Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, İtalya'ya kaçtığı iddiasına ilişkin, "Hologram ile beni buraya ışınlamadılar. Ben vatanımdayım, başka vatanım yok. Gereği oldukça gider gelirim. Ben İstanbul'dayım, kaçmış değilim" dedi.
O İFTİRAYA CEVAP NET VERDİ
A Haber'de canlı yayınlanan programa katılan Erdoğan, "İtalya'ya kaçtınız mı?" sorusuna "Şu an neredeyiz? İstanbul'dayız. Ben bayramda da buradaydım. Bir iki gün önce yine geldim. Şu an gördüğünüz gibi sizinle konuşuyoruz. Hologram ile beni buraya ışınlamadılar. Herhalde bu yeterli bir cevap. Ben vatanımdayım, başka vatanım yok. Gereği oldukça gider gelirim. Ben İstanbul'dayım, kaçmış değilim. Bu yeterli cevap" şeklinde cevap verdi.
KAÇTI LAFI BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA
Erdoğan, Kasımpaşa'da çok güzel bir çocukluk geçirdiğini belirterek, "Kendimi bildim bileli babam siyasetin içindeydi. Babam sürekli çok yoğundu ve babama sitem ederdik" ifadesini kullandı.
YATILI OLARAK İMAM HATİP'E BAŞLADIM
Bilal Erdoğan, Kartal İmam Hatip Lisesi'nde 1991 yılında yatılı olarak okumaya başladığını ifade ederek, "Babam da imam hatipli olduğu için ben de imam hatipe gitmek istedim. Ve iyi bir eğitim vardı, özellikle iyi bir İngilizce eğitimi veriliyordu. 8 yıl okudum burada. Hayatımın en değerli yıllarını geçirdim. Sosyal faaliyetlerde çok aktiftim. Çok güzel insanlarla tanışma imkanı buldum. Türk sanat ve tasavvuf musikisi ile tanıştım. Ud çalıştım. Çok ilerletemesem de dinleme, söyleme ve yorumlama anlamında bir birikim oluştu" şeklinde konuştu.
Futbolla ilgili bir soruyu Erdoğan, "Futbolda çok iddialı olduğumu söyleyemem. Alt sokak ile üst sokak maç yapardık" diye yanıtladı.
Liseyi bitirdikten sonra hedefinin İstanbul'daki Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmak olduğunu aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Lise son sınıfta girdiğim sınavlarda bu hedefimi kazanabileceğimi görüyordum. Ancak bu katsayı engeli bizi etkiledi. Bazı sınıf arkadaşımız o katsayı engeline katılmamak için başka okullara geçiş yaptılar. Son senede şartları değiştirdiler. 'Sen artık gidersen ilahiyata git onun dışında kolay kolay başka yere gidemezsin.' O dönem imam hatiplilerin açtığı davalar oldu. Mağduriyeti çok derin yaşadık. O da yaşanması gereken bir dönemdi. Bizi güçlendirdi. O dönemde kız kardeşlerim de okulda baş örtüsü sorunu yaşadı. Kızlar başörtüsü mağduru olurken erkekler de kat sayısı mağduru oldu. Herkesin morali bozuktu. Benim hedefim yurt dışına çıkmak değildi amacım Boğaziçi'ne gitmekti. Yabancı dilim de fena değildi. 17-18 yaşında böyle bir sistem bize 'dur' dedi ve duvara tosladık. Bu nedenle Amerika'daki üniversitelere başvurumu yaptım."
"KATSAYIDAN MAĞDUR OLDUK"
Bilal Erdoğan, babasını hapse yolladıkları günü asla unutamayacağını vurgulayarak, şunları anlattı:
"Babamı hapse yolladığımız gün çok yakın bir arkadaşını da ahirete uğurlamıştık. Fatih Camiinde cenaze namazını kıldıktan sonra Pınarhisar'a doğru yola çıkmıştık. Fatih'in sokaklarının o kadar kalabalık olduğunu hiç görmemiştim. O otobüs, insan deryasında ilerlemeye çalışırken otobüsün üstünde herkesle selamlaşarak gittik. Cezaevi kapısına gelindi babam orada toplananlara son sözlerini söyledi. Ben orada babamla vedalaşamadım. Kalabalıktan bir oraya bir buraya savruldum. Babamla vedalaşamadan onu cezaevine uğurladım. Vedalaşamam beni çok üzmüştü. Cezaevinde kendisini çok ziyaret ettik. Babamın orada da çok yoğun bir trafiği vardı. Kendisine çok fazla mektup geliyordu."
'BABAMLA VEDALAŞAMADIM'
Hapiste olduğu için babasının mezuniyetine gelememesine çok üzüldüğünü ifade eden Erdoğan, onun kendisine mektup yolladığını dile getirerek, "Bu mektubu arkadaşlarıma okumuştum. Gerek annem gerekse arkadaşlarım çok duygulanmıştı. O süreç karakterimizde derin izler bırakan bir süreç oldu. Bizi güçlendirdi. Babam cezaevindeyken biz onun stresini ne kadar azaltabiliriz diye çaba gösterdik. Sevdiği yiyecekleri ona göndermeye çalışırdık" ifadesini kullandı.
-"Mağduriyetlerin hepsini ailecek yaşadık"
Babası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cezaevinden çıktığında Türkiye'de olamadığını belirten Erdoğan, "17 Ağustos depremi oldu. O zaman babam da aktif şekilde yaraları sarmaya koşturdu. Biz o zaman telefon hatlarındaki sorunlardan dolayı da iletişim kuramadık. Babam cezaevine girerken vedalaşmadım, çıkarken de yoktum. Onları maalesef yaşadık, bizim için zor dönemler oldu. 1997-1999 arası, 28 Şubat, katsayı, başörtüsü o mağduriyetlerin hepsini kardeşlerim, ailem derin bir şekilde yaşadık, bir de onun üstüne maalesef babamı cezaevine uğurladık. Onun özgürlüğünden mahrum kalması sürecini yaşadık" diye konuştu.
KATSAYIDAN DOLAYI AMERİKA'DA OKUDUM
ABD'deki eğitim hayatını anlatan Erdoğan, çift dal eğitimi yaparak, 4 senelik okulu 3 yılda dereceyle bitirdiğini ve Kıbrıs Sorunu üzerine hazırladığı tez nedeniyle üniversite tarafından onur derecesi verildiğini dile getirdi.
Kıbrıs sorununu üzerine hazırladığı tezi çalışırken Yunan bir hoca ile çalıştığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Kıbrıs meselesinde onur tezimi yazarken Yunan tezlerimi Yunan hocamdan almış oldum. Daha sonra Türkiye'de yaptığım görüşmelerle Türk tezlerinin yapılandırmasını tamamladım. Güzel de bir tezi siyasal bilgilere verdim, bundan dolayı bana onur derecesi tevdi ettiler."
Harvard Üniversitesi'ne başvuru sürecini anlatan Erdoğan, hocalarının referansları, dereceleri ve hazırladığı tez nedeniyle kabul edildiğini belirtti.
ABD'de okul dışı hayatına değinen Erdoğan, "Ben gönüllü çalışmalara odaklandım. Mahalle kütüphanesinde gönüllü olarak çocuklara bakıyordum. Fakir ailelerin çocuklarının olduğu bir okulda gönüllü olarak çalışıyordum. İnsanlara yardım eder, oturacakları yerleri gösterirdik" diye konuştu.
'SALDIRILARDA HEDEF TÜRGEV DEĞİL AİLEMİZ'
KILIÇDAROĞLU TAZMİNAT ÖDEYECEK
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, "Bu 'kaçtı' lafı benim için bardağı taşıran son damla oldu. Ben 12-13 yıl yurtdışında yaşamış bir insanım. Niye şimdi kaçayım? Benim başka ülkem, başka vatanım yok. Benim tek vatanım burası. Ben bu ülkeye hizmet etme aşkı ile yaşıyorum" dedi.
Bilal Erdoğan, A Haber'de canlı yayınlanan programda soruları yanıtladı.
Bir soru üzerine, Erdoğan, 17-25 Aralık sürecinden bugüne çıkan bilgilerin, aslında bunun ne kadar hunharca planlanmış bir darbe girişimi, alçakça düzenlenmiş bir kumpas olduğunu ortaya koyduğunun altını çizerek, "Biz orada ezilen çimenler gibi olduk, bireysel olarak veya dava dosyalarına dahil edilen bir sürü insan...Ama Türkiye'de bunlar yaşandı maalesef" ifadesini kullandı.
Türkiye'de 100 binlerce insanın aynı şekilde dinlendiğini, takip edildiğini, üzerlerine yaftalar yapıştırıldığını, şantaj yapıldığını, kasetler hazırlandığını belirten Erdoğan, "Türkiye'nin son siyasi dönemine bakın kasetlerin etkisine...Biz de bunun son halkası olmuş olduk. Ama hamdolsun, bu darbe Türkiye'yi yıkmadı. Ama tabii biz bu acılara, zorluklara iftiralara maruz kalmış olduk" diye konuştu.
Bilal Erdoğan, siyasete ilişkin kariyer planının bulunup bulunmadığı yönündeki soruyu, şöyle yanıtladı:
"Ben siyaseti bugüne kadar akademik olarak yaptım. Siyasi kariyer planlamadım. Yeniden bir büyük Türkiye'nin inşası eğitimle, insanlara yatırımla olacak. Biz başkaları gibi yurtlarımızda, okullarımızda, çocuklarımızı, gençlerimizi yetiştirirken onlara yol haritaları çizmiyoruz, 'sen şunu yapacaksın, sen bunu yapacaksın...' Biz gençlerimize sadece ufuk vereceğiz. Bu ihanet çetesinin amacı insanları kendisine kurşun asker yapmak. Biz onu yapmıyoruz. Biz ufuk açıyoruz. TÜRGEV'de yapmaya çalıştığımız bu, İlim Yayma Vakfı'nın da mütevelli heyetindeyim. Orada da aynı şekilde çalışmalarımız devam ediyor."
Erdoğan, "Neden İtalya'dasınız?" sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"ABD'den İtalya'ya ailece gelişimizin temel gayesi, artık yavaş yavaş doktoradan sonra Türkiye'ye yakınlaşalım, ben tez çalışmalarımı İtalya'da devam ettireyim, Türkiye'de çocuğun gelişimi ailesiyle gerçekleşsin diye düşündük ve böylelikle 10 yıllık ABD serüvenim öyle sonlandı ve İtalya'da kampüste hem asistanlık yaptım hem tezimi yazmaya başladım. O dönemde benim tez konum aslında Fransa'daki azınlıklar, özellikle Müslüman azınlıkların entegrasyonuyla ilgiliydi. Ama sonra bu konu biraz fazla sosyolojik geldi. O zaman bölüm hocamın tavsiyeyi ile ben biraz daha politik ekonomi formasyonumun karşılayacağı bir konu oluşturdum ve büyüme ve gelir dağılımı ilişkisi üzerine çalışmaya karar verdim."
İtalya'ya gidişinin neden kaçma olarak değerlendirildiğini ve bu haberleri gördüğünde neler hissettiğinin sorulması üzerine Erdoğan, "Seçimler geliyor ya, hemen adeta çakallar meydana mı çıkıyor demeliyim...Seçimlere giderken, siyasi bir manevra olur mu bu bana...Aslında çok cahilce ve alçakça değil mi" şeklinde konuştu.
Bu tür yaklaşımların siyasetin kalitesine zarar verdiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben İtalya'da 3 sene yaşamışım. Gidip gelmişim. Sağlık sebebiyle ara verip Türkiye'ye geldim. Türkiye'de tezimi yazabilir miyim diye düşündüm ama Türkiye'deki vakıf faaliyetlerim de benim çalışmamı engel olmuş oldu. Öte yandan sağlık problemlerim de zorladı. O yüzden Türkiye'de kalmak durumunda kaldım. Yoksa ben İtalya'da doktoramı bitirip gelmek isterdim. Bu doktora süreci öngörülebilir bir süreç değil. Bulmak istediğiniz kıvılcımı bulana kadar çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Ben tabii doktoramı bu gidişimde bitirip inşallah yaza ilk taslağımı hocama verebilirsem, ilk taslaktan sonra revizelerle doktoramı bitirmek istiyorum. Zaten sınırsız değil, 10 yıl içinde bitirmeyi gerektiriyor. 1 yıl hastalık nedeniyle izin almışım, dolayısıyla önümüzde 2 sene sürem kaldı. Bu süre içinde bunu muhakkak bitirmek durumundayım."
-"AİLE OLARAK BİRBİRİMİZE TUTUNDUK"
Bilal Erdoğan, ailesinin eleştirilmesi konusunda hislerinin sorulması üzerine ise şunları kaydetti:
"Bizler her şeyden önce insanız. Ailelerimiz var, çoluğumuz çocuğumuz var. Düşünün ki size iftiralar atılıyor, aynı şey kardeşlerim için de geçerli. Bütün ailemiz için geçerli. Devamlı siyasetin konusu olmayan şeyler, iftiralar, kumpaslar gündeme getiriliyor. Tabii ki etkileniyoruz. Etkilenmememiz mümkün değil. Ben hakikaten çok detayına girerek bu kadar özelimi açmak da istemiyorum ama benim sağlığım altüst oldu tabii ki. Çok huzurumuzun kaçtığı zamanlar elbette oldu. Ama demek ki Allah bizi buna hazırladı belki de. Yorulduk mu, üzüldük mü, zamanı gelince ağladık mı? Ağladık. Yanımızda belki bizi arayıp 'merak etme yanındayız' diyen insanları bulmakta zorlandığımız günler oldu. Babamızın hapse girdiği zaman da bunu yaşadık. Yalnızlığı, insanların birdenbire yanınızdan dağılmasını... Demek ki bu seviyede, bu siyasi hayata sahip bir ailede bunların yaşanılması kaçınılmaz. Ama aile olarak birbirimize tutunduk, eşimin, ailemin çok emeği var. Yürüyüşümüze devam etmeye çalıştık. Geri dönüp siyasete polemik malzemesi olmaktan aile terbiyemiz gereği kaçındık ısrarla. Neden? Bu savaş bizimle ilgili değil.
Bir partinin genel başkanı, yardımcısı, milletvekili, benle bir sorunun mu var, nereden çıktı neden olabilir? Ben hayır işleri yapan, kendince ticareti olan, hesap veren bir vatandaşım. Belli gruplar birbirlerine de destek olunca böyle bir tablonun ortasında bulmuş olduk kendimizi. Benim, cevabını veremeyeceğim bir şeyim yok. Bu liderler, cevap isterlerse onlara verecek çok cevap var. Ama siyasetimize, ülkenin huzuruna yazık oluyor. Doğru olmayan bir şeye katılarak o yanlışı devam ettirmenin alemi var mı? Ben çok teşekkür ediyorum; Sayın Cumhurbaşkanımız aynı şekilde karşılık vermedi hiçbir zaman bunlara."
Bugüne kadar avukatları aracılığıyla iddialara cevap verdiklerini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Aslında her şeyin cevabı da verildi. İnsanlar ister istemez bizden de işitmek istediler. Ama artık bu 'kaçtı' lafı benim için bardağı taşıran son damla oldu galiba. Kaçmak, vatan aşkı olan bir insanın oğlu olarak benim veya kardeşlerimin, ben 12-13 yıl yurtdışında yaşamış bir insanım. Niye şimdi kaçayım? Benim başka ülkem, başka vatanım yok. Benim tek vatanım burası. Ben bu ülkeye hizmet etme aşkı ile yaşıyorum. Onun için eğitim alıyorum, onun için donanımımı yükseltmeye çalışıyorum. Ama alçakça, 'kaçtı' deyince bu benim izzeti nefsime çok dokundu. Çıkayım insanlar beni tanısın bakalım. Belki bu meseleyle insanlar tanımadıkları, fikir sahibi olmadıkları, oturup şöyle iki kelam bile etmedikleri bir insanla ilgili başkalarından duydukları hikayelere inanmasınlar, ona dayanarak kanaat oluşturmasınlar. Bu da belki buna vesile olur. "
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, "TÜRGEV, Türkiye'nin en güçlü en büyük en varlıklı vakfı kesinlikle değil ama bizle ilgili, TÜRGEV'in tüzel kişiliğine ait özel bilgiler sayfa sayfa her yerde yer aldı. Hadi bakalım bütün aynı nitelikteki vakıfların sayfa sayfa mal varlıklarını internet sitelerinde, gazete sayfalarında görelim, ama görmüyoruz" dedi.
Bilal Erdoğan, A Haber'de canlı yayınlanan programda soruları yanıtladı. Eğitim sırasında ABD'de Türk öğrenci derneğinin yönetiminde görev aldığını belirten Erdoğan, "Cumhuriyet Bayramı resepsiyonları, kahve saatleri, yabancılara Türk yemeklerini ve sinemasını tanıtan çalışmalar" yaptığını söyledi. Müslüman öğrenci derneğinin de yönetiminde bulunduğunu aktaran Erdoğan, burada da İslami değerlerin Amerikan halkıyla daha doğru buluşması için çalışma yürüttüklerini, konuşmacılar getirdiklerini anlattı.
Bilal Erdoğan, 11 Eylül saldırısı sırasında uçakların kuleye çarpışını canlı seyrettiğini, saldırının ardından ABD'de Müslümanlara yaklaşımın çok hızlı değiştiğini ifade ederek, "Amerikalılar bilmedikleri şeye menfi yaklaşmazlar, öğrenmeye çalışırlar. Ama 11 Eylül olduktan sonra bilmedikleri İslam dini onlar için kötü bir çağrışım yaptı. Hırpalanan, laf atılan Müslümanlar oldu. Ama yine de bizim kampüste Müslüman öğrenci derneği olarak ilişkide olduğumuz derneklerden akşam hava karardıktan sonra eve yürüyen arkadaşlarımıza laf atılmasın, taciz olmasın diye eşlik etme programları bile oldu. Genel itibariyle 11 Eylül'den sonra Amerika'da yaşamak Müslümanlar için biraz zor oldu" diye konuştu.
Eğitimi için gerekli bursları nasıl bulduğuna ilişkin soruyu Erdoğan, "O dönem katsayı mağdurlarına burs veren çok iş adamları oldu. Özellikle başarılı olanlarına yurtdışında ve yurtiçinde burs verenler oldu. Burs imkanıyla, kısmen burs desteğiyle Indiana'daki eğitimimi yapabilmiş oldum" diye yanıtladı.
Harvard'a 21 yaşında girdiğini ve oradaki en genç ve başarılı öğrencilerden birisi olarak eğitimini sürdürdüğünü aktaran Erdoğan, "Yurtdışına gitmemin sebebi, 'ülkemi nasıl daha ileri taşırım, nasıl hizmet ederim, benim burada rolüm ne olabilir'i bulmak, bu donanımı kazanıp gelmekti" dedi.
Bir soru üzerine, 10 yıl yaşadığı ABD'de kalmayı hiç düşünmediğini belirten Erdoğan, "Her zaman 'burada ne donanım alacaksam, ne tecrübe kazanacaksam, neler öğreneceksem, hangi insanlarla tanışmam gerekiyorsa bunları sağlayıp, kazanıp muhakkak ülkeme döneceğim' diye düşündüm" ifadesini kullandı.
Bilal Erdoğan, masterdan sonra Türkiye'ye dönmeyi düşünürken, bir arkadaşının tavsiyesiyle başvurduğu Dünya Bankası'na sözleşmeli danışman olarak girdiğini ifade ederek, "Orada hem Avrupa ve Avrasya hem de Ortadoğu ülkeleriyle ilgili projelerde görevler aldım. İlk çalıştığım projede lise düzeyinde eğitimle ilgili büyük bir dünya raporu hazırlığıydı" şeklinde konuştu.
- "EN AZINDAN RAMAZANIN YARISINI FAKİRİN SOFRASINDA GEÇİRMİŞİMDİR"
ABD'deki eğitimi sırasında burs konusunun çok istismar edildiğinin hatırlatılması üzerine Bilal Erdoğan, "Orada yaşam giderlerini kendim karşılıyordum ama okul ücretlerinin karşılanması konusunda bizi destekleyen insanlar olmuştur. Bu şekilde ben lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladım. Ondan sonra Dünya Bankası'nda çalışmaya başladıktan sonra elbette iş hayatına atılmış oldum" cevabını verdi.
Bugüne kadar teklifler gelmesine rağmen canlı yayına katılmayı tercih etmediğini belirten Erdoğan, "Bir yandan akademik çalışmam, bir yandan özel hayatım, bir yandan yaptığım vakıf hizmetleri... Bunların bir reklam için yapılıyor algısı oluşmasından çok çekindim. Hakikaten babamın belediye başkanlığı yıllarından beri yaptığı bazı çalışmalar benim için örnek olmuştur, kardeşlerim için aynı şekilde... Mesela ramazanlarda fakir sofralarına misafir olmuştur babamız. Ben Türkiye'ye döndüğüm zamanlarda son özellikle 4-5 yıl içinde ramazanlar benim tatillerime denk geldiği için Ankara'da, İstanbul'da kimselere haber vermeden ramazanlarda fakir fukaranın evlerine misafir olmuşumdur. En azından ramazanın yarısını fakirin sofrasında geçirmişimdir. Bugüne kadar bir resim gördünüz mü?" ifadelerini kullandı.
- "O EMPATİYİ KURABİLİYORUM"
Bilal Erdoğan, insanların hiç tanımadıkları kişiler hakkında medya yoluyla kanaat oluşturmalarının yanlış olduğunu vurguladı. Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Ben de aynı hataya düşen birisiydim. Mesela gazetede bir futbolcuyla ilgili bir haber... Hani diyebilirsiniz ki 'vay be ne yapmış, ne biçim adam bu..' Veyahut bir aktörle ilgili bir haber... Ne o insanı tanıyorsunuz ne o hikayenin aslını biliyorsunuz. Gazetelerin derdi tiraj, televizyonların derdi reyting. Maalesef Türkiye'de medyanın çok kirli olduğu dönemler de yaşandı, yaşanıyor. Bizim kadar böyle uzun dönemlerde daha ağır şeylerle, büyük kumpaslarla olmasa bile insanlar hakkında kanaat oluşturmanın doğru olmadığını anladım. Ben de o açıdan kendime çeki düzen verdim. Bakıyorum şimdi bazı gazeteler var kampanya gibi her gün bizimle, ailemle ilgili bir şey çalıştığım vakıflarla ilgili hizmetlerle ilgili yalan dolan, iftira, dayanağı olmayan, mesnedi olmayan şeyler...Dışarıdan birisi olsam, bunları ben okusam diyorum 'acaba Bilal Erdoğan hakkında ne düşünürüm?' Bir yandan hak vermiyorum o insanlara o kanaat oluşturmaları için ama bir yandan da o empatiyi kurabiliyorum."
- TÜRGEV
Bilal Erdoğan, TÜRGEV'in çalışmaları hakkında bilgi verdi. Vakfın kız öğrencilerin eğitimine destek vermek amacıyla kurulduğunu aktaran Erdoğan, yurt sayısının bugün itibariyle 40'ı aştığını, öğrenci sayısının da 6 bin 500'e ulaştığını kaydetti.
Bu öğrencilerin yarıya yakının burslu olduğunu belirten Erdoğan, aynı amaçla kurulan Türken Vakfı ile ABD, İngiltere'de yurt açtıklarını ve benzeri çalışmayı Avusturya ve Almanya için de hayata geçireceklerini bildirdi.
TÜRGEV'e yönelik saldırıların hedefinin kendisi ve ailesi üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna işaret eden Bilal Erdoğan, buna karşın TÜRGEV'e insanların sahip çıktığını, öğrenci kalitesi ve sayısının çok hızlı şekilde arttığını söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir yandan tabii ki TÜRGEV markasına zarar vermeye çalışıyorlar ama bir yandan az önce söylediğim gibi bize inanan insanlar, TÜRGEV'i daha güçlü şekilde kucaklıyorlar. Yaptığımız işlerin kalitesini gören insanlar da hakikaten hakkını iade ediyorlar. TÜRGEV, Türkiye'nin en güçlü en büyük en varlıklı vakfı kesinlikle değil ama bizle ilgili, TÜRGEV'in tüzel kişiliğine ait özel bilgiler sayfa sayfa her yerde yer aldı. Hadi bakalım bütün aynı nitelikteki vakıfların sayfa sayfa mal varlıklarını internet sitelerinde, gazete sayfalarında görelim, ama görmüyoruz. Burada da bir adaletsizlik var. Burada da TÜRGEV bir adaletsizliğin mağduru olmuş oluyor."
"Ailenin mimarı annedir. Biz bunu böyle görüyoruz. Düşünsenize bütün çocukların çok eğitimli annelerin eliyle yetiştirildiğini, hayata hazırlandığını" diyen Bilal Erdoğan, TÜRGEV'in kız öğrencilere yönelik yaptığı çalışmanın diğer vakıflara da örnek olmasını istediklerini aktardı.
- "ÇAMUR AT İZİ KALSIN MANTIĞI YİNE VARDI AMA BU KADAR ALÇAKÇA YOKTU"
Vakıf işlerinin zorlukla yürütülen işler olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
"Keşke herkes bu işte yarışsa. Vakıf işleri gönül sermayesi akıtmak gereken işler. Herhangi bir gelir beklemeden... Biz bu vakıf işlerinden maaş almıyoruz, gelir kazanmıyoruz. Hatta ben 2011 yılından beri TÜRGEV yönetimindeyim, biz, mutat şekilde düzenli aralıklarla mal beyanımızı yapan insanlarız. Yönetimde olduğumuz için bize iftira atan insanlar, bu işlerin belli hukuki belli kanuni yaptırımlara tabi olduğunu, belli izlenmelerden denetimlerden geçtiğini bilmiyorlar mı sanıyorsunuz? Elbette biliyorlar ama bu çamur at izi kalsın mantığı... Çamur at izi kalsın mantığı yine vardı ama böylesine alçakça yoktu. Aile üzerinden yoktu, vakıf hizmetlerini kirleterek yoktu. Ben buna çok üzülüyorum. Neden bu güzel hizmetlere zarar geliyor? Acaba bu yurtlarda kalan kızlarla hasbihal ettiniz mi? Onların dertlerini dinlediniz mi, onlara destek olmaya çalıştınız mı? Biz kızlarımızı seçerken belli bir gruptan seçmiyoruz ki. Türkiye'nin her tarafından, her renkten kızımız var. Zaten onun için logomuz renkli bir logo. Çünkü her rengi değerli gördüğümüz için her rengin bu çınar ağacının dalları arasında varlığını koruyabileceğini düşündüğümüz için böyle."
Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu olma ayrıcalığını da yaşadığını aktaran Bilal Erdoğan, 2004 yılında ABD'de Dünya Bankası'nda çalışırken, kendisinin bu ülkede olduğunu öğrenen ABD Başkanı George Bush tarafından Beyaz Saray'a davet edildiğini ve Oval Ofis'te ağırlandığını söyledi. Bilal Erdoğan, ziyarete giderken yanında Hacı Bekir lokumu ile bir benzin istasyonun yanındaki dükkandan aldığı bir parfümü götürdüğünü de sözlerine ekledi.
Bilal Erdoğan, "IŞİD ile bağlantınız var mı?" şeklindeki soruya, "Buna güleyim mi ne diyeyim bilemiyorum" diye karşılık verdi.
Aksaray'daki bir ciğercide, dükkan sahipleriyle çekildiği fotoğrafın bir partinin genel başkan yardımcısı tarafından "Bilal Erdoğan IŞİD üyeleriyle" notu eklenerek yayımlandığını aktaran Erdoğan, kendisinden bu olayla ilgili özür dahi dilenmediğini, hatta bir süre sonra bir milletvekili tarafından bu fotoğrafın aynı notla yeniden servis edildiğini anlattı. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hedef ben değilim. Mücadeleni muhatabınla ver. Siyasetçiysen senin muhatabın siyasetçi. Projelerin varsa bunları anlat. Karşı tarafın yaptığı şeylerde yanlışlar buluyorsan bunları anlat. Elinde kanıtlar varsa insanlarla ilgili delillendirebileceğin şeyler varsa, bunları ortaya koy. Benim dokunulmazlığım da yok üstelik... Ben halkımızın ferasetine güveniyorum Allah'ın adaletine güveniyorum, bu dünyada her şeyin çözülemeyeceğini de biliyorum bir yandan. Ne kadar mahkemelerle uğraşsanız, hukuki takipleri yapsanız belki bunlardan da netice alamayacaksınız. Nitekim yakın zamanda Sayın Ana Muhalefet Genel Başkanı tazminat ödemeye mahkum oldu, tazminat ödedi TÜRGEV'e. Bundan ders alacak mı acaba? İnşallah, yani ben tabii ki siyasetin daha düzeyli olmasını da bekliyorum, bir vatandaş olarak bu benim arzum."