Kurtulmuş, TRT Avaz'da katıldığı canlı yayında, gündeme dair soruları yanıtlayarak, değerlendirmelerde bulundu. Kurtulmuş, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fahri Solak'ın hazırladığı "Türkistan Gündemi" programını, 250. program olması dolayısıyla tebrik etti.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından geçen 25 yıllık süreci değerlendiren Kurtulmuş, Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından yeni bir döneme girildiğini ve "iki kutuplu dünya" sisteminin yıkıldığını anlattı.
İSLAM ALİMLERİNİN 15 BULUŞU VE KEŞİFİ!
Aradan geçen 25-26 yıllık süre içinde "Yeni bir sistem kurulacak, daha barışçıl bir sistem olacak, daha az savaşların olduğu bir dönem olacak, gerilimler çatışmalar olmayacak" şeklinde görüşler ortaya atıldığını, ancak bunun gerçekleşmediğini aktaran Kurtulmuş, bu görüşün tam tersinin gerçekleştiğini söyledi.
Ukrayna krizinin Rusya Federasyonu'nun Batı ile olan geleneksel sınırının tekrar kurulmaya çalışılması olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Aynı şekilde Suriye'de bugün Rusya'nın fiilen savaşın içinde girmiş olması, vekalet savaşlarının bir adım ötesine geçilmesi, aslında güneyde de 'NATO sınırı burasıdır' demesidir. Dolayısıyla bundan sonra maalesef daha çatışmacı, daha gerilimli bir ortama doğru dünya gidiyor"ifadelerini kullandı.
Soğuk Savaş'ın ardından Türk dünyası ile olan ilişkilerde çok önemli gelişmelerin yaşandığını aktaran Kurtulmuş, "Birçok ülke bağımsızlığına kavuştu, birçok ülke ekonomik olarak gelişmesini sürdürdü ya da bir kısmı yeni başladı, ekonomik gelişmesini, ama totale baktığımız zaman önemli güzel gelişmeler olmakla birlikte tam manasıyla istediğimiz de olmadı. Yani bu uzun yıllar, uzun süre Ruslar'ın hegemonyası altında yaşamış olan o Soğuk Savaş'ın en acı, kahırlı günlerini geçirmiş olan bu geniş coğrafya, ulusal bağımsızlıklarını kazanmak itibarıyla bir merhale kazanmıştır ama sonuç olarak isterdik ki bu 25 yıl daha güzel geçirilsin. Özellikle bu ülkeler arasında ekonomik, kültürel, siyasi, ticari ilişkiler çok daha güçlendirilsin. Öyle oldu mu, tam manasıyla öyle olduğunu söyleyemeyiz. Büyük mesafe alınmıştır ama istenilen mesafeler katedilmiş değildir" diye konuştu.
Kurtulmuş, yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların açılmasının da çok büyük önem taşıdığını vurgulayarak, Türkiye'nin dost ve akraba topluluklara el uzatabildiğini, bir çok tarihsel değere sahip yapının ihya edildiğini anlattı.
Balkanlar ve Orta Asya'daki kültürel varlıkların ihya edildiğini aktaran Kurtulmuş, "TRT Avaz üzerinden Doğu'daki bizim, Orta Asya'daki kardeşlerimize, TRT Türk ve diğer yayınlar üzerinden Balkanlar ve yakın coğrafyadaki akraba topluluklarımızla çok yakın bir ilişki kurma imkanı oldu. Anadolu Ajansı birçok Türk Cumhuriyetinde ajanslar kurdu, oralarda temsilcilikler açtı, TRT temsilcilikler açtı, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü üzerinden bir iletişim ağı kuruldu. Baktığımız zaman kurumsal anlamda önemli adımlar atıldı. Üniversiteler düzeyinde adımlar atıldı. Yunus Emre Enstitüsü'nün çok büyük katkıları oldu. Bütün bunlar, çok şükür belli bir seviyeye geldi. Şimdi bunun biraz daha ileriyle götürülmesi için hem biz Türkiye olarak gayret sarf ediyoruz hem de bizim dost ve akraba topluluklarımızı kardeş ülkelerimizdeki yöneticilerden de bu konuda yakın ilişki görüyoruz, yakın ilgi görüyoruz. Bu ilginin daha da artmasını temenni ediyorum" dedi.
Numan Kurtulmuş, "Rusya ile yaşanan krizin Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini nasıl etkiledi" şeklindeki soru üzerine ise "Rusya ile yaşadığımız bu krizin ilk gününden itibaren bu krizin yakın bir dönemde çözülebileceğini ümit ediyorum. İyimser bakıyorum. Evet istemediğimiz bir durum ortaya çıktı. Rus uçakları defaatle sınır ihlalleri yapmıştı, angajman kuralları gereği bu uçak bir türlü düşürüldü. Onu da söyledik ki uçağın sınırlarımızı ihlal ettiği anda kimliği bilinmiyordu. Defaatle uyarıldı. Bunların hepsinin kayıtları var. Dolayısıyla bu krizin çok uzun sürmeyeceği kanatindeyiz. İstenmeyen bir durumdu, arızi bir durumdu. Evet, ne Rusya Türkiye'yi bu kriz dolayısıyla tamamen gözden çıkarabilir ne de biz Türkiye olarak Rusya'yı gözden çıkarabiliriz" ifadelerini kullandı.
Tarihsel olarak Rusya ile Türkiye arasında büyük benzerlikler olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Tarih boyunca da ne zaman Doğu'nun iki büyük imparatorluğu aradaki çelişkiler yüzünden birbirleriyle mücadeleye girdiyse, bundan her ikisi de kazanmamıştır. Her ikisi de kaybetmiştir. Bu tarihsel gerçeği de ortaya koymak lazım. Biz onun için Ruslar'ın da bu çerçevede hareket edeceğini düşünüyoruz, ümit ediyoruz ki bu uçak düşmesi kriziyle başlayan süreç, her iki ülkenin de basiretle sürdürdüğü bir süreç olur ve bir anlamda çözümlenebilir diye düşünüyorum. Bu şu demek değil, yani Ortadoğu'da bütün sorunlarda Ruslar ile Türkler arasında, Türkiye Cumhuriyeti arasındaki sorunlar çözülecek anlamına gelmiyor. Ortada net bir Suriye meselesi var.. Suriye'de Türkiye'nin duruşu bellidir, Rusya'nın duruşu da bellidir. Biz başından itibaren Suriye'de halkın demokratik bir süreç içinde tamamen kendi yönetimlerini seçebilecek bir güce kavuşarak bütün toplumsal kesimlerin işin içinde olduğu bir barış sürecinin oluşmasını istedik. Maalesef Ruslar da başından itibaren önce örtülü, daha sonra da açık bir şekilde Rusya'da barbar, 400 bin kişinin ölümüne neden olmuş mevcut rejimin yanında yer aldı. İfade ettiğim gibi önce vekalet savaşı olarak yürüttükleri bu işi bir müddet sonra da fiilen uçaklarını kaldırarak, fiilen köyleri bombalayarak sürdürdüler ve halen bugün itibarıyla da bunlar devam ediyor. Dolayısıyla Suriye'deki siyasi algılama bakımından farklı yerlerde duruyoruz. Türkiye de Rusya da Suriye'nin bundan sonraki geleceğine ilişkin şu an itibarıyla farklı tutumlar sergiliyor ama ümit ederim ki Suriye ile bir barış sürecinin ortaya çıkması ve orada demokratik bir düzenin kurulması konusunda da Rusya da belli bir noktaya gelecektir. Nereden bunu söylüyorum, bu kadar açık şekilde söylüyorum, iki sene evvel Sayın Putin, İstanbul'a Dolmabahçe Sarayı'na geldiği zaman oradaki görüşmede, hem resmi görüşmede hem de resmi görüşme sonrasındaki basın toplantısında 'ben Esed'in avukatı değilim', yani burada bir esneklik payı olduğunu aslolanın kurulacak olan yeni Suriye'nin nasıl şekilleneceği olduğu manasında biz bunu yorumladık. Esed gibi diktatörü onun şahsı da değil, rejimin mahiyeti itibarıyla böylesine despot, böylesine otokratik, böylesine halka düşmanca, acımasız davranan bir rejimin yanında Rusya gibi büyük bir çarlık geleneğine sahip olan bir ülkenin de yanında durmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Ama Suriye meselesini de Ukrayna meselesini de ben şahsen ikisini de birbirinden ayırmıyoruz."
Uluslararası sistemin çözüm bulmakta yeteneğini kaybettiğini de ifade eden Kurtulmuş, "Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan sistem sadece güçlünün borusunun öttüğü bir sistemdi. Kim güçlüyse onun dediği oldu" dedi. Rusya'nın Kırım ve Suriye'de NATO'ya "Benim sınırım burasıdır" dediğini anlatan Kurtulmuş, "Batı dünyasının da bu yeni durumu gözden geçirmesi lazım. Rusya'nın özellikle bu durumu çok uzun süre devam ettirmeyeceği kanaatindeyim. Suriye'nin siyasal bir çözüme kavuşması bu anlamda Suriye politikası üzerine de Rusya ile Türkiye'nin farklı yerlerde evet yine farklılıklar belki koruyacağız ama sorunun çözülmesiyle birlikte farklılıklarımız daha da azalmış olacak" dedi.
Numan Kurtulmuş, bir soru üzerine, TRT'nin çok büyük mesafe katettiğini anlatarak, "TRT ile dünyanın birçok yerindeki Türk kardeşlerimize, İstanbul Türkçesi ile hitap etme imkanımız oluyor. Balkanlar'daki faklı milletlerin dillerinde de haber bültenlerimiz var. Dolayısıyla TRT bu anlamda bir atak içerisindedir. Bundan sonraki süreçte de bu kabiliyetini artırarak Türk dünyası dost ve akraba topluluklarla, onların dili üzerinden İstanbul Türkçesi üzerinden iletişim kurma imkanlarını artıracaktır" diye konuştu.
Ortak haber kanalı kurulması konusundaki bir soruyu ise Kurtulmuş, "Bunlar hep konuşuluyor: Uluslararası Türk dünyası ile ilgili alanlarda konuşuluyor. Zaten ortak birtakım faaliyetler var. Bunlar inşallah gerçekleşir ve Türk dünyasına çok büyük katkısı olur" şeklinde yanıtladı.
TRT World'ün çok başarılı bir deneme yayını yaptığını anlatan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"TRT World kısa süre içinde hakikaten güzel bir yayıncılık sergiliyor. Dünyanın dört bir tarafında Türkiye'yi İngilizce üzerinden, Türkiye'de olanları tanıtıyor. Çünkü Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Zor bir coğrafyada yaşıyor. Her gün Türkiye'de diyelim 1 haftalık bir gündem, inanın Avrupa'daki herhangi bir ülkede bir senelik gündem. Sürekli gündem değişiyor. Sadece Türkiye değil, bu bölgedeki gelişmeler çok ciddi şekilde. Şunu çok net söyleyeyim: Bizim Osmanlı'da böyle sütunlar, revaklar vardır. Taşları üst üste koyarsınız en ortasında bütün taşları tutan kilit taşı vardır. Kilit taşını çeker alırsanız koskoca revak yıkılır gider. Bu coğrafyanın, Ortadoğu'nun, Türk dünyasının, Balkanlar'ın, Kafkaslar'ın İslam coğrafyasının kilit taşı Türkiye'dir. Türkiye'yi çeker alırsanız, Türkiye'nin başını belaya sokarsanız, bu insanlığın son kalesi olan, tam bir asır evvel Osmanlı'nın yıkılmasıyla darmadağın olmuş bu coğrafyada, tekrar yeniden güçlü bir şekilde ayağa kalkan bu Türkiye'yi, birileri istiyorlar ki tekrar aciz adam, hasta adam olsun. Tekrar 'vur kafasına al lokmasını' birtakım bağımlılık ilişkisi içerisinde olan Türkiye olsun. Birileri Türkiye'nin güçlenmesini istemiyor. Bunun yolu nedir? Dışarıdan mücadele ediyorlar, önünü kesemiyorlar. O zaman Türkiye'yi içeriden ve dışarıdan eş zamanlı olarak önünü kessinler, çelme taksınlar, Türkiye ile ilgili birtakım yanlış algılar, yanlış operasyonlar yapılsın..."
Türkiye'nin 22 Temmuz'dan bu yana çok güçlü bir şekilde terörle mücadele ettiğini anlatan Kurtulmuş, "Ama terörle mücadele kadar bir algı operasyonuyla da mücadele ediyor.Türkiye'de olan bir sey tam tersine çevrilerek Türkiye kötü tanıtılmaya çalışılıyor. Türkiye insan haklarına riayet etmeyen, Türkiye hak ve özgürlükleri çiğneyen bir ülkeymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ondan öncesine gidin, Gezi olaylarıyla birlikte başlayan bir süreç. Yani burada öyle uluslararası kuruluşlar oldu ki sözde en saygın televizyon kuruluşları Taksim Meydanı'na gelerek 12 saat, 15 saat naklen iç savaş yayını yaptılar tabiri caizse. Halbuki ortada birkaç yüz göstericinin polisle mücadelesi vardı. Günlerce bunu yaydılar. Aynı şekilde 17-25 Aralık operasyonlarında çok ciddi bir şekilde bütün Türkiye'nin imajı yerle bir edilmek istendi. Dolayısıyla dünyada bizim de haklı olduğumuz, biz haklıyız ama imajla tam tersine çevirmek isteyen çevreler var. TRT World'ün burada çok büyük önemi oldu. Bütün bu coğrafyada ne olup bitiyor bunu dünyanın duymasını sağlayacak önemli bir kanal olacak "
Anadolu Ajansı'nın da bu noktadaki durumuna ilişkin olarak Kurtulmuş, "Açamadığımız ofisler var, bunların açılması temin edilecek" dedi.
Aynı şekilde TRT'nin oradaki temsilciliklerinin kuvvetlendirileceğini anlatan Kurtulmuş, "Ayrıca Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün de orada henüz bazı yerlerde açamadığımız müşavirlikler var. Dolayısıyla hep beraber bütün bu kanallardan çok kuvvetli bir iletişim, hem Türkiye'yi oraya anlatmak, hem oranın Türkiye üzerinden dünyaya açılan bir eli gözü kulağı olmak durumundayız" ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı'nın Bosna Hersek'teki etkin durumuna ilişkin Kurtulmuş, Bosna'nın Balkanlar'ın önemli bir ülkesi olarak görüldüğünü ifade ederek, "Boşnak kardeşlerimiz üzerinden de Balkan halklarına açılan bir kapı oluyor" dedi. Anadolu Ajansı'nın bir "Türk dünyası paketi"nin fiilen oluşmuş durumda olduğunu anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bunu daha geliştirmek lazım. Hakikaten aynı dili konuştuğumuz, aynı kültüre sahip olduğumuz, müziklerimiz, hissiyatımız aynı olan, mutfağımız benzer olan birçok ülkeden, birçok kardeşimizden bahsediyoruz. Balkanlar'da çok sayıda Arnavut kardeşimiz de artık Türkiye'de Türklerin kültürü Boşnaklarla, Makedonya kökenli kardeşlerimizle içli dışlı olmuşuz. 6 asır Balkanlar'da Müslümanlar, Hristiyanlar farklı mezheplerden insanlar bir arada yaşamış. Kimse kimseye karışmamış. Bu kadar güzel ortak bir kültürümüz var. Mühim olan bunları çoğaltmaktır."