Şubat ayında arşivlik bir çalışmaya imza atarak 28 Şubat özel sayısıyla çıkan Lacivert Dergi, hafızaları tazelemek adına 28 Şubat sürecinde yaşananları sayfalarına taşıdı. Lacivert Genel Yayın Yönetmeni Meryem İlayda Atlas, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını ve Fatih Altaylı'nın Hürriyet'teki köşesinden açıkça ihbar ettiği Bilgi Üniversitesi'ndeki yasağın hikâyesini yazdı.
Lacivert'in 28 Şubat özel sayısında çıkan yazının tamamı:
BİR YASAĞIN HİKÂYESİ: BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
Üniversiteye girdiğim 2003 yılında imam hatip lisesi mezunu olarak Bilgi Üniversitesi'nden burs almıştım. Bizlere bütün kapıların kapandığı bir dönemde Bilgi Üniversitesi'nden burs alan pek çok öğrenci gibi yeni bir umut taşıyordum. Kayıt esnasında söylenen, "İstediğini yap, özgürsün, hiçbir şeyin baskısı altında değilsin, ama başörtüsü konusunda seni kollayamayız" uyarısını zaten biliyordum, okula başladım.
O dönemde Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere'deki kampüsüne girebilmek için okulun karşısında öğrencilerin arabalarını park ettiği özel otoparkın görevlilerinin yağmurluklarını, çizmelerini, eldivenlerini koydukları oldukça pis bir kabinde başımızı açıp-kapıyorduk. Burası öğrencilere ait bir kabin değildi, otoparkın kullanımındaydı ve öğrenciler burada ya şapka/peruk takıyor, ya başlarını açıyorlardı. Hep düşünmüştüm, Bilgi Üniversitesi imkânları olan bir okuldu, başörtüsü yasağını uygulamamak için okul yönetimi en başından beri elinden geleni yapmıştı. O halde neden kapının girişine müsait bir yere insani standartlarda bir kabin konmuyor, öğrencilerin hiç olmazsa steril bir ortamda başlarını açıp kapamaları sağlanmıyordu? Bu soruyu en kuvvetli şekilde, bir gün başımı açarken ansızın kabine giren bir adam sordurdu bana. Ürpermiştim. Sanki mahrem bir iş yaparken basılmak gibi… "Neden kapıyı vurmadınız?" diye sormuştum. Aldığım cevap: "Seni mi bekleyeceğim, size bu kabini verdiğimize şükredin…" olmuştu. Pis, kokulu, normalde adım atmayacağım bu kabine mecbur bırakılmıştık…
O KABİNE MECBUR BIRAKILMIŞTIK
Bu konuyu okul idaresine götürmeyi teklif eden bir yazı yazıp, gelen giden başörtülü arkadaşlar okusunlar diye kabine astım. Sindirilmişlik öyle bir işlemişti ki içimize, başörtülü arkadaşlar daha ziyade bana tepki vermişlerdi: "İtiraz edersek bu hakkımızdan da oluruz!" demişlerdi. Bunun üzerine tek başıma gitmiştim binadaki üniversite yetkilisine: "Biz sizin nerede başınızı açıp kapayacağınıza karışamayız" demişti ve konu kapanmıştı. Varlığını, okulun öğrencilerinin arabalarını park etmesine borçlu olan otoparkçının merhametine kalmıştık…
Yıllar sonra bu soruyu o dönemde mütevelli heyette olan bir okul yetkilisine sordum: "Gerçekten yapılabilecek hiçbir şey yok muydu? Bir kabin koymak, içine bir ayna yerleştirmek, öğrencilere temiz ve steril bir ortam sağlamak bu kadar zor muydu?" Çok şaşırdı, "Elbette değildi" dedi, anladım ki, o dönemde hem başörtülü kızlarda taleplerini iletmedeki siniklik, hem de karşı taraftaki umarsızlık çok basit sorunlarımızı çözümsüz kılmıştı.
"BÖYLE OKULDAN ÇIKAMAZSIN"
Bu eski mütevelli heyet üyesi ile Bilgi Üniversitesi'nde başörtüsü yasaklarının uygulandığı yıllar hakkında biraz sohbet ettik. Okul, en başından beri başörtüsü yasağını uygulamamak için sonuna kadar direnmişti. Aslında yasak ve katsayı sorunu Bilgi'nin bir anda başörtülü ve imam hatip lisesi mezunu öğrenciler tarafından tercih edilmesine sebep olmuştu. Konuştuğumuz mütevelli heyet üyesi 2000 yılında bir gün bir telefon aldıklarını anlatıyor: "Telefonun ucunda bir şahıs, bin kadar öğrenciye burs vermek istediklerini söylüyordu. İlgilendik, geldiler, görüştük. Dindar bir vakıf, imam hatip lisesi öğrencilerinin katsayı mağduriyetini gidermek için Bilgi Üniversitesi ile iş birliği yapmak istediklerini söylüyordu. Diğer okullarda başörtüsü gerginliği vardı, Bilgi Üniversitesi'ni bu sebeple tercih etmişlerdi."
OKULU BIRAKIP AVUSTURYA'YA GİDENLER OLDU
Daha sonra okula 100 kadar öğrenci okula başlıyorlar, hepsi oldukça başarılı çocuklar. Derken, 2001 ekonomik krizi patlıyor. Çocuklara burs veren vakıf bir gün gelip, kriz yüzünden öğrencileri finanse edemeyeceklerini söylüyor ve hepsini yüzüstü bırakıyor. Herkes şaşkın. Okul çareler üretmeye çalışıyor. Karşılıklı burs programı gibi bir şey düşünülüyor. Yani okulda okuyan öğrenciler mezun olduktan bir müddet sonra aldıkları bursu ödeyecek. Hatta çalışan öğrenci uygulaması getiriliyor, öğrenciler mağdur edilmesinler diye… Konuştuğumuz yetkili o dönemde öğrencilerin kendilerine bu sözleri veren vakfa değil, okula tepki verdiklerini şaşkınlıkla hatırlıyor. "Vakıfla kavga edin dedim, yapmadılar… Bize ulaşan çocukları okuldan atmadık ama karşılıklı burs olayından korkanlar oldu, imza atmaktan çekindiler, kızlardan okulu bırakıp Avusturya'ya gidenler oldu."
28 Şubat mağduru öğrenciler ve okul yönetimi arasında bu ilk gerilim. 2002 yılında Fatih Altaylı'nın Hürriyet gazetesinden Bilgi Üniversitesi'ni açıkça ihbar etmesi ile başörtüsü konusunda baskılar başlayınca gerilimler çeşitleniyor. Bir gün, okula dışarıdan ders vermeye gelen İsmail Cem'in dersinde başörtülü bir öğrencinin oturduğu fotoğrafın Hürriyet'te yayınlanması son darbe oluyor. Ağır baskı ve teftiş altında kalan okul, yasağı uygulamaya mecbur oluyor. Daha sonra bu kavganın aslında dönemin Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve Bilgi Üniversitesi arasındaki bir gerginliğin ideolojik rövanşı olduğunu söyleyenler de oluyor. Peki, nasıl oluyor da yıllarca uygulanmayan yasak, bir haftada bir gazetenin etkisi ile uygulanmaya başlıyor? Bilmiyoruz… Ama ortada bir gerçek vardı ki, Bilgi Üniversitesi'nin direnci bu şekilde kırılıyor ve yasağı uygulamaya başlıyor.
Bilgi Üniversitesi'nde yasak başladığında üçüncü sınıfta olan bir öğrenci o günleri şöyle hatırlıyor: "Biz bu okula başörtüsü yasağı olmadığı için gelmiştik. Ansızın hiç kimse bir açıklama yapılmadan üçüncü yılımızda vize döneminde yasak uygulanmaya başlandı. Tek söylenen şey: YÖK böyle istiyor! Yasaktan sonra okula giriş çıkışlarımız sorun oldu. Bazen kapıdaki görevlilerin bize gösterdikleri gayri insani muameleler daha girişte moralimizi bozuyor ve derslere konsantre olmamızı zorlaştırıyordu."