77 yıldır sadece dost meclislerinde gündeme gelen 'Atatürk ölmedi, zehirlendi' iddialarına ilişkin tarihi belgeler ortaya çıktı. 57 yaşında hayatını kaybeden Atatürk'ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli yöneticileri ve doktorları tarafından 'zehirlendiğine' ilişkin iddialar zaman zaman dillendirilse de bu, sınırlı bir tartışmanın ötesine geçmemişti. Yeni Şafak'ın ulaştığı belgeler zehirlenme hadisesinin gerçek olduğunu, bizzat İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor.
DNA TESTİ YAPILSIN
Son olarak Başbakan Bülent Ecevit'in doktoru Mücahit Pehlivan, 'Atatürk zehirlendi' diyerek kabrin açılmasını ve Mustafa Kemal'in naaşına DNA testi yapılmasını önermişti. Geçen hafta Fethullah Gülen'in 1960-1970'li yıllardaki ilişkilerini belgeleriyle ortaya çıkaran Yeni Şafak, 'Atatürk'e yönelik suikast' dosyasını da açıyor. Merkezinde 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile İçişleri Bakanları Şükrü Kaya ve Hıfzı Oğuz Bekata'nın olduğu yazışmalar Türkiye'yi derinden sarsacak, ciddi tartışmalara konu olacak.
'Her şey yolunda merak etmeyin'
İlk belge İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 30 Haziran 1938'de, yani Atatürk'ün ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü'ye gönderdiği yazı. Kaya, yazıda "Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım" diyor. Kaya'nın Atatürk'ün tedavisiyle ilgili normal bir bilgilendirme metniymiş gibi görünen yazısı birkaç cümle sonra farklı bir boyut alıyor:
SİZİ REİS GÖRMEK İSTERİZ
"Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim."
YABANCILARI UZAKLAŞTIRDI
Mektuba göre Atatürk, doktorlardan kuşkulandığı için yabancı doktorları kendinden uzaklaştırıyor ve "Beni Türk doktorlarına emanet edin" talimatı veriyor.
CHP'li eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İnönü'ye gönderdiği mektupta Atatürk'ün yanına yerleştirilmiş doktorun 'görevini layıkıyla yaptığından' bahsediyor, "Sizleri yakında Cumhurreisi olarak göreceğiz" diyor.
Atatürk'ün zehirlendiği iddialarını güçlendiren belgenin tam metni şu şekilde:
"Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü. Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım.
Cumhurreisimiz, doktorlardan çok şikayet etmiş, "beni Türk doktorlarına emanet edin" demiştir. Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir.
Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim. Dahiliye Vekili / Şükrü Kaya."
İşini bitirirler
İkinci belge ise Atatürk'ün zehirlendiği tartışmalarının, 20 yıl sonra devletin zirvesindeki bazı isimlerin başını ağrıtacak ve ölüm tehditlerine bile sebep olacak şekilde yeniden gündeme geldiğini gösteriyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, 26 Şubat 1959 tarihindeki yazısında daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz Bekata'yı nazik bir şekilde uyarıyor.
ALTINDAN KALKAMAYIZ
"Atatürk'ün zehirlendiğine ilişkin raporu" başkalarıyla paylaştığı için Bekata'ya tepki gösteren Gülek, "Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin" diyor. Gülek yazının devamında ismini vermediği bir kişinin MAH'ta (MİT'ten önceki istihbarat kuruluşu) adamları olduğuna dikkat çekiyor ve Bekata'ya "Senin işini bitirirler" diye gözdağı veriyor.
43 şişe Kinin verilir mi?
Yeni Şafak'ın ulaştığı belgelerde Bekata'nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, Doktor Lebit Yurdoğlu'ndan destek istediği, Yurdoğlu'nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor.
Bir dönem 'derin devlet' olarak anılan Encümen-i Daniş'in başkanlığını da yürüten Hıfzı Oğuz Bekata, Kasım Gülek'in 'nazikçe' uyarılarına rağmen Atatürk'ün ölümünün arkasındaki sırrı araştırmaya devam etti.
Yeni Şafak'ın ulaştığı bir başka belgede Bekata'nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Doktor Lebit Yurdoğlu'ndan destek istediği, Yurdoğlu'nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor. Doktor Yurdoğlu, Bekata'ya yazdığı yazıda Atatürk'ün kesinlikle öldürüldüğüne dikkat çekiyor: Yurdoğlu tespitlerini şu şekilde sıralıyor:
43 ŞİŞE KİNİN ZEHRİ
"Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tesbit ettim."
"Sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekim bilir. Bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim."
"Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hakim olmuştur."
Atatürk'ün öldürüldüğüne dikkat çeken Yurdoğlu tespitlerini Bekata'ya gönderdiği mektubunda sıralıyor.
Karaciğer söndürücü
Lebit Yurdoğlu'ndan Hıfzı Oğuz Bekata'ya gönderilen 18 Ekim 1962 tarihli mektup şu şekilde:
"Sn. Hıfzı Oğuz Bekata. Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tesbit ettim. Atatürk'ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.
Atatürk'ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç 'piremidon'dur. İnsanlar üzerinde toksin 'zehirli' etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. 'Civalı diuretik' olan 'salyrgan' isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hakim olmuştur.
Hürmet ve muhabbetlerimle.
C.H.P. Genel Sekreter Yardımcısı İzmir Milletvekili - Dr. Lebit Yurdoğlu"
Kaynak: Yeni Şafak