İŞTE TEVHİT-SELAM KUMPASI DAVASI AVUKATI CÜNEYT TOROMAN'IN SABAH.COM.TR'YE YAPTIĞI AÇIKLAMADAN BAZI BAŞLIKLAR
ANAYASA MAHKEMESİ'NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKI VERİLEREK KURDA KUZU EMANET EDİLDİĞİNİ SÖYLEMİŞTİM!
Anayasa Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül'ün bireysel başvurularını karara bağladı ve "Kişi Güvenliği ve Özgürlüğü", "İfade Özgürlüğü" ve "Basın Özgürlüğü" kapsamında ihlal kararı verdi. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumdan sonra, Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma kararı vermesi zorlaştırıldı, buna ilaveten, insan hakları ihlallerini inceleme yetkisi verildi. İnsan hakları ihlallerini inceleme yetkisi, Anayasa Mahkemesi başkanı ve üyelerinin kendi talebiydi. Bu talep, kamuoyunda yerle bir olan itibarını kurtarmaya yönelikti. Kapatılmaktan "bir oyla" kurtulan Ak Parti, parti kapatılmayı zorlaştıran maddelerin iptal edilmemesi için, Anayasa Mahkemesinin talebini de Anayasa paketine ilave etti. Anayasa Mahkemesine böyle bir görev verilmesinin nedenlerinden biri de, AİHM'de Türkiye aleyhine yapılan başvuruların çokluğuydu. İnsan hakları ihlallerine ilişkin başvuruların iç hukuka (Arnayasa Mahkemesine) yönlendirilesiyle, AİHM'deki dosya sayısı da hızla azalacaktı. Anayasa Mahkemesine insan hakları ihlallerini inceleme yetkisinin verilmesini, "kuzuların kurda emanet edilmesi" olarak nitelemiştim.
FETÖ CUNTASI RAPORTÖRLER ÜZERİNDE ÇOK ETKİLİ
Bilindiği üzere referandumda %58 oyla, Anayasa paketi, dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisi de Kabul edilmiş oldu. Anayasada yapılan değişiklikten sonra, gerekli yasal düzenlemeer yapıldıktan sonra, Anayasa Mahkemesi, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren, bireysel başvuruları incelemeye başladı. Anayasa Mahkemesi ilk ciddi sınavını, "başörtüsü" başvurusunda ve başvuru sahibi lehine verdi. Bu ve benzeri kararlara rağmen, "Anayasa Mahkemesinin en önemli vesayet kurumlarından biri olduğunu, kırk yıllık Kani'yi kırk kere sallamakla 'Yani' olamayacağını" belirttim. Bu mahkemeye olan güvensizliğimin temel sebebi, faşist ve yasakçı kararlarının mürekkebinin hala kurumamış olmasaydı. Cemaat cuntasının (2010 HSYK seçimlerinden itibaren) yargıda (ve raportör üyelerden birinin açıklamalarından hareketle Anayasa Mahkemesinde) örgütlendiğinin ortaya çıkması, bu mahkemeye yönelik kuşkularımın daha da artmasına neden oldu. Anayasa Mahkemesi, Şubatın buz gibi soğuğunda ırmağa düşen kişiyi kurtarır, ama kurtardığı kişiyi kurutmak için ağaca asar! Anayasal sistem içinde, yasama organına vasi tayin edilmiş (dilediği yasaları iptal eden) Anayasa Mahkemesine değil, insan hakları mahkemesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
HUKUKİ DEĞİL TAMAMEN SİYASİ BİR KARAR!
Anayasa Mahkemesinin "Can Dündar ve Erdem Gül" kararı, hukuki değil, tamamen siyasi bir karardır. Anayasa Mahkemesi, geçmişte olduğu gibi, bu kararında da anayasayı çiğnemekten çekinmemiştir. Anayasa Mahkemesi, ihlal kararını, üç gerekçeye dayandırmıştır. Bunlardan birincisi "Kişi güvenliği ve özgürlüğü", ikincisi "ifade özgürlüğü", üçüncüsü ise "Basın özgürlüğü"dür. Kişi güvenliği ve özgürlüğü, Anayasanın 19.maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde içerisinde, istisnaları da tek tek sayılmıştır. Bu istisnalardan biri de, kişi özgürlüğünün mahkeme kararıyla kısıtlanmasıdır. Anayasanınbu maddesine göre, kişinin özgürlüğünün mahkeme kararıya kısıtlanması durumunda, kişi güvenliği ve özgürlüğü ihlal edilmiş sayılmayacaktır. Anayasa Mahkemesi, anayasanın bu açık hükmüne rağmen, mahkemenin tutuklama kararını hiçe saymış ihlal kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi, tutuklama kararı veren mahkemenin üstü değil, Temyiz ve itiraz mercii de değildir. Ağır Ceza Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarına karşı itiraz ve temyiz mercileri kanunda sayılmıştır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları, sadece insan hakları ihlalleri açısından değerlendirme yetkisi olduğu halde, yargılamanın içeriğine (mahkemenin görev alanine) müdahale etmiştir.
VATANA İHANET İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜDÜR?
Anayasa Mahkemesinin ikinci ihlal gerekçesi, "ifade özgürlüğü" yönündendir. Can Dündar ve Erdem Gül ifade özgürlüğünü kullanmak istediği halde, bu özgürlüğünü kullanamamış öyle mi?! İfade özgürlüğü mutlak mıdır? Bu hak ve özgürlüğün sınırları yok mudur? Can Dündar ve Erdem Gü'ünl, T.C.hükümetini terör örgütleriyle ilişkilendirmeye yönelik bir operasyonda aktif görev almaları, "ifade özgürlüğü" kapsamında mıdır?! Casusluk suçu, devlet sırlarını açıklama suçu, kaş göz işaretleriyle işlenen bir suç mudur?! Bütün demokratik ülkelerin ceza yasalarında yer verdiği "nefret suçu", dil ile (ifade ile) işlenen bir suçtur. Hakaret de, ayırımıcılık da ifade ile işlenmektedir. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği şeklinde genel kalıp bir ifade kullanılması mümkün değildir. Türkiye'de gerçekten bir "ifade özgürlüğü" sorunu varsa, Ak Parti ve hükümet hakkında "eleştiri sınırlarını sürekli aşanların" cezaevlerinde olması gerekmez mi?! İfade özgürlüğünün koruması altında olmayan hakaretler bile ifade özgürlüğü gibi takdim edilmektedir.
YAYINDA KAMU YARARI VAR YORUMU GERÇEK DEĞİL!
Anayasa Mahkemesinin üçüncü ihlal gerekçesi, "Basın özgürlüğü" yönündendir. Bu ihlal gerekçesi de hayli sorunludur. Basın yayın özgürlüğünün (hukuka uyunluk sebeplerinin ABC'si, güncellik, gerçeklik ve kamu yararıdır. Başvuruya konu yayında, bu ilkelerin hiçbiri söz konusu değildir. Öncelikle, Cumhuriyet gazetesinin manşetten yayınladığı haber güncel olmayıp, (yayın tarihinden) tam bir buçuk yıl önceki bir olaya ilişkindir. Bir buçuk yıl önceki bir olayın güncel olarak nitelemenin imkansız olduğu açıktır. Bu yayın, MİT Tırlarını durduran çeteye yönelik soruşturmayı bertaraf etmek, bu operasyona destek ve operasyonu devam ettirmeye yönelik bir girişim olarak algılanmaktadır. Hukuka uygunluk sebeplerinden ikincisi haberin "gerçek" olmasıdır. Bu haberi yayınlayan Cumhuriyet Gazetesinin, yayınladığı içerikle ilgili hiç bir çabası, haber çalışması, başarısı söz konusu değildir. Yayının içeriği, gazetenin muhabirleri tarafından, olay anına değil, (aynen Taraf gazetesine bavulla getirilen Balyoz belgeleri gibi) başkalarının getirmiş olduğu bilgi ve belgelerden ibarettir. Bu verileri yayınlayanların, bu verilerin gerçek olduğunu iddia etmesi imkansızdır. Haberin hukuka uyunluk sebeplerinden üçüncüsü de, "kamu yararı"dır. Cumhuriyet savcılarının, casusluk, devlet sırrının ifşası, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarıyla ilgili soruşturma başlattığı ve birçok kişinin tutuklandığı dikkate alındığında, MİT Tırlarıyla ilgili bilgi ve belgelerin yayınlanmasında kamu yararı olduğu da öne sürülemez. MİT Tırlarını durduranlara yönelik soruşturma devam ettiğinden, bu TIR'lara ait olduğu iddia edilen bilgi ve belgelerin, fotoğrafların, üretilmiş olması da muhtemeldir. MİT TIR'larıyla ilgili bilgi ve belgelerin içeriğinin, devletin yetkili makamları tarafından açıklanıncaya kadar "devlet sırrı" niteliğinde olduğunu kabul etmemiz gerekir. Soruşturmaya konu bilgi ve belgelerin devlet sırrı ve casusluk olup olmadığına karar verecek olan da, bu iddiayla ilgili yargılamayı yapan yargı makamlarıdır.
AYM GÖREV VE YETKİ ALANLARINA TECAVÜZ ETMEKTEDİR
Anayasa Mahkemesinin "bireysel başvuru" ile ilgili hakları ve yekileri bellidir. İnsan hakları ihlalleriyle ilgili temel metin, (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde olduğu gibi), AİHS ve EK protokollerdir. Anayasa Mahkemesi, devam etmekte olan davaların içeriğine müdahale etmek suretiyle, diğer Mahkemelerin görev ve yetki alanına tecavüz etmektedir. İnsan hakları ihlallerini inceleyen bir kurumun (örneğin Anayasa Mahkemesinin) tutuklama sürelerinin makul süreyi aşmasını, Mahkemenin makul bir sürede karar vermemesini, soruşturma aşamasında şüpheliye kötü muamele yapılmasını, uzun gözaltı süresini, tercüman temin edilmemesini, vs. hak ihlali olarak nitelendirebilir ise de, hakimin, mahkemenin takdir alanına giremez.
AYM BU KARARLA BÜTÜN FETÖ DAVALARI HAKKINDA KARAR VERMİŞTİR
Anayasa Mahkemesi, görünürde, Can Dündar ve Erdem Gül için karar vermis olsa da, gerçekte, devam etmekte olan, birbiriyle bağlantılı FETÖ soruşturmalar hakkında karar vermiştir. Bu durum, bir yargı kurumu eliyle "yargıya, yargılamaya müdahale" niteliğindedir. Deliller toplanmışsa, delilleri karartma ihtimali yoksa, sanıkların kaçma şüphesi yoksa, yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanabilirler. Ancak, bunu takdir yetkisi Anayasa Mahkemesine değil, yargılamayı yapan mahkemeye aittir. Anayasa Mahkemesininbu kararı, Anayasa Mahkemesi eliyle operasyon görüntüsü vermektedir. Başarılı olursa, (Ağır Ceza Mahkemesi bu karara uyar ve tahliye kararı verirse) bu ve benzeri kararların devamı gelecek demektir. Yok, Ağır Ceza Mahkemesi, "Anayasa Mahkemesinin yerindelik denetimi yapamayacağından" bahisle "bu karara uymamaya" karar verirse, bu defa devletin en önemli iki yargı kurumu arasında çatışma ve kaos çıkmış olacaktır. Bu operasyonu planlayanların, her iki sonucu da dikkate aldığını düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi "acaba hangi önemli işte devreye girecek" diye merak ediyordum. Bir ara, yetkisi olmadığı halde "seçim barajının iptali" başvurusunu genel kurulun gündemine aldığında, "acaba?" dedim, ama bu başvuruda ihlal (iptal) kararı vermemişti. Demek ki, beklenen önemli an, MİT Tırları operasyonlarıymış!
Kaynak: Sabah.com.tr