Ne diyorlardı? Yargıya güvenelim...
En fazla şunu söyleyebilirim: "İpek-Koza Grubu hakkındaki karar, yargının bir tasarrufudur. Yargıya güvenelim. Bırakın, yargı görevini yapsın."
NE DİYORDU EKREM DUMANLI!
Ekrem Dumanlı böyle diyordu çünkü:
"Yargıya güvenelim. Bırakın yargı görevini yapsın."
Böyle diyoruz ama Hüseyin Gülerce'nin
"Onlar medya değil, savaş aleti" ithamını da büsbütün es geçemiyoruz.
İpek-Koza Grubu'nun gazete ve televizyonlarında çok tuhaf yayınlara tanık olduk. Küfredenler, açıkça
"darbe" isteyenler,
"iç-savaş"ın elzem olduğunu söyleyenler, PKK terörüne destek verenler... Bu gazete ve televizyonlardaki
"savaş dili" hemen kendini ele veriyordu.
Evet, medyaya kayyum salınmasın ama ortadaki problemli dili de görmemiz gerekiyor.
DUMANLI'NIN UNUTMAK İSTEDİĞİ MANŞETLER
GAZETECİLERE DELİ GÖMLEĞİ GİYDİRMEKTEN BAHSEDİYORLARDI
Dün, mülâaneci gazetelerden birinde, isminin önünde
"Profesör" yaftası bulunan birinin yazısını okudum. Hayır, İpek-Koza Grubu'a ait bir gazete değil. Refik ve paydaş gazete...
Şöyle diyordu Profesör:
"Hapse girmeden önce tımarhaneye girecekler. Deli gömleği giydirilip, kendilerine daha fazla zarar vermeleri önlenecek, tedavi edilecekler. Akıl sağlıklarına kavuşmuş, gözleri kafaları sarılı yargının önüne çıkartılacaklar ve hesap verecekler."
Buradaki
"dil"in niteliğini takdirlerinize bırakıyorum.
BUGÜN GAZETESİNİ UTANDIRAN MANŞET
GAZETECİLİK BU MU, KÖŞE YAZARLIĞI BÖYLE BİR ŞEY Mİ?
Bu Profesörü, 17-25 Aralık girişiminden hemen sonra, bir televizyon kanalında,
"Erdoğan 30 Mart'ı göremeyecek. Bu hükümetin akıbeti Şubat ayının ortasında belli olacak" diye, Erdoğan'a ve hükümet üyelerine aba altından darbe sopası gösterirken yakalamıştık.
Sonra da, kendinden emin tavırlarla şunları yazdı:
"Adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek."
Gazetecilik bu mudur?
Köşe yazarlığı böyle bir şey midir?
HÜRRİYET'İN ŞAKLABAN YAZARINA HATIRLATMA!
HAMİŞ:
BİR- Nerede bir mağdur görse, meşrebine ve kimliğine bakmadan
"şak" diye yanında yer aldığını söyleyen Hürriyet gazetesinin şaklaban yazarı, 27 Nisanmuhtırası verildiğinde mağdurun kimliğine bakmış (mağdur, ölümüne nedret ettiği Erdoğan'dı çünkü), "şak" diye askerin yanında yer almıştı. Kayıtlara geçsin.
İKİ- Mülâaneci arkadaşım, AKP faşizmini görmemek için, 28 Şubat hikâyelerine sarıldığımı söylüyor. Bu da bir başka maymun taklidiymiş. Terbiyesizce hakaretini misliyle kendisine iade ediyorum ve şunu soruyorum: Kumpaslarınızla hayatını kararttığınız insanların karşısında attığınız Erol Taşkahkahaları ne tür bir "halet"in ürünüydü acaba? Kendinizi
"insan" gibi görüyor muydunuz?
AHMET KEKEÇ/ STAR