Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Televizyonlara, meydanlara çıkıp, sağda solda pervasızca, edepsizce, ahlaksızca diktatör kavramını kullananlar var. Allah aşkına soruyorum, siz 28 Şubat'ta neredeydiniz, 12 Eylül'de neredeydiniz? 12 Eylül'ün paşası cumhurbaşkanlığı yaparken bir kez olsun bu kelimeyi, bu kavramı kullanabildiniz mi? Diktatör kavramını 28 Şubat'ta o brifinglere gittiğinizde kullanacaktınız, kullandınız mı? Gerçek diktatörlere bir kez olsun diktatör diyebildiniz mi? Diyemezler, diyemediler. Çünkü bunlar cennetmekan Sultan Abdülhamit Han'a diktatör diyenlerin adeta neslidir, onların devamıdır" dedi.
Erdoğan, Hak-İş'in Atatürk Spor Salonu'nda yapılan 13. Olağan Genel Kurulu ve 40. kuruluş yıl dönümü etkinliklerinde yaptığı konuşmaya, Hak-İş'e Türkiye'ye yaptığı eşsiz katkılar dolayısıyla şükranlarını sunarak başladı. 40 yıl önce Hak-İş'in kuruluşunda görev alan ve bugün hayatta olanlara hayırlı uzun ömürler, yaşamını yitirenlere de rahmet dileyen Erdoğan, Hak-İş üyelerine de teşekkür etti.
Türkiye'nin bugünlere ulaşmasında en fazla emeği olan kesimin işçiler, emekçiler ve çalışanlar olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şehitlerimizin o aziz, o mübarek kanları nasıl bu ülkeyi inşa etmiş ve bugünlere kadar muhafaza etmişse, işçilerimizin de aziz ve mübarek alın terleri Türkiye'yi bu seviyelere taşımıştır. Hiçbir ücret, işçinin o aziz ve mübarek alın terinin karşılığı değildir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatını kaybedenleri, özellikle de iş kazalarında yaşamını yitirenleri rahmetle yadettiğini belirtti.
Hak-İş'i hiçbir zaman sadece bir işçi örgütü, emekçi örgütü olarak görmediğini vurgulayan Erdoğan, geride kalan 40 yılda yapılanlara bakıldığında Hak-İş'in işçi ve emekçilerin olduğu kadar Türkiye'de demokratikleşmenin, özgürlüklerin, hakların en güçlü savunucularından biri olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hak-İş 1970'li yılların o zor dönemlerinde, 1980 darbesi ve sonrasında, 1990'lı yılların o zor zamanlarında sadece emek, sadece ücret mücadelesi veren değil, yeni Türkiye, güçlü Türkiye, özgür ve bağımsız Türkiye mücadelesi veren bir örgüt oldu. Bugünün genç nesilleri Hak-İş'in 40 yıllık mücadelesini tam manasıyla tahayyül edemiyor olabilirler ancak bizim neslimiz, bu salonda bulunan bir çok arkadaşımız, kardeşimiz, yapayalnız olduğumuz dönemlerde Hak-İş'in nasıl bir umut ışığı olduğunu eminim ki takdir edeceklerdir.
1980 darbesinin ülke üzerinden bir silindir gibi geçtiği günlerden, 28 Şubat gibi değerlerimizin, kutsallarımızın çiğnendiği günlerden sapasağlam çıkabildiysek bunda hiç kuşkusuz Hak-İş'in de büyük payı vardır. Hak-İş, bu ülkede 40 yıl boyunca direnmenin, diklenmeden dik durmanın, hak için mücadelenin adı olmuştur. Bu vasfıyla Hak-İş'i özellikle tebrik ediyor, kurucularına, yöneticilerine, çalışanlarına ve mensuplarına özellikle şükranlarımı ifade ediyorum."
HAK MÜCADELESİNİN İSİMSİZ KAHRAMANLAR ÜZERİNDEN YÜRÜDÜĞÜNÜ BİLİYORUZ
Hak-İş'in 40 yıllık süreçte tam anlamıyla bir okul işlevi de gördüğüne, buna bizzat şahitlik yaptığına, bizzat tecrübe ettiğine dikkati çeken CumhurbaşkanıErdoğan, 2001 yılında AK Parti kurulurken Hak-İş'ten çok sayıda insanın yanlarında olduğunu, genel başkan yardımcısı, bakan, milletvekili, bürokrat, danışman ve uzman olarak Hak-İş'ten yetişen çok sayıda kişiyle birlikte çalıştığını anlattı. Konfederasyonun bugün de okul işlevini sürdüğünü belirten Erdoğan, başarıların artarak devamını diledi.
Erdoğan, Hak-İş'in 40 yıllık tecrübesinin önemli bir noktayı gösterdiğine dikkati çekerek, "40 yılık süreçte ismi öne çıkan, tanınan, mücadelenin bayraktarlığını yapan arkadaşlarımız oldu. Ancak Hak-İş'in hak mücadelesinin daha çok ismi hiç bilinmeyen, hiç tanınmayan on binlerce, yüz binlerce isimsiz kahraman üzerinden yürüdüğünü de hepimiz biliyoruz. Bugüne, bu seviyelere geldiysek, bugün eğer Türkiye'yi bu noktalara taşıdıysak maruf olanların ötesinde bu başarı, bu zafer ismi hiç anılmayan, bilinmeyen kardeşlerimizin zaferidir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni Türkiye davasının özü itibarıyla böyle bir dava olduğunun, gönüllülük esasına dayandığının altını çizerek, "Yeni Türkiye davası gönüllülük esasına dayandığı için isimsiz nice kahraman ve bunların emeği, alınteri, mücadelesi, direnciyle ve hak kavgasıyla bu günlere taşınmıştır. Bu salondaki hepimiz şunu çok iyi biliyoruz, 22 Ekim 1976'da, tam 40 yıl önce bugün, Hak-İş'in kuruluşunu gerçekleştiren ağabeylerimiz, bu örgütü isim yapmak için, kendilerine bir koltuk elde etmek için, bir makam, bir mevki elde etmek için kurmadılar. Onların dertleri vardı. Onlar dertliydiler" deyi konuştu.
CHP'Lİ VEKİLİ AYDIN DOĞAN'IN EMİR ERİ Mİ OLDU?
BU TÜR SIFATLAR KULLANANLAR İKİ YÜZLÜDÜR
Hak-İş'i kuranların, işçinin, çalışanın derdi kadar Türkiye'nin, milletin, bu ülkenin kadınlarının, erkeklerinin, çocuklarının, gençlerinin dertlerini kendilerine dert edindiğine vurgu yapan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Saldırılara, baskılara, zulümlere direndiler. Darbelere direndiler. 28 Şubat'ta üçlü, beşli çetelere direndiler. Bir takım örgütler, darbecilerin önünde el pençe divan dururken Hak-İş de Hak-İş gibi kuruluşlar da tehditlere rağmen dik durdular. Bakın şimdi, televizyonlara, meydanlara çıkıp, sağda solda pervasızca, edepsizce, ahlaksızca diktatör kavramını kullananlar var. Allah aşkına soruyorum, siz 28 Şubat'ta neredeydiniz, 12 Eylül'de neredeydiniz? 12 Eylül'ün paşası cumhurbaşkanlığı yaparken bir kez olsun bu kelimeyi, bu kavramı kullanabildiniz mi? Diktatör kavramını 28 Şubat'ta o brifinglere gittiğinizde kullanacaktınız, kullandınız mı? Gerçek diktatörlere bir kez olsun diktatör diyebildiniz mi? Diyemezler, diyemediler. Çünkü bunlar cennetmekan Sultan Abdülhamit Han'a diktatör diyenlerin adeta neslidir, onların devamıdır.
Bunlar merhum Özal'a diktatör diyenlerin neslidir. Hiç değişmez, aynı şablon, aynı kalıp, aynı slogan devam ediyor. Cumhuriyet tarihinin seçimle gelmiş, yüzde 52 oy oranıyla gelmiş bir cumhurbaşkanına karşı bu tür sıfatlar kullanan kişiler iki yüzlüdür. Milletim kimin ne olduğunu biliyor. Bunlar hiçbir zaman millete konuşmadılar. Bugün de millete konuşmuyorlar. Çünkü iki yüzlü tavırlarını millete yutturamazlar. Bunlar başka yerlerde iş tutuyorlar, mesajlarını başka yerlere veriyorlar. Kendi hesaplarınca uluslararası çevrelerle, uluslararası medyayla, oralardaki bir takım kuruluşlarla söylem birliğine girip, güya burada operasyon yapacaklar, algı operasyonu yapacaklar, ameliyat yapacaklar. Onların kimlerle yürüdüklerini biz çok iyi biliyoruz. Ama biz milletle yürüdük, milletle yürümeye devam edeceğiz."
Cumhurbaşı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'daki terör saldırısına ilişkin, "Gar'ın önünde yaşanan olay, terörün nasıl kolektif uygulandığını gösteren bir olaydır. Kalkıyorlar, 'Burayı DAEŞ yaptı, bilmem kim yaptı.' Bu tamamen kolektif bir terör eylemidir. Burada DAEŞ de var, PKK da var, burada El Muhaberat da var, burada Suriye'nin kuzeyindeki PYD terör örgütü de var. Hepsi beraber ortak olarak bu eylemi planlamışlardır" dedi.
Erdoğan, Hak-İş'in 13. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, akşam olduğunda çevresine bakıp "bize şu neyi demiş, bize bu neyi demiş" diye soranlardan olmadıklarını belirterek, "Biz akşam olduğunda kendisine bugün Allah için ne yaptın, bugün ülken için, milletin için ne yaptın diye soranlardanız" ifadesini kullandı.
"Eğer bu saldırılar karşısında boyun eğersek, eğer bu saldırılar karşısında korkarsak, yılgınlık gösterirsek, Allah korusun geri adım atarsak şu 40 yıllık emeğe, bu davayı bu noktaya taşıyanlara haksızlık ederiz. Onlara karşı çok büyük mahcubiyet yaşarız" diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
ONLAR SIRTINI TERÖR ÖRGÜTÜNE BİZ HALKIMIZA DAYAYACAĞIZ
"Biz elbette onların metotlarını, onların araçlarını, onların edep yoksunu dillerini, söylemlerini kullanamayız. Onlar her gün yalan söyleyecek, biz her gün doğruyu savunacağız. Onlar her gün iftira atacak, biz her gün hak mücadelesi vereceğiz. Onlar sırtlarını tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan paralel yapılara dayayacaklar, birtakım medya kuruluşlarına, manşetlere, silahlı terör örgütlerine dayayacaklar. Ama biz sırtımızı önce hakka sonra halka dayayıp öyle yürüyeceğiz.
12 Eylül'leri aştık, 28 Şubat'ları aştık, kapatma davalarını, 27 Nisan'ları, Gezi olaylarını, 17-25 Aralık darbe girişimini aştık. Bugün işte bu söylediğim tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan o paralel yapının, bir kısım medyanın, eli kanlı silahlı örgütlerinin ortak saldırıları karşısında da boyun eğmeyecek, geri adım atmayacak, bu saldırıları da Allah'ın izniyle milletin desteğiyle yine aşacağız.
Ben şimdi tabanı ibadet olan bu kardeşlerime sesleniyorum; sizin tavanınızdakiler 'biz sırtımızı YPG'ye, biz sırtımızı PKK'ya dayıyoruz' diyenlerle acaba siz nasıl beraber olabiliyorsunuz? Onlarla beraber nasıl yürüyebiliyorsunuz. Kardeşlerim kişi arkadaşının dinindendir. Biz bunu biliyoruz. Hiç kimse tedirgin olmasın, aziz milletimin tek bir ferdi bile kaygılanmasın: 100 yıl önce Çanakkale'de nasıl geldikleri gibi gittilerse, 100 yıl boyunca her teşebbüslerinde nasıl akamete uğradılarsa bugün de yarın da geldikleri gibi gidecekler. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu millet ağırbaşlıdır, vakurdur, bu millet sabırlıdır, bu millet tahammüllüdür ama bu aziz millet istiklali söz konusu olduğunda, bağımsızlığı, onuru, namusu, şerefi söz konusu olduğunda anlayana anladığı dilden konuşmasını çok iyi bilen bir millettir. Eğer bunu anlamayan, bunu görmeyen varsa, açar tarihin sayfalarını, bizim millet olarak nasıl şahlandığımızı görür."
"AYDIN DOĞAN SUSUYOR CEVAP CHP'DEN GELİYOR"
HEPSİ BERABER ORTAK OLARAK BU EYLEMİ PLANLANMIŞLARDIR
Ankara'daki terör saldırısına değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"İşte neler yaptıklarını görüyorsunuz. Şurada Gar'ın önünde... Bakın bu yaşanan olay terörün nasıl kolektif uygulandığını gösteren bir olaydır. Şimdi kalkıyorlar 'efendim burayı DAEŞ yaptı, bunu bilmem kim yaptı.' Bu tamamen bir kolektif terör eylemidir. Burada DAEŞ de var, burada PKK da var, burada El Muhaberat da var, burada Suriye'nin kuzeyindeki PYD terör örgütü de var. Hepsi beraber ortak olarak bu eylemi planlamışlardır. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum. Kimse kimseyi aldatmasın. Suruç'ta yaşananlar belli, Diyarbakır'da yaşananlar belli ama benim Kürt kardeşlerim bu oyunu çok iyi ayırt etmek durumundadır. Çünkü bunlar için insan canının değeri yoktur. Asla ona kıymet vermezler. Her terör eyleminin ardından yurt içinde, yurt dışında algı operasyonuna başlıyorlar.
Daha eylemin olduğu anda kalkıp da 'bunu saray yaptı' diyenlerin ne mantığının olduğunu artık anlayın. Çünkü ortak çalışıyorlar. Terör örgütü kan akıtacak, bunlar da çıkacaklar manşetleriyle, ekranlarıyla, siyasetçileriyle o terörü, o terör örgütlerini, o teröristleri himaye edecekler. Senaryo bu. Bu Paralel Yapı, bu malum medya kuruluşları, terör örgütleri ve bazı siyasi partiler kendi çıkarlarını, kendi rantlarını düşünüyor olabilirler. Fakat biz hiçbir zaman 'ben' demedik, her zaman 'biz' dedik. Allah korusun memleket yangın yerine dönse uzaktan bunu keyifle seyredecek kadar ülkelerinden ve milletlerinden, milletinden kopmuş durumdalar.
Biz ne bu ülkenin yangın yerine dönmesine ne de bu hainlerin keyiflenmesine müsaade etmeyeceğiz. Biz bu büyük davanın, bu kutlu davanın hasbelkader ismi öne çıkmış bir neferiyiz. Şahsıma 'muhtar bile olamaz' dediklerinde bunu bana değil, aslında bu millete, Hak-İş'in de sancaktarlığını üstlendiği bu kutlu davanın neferlerine söylüyorlardı. Bugün de Cumhurbaşkanlığı makamına oturan şahsım değildir, cumhurun ta kendisidir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ben çıkıp da bu makamda 'şuna oy verin, buna oy verin veya vermeyin' diyemem. Ama bugün burada diyorum ki kime oy verdiğinize iyi bakın. Teröre, teröriste, terör örgütlerine karşı cesur olun" dedi.
Erdoğan, Hak-İş'in 13. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, bugün şahsına ve ailesine yönelik saldırıların tamamının aslında millete ve milli iradeye yönelik olduğunu söyledi.
BAYRAK SEVDASINDAN RAHATSIZLAR
Milletin doğrudan oyları ile iş başına gelen Cumhurbaşkanına hakaret eden kişinin veya kişilerin hedefinin, o Cumhurbaşkanı değil, onun temsil ettiği ülke ve millet olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bunlar şahsımdan değil sizden, emekçiden, emekçinin alın terinden rahatsızlar; emekçinin o ter kokusundan... İşine başlarken bismillah diyen dilinden... İman dolu kalbinden, vatan sevdasından, millet sevdasından, bayrak sevdasından rahatsızlar. Hiç kimsenin endişesi olmasın; ne terör örgütlerinin, ne manşetlerin, ne de paralel yapıların bu ülkeye istikamet çizmelerine asla müsaade etmedik, etmeyeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin fertlerinin arasına fitne tohumlarının saçılmasına göz yummayacaklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Hayatım boyunca bu milletin dertlerine çare, deva üretmenin mücadelesini verdim. Kürt kardeşlerimizin yaşadıkları sorunlar, aynen benim de sorunum oldu. Onların yaşadığı acıyı, maruz kaldıkları zulmü iliklerime kadar ben de hissettim. Ama bu ülkede, bu tür zulmü sadece Kürt kardeşlerim yaşamadı ki. Türk'ü de Laz'ı da Çerkez'i de Abaza'sı da Boşnak'ı da Roman'ı da Arnavut'u da hepsi yaşadı. Ama varsa yoksa sadece tek unsuru konuşmanın ne kadar art niyetli olduğunu söylemek zorundayım. 2001 yılında daha parti kuruluş çalışmaları sonrasında Kürt kardeşlerimizin sorunlarını parti programının en merkezine aldık. O aşamadan itibaren de Genel Başkan, Başbakan olarak, Kürt kardeşlerimizin sorunlarının çözümü için sözümüzün arkasında durduk ve gerçekten zorlu bir mücadele verdik. Dedik ki bu ülkede biz ret sorununu ortadan kaldırdık, inkar sorununu ortadan kaldırdık, asimilasyon sorununu ortadan kaldırdık ve 'kardeşlerimiz' dedik, bağrımıza bastık."
AYDIN DOĞAN'A, YALAN İTHAM SORUŞTURMASI
KÜRT KARDEŞLERİMİZİ ÖTEKİLEŞTİRENDEN OLMADIK
"Bakın bugün çok normalmiş gibi gelebilir. Ama öyle adımlar attık, öyle reformlar yaptık ki 2001'de bunların değil telaffuzu, tahayyülü bile mümkün değildi" diyenErdoğan, şöyle devam etti:
"Biz Kürt kardeşlerimizi ötekileştirenlerden olmadık, onlara farklı gözlerle bakanlardan olmadık, ona uzaktan, dışarıdan bakanlardan olmadık. Kardeş kardeşine nasıl bakarsa, bir evin içinde ailenin fertleri nasıl bakarsa, biz de Kürt kardeşlerimize öyle baktık, öyle bakıyoruz, öyle bakacağız. Neden? Çünkü, biz yaratılanı Yaradandan ötürü sevdik de onun için. Bizim ülke olarak fiziki sınırlarımız Misak-ı Milli sınırlarından ibaret olabilir ama bizim gönül sınırlarımız, fikir sınırlarımız, kültür sınırlarımız, değer noktasındaki sınırlarımız hiç kimsenin tahayyül edemeyeceği kadar geniştir. Sınırlar ülkeleri birbirinden ayırır ama kardeşliği ayıramaz. Myanmar'daki benim kardeşim mi, Açe'de ki benim kardeşim mi? Libya'da, Mısır'da kardeşim mi? Kardeşim. Filistin'de, Suriye'de kardeşim mi ? Kardeşim. Irak'ta kardeşim mi? Kardeşim. Türkistan'da, ta Doğu Türkistan'da, Tacikistan'da, Özbekistan'da, Kazakistan'da, Türkmenistan'da, Azerbaycan'da bunlar bizim kardeşimiz mi? Kardeşlerimiz. Biz bunlardan ayrı olabilir miyiz? Olamayız. Her zaman bağrımıza bastık, bağrımıza basıyoruz, bağrımıza basacağız. Biz sadece aynı topraklarda yaşadığımız Kürt ve Arap kardeşlerimize değil, sınırlarımızın ötesindeki Kürt, Arap, Türkmen kardeşlerimize de aynı kardeşlik hissiyatıyla baktık, aynı nazarla yaklaştık. Nasıl ki Saraybosna'ya sıkılan kurşunu kendimize sıkılmış gibi hissettiysek, nasıl ki Gazze'ye yağan bombayı kendimize atılmış gibi hissettiysek; Halepçe'ye atılan bombayı, Bağdat'a, Basra'ya, Musul'a, Kerkük'e, Şam'a, Halep'e, Kobani'ye atılan her bombayı da kendimize atılmış gibi hissettik. Neden? Çünkü biz kardeşiz. Neden? Çünkü biz Selçuklu'nun, Osmanlı'nın torunlarıyız. Neden? Çünkü biz aynı kıbleye dönen insanlarız. Kürt'ü Türk'ten, Türk'ü de Kürt'ten ayırmaya, Arap'tan ayırmaya hiç kimsenin gücü yetmedi, yetmeyecek."
BÖYLE BİR DENSİZLİĞİN ALTINA İMZA ATILMAMALIYDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta çok elim bir hadise yaşandığını belirterek, "Diyarbakır'da bir belediye, Hz. Peygamberi, alemlere rahmet olarak gönderilmiş efendimizi son derece edepsizce, ahlaksızca resmeden karikatürü duvarlara astı. Şu anda hukuk bir süreç başlattı, yargıda bir süreç başladı. Temenni ediyorum ki gereğini en ideal şekilde yapacaktır. Ama bu edepsizce hareket, aslında bu zihniyeti ortaya koyması bakımından son derece önemlidir" diye konuştu.
Diyarbakır'da Mekke, Medine, Kudüs ve Şam'dan sonra 5. Harem-i Şerif kabul edilen Ulu Cami'nin olduğunu; Mekke ve Medine'den sonra dünyada en çok sahabe kabrinin olduğunu anlatan Erdoğan, "Bu edepsizlik hiç bir yerde yapılmamalı ama Diyarbakır'da hiç yapılmamalıydı. Selahaddin Eyyübi'nin, Kudüs fatihinin evlatlarının yaşadığı bir şehirde, böyle bir densizliğin altına imza atılmamalıydı. Maalesef bunu yaptılar" dedi.
Recep Tayyip Erdoğan, bunu kimin yaptığının, hangi siyasi partinin, hangi siyasi partinin mensubu bir belediyenin yaptığının önemli olmadığına işaret ederek, burada meselenin siyaset de olmadığını, meselenin zihniyet olduğunu bildirdi.
BU BENİM KANIMA DOKUNUYOR
"Burada mesele, kan akıtan, masum insanları katleden, Türkiye düşmanlarına taşeronluk yapan, Hz. Peygamber'e edepsizce dil uzatan bir zihniyetle benim kürt kardeşimin ilişkisidir" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu benim kanıma dokunuyor. Şu partinin, bu partinin kurucusu olduğum, genel başkanlığını yaptığım için değil, siyasi görüşlerimden, fikirlerimden, ırkımdan, kabilemden, mezhebimden dolayı değil, bir insan, bir Müslüman olarak bu kanıma dokunuyor. Ben çıkıp da bu makamda 'şuna oy verin, buna oy verin veya vermeyin' diyemem. Ama bugün burada diyorum ki kime oy verdiğinize iyi bakın, iyi görün; akıl edin, düşünün. Ben Kürt kardeşimle her zaman gönül diliyle konuştum, şimdi de diyorum ki teröre, teröriste, terör örgütlerine karşı cesur olun. Diyorum ki kutsal değerlerimize dahi pervasızca hakaret eden bu densizlerle aranıza cesaretle mesafeyi koyun. Diyorum ki paralel yapıyla, bir kısım medyayla, Türkiye'nin düşmanlarıyla, Ortadoğu'nun canileri ile iş tutan, bu benim Kürt kardeşlerimin düşmanlarına karşı 'artık yeter' deyin, bunu yapın."
Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan, ülkede kim, hangi etnik grup, Alevi, Sünni hangi mezhep varsa bir ve beraber olarak birlikte yaşama zeminini koruyacaklarını belirterek, "Ama aynı şekilde, aynı kararlılık ve inançla, nereden gelirse gelsin terör ve teröristle mücadeleyi de amansız sürdüreceğiz" dedi.
Erdoğan, Hak-İş'in 13. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, 78 milyonun özgür, huzurlu, güvenli şekilde, refah içinde yaşaması için mücadeleyi kesintisiz sürdüreceklerini belirtti.
Ülkede kim, hangi etnik grup, Alevi, Sünni hangi mezhep varsa bir ve beraber olarak birlikte yaşama zeminini koruyacaklarını ifade eden Erdoğan, "Ama aynı şekilde, aynı kararlılık ve inançla, nereden gelirse gelsin terör ve teröristle mücadeleyi de amansız sürdüreceğiz. İnşallah bir ve beraber olarak, bu ülkeyi geleceğe taşıyacağız. Bir bardağın dolu tarafını göreceğiz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkede çok güzel gelişmeler olduğuna işaret ederek, sadece geçen hafta içinde yerli otomobille ilgili tanıtımın yapıldığını, TÜRKSAT 4B uydusunun uzaya fırlatıldığını, İstanbul'da 3'üncü havalimanı için kredi finansman anlaşması imzaladıklarını anlattı.
Erdoğan, 12 milyar Avro maliyetli havalimanının, yılda 150 ile 200 milyon yolcu kapasiteli, dünyanın ilk üç havalimanından biri olacağını, buradan anlaşma süresi boyuca devletin 22 milyar Avro kira geliri elde edeceğini, milli bütçeden "bir Allah'ın kuruşu" çıkmadan bunun yapılacağını bildirdi.
MÜSAADE VERMEDİK DİYE
Bunu üslenen firmalara karşı malum medyanın saldırdığını, bunların kimler olduğunun bilindiğini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu medyanın hangi grup olduğunu biliyorsunuz. İşte paralel medya ile o malum medya. Beraber iş tuttular. Niye, onlar bu ülkede birinci köprüye, ikinci köprüye, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne 'hayır' diyenlerin ta kendisidir. Mersin'den KKTC'ye Akdeniz'in altına döşediğimiz borularla su ilettik. Başlıkları attılar, ne diyorlar biliyor musunuz, ' Bu su KKTC'ye ilk kez gitmiyor ki daha önce de gitti zaten' diyorlar. Doğru, balonla gitti ve balon patladı. Bunların hep yaptıkları zaten balon. Biz ise 252 metre suyun derinliğinde, bin 453 metre tabanda boruları oturttuk, yerleştirdik ve yıllık 75 milyon metreküp su, Anamur'dan KKTC'ye gidecek. Bunu yaptık.
EY AYDIN DOĞAN O ZAMAN KEYFİN YERİNDE OLACAKTI
Hiç sayifesinin bir kenarında bile bunu zikretmedi. Neden, işlerine gelmiyor. Çünkü bunlar hayırlı işte yoklar, bunlar sadece şerde var. Ama Hilton Oteli'nin arkasındaki o araziye otel müsaadesi, rezidans müsaadesi verilseydi ey Doğan o zaman keyfin yerinde olacaktı. Sana müsaadeyi vermedik diye çılgına döndün, bak şimdi de orası doğal sit alanı ilan edildi, bundan sonra da zaten alamazsın. Bunlar hükümet devirip, hükümet kuran zihniyetlerdir. İktidarımız bunlara bu imkanı vermedi. Bu yolu açmadığı için hiçbir zaman bizimle de uyumlu olmadılar, olamadılar. Kasımpaşalıyım dediğim zaman bana cevap veriyor 'Ben de Kelkitliyim' diyor. Kelkitli seninle yürümüyor, bizimle yürüyor. Kelkit ve Kelkitli kardeşlerime Ankara'dan en kalbi selamlarımı gönderiyorum. Onlar 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçiminde orada istikametlerini belirttiler."
KASA DOLU ORADAN BOŞALTIRIZ DİYORLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ülkeye nice "emekçi dostuyum", "işçi babasıyım" diyen başbakanlar geldiğini ancak hepsinin de çalışanların sırtına daha ağır yük bindirip, gittiğini kaydetti.
Erdoğan, 12 yıla yakın başbakanlığı döneminde, her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da ilklere imza attıklarını anımsatarak, zorunlu tasarruf adı altında memur ve emeklilerden 4,5 milyon hak sahibine 15 katrilyon ödediklerini vurguladı.
Konut Edindirme Yardımı adı altında para kesildiğini, bunu herkes unuturken, kendilerinin unutmadığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, tozlu raflardan, çuvalların içinden bu evrakı bulduklarını, 3,5 katrilyon lirayı hak sahiplerine ödediklerini bildirdi.
Erdoğan, "Niye bizden öncekiler yapmadı? Ama biz yaptık. Şimdi hani böyle kuru sıkı atıyorlar ya 'şu kadar vereceğim, bu kadar vereceğim' aynı zihniyet. 'Şimdi kasa dolu, oradan boşaltırız' diyorlar. Devlet yöneteceksin, 78 milyonu yöneteceksin. Ondan sonra da daktilo makinelerini gelirler Başbakanlığın önüne atarlar" diye konuştu.
DOLARA DA ENFLASYONA DA EZDİRMEDİK
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllardır 1 Mayıs'ın tatil yapılmasının istendiğine işaret ederek, "Ama niye yapmadılar?" diye sordu. Erdoğan, hiçbir hükümet bunu yapamazken, kendilerinin karar alıp, yasa çıkarıp, 1 Mayıs'ı işçi için tatil ilan ettiklerini anımsattı.
Örgütlenme, sendikal haklar, ücretler, işçi sağlığı, güvenliği konularında çok önemli adımlar attıklarını ifade eden Erdoğan, 2002 sonunda, göreve geldiklerinde asgari ücretin 184 lira olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bir de asgari ücret nedir, bunu da yanlış anlatıyorlar. Asgari ücret tabandır. Bunun altında ücret ödeyemezsin, ucu açık, istersen 5 bin öde. Sana kimse niye 5 bin verdin diyemez. Bugün bakıyoruz asgari ücret bin lira. 2016 başından itibaren, hükümetin teklifi, vaadi asgari ücretin bin 300 lira olması."
Asgari ücret görüşmelerinin bu yılın Aralık ayında yapılacağını ve 2016 başı itibarıyla da bin 300 lira olarak vadedilen yeni asgari ücretin başlayacağını aktaran Erdoğan, burada 5 kattan daha fazla bir artış olduğunu kaydetti.
Dolar bazında ise 2002'de 125 dolar olan asgari ücretin, bugün 346 dolara yükseldiğini anımsatan Erdoğan, "Yani biz dolara da enflasyona ezdirmedik. Öyle söz vermiştik, öyle yaptık" diye konuştu.
SANDIKLARA MUHAKKAK GİTMELİSİNİZ
Çok daha fazlasının yapılmasının gereğine inandıklarını ve böyle çalıştıklarını vurgulayan Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Tabii ki bunlar yeterli değil. Ama bu ülkede imkansızın mümkün olduğunu hep birlikte yaşadık. İnşallah yine birlikte yaşayacağız. Yeter ki istikrar olsun, yeter ki güven olsun, yeter ki Türkiye içinde huzur, güven, bir ve beraber olalım. Genel Başkanın biraz önce ifade ettiği tüm sorunların da inşallah üstesinden bu ülke gelip ve gelecektir. Ama umutsuz olmayacağız, asla yeise kapılmayacağız, öz güvenimizi yitirmeyeceğiz. Emeğimizle, alın terimizle bu ülkeyi bugünlere getirdik, isimsiz kahramanlarla bu davayı bugünlere taşıdık. İnşallah çok daha fazlasını birlikte yapacağız.
Kardeşlerim, son olarak sizden bir ricam var. O da şudur, 1 Kasım'a kadar durmak yok, ama 1 Kasım'da şunu yapmak durumundasınız. 'Oy bizim namusumuzdur, şerefimizdir' diyerek sandıklara muhakkak gitmelisiniz. Kim olursa olsun, telefonlarla, her şeyle arayarak, bütün kardeşlerimizi, akrabalarımızı muhakkak sandığa götürmeliyiz. Niye? Çünkü bu ülkede işte 7 Haziran'da gördük, yaşanan sıkıntıları yaşamak istemiyoruz ve ben inanıyorum ki Hak-İş ailesi bunun yaşanmasına da fırsat vermeyecektir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hak-İş'in 40. kuruluş yıl dönümünün ve 13. Olağan Genel Kurulu'nun hayırlı olması temennisinde bulunarak, sözlerini tamamladı.