Suçlamalar ise birbirinden komik: "Düğüne katılmak, İsrail ve ABD'yi protesto etmek, 'Melle' kod ismi kullanmak, Şinnavi'nin kitabını okumak..." Dindar vatandaşlara Tahşiye kumpasını düzenleyen paralel ihanet çetesinin Türkiye'deki diğer cemaatlere ettiği zulüm bir bir günyüzüne çıkıyor. Birçok İslami oluşumu terör örgütleriyle ilişkilendirerek pasifize etmeye çalışan örgütün Tahşiye grubu sonrası hedefi, Adıyaman merkezli Vahdet-Der oldu. 2010 yılında Malatya Özel Yetkili Savcılığı tarafından operasyon yapılan dernekte 6 kişi gözaltına alındı, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Sanıkların hâlâ cezaevinde bulunduğu davanın dosyasındaki suçlamalar ise insan aklıyla alay eder mahiyette. 17 Aralık sonrası birçok savcı gibi görev yeri değiştirilen dönemin Malatya Cumhuriyet Savcısı Şeref Gürkan'ın yazdığı iddianamedeki 'suç'lar 12 Eylül 1980 cuntasına bağlı sıkıyönetim mahkemelerindeki suçlamaları andırıyor. İşte o suçlamalardan bazıları:
İSRAİL VE ABD'Yİ PROTESTO ETTİLER DİYE...
"Samsat ve Kahta ilçelerinde Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir etkinlik düzenlediler. Şüphelilerin örgüt literatüründe çoğunlukla cami sorumluları için kullanılan 'Seyda' ve 'Melle' kelimelerini kullandığı anlaşıldı. 'Kudüs Günü' konulu basın açıklamasına katıldılar. İsrail ve Amerika'yı protesto etmek amacıyla "Kutsal kitabımız Kuran'ı Kerim'in yakılması ve çirkin bir şekilde ayaklar altına alınması" konulu basın açıklaması düzenlediler. Hakkında Ankara 1 Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek üyeliği tarafından Toplatma ve Yasaklama Kararı olan Dr. Fehmi Şinnavi'nin yazdığı "İslam Ümmetinin Yetimleri-Kürtler" adlı kitabı bulundurdular. Örgütsel moral ve motivasyonu artırmak, müzahir kitleyi canlı tutmak amacıyla birçok düğüne katılıp organize ettiler."
BİZ 'MELLE' DERİZ
Davanın sanıklarından Mustafa Yetiş'in 21 Mart 2011'de Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği savunma, mevcut komediyi dönemin hakimlerine anlatmaya ne yazık ki yetmedi. Yetiş, 'kod isim' denilen 'melle' kelimesinin Doğu ve Güneydoğu'da imamlara söylenen bir söz olduğunu belirtme gereği bile duymuş. "Nasıl ki 'ögretmen, muallim, general, paşa' demek örgütsel bir anlam içermiyorsa bu sıfatın da herhangi bir örgütsel kodla alakası yoktur" diye savunma yapan Yetiş, katıldığı düğünlerin de örgütlenmeyle bir alakasının olmadığını ifade etti.
KARDEŞİ, HİZBULLAH'IN MEZAR EVİNDE BULUNDU
Dosyada delil olarak gösterilen belge ise dernekte minderlerin altında bulunduğu söylenen ancak hiç kırışmamış haldeki kağıttı. Gerekçeli karara bu belge "Bismillah" diye başlayıp "Allah'a emanet olun" şeklinde biten A-4 kağıdına yazılı bilgisayar çıktılı doküman" olarak girdi ve Hizbullah'ın örgütlenme modeli olduğu iddia edildi. Ancak Hizbullah örgütü üyeliği ile suçlanan Mustafa Yetiş'in ağabeyi Şuayip Yetiş'in cesedi, 2000 yılında bulunan Hizbullah'a ait mezar evlerden birinde ortaya çıkmıştı.
ZOR DURUMDALAR
Mustafa Yetiş, 'en üst sınırdan' 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Ahmet Yıldırım'a ise dönemin hakimleri 9 yılı uygun gördü. Ahmet Kalkan, Hüseyin Demir, İsmail Alpaydın, Kamil Demiral ise 7 yıl 6'şar ay hapis cezaları aldı. Hâlâ hapiste olan sanıklardan Mustafa Yetiş, mağduriyetlerinin bitmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir mektup da yazdı. Yetiş'in ailesinin zor durumda olduğu öğrenildi.
Kaynak: Yenişafak - Cihat Arpacık