"AHMET ALTAN KOF KABADAYILIĞI BIRAKIP ERKEKÇE ANLATSIN"
Eski Türkiye düzeni bu ülkede birçok farklı kesime acılar yaşattı. Kürtler, gayrımüslim azınlıklar, Aleviler, İslamcılar ve Sosyalistler bu acılardan nasibini aldı. Yeni Türkiye 13 yıldır cesur bir şekilde işte bu acılarıyla yüzleşiyor. 2014 yılının Nisan ayında Recep Tayyip Erdoğan'ın 1915 Ermeni olayları ile ilgili olarak yayınladığı taziye ilanı ile birlikte ilk kez karşılıklı yaşanan acılar bir Başbakan tarafından dile getirilmiş oldu. Bu taziye ilanından bir yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni, Markar Esayan AK Parti'den milletvekili adayı oldu. Agos ve Taraf'ta başlayan gazetecilik macerasını bugün Yeni Şafak ve Daily SABAH'ta sürdüren Markar Esayan yoğun seçim programı arasında biraraya geldik.
***
-Biz sizi hep gazeteci-yazar Markar Esayan olarak tanıyoruz. Çocukluğunuz nerelerde geçti?
Şişli, Etfal Hastanesi'nde dünyaya geldim. Daha önce Kuledibi'nde otururmuşuz. Daha sonra Osmanbey'e geçtik ve hep bu çevrelerde yaşadık. Dayanışma halinde bir mahalleli yaşantısı vardı. Evlerin kapıları hep açıktı ve mahallelinin ortak çocukları gibiydik. Çok az olumsuzluk hatırlıyorum.
DİNDAR BİR AİLEDE BÜYÜDÜM
-Ailenizden biraz bahseder misiniz?
Babam vakıf yöneticiliği yapıyordu ve her vakfın bir kilisesi vardır. Beni de peşinden kiliselere sürüklerdi. Bu tabii hoşuma giderdi. Bizim cemaatte her çocuk kilise korosuna yazılır. Kendi cemaatimizin okullarında okudum ve Ermeniceyi okullarımızda öğrendim. Babam Aram Esayan ilkeli ve cesur birisiydi. Önce oldukça varlıklı sonra da varlığını köyde bırakmak zorunda kalan bir ailenin küçük çocuğuydu. Sivas'tan göç etmek zorunda kaldıktan sonra dedem Markar Ağa tüm varlığını büyük şehirde tüketmiş ve erkenden ölmüştü.
-Babanız nasıl biriydi?
Babam altı yaşında çalışmaya başlamış. Haliyle çok zor bir hayatı olmuş. Bu nedenle hep adaleti kendisi tesis etmeye çalıştı ve çok yıprandı. Yüzlerce çocuk okuttu, gençleri evlendirdi. Fakirlere hep yardımcı oldu. Başı bol bol belaya girdi. Annem de onunla sürüklendi. Çok acı görmüştü ve bunun nedenini anlayamıyordu. Allah'a kızsa da bağını ondan koparmadı. Zaten yaptığı işler onun inancını ispatlayan şeylerdi.
BUGÜNKÜ TÜRKİYE'Yİ HAYAL BİLE EDEMEZDİK
-Çocukluk yıllarınızla bugünü kıyasladığınızda "Türkiye'de Ermeni olmak" hakkında ne söylemek istersiniz?
Çocukken çok fazla bir şey anlamıyorsunuz. Ama zaman geçtikçe halkın değil ama devletin sizden hoşlanmadığını, bu ülkede olmanızı istemediğini fark ediyorsunuz. Çok kırıcı bir şey. Eğer bu ayrımcı tavrı Müslüman komşularımız dengelemeseydi bu ülkede bir tane Ermeni kalmazdı. Bugün Türkiye devletinin bize yaklaşımını söyleseler o günlerde kimse buna inanmazdı. Kimliğimiz, dinimiz, ırkımız üzerimizde taşıdığımız ağır bir yük gibiydi. Ticaret ve biraz akademi bize açık olan tek alandı. O alanda da çok dikkatli olmalıydık. Şu anki Türkiye ile neredeyse tam tezat halinde bir ülkeydi. Hatırlaması bile kabus.
YAZARLIĞA AGOS'TA BAŞLADIM
- Yazarlık serüveni nasıl başladı?
Ticaret yaparken yazabiliyordum. AGOS kurulunca orada denemeler yazmaya başladım. Bu arada yine iş yerimde fırsat yaratıp roman yazmaya başladım. Her ikisi de benim şu anki hayatımın temelini oluşturdu. Türkiye'nin daha iyi bir ülke olmasını hep istedim. Siyaset bu anlamda hep ilgimi çekti. Köşe yazmak da yeni Türkiye için görüşlerimi ifade etmenin bir yoluydu.
IRKÇILIĞI MUHAFAZAKARLARDAN DEĞİL LAİKÇİLERDEN GÖRDÜM
-Türkiye'deki muhafazakarların takip ettiği bir gazetede uzun bir süredir yazıyorsunuz. Ayrıca Daily SABAH'ta yazıyorsunuz.Hiç zorluk yaşadınız mı?
Bugün Türkiye'nin elitleri, laikçileri muhafazakarların sergilediği demokratlığın yakınından bile geçemezler. Gazeteme (Yeni Şafak) davet edildiğimde büyük onur duydum ve okuyucudan da muazzam bir destek aldım. Hiçbir zorluk yaşamadığım gibi, asıl ırkçılığı yine laikçi kesimden gördüm. Bu kesimler kendilerini modern ve uygar olarak kabul ediyorlar. Haliyle de öteki olarak kodladıkları muhafazakarlar ise çağdışı ve gerici oluyorlar. Oysa gerçekte durum bunun tam tersi. Bana kendim olarak Hürriyet'te yazdırmazlar ve zaten yazmam da.
HDP BENİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI
-Neden AK Parti'yi tercih ettiniz?
AK Parti İttihatçı olmayan, bu halkın içinden çıkmış, bu halkı temsil eden tek özgün hareket. CHP'den teklif alsaydım bu benim için bir yıkım olurdu; nerede hata yaptım diye kendimi gözden geçirirdim. HDP ise beni çok hayal kırıklığına uğrattı. HDP hakkındaki ümidimi ve heyecanımı kaybettim. Bugün halk iradesine karşı kurumsal faşizmi savunanların ittifakı var. Bu noktada AK Parti'den başka demokrat merkez yok. Ben de ona elimden gelen desteği 13 yıldır veriyorum. Yüz yıllık bir kabustan sonra halkın içinden çıkan bu barışçı yürüyüşün değerinde hiçbir azalma yok.
ERMENİ CEMAATİ ADAYLIĞIMA BÜYÜK DESTEK OLDU
-AK Parti'de siyaset yapmanızı Ermeni Cemaati nasıl karşıladı?
Çok yoğun bir seçim çalışması yürütüyoruz. Cemaatin çoğu vakıf, dernek ve kuruluşunu ziyaret ettiğim gibi ev sohbetleri de yapıyoruz. Çok büyük bir destek var. Sentetik bir aday olmadığımın farkındalar. Yeni anayasa sürecinde söz sahibi olmak istiyorlar. Yeni Türkiye'den son derece memnunlar. AK Parti'ye karşı ciddi bir gönül borcu hissediyorlar. Özellikle yaşı otuzun üzerinde olanlardan itibaren AK Parti tek seçenek olarak ortaya çıkıyor. Gençler malum Gezi ile etkilendiler. Ama konuştuğunuzda epey ikna olan çıkıyor.
BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE TAÇLANDIRMAK GEREKİR
-Milletvekili seçilirseniz yazarlığı tamamen bırakacak mısınız?
Devam etmeyi düşünüyorum. Yazı yazmak benim için önemli.
-Milletvekili seçildiğiniz takdirde Türkiye'nin öncelikli hangi meseleleri üzerinde çalışmayı düşünüyorsunuz?
Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi. Bu işi artık bitirmeliyiz. Bu olmadığında her şeyi suya yazmış gibi oluruz. Konuyu uzattıkça da riskler artıyor, ittifaklar çeşitleniyor ve cesaretleri artıyor. Artık 13 yıllık yürüyüşü taçlandırmanın zamanıdır.
AHMET ALTAN KOF KABADAYILIĞI BIRAKIP ÇIKSIN ERKEKÇE KONUŞSUN
-Türkiye sizi Taraf'taki yazılarınızla tanıdı. Taraf'ın bugünkü duruşunu nasıl görüyorsunuz?
Taraf'ta askeri vesayete dönük bir kavgada yer aldım. O günkü bilgilerimle her zaman aynı tercihte bulunurdum. Ama bu tespit aptal olduğumuz anlamına da gelmiyor. Muhtemelen o gazete en baştan itibaren bir projeydi. Tabii ki cemaatin projesi. Zaten gazetedeki anormallikler 7 Şubat MİT darbesi ile belirginleşmişti. Gittikçe Erdoğan'a açık savaşa dönüştü, çünkü Erdoğan cemaate teslim olmamıştı. Tabii bunu şimdi görebiliyoruz. Bir gün Ahmet Altan kof kabadayılığı bırakıp erkekçe gerçekleri anlatırsa işin aslını öğreniriz. Çünkü hepimiz onun sözlerine güvenip orada her şeyimizi ortaya koymuştuk. Taraf şu anda bir gazete değil. Ama terbiyem ne olduğunu ifade etmeye müsaade etmiyor.
ÖCALAN'I TÜRKİYE'YE ÇEKİP GÜLEN'İ ABD'YE ALDILAR
-Son tahliye operasyonu ile Paralel yapı hala operasyon yapmaya çalışıyor. Sizce bu mücadele nasıl gidiyor?
Dün Gladyo üzerinden cuntalardı, onun devri doldu ve yerine Gülen'i hazırladılar. Öcalan'ı Türkiye'ye çekerken, Gülen'i de ABD'ye aldılar. Böylelikle iki paralel yapı kontrol altına alınmış oldu. Ancak bu türden bir vesayetin miadı doldu. Enformasyon devrimi ve Doğu'nun ayağa kalkışı ile artık bunlar çalışmıyor. Bizler Başkanlık sistemi ile üç erki de halka emanet edeceğiz, ona seçtirteceğiz. Kurumsal vesayet üreten bu devlet sistemi tarihe gömülecek. Yoksa her şey suya yazılmış olur. Bu seçimler o nedenle bir bağımsızlık seçimidir. Halkımız sandıklara mutlaka gitmeli ve bu sürecin önünü açmalıdır.
İsa Tatlıcan - Sabah.com.tr