İŞTE AHMET KEKEÇ'İN İHANET MANŞETİNİ ATAN CAN DÜNDAR'I HEDEF ALAN YAZISI
SEN GAZETECİ FALAN DEĞİLSİN CAN DÜNDAR!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar'dan bahisle, "Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu" demişti.
Matbuatının "delikanlı" ve "yiğit" sesi Can Dündar'dan cevap geldi: "Bu suçu işleyen kişi bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmayız onu..."
Soru şu:
Bu özgüven nerden geliyor?
Netameli dönemlerde ortalarda görünmemeyi tercih eden ve görünmeyen, "korkak ve pısırık gazeteciler" sıralamasında başı çeken Can Dündar, seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı'na aynı sözcüklerle mukabelede bulunma ve meydan okuma cesaretini nerden alıyor, kimden alıyor? Yeni "paralelci" müttefiklerinden mi?
Buyurmuş ki muhterem (mealen), "Biz gazeteciyiz, devlet memuru değiliz. Görevimiz, haksızlıkların üzerine gitmek, devletin pisliklerini ortaya sermek..."
Siz gazeteci filan değilsiniz.
HİÇBİR ZAMAN HAKSIZLIĞIN ÜZERİNE GİTMEDİN!
Hiçbir zaman haksızlıkların üzerine gitmediniz.
Karartma uygulamak dışında, hiçbir zaman devletin pisliklerini ortaya sermediniz. (Susurluk'ta yaptığınız, mevzun bir karartmaydı. Devlet içinde yuvalanmış bir "çete"nin tasfiyesine yardımcı olduğunuzu söylüyordunuz ama asıl maksadınız "makbul çete"ye alan açmaktı. Bu çete, 28 Şubat ve e-muhtıra olarak geri dönecektir.)
Delikanlısınız, müddeisiniz, cüret sahibisiniz, filan da...
Bu cüretinizi, niyeyse, darbe dönemlerinde göremedik. 28 Şubat'ta göremedik. E-muhtıra sürecinde göremedik... 367 rezaletinde göremedik. Parti kapatma davalarında göremedik.
Hep haksızlıkların üzerine gittiniz, buna inanmamızı beklediniz ama "ötekileştirilmiş" insanlara reva görülen zulmü büyük bir pişkinlikle izlediniz. Ve sadece "tank" görünce konuştunuz. Paşa'dan sufle almadan tek kelime yazmadınız... Karargâhın izni olmadan tuvalete dahi gitmediniz. Açtırmayın kutuyu... Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Bize kendinizi tekrarlatmayın...
ÖRGÜT ÜYESİ SAVCILARI AKLAYIP PAKLADIN!
Buyuruyor ki Can Dündar (yine mealen), "Haber yapmak dışında bir amaç taşımıyoruz. Biz gazeteciyiz, tarafsızız..."
Şu "tarafsızlığınızı" ve "haber yapma" cehdinizi sair alanlarda da göster, görelim bir Can...
Paralel savcıları bir güzel aklayıp pakladın...
Hadi diyelim ki, mikrofon uzattın. Görevden alınan savcıların hissiyatını kamuoyuna taşıyarak, bir anlamda gazetecilik yaptın.
İyi ettin de...
FATİH BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA DEMİR'E NEDEN MİKROFON UZATMIYORSUN?
Neden Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'e de mikrofon uzatmıyorsun?
Neden paralel savcıların gadrine uğrayanlara ne hissettiklerini sormuyorsun ve bunu Cumhuriyet okurlarıyla paylaşmıyorsun?
Celal Kara, "Bazı Ergenekon sanıklarının beraatini istedim, mütalaamda bunu savundum" demişti ve bütün bir kamuoyunu enayi yerine koymuştu... Neden o sanıklara, "Celal Kara'nın anlattıkları doğru mu?" diye sormuyorsun ve zahmet edip de o mütalaaya bir göz atmıyorsun?
Efendim, Erdoğan hesap verecek... Öyle bırakmayız onu.
Erdoğan'ı bilmem ama önce sen hesap vereceksin... "Devlet sırlarını" faş edenlere ne muamele yapıldığı kanunda yazılıdır...
GAZETECİLİK MASKESİNE SIĞINMA HESAP VERECEKSİN!
Erdoğan istediği için değil, kanun öyle yazdığı için hesap vereceksin... Hakkında yayın yasağı bulunan bir konuyu kurcaladığın ve "Türkiye terör örgütlerine yardım eden ülke" kampanyasına içerik ürettiğin için hesap vereceksin... Yaptığın gazetecilik (yine kanuna göre) "casusluk suçu" sayıldığı için hesap vereceksin... MİT faaliyetlerini deşifre etmek ağır bedel gerektirdiği için hesap vereceksin.
Bunu (bir meslektaşın olarak) temenni etmem ama bir zamanlar rahmetli pederinin de mensupları arasında bulunduğu kurumun (yani MİT'in) faaliyetlerini düzenleyen kanun bunu vazediyor.
Bu kanunu Recep Tayyip Erdoğan yapmadı.
Memnun olmayabilirsin...
Ben de memnun değilim... MİT Kanunu'nun şeffaf olmasını isterim ama takdir edersin ki istihbarat örgütleri operasyonlarını ve faaliyetlerini gizli yürütürler ve genellikle kamuoyuyla paylaşmazlar. Dünyanın her yerinde böyledir bu... "MİT Kanunu şeffaf olmalıdır" diyenlere de gülerler.
AHMET KEKEÇ/STAR