı da dikkate almadığının bir göstergesidir. Bu olayın sonrasında da, Türkiye aleyhine sonuç doğurması, Türkiye'yi karalayacak bir şekilde değerlendirilmesi için uluslararası ceza mahkemesinde konunun ele alınabilmesi için ne kadar Türkiye düşmanı, hatta İslam düşmanı kişi ve kuruluş varsa hepsiyle işbirliği yapmak suretiyle Türkiye'yi karalamaya odaklandılar. Paralel Yapı'nın Türkiye'nin düşmanı olduğu, Türk milletinin düşmanı olduğu, İslam âleminin, ümmetin düşmanı olduğu her vesileyle zaten ortaya çıkıyor. Bu operasyonda yabancı istihbarat örgütlerinin gayreti, desteği ve yardımının olduğu ve söz konusu terör örgütüne bu eylemi yapmaya özendirdiklerini ben tahmin ediyorum. Bunun sebebi de şu: Türkiye Cumhuriyeti bildiğiniz gibi artık bölgesinde çok önemli bir devlet oldu, kendi sınırları dışındaki konularla da ilgileniyor. Özellikle gönül coğrafyamızdaki çok zengin birikimin tekrar değerlendirilmesi ve o coğrafyadaki gönüldaş, dindaş ve kardeşlerimizle tekrar samimi ilişkilerin kurulabilmesi için devletin bütün birimlerinin ve bu arada Milli İstihbarat Teşkilatımız'ın da çok önemli görevler üstlendiğini biliyoruz. FETÖ bu anlamda, MİT'in uluslararası itibarına zarar vermeye de çalışıyor. Kendi ülkesinde bile güçsüz bir istihbarat örgütü gibi göstermek suretiyle Afrika'daki, dünyanın dört bir yanındaki Türkiye'ye umut bağlayan kişi ya da kurumlara "siz bu Türkiye'ye, MİT'e o kadar da güvenmeyin, bakın bunlar kendi ülkelerinde nakliye bile yapamıyor" algısı oluşturmaya çalıştılar.
TERÖR ÖRGÜTLERİ BAZI ÜLKELER İÇİN ARTIK BİR DİPLOMATİK ARAÇ
The Guardian gazetesi gizli belge yayımladığı gerekçesiyle hükümet tarafından uyarıldı ve istihbarat görevlilerinin gözetiminde o gizli belge olduğu iddia edilen hard diskler gazete çalışanlarına imha ettirildi. Can Dündar ve Erdem Gül davasına bakıldığında ise İngiliz konsolosu başta olmak üzere konsoloslar kol kola poz verdi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akıl sahibi herkes buradaki çelişkiyi rahatlıkla fark eder. Meseleye şöyle bakmak lazım. Terör ve terör örgütleri bazı ülkeler için artık bir diplomatik araç olmuştur. Terör, o ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda kullanıldığı zaman görmezden gelinmekte, hatta el altından desteklenmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız'ın söylediği 'Dünya beşten büyüktür.' sözünün gerektirdiği yeni bir Dünya Düzeni'nin oluşmaması ve eski sömürüye dayanan dünya düzeninin sürdürülmesi için terörün araç olarak kullanıldığını görüyoruz. Terörle mücadele ettiklerini söyleyen devletlerin bu konudaki samimiyetini sizin söylediğiniz şekilde test ettiğimiz zaman 'Benim teröristim iyidir, senin teröristin kötüdür' anlayışı ile meseleye yaklaştıklarını fark ediyoruz. Böyle yaklaşımlarla terörle mücadelede netice almamız mümkün değildir.
Terör gibi somut bir konuda bile farklı yaklaşımlar sergileyen Batı devletleri, düşünce ve ifade hürriyeti gibi daha soyut konularda da çifte standartlı davranıyor. Kendi menfaatlerine zarar veren fikir ve 'ifadelere, ifade hürriyetinin de sınırı var' diyerek müdahale eder iken başka ülkelerdeki ifade hürriyetinin kapsamı dışındaki suç teşkil eden eylemlerin arkasında durduklarını, kendine yarar sağlamak amacıyla desteklediklerini biliyoruz. Bir kere hangi işi yaparsanız yapın o işi yasaya uygun yapmanız gerekir. Söz konusu olayda da yasal ve etik kurallara uygun davranılmamıştır. Yayın yasağı vardır. Mevcut yayın yasağına rağmen yayınlanmıştır. Bunların basın etiği, basın hukuku ile ilgili anlayışları hep "nalıncı keseri" gibi hep kendilerine yontmak suretiyle gerçekleşiyor. Temenni ediyorum ki, düşünce ve ifade hürriyeti gibi evrensel kurallar, kurumlar ve işleyişler birtakım uluslararası operasyonların aracı olmasın. Milli güvenlik ile ilgili konuları ayağa düşürmek, gizli bilgileri aleni tartışmak yanlış hareketlerdir. Nerede yapılırsa yapılsın, bunların cezası vardır. Söz konusu konsolos ve büyükelçiler, Türkiye'nin değiştiğinin farkında değiller. Dolayısı ile mütareke hükümetinin işbaşında olmadığını ve Türk basını ve yargısı üzerinde birtakım tasallutlarda bulunma girişimlerinin milletimizce hoş karşılanmadığını fark etmeleri gerekir.
MEVZUATA UYUM SAĞLAYAMAYAN KURUMLAR KAPATILACAK
Sakarya'da FETÖ ile ciddi anlamda mücadele ettiğiniz ifade ediliyor. Emniyet görevlilerinden de üst düzey isimlerin bu kapsamda görevden alındığı biliniyor...
Biz eğitim ve öğretim konularına çok önem veriyoruz. Ama legal görünümlü, illegal yapıların çocuklarımızı yasadışı amaçlar doğrultusunda milli ve manevi değerlerimize düşman bir şekilde yetiştirmelerini de önlemek için çalışıyoruz. Eğitim ve öğretim müesseselerinin nasıl çalışacakları mevzuatla belirlenmiştir. Bu mevzuata uyum sağlamayan eğitim müesseselerine, yurtlara, dershanelere müsamaha gösterilmesi, taviz verilmesi elbette düşünülemez. Bunlarla ilgili mevzuatın emir hükümleri çerçevesinde şartlar oluştuğunda bu kurum ve kuruluşların hak ettikleri yaptırımlar konusunda bütün arkadaşlarımız ciddi bir titizlik göstermektedir. Yürüttüğümüz bu önemli mücadelede hızımıza ayak uyduramayan, olması gereken dirayeti gösteremeyen görevliler olursa onlarla ilgili gerekli tasarruflar yapılmaktadır. FETÖ ile mücadele konusunda diğer terör örgütlerine göre daha fazla zorlandığımızı da tekrar söylemeliyiz. Çünkü bunların sinsi, devletin içinde yuvalanmış mensupları var. Aleni olanları yanında olmayanları da var. Bunların ne zaman ne yapabileceklerini, "abilerinden talimat aldıkları" takdirde bir intihar komandosu gibi nasıl eylem yapabileceklerini bilemiyoruz. Bu aynı bizim inancımızdaki münafık-kâfir değerlendirmesine, münafığın kâfirden daha tehlikeli olmasına benziyor. Teşbihte hata olmaz, kâfir olanı biliyor tanıyorsunuz, ama münafığı tanımakta zorlandığınız için olmadık yerde yıkıcı faaliyetlerde bulunmak suretiyle karşımızdaki düşmandan daha çok zarar verebiliyor. FETÖ ile mücadeleyi çok dikkatle, bu muzır yapıyla ilgisi olmayanları bu yapıdan ayırt ederek, maruz kaldığı tehlike ve tehdidi toplumun daha iyi anlamasını sağlayarak sürdürmemiz lazım. Bu titizliği göstererek, şevkle çalışıyoruz.
Zaman