17 Aralık ve sonrasında başlatılan 25 Aralık soruşturmaları, devlet içinde 40 yıldır gizliden gizliye örgütlenen Paralel Yapı'nın devleti tamamen ele geçirmek için hazırladığı bir yargı darbesi girişimiydi. Hükümet, Paralel yapıyla 2010'dan beri gizli, 2012'den sonra açıktan yürüttüğü mücadeleyi 17 Aralık sonrası ulusal güvenlik sorununa dönüştürerek hızlandırdı. Türkiye tarihine, yargı eliyle ve yolsuzluk iddiası kullanılarak yapılmış ilk darbe girişimi olarak geçen operasyonun tohumları 7 Şubat 2012'de patlak veren MİT kriziyle atıldı. Krizin ardından Paralel Yapı, hükümeti kuşatmak üzere soruşturmaların altyapısını hazırlamaya başladı. Özellikle 17 Aralık soruşturma dosyasında 2008'e ait MASAK raporu ve 2009'a ait ihbar mailleri bulunmasına rağmen düğmeye özellikle MİT krizi sonrası basıldı. 25 Aralık dosyası eski özel yetkili savcıların görev yaptığı TMK 10. Madde ile görevli büroda başlasa da 17 Aralık dosyası bilinçli olarak bu büroda yapılmadı. Zekeriya Öz'ün Başsavcı Vekili olduğu büroda başlayan ve birçok savcı gezdikten sonra eski Özel Yetkili Savcı Celal Kara'ya teslim edilen dosyanın hangi somut delillere dayandığı bile belli değildi.
TEK ADRESTEN 12 İHBAR
Soruşturma, 2009, 2010 ve 2012'de gönderilen üç isimsiz ihbar üzerine kurgulanmıştı. Tıpkı Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi faili meçhul ihbarlar, kim tarafından yapıldığına dahi bakılmadan delil yapılmıştı. İsimsiz ihbarlarla soruşturma açılması ve bunların delil yapılması kanunda suç olmasına rağmen Paralel savcılar, aldıkları emir doğrultusunda operasyon talimatı verdi. Aynı adresten tam 12 adet ihbar olmuştu ama ne hikmetse bu adresin kime ait olduğuna hiç bakılmadı. O dönemde Paralel'e hizmet eden İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mali Şube Müdürlüğü'ndeki bazı polisler hükümete kurdukları tuzak deşifre olunca 15 Aralık'ta Kara'ya gidip, "Operasyon için düğmeye basmazsanız bizi görevden alacaklar" demişlerdi. Kara da alelacele operasyon için harekete geçmiş, Öz ile sabahlara kadar mesai yapmıştı. Kara, operasyonun yapılacağı günün gecesinde birçok savcı arkadaşından yardım istemişti. Paralel Yapı, arama ve yakalama kararlarını kendisine yakın hâkimlerden alıyordu. O güne kadar bütün gözaltı, arama ve yakalama kararları aynı mahkemeden yani İstanbul 18. Sulh Ceza Mahkemesi'nden alınmıştı. Tıpkı 25 Aralık soruşturmasında bütün kararların Hâkim Süleyman Karaçöl'den alındığı gibi...
KARARLAR AYNI HÂKİMDEN
Paralel Yapı'ya hizmet ettiği gerekçesiyle sürülen hâkim, 17 Aralık'ta istenen kararları hemen imzalamıştı. Türkiye 17 Aralık 2013 sabahı çok farklı bir güne uyandı. Aralarında işadamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve bakan çocuklarının da olduğu kişiler hakkında operasyon başlatıldı. Gözaltına alınanlar arasında belediye başkanları ve Ali Ağaoğlu gibi Türkiye'nin en ünlü işadamları da vardı. Operasyonun Gülencileri yakından ilgilendiren dershane tartışmalarından hemen sonra yapılması dikkat çekiciydi. Operasyon Türkiye yargı tarihinde hiç görülmemiş bir yöntemle yapıldı. Savcı Kara ve Mehmet Yüzgeç'te bulunan 3 ayrı soruşturma tek çatı altında toplanmıştı. Koordinatör savcı ise Zekeriya Öz'dü... Üstelik savcılık büroları bile aynı değildi. Anıtlar Kurulu ve Rıza Zarrab dosyasına Kaçakçılık Büro, Milli Emlak'taki usulsüzlük iddialarıyla ilgili dosyaya ise Memur Suçları Bürosu bakıyordu. Farklı büroların dosyalarının torba dosya yapılıp operasyona dönüştürülmesine savcılar "Tesadüf" yorumu yapmıştı. Soruşturmada gözaltına alınan 71 şüpheliden 24'ü çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı, 38'iyse adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Soruşturma savcılarının kasıtlı girişimlerde bulundukları yönünde kamuoyunda oluşan algı üzerine soruşturmaya takviye olarak yeni savcılar görevlendirildi. Bu kasıtlı girişimlerden birisi çok dikkat çekiciydi. Savcı Kara'nın cezaevine avukat gönderip Zarrab'a dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aleyhine ifade vermesi durumunda serbest bırakılmayı teklif ettiği konuşuldu.
ÖZEL HAYAT DA DOSYADA
Soruşturma
kapsamında kişilerin mail adreslerine girilerek özel hayatlarına müdahale edildi. Şarkıcı Ebru Gündeş'in eşi Rıza Zarrab ile olan özel görüşmeleri bile tape yapılıp dosyaya konuldu. Soruşturma savcısı Ekrem Aydıner'in tespitlerine göre ortada bir örgüt olduğuna dair hiçbir delil de yoktu. Öyle ki Savcı Celal Kara, gerek Zarrab'ın yönetimindeki şirketlerin gerekse diğer şirketlerin İran ile yaptıkları ticaretin yasal olmadığını bile iddia etti. Oysa bu Türkiye'nin ekonomi politikasıydı. Yani Paralel çeteye hizmet eden savcı ve polisler ülkenin ekonomi politikasına ayar vermek istiyordu.
SAVCIYA HABER VERMEDİLER
Soruşturmayı sonradan devralan Savcı Ekrem Aydıner'in tespitine göre polis, soruşturmaya ilk adımı atarken cumhuriyet savcısına bile haber vermedi.18 Temmuz 2012'de isimsiz ihbar mektubu ile çalışmalara başlandığı belirtilse de UYAP kayıtlarına göre soruşturma tarihi 13 Eylül 2012. Paralel polisler aradaki süreçte soruşturmayı izinsiz yürütmüştü. Soruşturma başından sonuna kadar telefon dinlemeler üzerine kurulmuştu. Dinlemeler sonradan delil olarak dosyaya konuldu. İki yıl boyunca 100'den fazla kişi ve 300 numara takip altına alındı. Ama sadece 32'si şüpheli olarak fezlekeye konuldu.