28 Şubat'ın psikolojik etkilerini, günümüzdeki yansımalarını anlatan kadınlar, darbenin kaybettirdiklerine ve kazandırdıklarına da değindiler.
Zeynep Bayramoğlu'nun sorularıyla '28 Şubat'ı hatırlamak' söyleşisinin tamamı:
Türkiye'nin yakın tarihindeki en önemli siyasi ve toplumsal olaylardan birisi şüphesiz 28 Şubat darbesidir. Yöntemleri bakımından daha önceki darbelere benzemeyen ve postmodern darbe olarak anılan 28 Şubat, dindar halka, özellikle de başörtülü kadınlara yönelik sindirme operasyonlarının yapıldığı karanlık bir süreçti. Darbenin 18'inci yılında, o günlerin tanıklarıyla darbe günlerini konuştuk.
28 ŞUBAT NEDİR SİZİN İÇİN? 28 ŞUBAT DEYİNCE AKLINIZA NE GELİYOR?
Betül Kızıltaş - Yüksek Mimar: 28 Şubat deyince aklıma ilk gelen babam oluyor. O dönemde Milli Gazete'nin genel yayın yönetmeniydi. Yapılan el ele eylemlerini yayınlamıştı gazetede. Bu nedenle gözaltına aldılar. Hayal meyal hatırlıyorum, bir yakınımız telefonla haber vermişti. Sonra televizyonları açınca babamı polis tarafından gözaltına alınırken gördük. Aslında tam idrak edememiştik durumu, çünkü lisedeydik, yasağı sindirilmiş haliyle yaşadık.
Zeynep Tufan - Ev hanımı: 28 Şubat deyince aklıma haksızlık geliyor. Kadere inanıyorum ama geleceğimle oynandığını da düşünüyorum. İnsanlara olan sevgim azaldı bu süreçten sonra, önyargılarım oluştu. Çok parası olanlar, imkânı olanlar üniversiteye gitti mesela, ben gidemedim.
Elif Esen - Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler Başkanlığı - Danışman: Benim için 28 Şubat, henüz bir imam hatip lisesi öğrencisiyken, hedef tahtası haline gelmek ve birdenbire büyümek. O yaşlarda, neler olup bittiğini tam anlamıyla kavrayamamıştık, günlük hatta anlık mücadelelerle geçen bir dönemdi. Bir süredir Ankara'da yaşıyorum ve ne zaman Sincan'dan geçsem ya da adını duysam bir an Sincan'da yürütülen tankların görüntüsü canlanıyor gözlerimin önünde. Kendi okul sorunlarımızla -başörtüsü ve katsayı- uğraşırken bir yandan öğretmenlerimiz sürülüyor; tanıdığımız insanlar tutuklanıyor ya da evlerine baskınlar düzenleniyordu.
Şeyma Dövücü - Avukat: 28 Şubat denince aklıma yasaların çiğnenmesi, kanunsuz uygulamalar geliyor öncelikle. Bütün Türkiye'nin gözleri önünde oynanan bir tiyatro geliyor. Bir akşam vakti ekranlarda aniden başlatılan Fadime Şahin'ler, Emire'ler geliyor. Sonrasında başörtülülere yani bizlere yolda yürürken bile atılan laflar, düşmanca fırlatılan bakışlar geliyor. Okullarına giremeyen üniversite öğrencileri, imam hatipli kızlar ve onların kanayan yüreklerinden dökülen gözyaşları geliyor. O küçücük kızların polisler karşısındaki korku dolu bakışları, polis otobüslerine doldurulup ıssız alanlara terk edilişleri geliyor. Yani hep acı, acı, acı…
Merve Arslan - Editör: Benim için 28 Şubat'ın anlamı erken olgunlaşmak zorunda kalmak, çocuk olamamak aslında. 28 Şubat'ın 'darbesini' aldığım zaman 15 yaşındaydım. 28 Şubat deyince aklıma okul kapısına dizilmiş 3-4 otobüs dolusu çevik kuvvet, coplanan öğrenci velileri, kendini okul kapısına zincirlemiş öğrenciler, velinin birinin getirdiği bir araba dolusu peruk, okulumu istiyorum yazılı tişörtler, kaldırımda sabah akşam elinde pankartlarla oturan yüzlerce öğrenci, sözüm ona laiklerden yenen küfürler ve hakaretler, irtica hortladı temalı TV haberleri, başörtülü olmanın verdiği dayanılmaz ağırlık ve daha neler neler geliyor.
Esra Elönü - Yazar: Şubat'ın neden 28 çektiği sorusu bir zamana kadar astronomları ilgilendirdi, bir zamandan sonra neden acı çektirdiği sorusunu da bence yürüyen 28 Şubat Nur Serter cevaplamalı. Benim aklımdaki listenin ilk beşi arasında. Yasak menüsü ve ikna odası servisçiliğini aklıma getirmeye tenezzül bile etmeden daha romantik bir benzetme bulmaya çalışıyorum. 28 Şubat deyince aklıma yara bandı geliyor ve o yara bandını geriye sardığımda kayıtta bir sürü acı, öfke, nefret, mücadele… Sanırım bu yeterli.
Aslıhan Güven - İletişim ve Enformasyon Asistanı - Yabancı Misyon/Büyükelçilik: 28 Şubat'ı birkaç cümleyle anlatmak çok zor benim için. Düşünün ki sadece 16 yaşındaydım 28 Şubat sürecinde. Birdenbire millete yeni tanıştırılan 'irtica' diye bir kavramla, tehlike arz eder olmuştum, hedef gösterilmiştim, suçlanmıştım. Altı çocuklu esnaf bir Anadolu ailesinin, notları iyi olduğu için süper lisede dişinden tırnağından artırdığı geliriyle Oxford kitapları okuttuğu, 16 yaşındaki imam hatip lisesi öğrencisi kızları başlarına 'irticacı' oluvermişti birdenbire! Derken üniversiteye girişe katsayı engeli getirildi ve hep küçükken doktor, mühendis olacağız diye kurulan hayaller bir tek ilahiyat fakülteleri ve din kültürü öğretmenliğiyle sınırlandı.
Hilye Banu Gülseren - Bilgisayar Mühendisi: Hayatımın kırılma noktasıdır 28 Şubat, çocukluk hayallerimin bertaraf edilmesidir. 28 Şubat bir daha asla takvimin sıradan bir günü olamayacak ve bana hep 'acaba' dedirtecek bir tarih. 28 Şubat postmodern darbe denince aklıma Sincan'da tankların yürümesi, demokrasiye balans ayarı, 'Fadime Şahin' karakteri ve tiyatrosu, MGK, babamın askeriyeden ihracı, imam hatip liselerinin başarılı öğrencilerinin önüne çekilen setler...
Zeynep Havva Kılıç - Kuala Lumpur Büyükelçiliği Basın Müşaviri: 28 Şubat benim için partilerin oy kazanmak için ürettiği söylemler, entelektüel tartışmalar ve akademik çalışmalarda bahsi geçenlerden ziyade cop acısı, bir üniversite kapısında yanında duran ve polisin çekip götürdüğü bir kızın elini daha sıkı tutamamış olmanın verdiği vicdan azabı, çocuk denilecek yaşta omzunuza yüklenen seçimin ağırlığı, başörtülü resminize fotoşopla yerleştirilmiş saç yığınının verdiği gülmekle karışık ağlama hissi, formlardaki 'eğitim' hanesinin basit bir kutucuktan çıkıp kara bir deliğe dönüşmesi, her cümlenizi bitirdiğinizde gene kendinizi ifade edemediğiniz, gene kendinizi aklayamadığınız hissi, boğazınızdaki yıllarca geçmeyen düğüm…
28 ŞUBAT NELER KAYBETTİRDİ?
Betül Kızıltaş: Yurt dışına gitmek zorunda kaldım. sekiz senem yurt dışında, ailemden uzak geçti. Genel bakarsak imam hatiplerde okuyanlar ve başörtülü kızların en büyük sıkıntısı istedikleri eğitimi alamamış olmak. Biz şanslıydık ama herkes bu kadar şanslı olmadı.
Zeynep Tufan: Geleceğimi elimden aldılar. Meslek sahibi olabilirdim mesela, daha farklı bir hayat yaşıyor olabilirdim. Bir yandan da düşünüyorum tabii, nasipte yokmuş. Ama diğer taraftan da onlar çok kişinin hakkını yediler ve günaha girdiler. Okumak bir özgürlüktü ve elimizden alındı.
Elif Esen: 28 Şubat yaşanmasaydı da yine böyle olur muydu bilmiyorum ama çevremde darbeden etkilenmiş, özellikle bizim nesilden insanların çoğu 28 Şubat öncesi hayal ve hedeflerine ulaşamadı. Özellikle eğitim alanında çok savruldu bizim nesil, dolayısıyla da sonrasında iş hayatında. Pek çoğumuz toparladık, yeni hedefler belirledik ve devam ettik ama kayıplarımız yok değildi. Bir de o dönemde sağlıklarını kaybeden arkadaşlarımız oldu ki bu telafisi maalesef mümkün olmayan bir kayıptı.
Şeyma Dövücü: 28 Şubat bu memleketin geleceğinden en az 30 yıl çaldı. Gençler, sadece kızlar değil erkekler de gelecekten umutlarını kaybetti. Bu ülkede okumak, iş bulmak gibi beklentileri çok azaldı. Çünkü iyi bir gelecek için ailelerinden, geleneklerinden, değerlerinden çok farklı yaşamaları gerekiyordu. Kimlik bunalımına girdiler.
Merve Arslan: Ben sayısal okuyup doktor olmak istiyordum. Ama lisede bir sene kaybettim. Son sene apar topar ÖSS'ye hazırlandık. Dile yatkın olduğumdan sınava yabancı dilden girmeyi tercih ettim. Tüm arkadaşlarım potansiyelinin çok altında bölümlere yerleşti. Benim okuduğum sınıf Kadıköy Anadolu İmam Hatip'in gözde sınıfıydı üstelik. Ben şanslı olanlardandım yine. Sınavda derece yaptım ve birçok burs kapısı açıldı. Yurt dışında master yapma imkânı buldum. Şu anda da bir kanalın içyapımlar bölümünde editörlük yapıyorum. Lakin adalete, özgürlüğe, eşitliğe olan güvenimi kaybettim ben.
Esra Elönü: Bana kendimi kaybettirdi. Kendim olmayı kaybettirdi. Sonrasında bulmayı bulma enerjimi kaybettirdi. Bu mücadelenin dağıtma özelliğine, savurma özelliğine kendimi kaptırmadım lakin bu selden kurtardıklarımı onarmak zaman aldı. Karşınızda sizi Allah'la karşı karşıya getirmeye çalışan ring koçları var siz seslerini kısıyorsunuz içinizde ama tanklı, tüfekli bir pandomim sizi delik deşik etmeye devam ediyor.
Aslıhan Güven: 28 Şubat'la birlikte büyüdük, bu süreç bizi yaşlandırdı. Başımızı iki elimizin arasına alıp kara kara düşündük. Bir sonraki yıl üniversite sınavında katsayı engeli beni bekliyordu. İmkânı olan arkadaşlar yurt dışına gitti, imkânı olmayan bizler laik-dinci ayrımcılığıyla yasamaya devam ettik. Başörtüsünün üniversitelerde yasaklanmasıyla, bir yol ayrımına gelmiştik. Kimi arkadaşlarımız eğitim hakkından vazgeçti. Kimileri bin bir emekle onları okutan, ümitlerini bağlayan ailelerinin hatırına istemedikleri halde başlarını açarak üniversiteye gitti.
Hilye Banu Gülseren: Türkiye'ye ve pek çok ferdine yıllar kaybettirdi. Bugün durduğum noktada ben, hayat çizgimin değişmesini artık kaybetmek olarak tanımlamasam da, 28 Şubat ve sonrasındaki 10 yıl hayal kurma yeteneğimi kaybettim, planlarım, hedeflerim, ideallerim alt üst oldu ve bambaşka biri oldum sonuçta; 28 Şubat 97'de ben lise öğrencisiydim, tıp fakültesi okumak ve "açılın ben doktorum" demek istiyordum, bugün mühendisim, gibi.
Zeynep Havva Kılıç: 28 Şubat sanırım bize en çok gençlik ve zaman kaybettirdi. Hedeflerimizi ertelemek zorunda kalmış olmamız yanında, bu hedeflere ulaşmak için normalin çok üstünde bir çaba göstermek zorunda kalışımızla yaşadığımız ümitsizlik, karamsarlık, çaresizlik bizim gençliğin aklı havada, keyfekeder, olumlu, inançlı ikliminden nasiplenemeyişimize sebep oldu.
Merve Arslan: 28 yaşındayım ve 28 Şubat'ı, çocukluğumu, hayal kırıklıklarımı paylaştığım insanlarla hâlâ çok sık görüşüyorum. Arkadaştan da öte bir aile olduk biz. Arkadaşlarımın çocukları bir arada büyüyorlar. Bu çok kolay yakalanamayacak bir dostluk. O günkü zorluklar bizi bu kadar kenetlemeseydi, şimdi çoktan başka yerlere savrulmuştuk.
Esra Elönü: Üzerimde emanet gibi duran şeyleri sahiplenme duygusunu kazandırdı. Mesela gıcır gıcır hiç kullanılmamış dalında taze öfke duygusunu. Nasıl yani derseniz? Evcil öfke, yani harekete geçiren play tuşu. Üretmeye nazır hal. Ve Hu dönüşü, yani Allah'a daha çok sığınma duygusunu kazandım. La havle'nin çekiciliğini fark ettim. Elimi yumruk yapıp masaya vurmalardan el açıp Allah'a niyaza terfi anlayacağınız.
Aslıhan Güven: 28 Şubat olmasa yurt dışına gidip okumak aklımdan bile geçmezdi. İki yıl çalışıp yurt dışına gidebilmek için para biriktirdim. 20 yaşımda gecikmeli de olsa üniversiteye başladım. İkinci yılımda üniversiteden tam burs kazandım, bölümümü üçüncülükle bitirdim. Yaşanan olumsuzluklar bize ket vurmak yerine hep daha iyisini hedeflemek için motive etti.
Hilye Banu Gülseren: Küçük kız çocuğundan olgun genç kıza dönüşmek ve hesaplaşmaları büyük mahkemeye ertelemeyi öğrenmek gibi kazanımlarım oldu benim.
Zeynep Havva Kılıç: Ülkede terör estiren bir iradeden çok daha üstün bir irade olduğuna, yaşananların kıymetinin başka bir dünyada, başka bir mizanda bilineceğine inandık. Bir de sanırım adaleti öğrendik. İnsanların bizi değerlendirirken başörtümüzden ötesini göremediklerinin bilincinde olan gözlerimiz, insanlara bakarken renk, kıyafet, ideolojik duruş gibi mensubiyetleri tali şeyler olarak gördü.
AİLE VE ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİNİZİ ETKİLEDİ Mİ 28 ŞUBAT DÖNEMİ?
Betül Kızıltaş: Ben orta halli bir öğrenciydim ama çok zeki arkadaşlarım vardı. Çok iyi bölümleri kazanabilirlerdi. Ama puanım neyi tutarsa onu okuyayım, yeter ki okuyayım demeye başladılar. Hayallerinden vazgeçtiler, pes ettiler. Bunu gördüğümde üzüldüm.
Zeynep Tufan: Tabii ki. Ailemi değil ama arkadaşlık ilişkilerimi etkiledi. Mesela okuyan arkadaşlarım daha kendine güvenli, daha kültürlü oldu, farklı yollara gittik. Hiç üniversite anılarım olmadı benim, hiç üniversite muhabbeti yapamadım. Okuyan arkadaşlarımla girdiğim konuşma ortamlarında hep yabancı kaldım.
Elif Esen: Etkiler büyük oldu ama bunların olumsuz olduğunu söylemek, en azından kendi adıma, doğru olmaz. İmam hatip lisesi öğrencisiyken yaşamaya başladığımız sıkıntıları ilk başlarda ailelerimizden gizlemeye çalıştık. Ortaya çıktığında ise ailem bana hep destek oldu. Bu sıkıntılar arkadaşlık ilişkilerimizi ise derinleştirdi, birbirimize kenetlenmemizi sağladı. Bugün en yakınım, kardeşim dediğim dostlarım hep o dönemi birlikte geçirdiklerimdir.
Şeyma Dövücü: Elbette etkiledi. Mesela askeriyede mevkii olan bir arkadaşımızla asla görüşemedik ona zarar vermeyelim diye. Benim ailemle bir meselem olmadı ama tanıdığım bir üniversite öğrencisi başını açmayı kabul etmediği için babası tarafından eve kabul edilmedi mesela. İş de bulamadı ve mecburen evlenmek zorunda kaldı. Ben o dönemde Bağdat Caddesi'nde oturuyordum ve komşularıma terörist olmadığımı sürekli anlatmak zorunda kalıyordum.
Merve Arslan: Yurt dışı tecrübesi kazanmak anlamında 28 Şubat bayağı hayra sebep oldu. Normalde yurt dışına çıkması çok zor olan muhafazakar ailelerin çocukları Avrupa'da, Amerika'da, İngiltere'de eğitim alma, farklı bir kültür seviyesi ve vizyon kazanma fırsatını yakaladılar. Büyük bir beyin göçü yaşandı o dönem. Ama şartlar düzeldiğinden çok şükür bugün tersine bir beyin göçü yaşıyoruz.
Esra Elönü: Etkiledi, çok etkilendik hatta abartayım büyülendik. O kadar ihtişamlı saçmalıklar oluyordu ki biz de bu saltanat sahiplerini dürtmeye kıyamadık. Dalga dalga geldiler ve dalga geçmeyi öğrendik. Anne karnında oda arkadaşım ikizimle ayrıldık mesela. O Kıbrıs'a gitti psikoloji okumaya, bana da eve iş alıp evdekilerin psikolojilerini düzeltmek düştü. Babam doğduğumdan beri imamdı. Sürekli haber bültenlerine kilitlenmiş babamın çilingiriydim mesela. Evin neşe palamuduydum. Allah'a sığındığımız secdelere el atacak değillerdi ya. Dert, tesellisiyle beraber gelir dedik. Ta ki ben ne olacağım diyene kadar.
Aslıhan Güven: Kesinlikle. 10 yılı aşkın yurt dışında okudum, çalıştım ve yaşamımı ailemden, arkadaşlarımdan uzakta geçirdim. Bu hayatımın üçte biri eder… İlk yurt dışına çıktığımda ailemle ve yakın arkadaşlarımla posta yoluyla mektuplaşıyordum. O zaman internet yaygın değildi Türkiye'de. Ailemizi bile telefonla arayabilmek bir lükstü. Dolayısıyla gelen giden haberler hep iyiydi, iyi olmak zorundaydı. Bu süreçte nineler, dedeler vefat etti, maddi ve manevi sıkıntılar yaşandı. Evet, şimdi Türkiye'ye dönmüş olabilirim, ama bu ilişkiler durdur-başlat düğmesine basarak devam etmiyor. Ben yakınlarımın hayatında, yakınlarım da benim hayatımda olan biten birçok şeyi kaçırdı.
Hilye Banu Gülseren: Hayır.
Zeynep Havva Kılıç: 28 Şubat döneminde gerek aile gerekse arkadaşlık ilişkilerimiz zorlu bir sınavdan geçti. Ancak bu sınavdan bu ilişkilerin kan bağından yahut aynı okulu aynı mahalleyi paylaşmaktan değil gönül birliğinden, saygıdan, anlayıştan ve hoşgörüden geçtiğini görerek daha güçlü çıktık hamdolsun.
28 ŞUBAT OLMASAYDI NASIL BİR HAYATIM OLURDU DİYE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
Betül Kızıltaş: Bazen düşünüyorum, eğer 28 Şubat olmasaydı okul hayatım burada devam edecekti ve burada ailemle olacaktım ama Viyana'ya gitmemiş olacaktım. Bir taraftan da burada kalan ablama bakıyorum. O yurt dışında okumadı ama şu an aynı şeyi yapıyoruz. Aile kurduk, çocuk bakıyoruz.
Zeynep Tufan: Hiç düşünmedim. Peşine düşmedim bu işin. Etrafıma bakıyorum. Okuyan arkadaşlarımla farklı noktada değiliz, onlar da evde çocuk bakıyor.
Elif Esen: Hayatını pek de keşkelerle sürdüren biri değilim ama elbette zaman zaman nasıl olurdu diye düşündüğüm olur. Başörtüsü ve katsayı sorunları çıkmadan önce bir sayısal öğrencisi olarak tek hedefim tıp okumaktı, kısmet olmadı. Doktor olan arkadaş ve tanıdıklarımla bir araya geldiğimizde aklıma düşer bazen.
Şeyma Dövücü: Çok düşündüm tabii ki. Öncelikle iş hayatım çok farklı olurdu. Daha iyi para kazanabilirdim mesela. O dönemde maalesef dindar iş adamları bile bize davalarını getirmeye çekiniyorlardı. Birçok arkadaşım avukatlık yapmak yerine ev hanımı olmayı tercih etti. Bir şekilde hukuk fakültesinden mezun olmayı başarmış kızlarımız ancak sekreter olarak çalışabiliyorlardı hukuk ofislerinde. Her şey normal olsaydı ben şu anda milletvekili olurdum eminim.
Merve Arslan: Doktor olacaktım, editör oldum.
Esra Elönü: Düşündüm. Ayaklı safraları tanıyamazdım mesela. Her dayatmayı afiyetle kabul etmeyen bir mideye sahip olamazdım. Yasak gurmesi olduk ama zararı yok. Kokusundan tanıyorum artık, tadı bozuk ve bayat sloganlar. Hayatıma gelince çırpınırlar, yırtınırlar, kudururlar ama son noktayı Allah koyar mottosu eşliğinde hayatıma devam ettiğim için, vesayetin dekorlarını, hayatıma müdahil kılacak sözlerle sevindirmeyi düşünmüyorum. Olsaydı ya da olmasaydılara karşın ol dediyse olan bir Rabbim var.
Aslıhan Güven: İnsan düşünmeden edemiyor. Hâlâ Türkiye'de bir üniversitede okumayı hayal ediyorum. Döner dönmez denkliklerimi alıp ALES'e girdim. İnşallah doktoramı Türkiye'de tamamlayacağım. 28 Şubat olmasa, daha sıradan bir hayatım olurdu sanırım. Bu adaletsizlik farkındalığımı artırdı. Bir şeylerden mahrum bırakıldıkça, hakkım olanı elde etme potansiyelimi zorladım. Üniversiteden sonra 2 master yaptım, halen doktora öğrencisiyim.
Hilye Banu Gülseren: Bunu sanırım hayat boyu merak edeceğim, ama artık bu konuyu düşünmek yerine hayatımın mevcut istikametini doğru tutmaya çalışıyorum. Evet, başka bir hayatım olurdu, ama olanda hayır vardır diyen bir gelenekten geliyorum ve bana bugün olduğum yeri ve hali veren Allah'a hamdediyorum.
Zeynep Havva Kılıç: Doğrusu bunu yakın zamanda çevremdeki kızların büyüyüp benim 28 Şubat'ı ve sonuçlarını yaşadığım yaşlara gelmesiyle sorguladım, öncesinde zannederim zihnim kendisini böyle bir fanteziyle oyalamamaya programlayarak tedbirini almış. Sorguladım ve o yaşlarda da mutlu, sosyal, üretken, hayalperest, ümitvar olunabileceğini anladım ancak kendime bunları hiç konduramadığım gerçeğiyle de yüzleşmek durumunda kaldım. Bu faraziye benim için bir yapı çözüm oldu ve elimde kendimden geriye bir şey kalmadı.
28 ŞUBAT'IN PSİKOLOJİK ETKİLERİNİN HALA DEVAM ETTİĞİNİ SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?
Betül Kızıltaş: Çok şey yasadık ama ben ne taktığım başörtü ne de inancım nedeniyle kendimi ezik hissetmedim. Buna tahammül edemeyen insanların yanında durmadım.
Zeynep Tufan: Hayır, bence devam etmiyor. Ama bazen düşünüyorum, eğer çocuğum çok vaktimi almasaydı tekrar üniversite okumayı düşünebilirdim.
Elif Esen: Günlük hayatımızı anbean etkilemese de bazı olaylar tetikleyici olabiliyor. Mesela Gezi olayları sırasında birdenbire 28 Şubat ruhunun bazı kesimlerde hâlâ canlı olduğunu, ellerine fırsat geçse bize nefes alacak alan bile bırakmayacaklarını hatırlamış olduk. O günlerde Ankara'da özellikle akşam vakitleri bazı semtlere gitmekten kaçındık, toplu taşıma araçlarında arkadaşlarımız sadece kıyafetleri nedeniyle sözlü tacize uğradılar. Özgürlüklerin gündemden düşmediği bugünlerde, o yaşananların görmezden gelinmesi daha alınacak çok yol olduğunu gösteriyor.
Şeyma Dövücü: Benim açımdan devam ediyor. Polislere karşı olan olumsuz bakış açımı daha yeni yeni aşıyorum. Kimsenin tutuklanması, hapsedilmesi beni mutlu etmez ama (şaibeli de olsa) Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda malum askerlerin içeri alınmasına üzülmedim de. Ailemde başı açık-başı kapalı ayrımı yaşamamış olmama rağmen şimdi iyi bir mevkide başörtülü birini görünce çok mutlu oluyorum. Bu bir rövanş almış olma duygusu değil. Sözünü ettiğiniz psikolojik bir etki sadece. Böyle olmayabilirdi.
Merve Arslan: 28 Şubat'ın psikolojik etkileri bence herkeste devam ediyordur. Tamamen atlatılabilecek bir süreç değil. Amerika'da bir espri vardır. Bir zenci kendisine yapılan olumsuz bir davranışa hiç alakası olmasa bile "ben zenciyim diye yapıyorsunuz değil mi?" diye karşılık verir. Bizimki de biraz ona benziyor. Çifte standarda maruz kalmak o kadar yerleşmiş ki bilinçaltımıza, bize yapılan herhangi bir haksızlığı ya da hoşgörüsüzlüğü hâlâ "acaba başörtülü olduğum için mi yaptı?" üzerinden okuyoruz. Bu psikolojik bir travma, kaçınılmaz bir alınganlık. Bunu aşmak uzun zaman alabilir.
Esra Elönü: Kendimi içine katarsam ben hep deliydim. Delirtici, çıldırtıcı dayatmalar karşısında en paratoner hal delilik. Akla faydalı bir sıtma delilik hali. Lakin toplum olarak ya da cenah diyelim, psikolojik iktidar olduğumuzu düşünmüyorum. Camia hâlâ kendini iyi hissetmiyor. Sinmişlik ve öteki durumu tam gaz devam. Niye bilmiyorum.
Aslıhan Güven: Aslında son zamanlarda Türkiye'ye gelip gittikçe, artık her şeyin normalleştiğini düşünmüştüm. Belki de yaşananları unutmak istedim. Ama Çankaya, Ankara'ya yerleşmemizle birlikte Fadime Şahin'li günlere geri döndüm. Bence ne biz '28 Şubat mağdurları' ne de toplum, psikolojik etkilerin üstesinden gelemedik.
Hilye Banu Gülseren: Artık değil, ama uzun yıllar okurken ve çalışırken bunun etkilerini psikolojik ve sosyal olarak gördüm. Ancak hayat devam ediyor ve geçmiş adaletsizliklerin geleceğimi ipotek altına almasına izin veremezdim, yolumu çizip yürümeye karar verdim.
Zeynep Havva Kılıç: Şöyle söyleyeyim, zannederim ben ve bu süreci paylaşan diğerleri, hiç teselli edilemeyecek bir kız taşıyoruz. Edindiğim hiçbir akademik başarı, maddi kazanç yahut unvan, hâsılı 28 Şubat'ın elimizden aldığını düşündüğümüz şeylerin kazanımı, içimizdeki kızın, başörtülü bir kızın polis memurlarınca başörtüsünün çekilişinin, üniversite kapılarında bekleşen kızların hüznünün resmedildiği karelerle karşılaşınca bir damla olsun gözyaşında, o günleri yâd ederken titreyen bir seste kendini belli etmesine engel olmuyor.
ŞARTLAR OLUŞSA VE YENİ BİR 28 ŞUBAT DÖNEMİ BAŞLASA NE HİSSEDER NE YAPARSINIZ?
Betül Kızıltaş: Kötü hissederim. Ama şunu biliyorum, o zaman küçüktüm, şimdi tekrar aynı şeye dönmeye, aynı şeyleri yaşamaya tahammül edemem. Savaşırım, mücadele ederim, elimden geleni ardına koymam. Artık insanların bir şeyleri anladıklarını düşünüyorum.
Zeynep Tufan: Yazıklar olsun derim. O kadar ilerleme, o kadar zamandan sonra yine böyle bir şey olursa kahrolurum.
Elif Esen: Başa gelmeden kesin cevap vermek zor ancak bir şekilde o dönemler yeniden yaşanmaya başlasa, tepkimiz ve yapacaklarımız o dönemden farklı olmazdı, hatta şimdi daha yüksek ve daha yoğun olur diye düşünüyorum. O zaman hepimiz elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince mücadele etmiştik ki bin yıl sürecek dedikleri planları on yıl bile sürememişti.
Şeyma Dövücü: Umarım başlamaz. 28 Şubat'ta doğru tarafta olduğuma inanıyorum. Yine olsa yine aynı yerde olurdum ve kendimden daha emin olurdum. O zaman biraz da el yordamı ile mücadele etmiştik. Şimdi anladık ki aslında dik durmak, doğruluğuna inandığından vazgeçmemek sonuca ulaştırıyor. Artık önemli olan, bize karşı yapılanı yapmamak ve adaletli olmak.
Merve Arslan: Başka bir 28 Şubat'ı yüreğim kaldıramayabilir. O zaman gençliğin verdiği katıksız samimiyet ve cesaretle bugün kalkışamayacağım işler yaptım. İyi ki de yapmışım, inisiyatif kullanmışım, risk almışım. Ama şu an bu cesaretim yok. Çekip gidebilirim bu ülkeden. Pes edebilirim. Başka bir hayal kırıklığını daha kaldıramayabilirim. Ya da idmanlı bir 28 Şubat'lı olarak bir elebaşı da olabilirim. Gerçekten bilmiyorum. Bu ihtimali düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor.
Esra Elönü: Sanırım içerde olurdum. Daha sert yazar, daha sert konuşur, daha sert dalardım. Bu hissi en yakın Gezi olaylarında yaşadım. Tanksız 28 Şubat provasıydı Gezi benim için. Bir büyüğünü al seneye de giyersin tarzı yasaklar havuzunda bir kere boğulduk, ikincisiyle biz boğardık belki kim bilir.
Aslıhan Güven: Duruşum aynı olur. İnandıklarım için çabalamaya devam ederdim. Çünkü insan hak ettiklerini taviz vererek değil, ancak samimi bir mücadele vererek elde edebilir. Nitekim tarih bunu göstermiştir. Ders kitaplarında yer alan bir şiiri okudu diye hapse atılan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugün Yeni Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olmuştur.
Hilye Banu Gülseren: Böyle bir durumdan Allah'a sığınırım, Allah kimseye bir daha öyle günler yaşatmasın.
Zeynep Havva Kılıç: Uzun zamandır yurt dışında yaşamak ve yabancı bir ailenin ferdi olmak, yerimi ve misyonumu yalnızca Türkiye değil ümmet sınırları dâhilinde sorgulamamı sağlayan bir perspektif kazandırdı. Bir Müslüman olarak ümmete, insanlığa olan hizmetimi hakkıyla ifa edebileceğim şartlar nerede oluşuyorsa, orada hayatıma devam ederim. Elbette ümmetin bütünlüğünün ve selametinin ayrılmaz bir parçası olan ülkemin normal ortamına geri dönmesi için de elimden geleni yaparım.
Lacivert - Zeynep Bayramoğlu