Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Suriye ile 911 kilometre, Irak ile 360-370 kilometre sınırı olduğunu anımsatarak, "Bu derece uzun bir sınıra sahibiz fakat buralarla hiçbir ilgi ve alakası olmayanların adeta buralara gelip girmelerini anlamak mümkün değil. Eğer terör örgütleriyle mücadeleyse, eyvallah bunu beraber yapalım ama terör örgütleri bahane edilerek oradaki mazlum sivil halka saldırılar düzenleniyorsa, mağdur insanlar üretiliyorsa, burada düşünmemiz lazım" dedi.
Katar Üniversitesince kendisine verilen "Fahri Doktora" takdim töreninin ardından bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 38 yıllık mazisi olan Katar Üniversitesinde olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, şahsına takdim edilen fahri doktora unvanı nedeniyle üniversite yönetimine teşekkür etti.
Türkiye ve Katar'ın gücünü ortak tarih ve kültürlerinden alan mükemmel ilişkilere sahip iki kardeş ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, devletler ve halklar arasındaki ilişkilerin her geçen gün daha da gelişmesinden büyük bir memnuniyet duyduğunu bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doha'da sınır ihlali yapan Rus uçağı hakkında açıklamalarda bulund
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Geçen yıl Karadeniz'de yine yaklaşık 15 dakika hava sahamız ihlal edilmiştir. Birinci hava sahası ihlalinde kendilerini uyardık. Telefonla bizzat kendim aradım, konuştum. 'Herhalde burada bir ihmal, yanlışlık var' dediler. G20 toplantısında bizzat Sayın Putin ile bunları konuştuk. 'Bundan sonra olmayacağını' söylediler. G20'den dönüyoruz, geliyoruz, ardından bu olay oluyor. Bunu anlamak mümkün değil. Her ülke, her millet, hangi güce sahip olursa olsun karşıdaki millete saygı duymalıdır, onun onuruyla oynamamalıdır" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Üniversitesi tarafından kendisine verilen "Fahri Doktora" dolayısıyla üniversitede düzenlenen töreninin ardından yaptığı konuşmada, 24 Kasım'da Hatay'ın güneyindeki sınırda üzüntü verici bir hadise yaşandığını anımsattı.
Suriye'den kalkan, 5 dakika içinde 10 kez ikaz edilmelerine rağmen Türkiye topraklarına doğru ilerlemeyi sürdüren ve o anda milliyeti bilinmeyen 2 savaş uçağının sınırlardan içeri girdiğini, sınır ihlalinde bulunan bu uçaklardan birinin tekrar Suriye topraklarına döndüğünü, diğer uçağın devriye görevi yürüten F16'lar tarafından Türkiye sınırları içinde vurularak düşürüldüğünü hatırlatan Erdoğan, olayın ardından uçağın Rusya'ya ait olduğunun anlaşıldığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin başından bu yana, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditlere müsamaha gösteremeyeceği noktasında açık ve net olduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zira geçen yıl Karadeniz'de yine hava sahamızı ihlal etmek suretiyle, yaklaşık 15 dakika hava sahamız ihlal edilmiştir. Bu defa, birinci hava sahası ihlalinde kendilerini uyardık. Telefonla bizzat kendim aradım, konuştum. 'Herhalde burada bir ihmal var, bir yanlışlık var' dediler. G20 toplantısında bizzat Sayın Putin ile bunları konuştuk. Orada farklı bir yaklaşım gösterdiler, ben bunu burada söylemeyeceğim, doğru olmaz. 'Bundan sonra olmayacağını' söylediler. Ama dedim, ikinci defa tekrar oldu. 'Haberim yok' dedi ve arkadaşlarına döndü. Arkadaşlarının yanında uyardım. Bakın, bu dediklerim, 3-4 Ekim tarihlerinde oluyor. G20'den dönüyoruz, geliyoruz ardından bu olay oluyor. Bunu anlamak mümkün değil. Her ülke, her millet hangi güce sahip olursa olsun karşıdaki millete saygı duymalıdır, onun onuruyla oynamamalıdır.
Kaldı ki biz, iki ülke, stratejik işbirliğimiz var. Bu işbirlikle birlikte de çalışıyoruz. Bu kadar yakın ilişki içerisindeyiz. Suriye'de, 400 bine yakın insanı öldüren bir zalim, bir katil Esed'in ülkesinde sizin ne işiniz var? Biz şuna inanıyoruz, zulme rıza zulümdür. Burada bir zulüm var, eğer siz de onlarla beraber hareket ediyorsanız siz de ona ortak olmuş olursunuz. Maalesef bu hassasiyetleri görmezlikten geldiler ve bu olay oldu. Yaşanan hadise, Suriye kaynaklı tehditlere karşı önceden ilan ettiğimiz angajman kurallarımızın otomatik olarak uygulanmasından ibarettir. Özel olarak herhangi bir ülkeyi hedef almamız söz konusu değildir. Bizim bu hadiseyi tırmandırma amacımız kesinlikle bulunmamaktadır. Diplomasi ve diyalog kanallarının işletilerek sağduyunun galip geleceğini umuyorum. Ateşe körükle gitmek kimsenin yararına değildir."
- "DUYGUSAL DAVRANMADIK, DAVRANMAYACAĞIZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Rusya'nın önlerinde çok büyük işbirliği potansiyelleri bulunan iki ülke olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
"Biz, duygusal davranmadık şu ana kadar, bundan sonra da duygusal davranmayacağız. Biz, uluslararası diplomasi neyi gerektiriyorsa o diplomatik dille hareket edeceğiz. Bazı konularda anlaşamasak da ilişkilerimizi ve işbirliğimizi özellikle son yıllarda gayet iyi bir şekilde ilerlettik. Bu sorunun mevcut ilişkilerimize ve potansiyelimize daha fazla zarar vermesini istemiyoruz.
Rusya'nın, haklı olduğumuzu tüm dünyanın kabul ettiği bir konuda verdiği orantısız tepkileri üzüntüyle takip ediyoruz. Bu tepkilerin devam etmesi durumunda elbette biz de kendi tedbirlerimizi almak mecburiyetinde kalacağız. Bizim Rusya ile tesis ettiğimiz iyi ilişkilerimizin irtifa kaybetmesine gönlümüz razı değildir. Rusya tarafının da en kısa sürede aklı selime dönerek bu çizgiye geleceğine inanıyorum. Ama şunu burada, sizler huzurunda tüm dünyaya da duyurmak istiyorum. Özellikle DAİŞ'in petrollerini Türkiye'nin satın aldığını söylemek gibi bir iftiranın içerisine girme, böyle bir iftirayı Türkiye'ye atma hakkına kimse sahip değildir. Türkiye, bir terör örgütünden petrol alacak kadar ahlaki değerlerini kaybetmemiştir."
Paris'teki açıklamalarını anımsatarak, bu iftirayı atanların ispatla yükümlü olduklarını kaydeden Erdoğan, "Bunu ispat ettikleri anda ben Cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir dakika durmam. Ancak iftirayı atanların da oturdukları koltukta durmamaları gerekir. Dürüst siyaset bunu gerektirir. Biz bugüne kadar böyle geldik" ifadelerini kullandı.
- "TÜRKİYE'NİN NEREDEN NE ALDIĞI BELLİ"
Türkiye'nin petrol ve doğalgaz alımı yaptığı ülkeler arasında birinci sırada Rusya, ikinci sırada İran, üçüncü sırada Azerbaycan, dördüncü sırada Kuzey Irak, beşinci sırada Katar, altıncı sırada Cezayir'in geldiğini, zaman zaman da Nijerya'dan petrol ve doğalgaz alındığını kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin nereden ne aldığının belli olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Şimdi ben size Amerikan Hazine Bakanlığı'nın açıkladığı bir şeyi söyleyeceğim. Hem Rus vatandaşı, aynı zamanda Suriyeli olan George Haswani DEAŞ'dan petrolü alıp Suriye rejimine satan, aynı zamanda farklı ülkelere satan kişilerdir. Bunlar belgelidir, şu anda listede var.
Bugün bölgemizde yaşanan sorunların temelinde mezhepçi ve ayrıştırıcı kışkırtmaların yattığı konusunda artık kimsenin şüphesi yoktur. Bu kışkırtmaların bir kısmı, halkının meşru taleplerine kulak vermek yerine, kendi iktidarını koruma saikiyle hareket eden rejimlerden kaynaklanıyor. Bir diğer önemli sebep de bölgemizde iç karışıklıklar, mezhep ayrılıkları ve husumetler üzerinden kendi nüfuz alanı oluşturma politikası izleyen ülkelerdir. Suriye'nin 5 senedir içinde bulunduğu şiddet ve kaos ortamında bu iki unsurun çok ciddi etkisi var."
Suriye'deki devlet terörü nedeniyle 380 bin kişinin hayatını kaybettiğini, 12 milyondan fazla insanın yerinden olduğunu anımsatan Erdoğan, "Suriye halkının, böyle bir diktatörle ortak bir gelecek kurabilmesi artık mümkün değildir" dedi.
Suriye krizinin boyutlarının komşu ülkeleri aşarak göç ve terör vasıtasıyla Avrupa'nın derinliklerine kadar uzanan bir güvenlik tehdidine dönüştüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, rejim tarafından desteklenen bir proje olan DAİŞ terör örgütünün barbarca eylemleriyle Suriye'deki sorunları derinleştirme görevi üstlendiğini dile getirdi. DAİŞ'in eylemlerinin İslam'la hiçbir ilişkisi olmadığına dikkati çeken Erdoğan, "Tam tersine bu kaos ve terör ortamı dünyadaki İslam ve Müslüman algısına verdiği büyük zararlarla, mevcut sorunları çok daha karmaşık hale getiriyor" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mülteci sorunuyla ilgili, "Şimdi bazı kararlar alınıyor, bakalım Avrupa Birliği varılan mutabakatı yerine getirecek mi? Biz bu konuda açık kapı politikasıyla varil bombaları altında ölüme mahkum edilen Suriyeli kardeşlerimizi orada bırakmadık, kapımızı açtık, 'buyurun gelin' dedik" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Katar Üniversitesince kendisine verilen "Fahri Doktora" takdim töreninin ardından yaptığı konuşmasında, Suriye, Irak ve Yemen gibi mezhepçi bir yaklaşımla politika yürütülen ülkelerdeki hadiselerin sınırları aşan yıkıcı sonuçlarının görüldüğünü söyledi.
Gelecek kuşaklara daha huzurlu ve müreffeh bir bölge bırakmak için ayrımcılığı körükleyen değil birleştirici yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu belirten Erdoğan, bugün Ortadoğu'da yaşanan pek çok sorunun kökeninde Filistin meselesinin yer aldığını vurguladı.
Erdoğan, Filistinlilerin dramının, vicdanların en derinine işlemiş bir yara olduğunu dile getirdi.
Kendi öz yurtlarında vatansız, topraksız, devletsiz bırakılmış bu kişilerle ilgili tarihi adaletsizliğin mutlaka giderilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Filistin meselesine adil ve kalıcı bir çözüm bulunmadan İslam dünyasının sıkıntılarını aşabilmesi mümkün değildir. Mescid-i Aksa bu şekilde mahzun kaldığı sürece bu sıkıntıları aşmak mümkün değildir. Türkiye, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm imkanlarıyla Filistinli kardeşlerinin, Gazzeli kardeşlerinin yanında olmaya, onların haklı davalarını desteklemeye devam edecektir. Gazze'de geçen sene meydana gelen yıkım, bu sorunun bir an evvel çözüme kavuşturulması zaruretini bir kez daha ortaya koyuyor. Bu anlayışla başta abluka ve kısıtlamaların kaldırılması üzerine Filistinlilerin taleplerini karşılamaya yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu noktada huzurlarınızda Katar yönetimine de özellikle gösterdikleri hassasiyet ve ilgi sebebiyle teşekkür ediyorum" diye konuştu.
Erdoğan, İsrail'in Kudüs'teki Harem-i Şerif'e yönelik saldırılarına derhal son vermesi gerektiğinin altını çizdi. "Harem-i Şerif'te esas olan Müslümanların rızası" diyen Erdoğan, bu bakımdan kuruluş gerekçesi Kudüs'teki Harem-i Şerif'in korunması olan İslam İşbirliği Teşkilatına büyük görev düştüğünü dile getirdi. Erdoğan, "İslam İşbirliği Teşkilatının daha etkin kılınması için üye devletlerin samimi gayret göstermeleri şarttır. 2016'da ülkemizde düzenlenecek 'İslam İşbirliği Liderler Zirvesi'nde olumlu bir şekilde bu konunun ele alınacağına inanıyorum. Ev sahibi ülke olarak biz bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz" değerlendirmesinde bulundu.
- "İŞTE BİZLERLE ONLARIN ARASINDAKİ FARK BU"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Körfez bölgesinin barış, güvenlik ve istikrarı için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu dile getirdi. Bölgenin güvenliğinin, Türkiye'nin güvenliğiyle ilişkili olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Bu anlayışla dost ve kardeş Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizi her alanda güçlendirmeye çalışıyoruz. Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi arasında mevcut olan yüksek düzeyli stratejik diyalog mekanizması daha etkin bir şekilde kullanılmalıdır" ifadesini kullandı.
Yemen'de 2011'de başlayan siyasi geçiş sürecinin 2014'te başlayan olayların ardından rayından çıktığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ülkede şu anda bir iç savaş hüküm sürüyor. Yemen'de meşru kamu otoritesinin bir an önce yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Üzülerek belirtmeliyim ki Libya'daki siyasi bölünmüşlük hali ülkeyi müdahalelere açık hale getiriyor. Mevcut bir otorite boşluğu var, bu otorite boşluğundan istifadeyle ülkede zemin bulan DAİŞ'in de aralarında bulunduğu terör örgütleri, bölgesel istikrar ve güvenliği tehdit ediyor.
Bugün Libya'da yerlerinden edilmiş insanların sayısı 450 bine yaklaştı. Yalnızca geçtiğimiz yıl daha güvenli ve huzurlu bir gelecek kurma hayaliyle Afrika kıtasından Avrupa'ya yasa dışı göç etmeye çalışanların sayısının 300 bine vardığı tahmin ediliyor. Libya üzerinden Avrupa'ya yönelen bu insanların, Akdeniz'de yaşadıkları insani dramlara neredeyse her gün şahit oluyoruz. Şu anda Ege ve Akdeniz'de denizden topladığımız insan sayısı 70 bine ulaştı. Yediden yetmişe çoluk çocuk bunları Türkiye'nin sahil güvenlik botları denizden topluyor. Ama bakıyorsunuz birileri de o botları şişlemek suretiyle onların denizde ölümüne sebep oluyor. İşte bizlerle onların arasındaki fark bu."
- "YAPTIĞIMIZ HARCAMA 9 MİLYAR DOLARA DOĞRU YAKLAŞIYOR"
Erdoğan, bu kötü manzaranın önüne geçilebilmesi için Libyalıların, ülkenin güvenliğini ve refahını temin edebilecek bir milli mutabakat hükümetini tesis etmelerinin şart olduğunu söyledi.
Tunus'un demokratik geçiş sürecinde gösterdiği başarılı performansa rağmen ekonomik ve güvenlik sorunlarını halen aşamadığını hatırlatan Erdoğan, son dönemde çok sayıda Tunuslunun hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırılarının, bölgenin de demokrasi ve refah arayışlarını tehdit ettiğini ifade etti.
Erdoğan, tüm bu zorluklar karşısında Türkiye'nin kardeş bölge halklarının yanında yer almayı sürdüreceğini vurguladı.
Türkiye'nin hiçbir çifte standart uygulamadan, samimi ve ilkeli bir duruşla terörle mücadelesini devam ettirdiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Uluslararası platformlarda, terörizme karşı verilen mücadeleye de destek sağlıyoruz. Terörle mücadele küresel formu ve anti DAİŞ koalisyonunda eş başkanı olduğumuz 'yabancı terörist çalışma grubunda' önemli çalışmalar yürütüyoruz. Başından bu yana DAİŞ terör örgütü ve yabancı terörist savaşçılar konusunda asılsız ve çirkin birtakım iddialara, algı operasyonlarına maruz kalıyoruz. Türkiye, sınırlarına gelen Suriyeli ve Iraklı kardeşlerine kucak açarken bir yandan da son derece karmaşık olan bu süreçte, DAİŞ ile olan mücadelesini sürdürüyor. Şu anda Türkiye'de, Irak ve Suriye'den mülteci sayısı 2.5 milyon, bunun 2 milyon 200 bini Suriye, 300 bini Irak'tan.
Şu ana kadar yaptığımız harcama 9 milyar dolara doğru yaklaşıyor. Bunu yaparken henüz bize dünyadan gelen yardım 417-420 milyon dolar. Şimdi bazı kararlar alınıyor, bakalım Avrupa Birliği varılan mutabakatı yerine getirecek mi? Biz bu konuda açık kapı politikasıyla varil bombaları altında ölüme mahkum edilen Suriyeli kardeşlerimizi orada bırakmadık, kapımızı açtık, 'buyurun gelin' dedik. Bu süreçte yabancı terörist savaşçılara kaynak teşkil eden bazı ülkelerden beklediğimiz işbirliğini ve desteği alamadığımızı özellikle belirtmek isterim. Buna rağmen kendi imkanlarımızla etkili bir mücadele ortaya koyuyoruz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dünyada DAİŞ ile mücadele konusunda Türkiye kadar kapsamlı ve sonuç alıcı mücadele yürüten başka ülke yoktur. Kimileri DAİŞ'i bahane ederek Suriye'de kendi projelerini hayata geçirirken, Türkiye doğrudan bu örgütün saldırılarına maruz kalma pahasına, mazlum kardeşlerinin yanında yer almayı tercih etmiştir" dedi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'A, KATAR ÜNİVERSİTESİNCE "FAHRİ DOKTORA" VERİLDİ.
Üniversitede, kendisine Fahri Doktora verilmesi dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada Erdoğan, DAEŞ ile mücadele konusuna ilişkin bilgiler verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünyada DAİŞ ile mücadele konusunda Türkiye kadar kapsamlı ve sonuç alıcı mücadele yürüten başka ülke yoktur. Kimileri DAİŞ'i bahane ederek Suriye'de kendi projelerini hayata geçirirken, Türkiye doğrudan bu örgütün saldırılarına maruz kalma pahasına, mazlum kardeşlerinin yanında yer almayı tercih etmiştir" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Bölgemizdeki kardeşlerimizin yanında olma, terörün karşısında da en etkin şekilde mücadele etme kararlılığımızı sonuna kadar sürdüreceğiz" diye konuştu.
Dünyada 20 milyonu "mülteci" statüsünde olmak üzere, 60 milyon zorla yerinden edilmiş insan bulduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Sığınmacılara yönelik dışlayıcı, kapıları kapatan bu tavırların ardında dini ve etnik ayrımcılığın bulunduğu görmek, insanlık adına son derece üzüntü vericidir. Terörü bir dinle eşleştirmek en çok teröristlerin amaçlarına hizmet eder. Aynı şekilde terör ve baskıdan özgürlüğe kaçan insanları, dinleri ve kökenleri nedeniyle dışlamak da ayrıştırıcı söylemlerden beslenen kesimlerin işine yarar. Ne diyor, 'Sadece gayrı Müslümleri bize gönderin' diyor. Bakıyorsunuz, bir açıklama duyuyoruz, 'Nitelikli olanları bize gönderin' diyor. Nitelikli olmayanları 'Sakın ha' diyor. Türkiye böyle bir ayrımı da yapmıyor.
Biz Müslümanını da aldık, gayrı Müslümünü de aldık. Niye? Çünkü insan olmayı hedefledik. Zira biz yaradılanı Yaradan'dan ötürü severiz. Bizim farkımız buydu. Suriye'ye ve Irak'a komşu bir ülke olarak Türkiye bu insani trajediyle 5 yıldır yüzyüze. Biz insani ve vicdani sorumluluğumuz gereği bu insanlara açık kapı politikasını sürdürüyoruz."
- "BÖLGESEL VE KÜRESEL SORUNLARA ÇÖZÜM İÇİN ETKİN GÖREV ALIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeliler'in, son dönemde Avrupa'ya yönelmelerinin sebebinin, ülkelerinde insanca bir hayat sürdürme umutlarını tamamen kaybetmeleri olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
"Suriye'de yaşanan krizin başından itibaren, bu krizin etkilerinin geniş bir coğrafya tarafından hissedileceğini ifade ettik, ifade ediyoruz. Bu krize gerçek bir siyasi değişimle çözüm bulunmadıkça, mülteci sorunun üstesinden gelemeyiz. Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada istikrar ve refaha yönelik katkıları sadece krizler karşısındaki tutumu ile sınırlı değildir. Ülkemizde son 13 yıldır gerçekleştirdiğimiz reformlar, vatandaşlarımızın geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlamıştır. Ekonomideki politikalarımız sayesinde 2008 küresel krizi ülkemizi benim deyimimle 'teğet geçmiştir.' Bölgesel ve küresel sorunlara çözüm için kurulan pek çok platformda etkin bir üye olarak görev alıyoruz."
G20 Dönem Başkanlığı süresince küresel ölçekte daha kapsayıcı bir ekonomik sistemin tesisi için gayret gösterdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Küresel barış ve istikrar tesis edilmeden sürdürülebilir ekonomik gelişmenin mümkün olamayacağı görüşümüzü G20 Antalya Liderler Zirvesi'nin gündemine taşıdık. Bir de G20 Liderler Zirvesi'ne ilk defa 'Women 20" bunu getirdik. Dolayısıyla kadınlarla ilgili bu olayı da G20'de gündeme taşıdık" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin 2016'da bir ilki teşkil edecek olan Dünya İnsani Zirvesi'ne ev sahipliği yapacağını dile getirerek, "Bu zirvenin uluslararası insani hukuk, insani müdahale ve yardımlar gibi alanlarda geleceğin gündeminin belirlenmesini amaçlıyoruz" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin izlediği dış politikaya değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Afrika'da izlediğimiz insani diplomasi odaklı dış politikanın en güzel örneği Somali'de kendini gösteriyor ve Türkiye, Asya Pasifik'te de Müslüman kardeşlerimizin sorunlarının çözümüne yapıcı ve müşahhas katkılar sağlıyor. Güney Filipinler'de devam eden barış sürecine hem Filipinler hükümetinin hem de Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin ortak daveti ile destek veriyoruz. Myanmar'da Rohingya Müslümanları'nın etkilendiği olaylara da ilk günden tepkisini net olarak ortaya koyan ülkelerin başında geliyoruz. Türkiye ve İspanya'nın girişimi ile 2005 yılında başlatılan Medeniyetler İttifakı... Barış kültürünü güçlendirme ve karşılıklı saygı atmosferini oluşturma amacına yönelik çalışmalarımız sürüyor. Tüm bu çalışmalarımızdan başta Katar olmak üzere dostlarımızın güçlü desteğini daha fazla yanımızda görmeyi arzu ediyoruz. İnsan onuruna, gerçekten adalete önem veren ve bir barış dini olan İslam'ı yeniden insanlığın sorunlarının çözüm adresi haline getirmek mecburiyetindeyiz. Fakirlik, gıda güvenliği, çevre, insan hakları gibi temel sorunlarda hep birlikte çalışmalı, takip eden değil, takip edilen ülkeler haline gelmeliyiz. Güçlü olan haklı olan değildir, haklı olan güçlüdür. Şunu da hiçbir zaman unutmayalım 'La galibe İllallah', tek otorite, tek galip odur."
Törene, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı da katıldı.
Katar Üniversitesi tarafından kendisine Fahri Doktora takdimi için üniversitenin İbni Haldun salonuna gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, akademisyenler ve öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.
Erdoğan'ın sözleri sık sık alkışlanırken, birçok kişinin konuşmayı cep telefonlarıyla kaydetmesi dikkat çekti. Katar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Rashid Al-Derham, Erdoğan'a cübbe giydirerek, Fahri Doktorasını takdim etti.
Tören sonrasında, bazı öğrenciler Cumhurbaşkanı Erdoğan ile özçekim yaptı.