Yeni Şafak yazarı Salih Tuna Özgecan cinayetinin ardından kaleme aldığı 'Üstüne kireç döknmek lazım' isimli yazısında popüler kültürün Y kuşağına yaptığı etkileri örneklerle aktarıyor.
İşte 'Üstüne kireç dökmek lazım' isimli o yazısı;
Özgecan'a yapılanların bir benzeri yıllar önce çok yakın bir akrabamın kız çocuğuna yapılmıştı.
O şerefsiz cani 20 yıl falan yatıp çıkmıştı.
Özgecan'a reva görülen vahşete muttali olduğumda evvela aklıma, ölene kadar kanlı yaşlar döken bu akrabam geldi.
Biraz da bu yüzden Özgecan yumruk gibi oturdu içime, gitmek bilmiyor.
Biraz da bu yüzden herkesten çok öfkeliyim.
O kadar öfkeliyim ki, tecavüzcüleri "sevimli" hale getiren malum zihniyeti üreten popüler kültürün üstüne kireç dökesim geliyor.
Güya dalga geçmek için Türk sinemasında ne kadar tecavüzcü karakter varsa hepsini birden sevimli hale getirmediler mi?
Bunu diyorum işte!..
Özgecan'ın katili o şerefsiz "kafamız iyiydi" demiş ya, bunların kafası içmeden de "iyi" galiba, hem de fasılasız.
"Kafaları iyi" olmasa Nuri Alço'yu gündüz gözüyle bu denli "sevimli" hale getiremezlerdi.
Yahu adamcağızı bir halk kahramanı ilan etmedikleri kaldı.
Y kuşağının Gezici kreatif abilerinin yaptığı kimi reklam filmlerinde, Nuri Alço'ya "benim de gazozuma ilaç at" diyen genç kızlar arzı endam ediyordu.
Güya mizah yapıyorlardı.
Yerim ben sizin mizahınızı.
Nuri Alço, Türk sinemasının üçüncü sınıf filmlerinde, genellikle kadın kahramanların gazozuna ilaç atıp tecavüz eden karakterleri canlandıran bir oyuncudur nihayetinde.
Gelgelelim, bu filmlerin bile kendine göre bir ahlakı vardı. Hiç değilse tecavüzcü karakterler "kötü adamlar" olarak gösteriliyordu.
Popüler kültürün çöplüğünden beslenen Y kuşağının kreatif abileri ironi uğruna bu tecavüzcü karakterleri bile "sevimli" hale getirdi.
"Yok, biz sadece Nuri Alço'yu sevimli hale getirdik" de diyemezler; zira canlandırdığı tecavüzcü karakterler üzerinden yaptılar bunu.
Popüler kültürün zıpçıktı çocukları kaşına gözüne veya oyunculuk yeteneğine hayran kaldıkları için duvarlara Nuri Alço yazmadı. İçlerindeki "hayvanı" bu şekilde dışa vuruyorlardı; mizah işin kamuflajından ibaretti.
Aynı şeyi Tecavüzcü Coşkun (Coşkun Göğen) veya Şahin K. üzerinden de yaptılar.
Akılları sıra dalga geçiyorlardı.
Hiç unutmam, birkaç yıl önce bir maçta tribünlerdeki binlerce taraftar hep bir ağızdan, "Fatmagül'ün suçu yok biz onu Bihter sandık" diye tezahürat yapıyor, maçı canlı yayımlayan Digitürk'ün şebelek spikeri de bu kepazeliği matah bir şeymiş gibi gülerek terennüm ediyordu.
Bihter, malumunuz, Halid Ziya Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu"sunun unutulmaz karakteriydi.
TV dizisinde Bihter'i Beren Saat canlandırmıştı.
Vedat Türkali'nin "Fatmagül'ün Suçu Ne?" adlı romanından aynı adla televizyona uyarlanan ve 2 sezon rating rekorları kıran dizideki Fatmagül'ü de Beren Saat oynamıştı.
Söz konusu dizinin senaristi iki kadındı.
Tuhaf olan, hemcinslerine, yani Fatmagül'e (Beren Saat) tecavüz edenlerin içinde yer alan Kerim'den (Engin Akyürek) bir aşık, bir kahraman yaratmakla tecavüzü (zımnen de olsa) akladıklarının farkında bile değillerdi.
Bir yanda "Fatmagül'ün suçu yok biz onu Bihter sandık" diyen kozalaklar var, diğer yanda bir kadına tecavüz eden şerefsizlerin içinde yer alan bir karakterden kahraman yaratmak için 40 dereden su getiren, geriye doğru besleme yapmak için kendini telef eden kadın senaristler...
Özgecanımızı yakan alçaklarla Tecavüzcü Coşkun gibi karakterleri "sevimli" göstermeye çalışan zihniyet arasında bir bağ vardır.
Hepsi birden "kafaları iyi" yapan, kadın bedenini metalaştıran mahut görsel - işitsel kültürün çocuklarıdırlar.
Bu tefessühün kaynağı kültürün üstüne kireç dökmek lazım, başka çare yok.