Prof. Vedat Bilgin Türkiye'nin yetiştirdiği önemli sosyologlardan biri. Modernleşmeden milliyetçiliğe, toplumun din algısından bilim felsefesine kadar bir çok konuda dikkat çeken çalışmalar yapan Vedat Bilgin, siyaset yolculuğuna AK Parti'de devam ederek 7 Haziran'da Ankara'dan milletvekili seçildi. Geçtiğimiz haftanın en önemli gündem maddesi olan "millilik" tartışmasını konuşmak için biraraya gelmiştik. Ancak görüşmemiz sırasında Ankara'da patlayan ve tüm ülkeyi sarsan bombalar Türkiye'nin gündemini değiştirdi. Prof. Vedat Bilgin ile 95 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği Ankara'daki terör saldırılarından yola çıkarak çözüm sürecini ve 1 Kasım seçimlerini konuştuk.
BU COĞRAFYA YENİDEN PAYLAŞILMAK İSTENİYOR
-Ülke tarihinin en büyük terör saldırısı Ankara'da meydana geldi; bunu nasıl açıklamak gerekir?
Türkiye terörün hedefindeki ülkedir. Bunun nedeni açıktır: Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek, haritaları yeniden çizmek isteyen güçler, bu coğrafyada istikrarın sembolü olan bir ülke istememektedirler. Bunun birinci sebebi, Türkiye'nin demokrasi içinde kalkınmasını başaran, modernleşmesini sürdüren Müslüman bir ülke kimliği, bölge ülkelerinin 'kendiliğinden modeli' haline geldiği için bu modeli etkisiz hale getirip, kendi çıkarlarına göre yeni bir paylaşma modeli kurmak istemeleridir. İkinci bir sebep, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle kurduğu devletten devlete, devletten halka ve doğrudan doğruya sivil toplumdan sivil topluma doğru işleyen yatay ilişkiyi ters yüz edip yeniden bir tahakküm ilişkisi kurmak istemektedirler. Üçüncüsü, Türkiye'nin bu coğrafyanın yeniden paylaşılmasına karşı tavır almasını etkisiz kılıp, onu bu denklemde özne olmaktan çıkarıp mümkünse onu da paylaşılacak bir nesne haline getirmek istemektedirler.
BOMBAYI KİMİN KOYDUĞU ÖNEMLİ DEĞİL
-Sizce bu saldırının arkasında kim var?
Meseleye bu bağlamda baktığımızda, Ankara katliamının arkasından hangi terör örgütü çıkarsa çıksın, ister PKK ister DHKPC ister DEAŞ veya benzerleri, hepsi ayni kapıya çıkacaktır. Bunların arkasında Suriye istihbaratı, İran gizli servisi veya benzeri yapıların olduğu biliniyor. Onların içinde ise Batılı servislerin, Rusların bunları nasıl kullandıklarının tarihi uzundur. Ankara katliamını yapan terör örgütü bir taşeron, onun patronları ise Türkiye'yi kendi içine kapatarak bölgeyi yeniden paylaşmak isteyenlerdir.
AMAÇ SEÇİM YAPTIRMAMAK
-Amaç nedir peki?
Bunu yapmak için Türkiye'nin çok yönlü bir krize girmesini, kaos yaşamasını arzulamaktadırlar, hatta önümüzdeki seçimi mümkünse engellemek istemektedirler. B planları da seçim sonuçlarını etkileyerek ,istikrar yaratacak tek başına bir iktidarın önünü kesmeye çalışmaktır.
CUMHURBAŞKANI BÖLÜNMEYİ ENGELLEMEK İSTEDİ HEDEFE KONDU
-Çatışmasızlık sürecinin kesintiye uğramasının bütün sorumluluğu AK Parti iktidarına ve özellikle Cumhurbaşkanına yıkılmaya çalışılıyor. Burada yapılmak istenen nedir sizce?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkeyi bölmek için uzun yıllar boyunca uğraşılarak hazırlanan bir tuzağı bozması, 'Türkiye'nin karşısına Kürtleri çıkarma' projesini, yani Kürt ayrılıkçılığı kartını, çözüm süreciyle sahiplerinin elinden alıp 'kardeşlik projesini' ortaya koyması, bu işin sahipleri olan yabancı unsurlar ve onların işbirlikçilerinin Cumhurbaşkanımızı hedef tahtasına koymasına sebep olmuştur. Süreci bozmak için ellerinden geleni yapıp, tekrar terörü başlatmaya çalıştılar. Kandile gidip 'Türkiye'ye saldırın, niye teslim oluyorsunuz' diyen gazeteciler ve atılan manşetler henüz unutulmadı. Terör örgütünün saldırıya geçmesi, 'devrimci halk savaşı' adı altında, etnik ayrımcılık iddiasıyla en ilkel ırkçılığa yönelmesi, Türkiye düşmanlarının işidir. Onların Cumhurbaşkanını hedef alması ihanetlerinin tabii sonucudur.
CUMHURBAŞKANI BÖLÜNMEYİ ENGELLEMEK İSTEDİ HEDEFE KONDU
-Türkiye'de birbirine taban tabana zıt siyasi ekollerin bir araya gelerek, Erdoğan'ı bütün ahlakdışı yöntemler kullanarak itibarsızlaştırmaya çalışması ne anlama geliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a düşmanlığın muhtelif sebepleri bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye'nin yüz yıllık iktidar sahipleri Erdoğan'ın öncülüğünde yapılan demokratikleşme reformlarıyla birlikte iktidar kaybı sendromu yaşamaya başlamışlardır. Oligarkların düzeni çökmüştür. İkincisi, tek ideolojili toplum projesinin sahibi' tek ideolojili devlet rejimi' çökmüştür, bu anlayıştakilerin Erdoğan düşmanlığını anlamak gerekir. Üçüncüsü ise, eski anti-demokratik yapıyla özdeşleşip çıkar elde eden, 'emir-komuta ekonomisi' içinde çıkar elde eden iş çevrelerinin tavrıyla ilgilidir. Devletle kurdukları çıkar ilişkileri bozulanlar, Erdoğan düşmanlığı yapmaktadırlar. Bunların Cumhurbaşkanı karşısında nefret dili kullanmaları, Erdoğan'a zarar veremez. Hangi ahlaksız yöntemi kullanırsa kullansınlar geri teper, geri tepmiştir. Önemli olan Cumhurbaşkanının milletle kurduğu güçlü bağlardır.
BİRBİRİNE DÜŞMANLARIN ERDOĞAN DÜŞMANLIĞINDA BİRLEŞMESİ DRAMDIR
-Doğan Medyası, Kemalist medya, FETÖ ve PKK medyası bu süreçte aynı çizgide buluştu. Bunu nasıl okumak lazım?
AK Parti karşıtlığının Türkiye düşmanlığına dönüşmesi ciddi bir sorundur. Türkiye'ye açıkça düşman olanlarla işbirliği yapanların durumunu anlayabiliriz, fakat Kemalist veya kendilerine ulusalcı diyenlerin de bunlarla aynı çizgide buluşması kendileri açısından büyük bir dramdır.
KAOS ÇIKARMAYI BAŞARAMADILAR
-HDP'liler sürekli "barajı geçmezsek bölge kaosa sürüklenir" tehdidinde bulunuyor. HDP'nin barajı geçememe ihtimali var mı sizce?
Baraj korkusu yaşadıkları anlaşılıyor. Onlar şimdiden bölgeyi kaosa sürüklemek için ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar. Bütün uğraşılarına rağmen kaos çıkarmaya güçleri yetmemektedir, çünkü Türkiye bunu yapmalarına müsaade etmiyor ve haince alçakça pusu kurarak, bombalı tuzak kurarak yaptıkları saldırılara gerektiği cevabı veriyor. Asıl önemlisi bölge halkı bu ihanet çetesine karşı, ülkenin bütünlüğünden yana tavır alarak, devletin kamu düzenini kurup, barış içinde yaşamak isteğini ortaya koymuş bulunmaktadır. Halk teröre lanet okumaktadır.
-Çözüm süreci buzdolabından çıkar mı? Bunun için hangi şartların oluşması gerekir?
Artık eskisi gibi, eski aktörlerle bir çözüm süreci olamaz. Silahlı örgütün tasfiyesinden sonra, örgütü değil sivil toplumu muhatap alan, demokrasi ve yurttaşlık temelinde, kamu düzeni içinde bölge insanımızın örgüt baskısına maruz bırakmayacak biçimde özgürleştiği bir yeni durum öngörülebilir.
-MHP'nin 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrasında izlediği politikayı nasıl buluyorsunuz?
MHP Siyaseten kendisini yalnızlaştıracak bir politika takip ediyor. 7 Hazirandan önce bölücülük meselesine odaklanmış bir söyleme sahip olan bu partinin, seçim sonrası teröre karşı tarihimizin en kapsamlı ve etkili mücadelesini yapan AK Partinin, koalisyon hükümeti kurma çağrısına katılmayıp, sorumluluk almaması milliyetçi seçmen tarafından değerlendirilecektir diye düşünüyorum.
MİLLİLİK KAVRAMI BU TOPRAKLARDAKİ DEĞERLERİN BÜTÜNÜDÜR
-Erdoğan'ın vurgu yaptığı "millilik" meselesinin bazı çevreler tarafından ırka dayalı bir milliyetçilik olarak algılandığını görüyoruz. Sizce bu millilik meselesini nasıl anlamamız gerekir?
Cumhurbaşkanımızın yaptığı yerlilik ve millilik vurgusuna tepki gösterenlerin kim olduklarına bakıldığında, onların rahatsızlıklarının sebebini anlamak daha kolaylaşmaktadır. Kökleri bu toprakların tarihsel birikimine dayanan yerlilik kavaramı, bu topraklarda üretilmiş olan değerleri kucaklayan kapsayıcı bir kavramdır. Bundan rahatsız olmak 'bu toprakların ruhuyla' problemli olmak demektir. Millilik kavramı ise bu topraklarda yaşayan değerlerin, tarihin burada yaşayan insanları milletleşme süreci içinde bir millet haline getirmesini ve o millete ait olanlara sahip çıkmayı, paylaşmayı ifade eder. Bu toprakların ruhuna, bu milletin varlığına yabancılaşmış olanların bunları anlaması zordur. Bu kavramları ırkçılık gibi yerli ve milli kimliğimizde, kültürümüzde karşılığı olmayan kavramlarla karıştırmak ise ya cehalet ya da kötü niyetli olmak demektir.
TEK BAŞINA İKTİDAR GÖRÜNÜYOR
-AK Parti'ye en tepkili gazetelerin haberlerinde bile AK Parti'nin oylarında bir artış olduğu görülüyor. Bu artış tek başına iktidarı getirecek mi?
AK Partiye karşı adeta düşmanca bir tavır alarak saldıran, basın ve yayın organlarının önce birtakım uydurma anketler üzerinden bir algı oluşturma çabasına yönelmiş olsalar da bunun tutmayacağını anlayıp bundan kısa sürede vazgeçerek 'AK Parti oylarında artış var ama çok değil' demeğe başladıkları görülmektedir. AK Parti seçim beyannamesini açıklamadan önce yapılan kamuoyu yoklamaları dahi, oy artışında ki yükselmenin tek başına iktidar olmaya yetecek bir orana ulaştığını ortaya koymaktaydı. Başbakan Davutoğlu'nun açıklamasıyla birlikte beyannamenin kamuoyunda büyük bir beğeni topladığı, geniş kabul gördüğü ortaya çıktı. Yapılan çalışmalarda AK Parti'nin oylarında artışın devam ettiği gözlenmektedir ki bunun neticesi tek başına iktidar demektir.
İsa Tatlıcan - Sabah.com.tr