Daima da böyle olmuştur...
Şeref Oğuz: Darbe girişimiyle büyümeyi çaldılar
Değil siyasete, Türkiye'nin kaderine ayar vermek için yola çıkan darbeciler bundan tam 1 yıl önce, sandığı ekonomi üzerinden vurmak için ilk eyleme geçtiler ve Gezi dahil ülkeye yükledikleri maliyet 156.8 milyar lira oldu.
17 Aralık'ta yolsuzluk algısı üzerinden başlayan operasyonlar, 24 Aralık'ta 2023 hedefinin dev projelerini hedef almış, Merkez'in faiz darbesiyle devam etmişti.
Toplamda ülkenin büyümesini çalan darbecilerin maliyet kalemlerine bakalım:
ÜLKE İTİBARI: Yolsuzluk algısı üzerinden siyaseti etkilemek istediler ve içeride dışarıda kredibiliteyi sarsan soruşturma, gözaltılar, tutuklama furyası başlattılar.
HALKBANK: İran ambargosu ve Irak petrolleri sayesinde bölge coğrafyasının en önemli bankası haline gelmeye başlayan Halkbank'ı soruşturmakla kalmayıp, kozmik odasındaki bilgilerini alıp rakiplerimize, düşmanlarımıza aktardılar.
2023 PROJELERİ: Havaalanı, Köprü, Kanal gibi ülkeyi 2023 hedeflerine taşıyacak projelerin müteahhitlerini gözaltına alıp, çakıl kamyonu dahi gönderemez hale getirmeyi denediler.
MERKEZ BANKASI: 2 operasyon ardından ekonomide panik havası oluşturmak istediler, doları 2.39'a zıplatıp Gezi öncesi %4.3 olan faizi 28 Ocak gece yarısı, hangi Merkez'den geldiği belirsiz kararla 5.5 puan birden zıplattılar.
BÜYÜMEYE FREN: Merkez'in fahiş faiz artırımı yüzünden özel sektör yatırım yapamaz hale geldi. Üretim ve istihdam olmayınca büyüme hız kesti. Bir zamanlar dünyanın en hızlı büyüyen ilk 3'ünde iken şimdi ilk 15'e giremiyoruz.
İŞSİZLİK DARBESİ: Küresel krizde dahi istihdamını artırabilen Türkiye'nin büyümesini çalan darbeciler yüzünden bugün işsizlikte ilk 10'a sürüklendik.
NETİCEDE: Ödediğimiz bunca maliyete rağmen ekonomimizin dış şoklara ve iç darbelere karşı ne kadar dayanıklı olabileceğini gördük, muhtemel yeni darbe girişimlerine karşı tedbir geliştirebildik.
Razim Ozan Kütahyalı: Pensilvanya bombalama emirleri verdiğinde...
Pensilvanya örgütüne sadece devlet içinde yapılanmış bir paralel grup olarak bakmak doğru değil. Pensilvanya örgütü bu tanımı da aşan Türkiye tarihinin gördüğü en tehlikeli harekettir. Türkiye'ye çok daha büyük zararlar verme ihtimali mevcuttur. Pensilvanya örgütü dışındaki herkesin ortak bir zeminde buluşarak çok büyük bir mücadeleye girmesi şarttır. Farklı görüşten herkese de bunu anlatmak lazım...
Tehdidin boyutları görünen örgüt yapısı meselesiyle sınırlı değil. Paralel devlet yapılanması Pensilvanya olgusunun sadece bir kısmıdır. Müritleri Pensilvanya'daki adamı mehdi ve mesih olarak görmektedir. Pensilvanya bu kesin inançlı topluluk için seçilmiş kişidir. Pensilvanya'nın her talimatı bu kitle için Allah kelamı ile aynı şeydir. Pensilvanya "81 vilayetin merkezinde canlı bomba olup kendinizi patlatın" dese bu talimata uyacak binlerce Pensilvanya müridi mevcut. Beni bu meselenin esas bu boyutu ilgilendiriyor. Konuşulan güncel konular değil...
Asla abartmadığımı Tahşiyecilere kumpas kurulduğunu kabul ederek savcıya ifade veren Hüseyin Gülerce çok iyi biliyor. Bu konuları defalarca konuştuğumuz Mustafa Akyol da çok iyi biliyor. Bu iki isim de mesiyanik hareketlerin akıl almaz tehlikeli boyutlara ulaşacağını deneyimlemiş ve bana anlatmış insanlar. Taha Akyol'un da her şeyin farkında olduğu kanaatindeyim. Mustafa'nın da, çok değer verdiği ve söylediklerine inandığı Hüseyin Gülerce kadar cesur olması gerekiyor. Bu meseleyi günlük siyasi kavgaların ötesinde konuşmamız şart. Pensilvanya örgütü bir günde IŞİD gibi örgüte dönüşebilir. Tek talimatla her yeri yangın yerine çevirirler. Pensilvanya talimatıyla sahte kanıt üretmekle canlı bomba olup insanları öldürmek arasında fark yoktur.
En aklı başında zannettiğiniz Pensilvanya müritleri bile bir emirle katile dönüşebilir. Pensilvanya küçükten beri verdiği beyin yıkama eğitimiyle bütün müritlerini insanlıktan çıkarıp bir robot haline getirmiş. Haşhaşiler tanımı o sebeple çok çok yerinde bir tanım. Pensilvanya örgütü için Haşhaşiler benzetmesinden daha iyi bir benzetme yoktur...
Pensilvanya olgusunun Emniyet- Yargı cuntasının ötesinde olan bu mesiyanik delilik kısmını çok geç fark ettiğim için kendime de çok kızıyorum. Hatta bu konuda kendi kendime kinleniyorum. Bazı yazılarım aklıma geliyor ve kendimden nefret ediyorum. Köşe yazarlığından tamamen ayrılasım geliyor. Bazı dostlarım "herkes geç gördü hatta hâlâ görmeyenler çoğunluk" diyor. Ama ben kendimden sorumluyum. Bu mesiyanik manyaklık hareketini fark etmek konusunda hâlâ Türkiye'de büyük bir aymazlık olduğunu düşünüyorum. "Aydınları en aptal olan ülke" sıralamasında birincilik Türkiye'ye ait olduğu için bu tablo kolay kolay değişmez.
Washington ise sadece kısa vadeli ABD çıkarları açısından olaya bakıyor. Zamanı gelince Pensilvanya'yı feci tepeleyecekler ama şimdi Türkiye'nin Washington'a ters gelen politikalarına karşı Pensilvanya'yı koz olarak kullanıyorlar. Pensilvanya da hâlâ Batı'da meşruiyet aradığı için henüz müritlerine yukarıda söylediğim çılgınlıkta emirleri vermiyor. Ama biliyoruz ki bir gün bu emirleri verdiğinde canlı bomba olmayı cennete gitme yolu sayacak çok sayıda müridi var...
Sevilay Yükselir: Sakalsız utandı mı acaba?
Pazartesi akşamı yine önemli bir haberciliğe imza attık aHaber'de; % 100 Siyaset'te. 2010'da Fethullah Gülen'in verdiği bir vaazda hedef göstermesiyle başlayan ve sonradan korkunç bir zulme dönüştürülen 'Tahşiye' soruşturması kapsamında tam 17 ay hapis yatan ve cemaatinin Molla Muhammed olarak seslendiği Mehmet Doğan'ın başına gelenleri anlattığı röportajı ekranlara getirdik. Başına gelenleri, kendisine yaşatılanları bilen herkes büyük şaşkınlıkla izledi 70 yaşında MS hastası ve gözleri büyük oranda görmeyen Molla Muhammed'in anlattıklarını. Büyük haksızlık yapılmış olmasına rağmen kimseye bedduası yoktu Doğan'ın. Aksine bu haksızlıkları yapanların kandırılmış Müslümanlar olduğu düşüncesiyle Allah'tan onları affetmesi için duaları vardı. Yaptığımız röportajın tamamını aHaber arşivinden bulup izleyin lütfen. Kendisini İslamiyet'e adamışlığın dışında başka bir işle uğraşı olmadığı ayan beyan ortada olan zavallı yaşlı bir adamın yaşadığı trajediyi kulaklarınızla duyun.
Günlerdir okuyorsunuz, izliyorsunuz Tahşiye meselesini. Biliyorum ki çoğunuzun kafası karmakarışık; haklısınız da... Çünkü söz konusu soruşturmaya bağlı olarak gözaltına alınanlar ve onların arkasındakiler yalan dolan hikâyelerle Mehmet Doğan ve öğrencileri ile ilgili asılsız hikâyeler anlatıp kendi alçaklıklarını örtbas etmeye çalışıyorlar. Ama beyhude çabalar içindeler. Çünkü Sakalsız ve Çetesi bu dosyadan kurtulamayacak. Çünkü her şey ispatlı. Her şey ortada.
Peki MS hastası olduğu için yardım almadan 10 adım dahi atamayan Molla Muhammed'in suçu neydi ki tam 17 ay boyunca hapis yatmak zorunda kaldı cezaevinde? Resmi kayıtlara bakarsanız; daha doğrusu Sakalsız'ın polisine, savcısına sorarsanız bu molla silahlı bir terör örgütünün lideri. Üstelik de El Kaide bağlantılı bir örgüt. Oysaki bu adamın tek suçu Fethullah Gülen'in İslami bakış açısını eleştirmek. Karşısına dikilip "Sen hoşgörü anlayışı adı altında İslamiyet'i sulandırıyorsun. Kutsal kitapta yazılanları çarpıtıyorsun. Sen Müslümanlığı çıkarların doğrultusunda kullanıyorsun" demek. Kendisi röportajda bunu aynen şöyle ifade ediyor: "Hoşgörü ile İslami sulandırmak. Müslümanları muharref bir dine inandırmak. Kuran'ı, hadisi, Risale-i Nur'u tahrif etmek gibi çabaların tamamen su yüzüne çıktığını hissettim ve gördüm. Tecrübelerimle gördüm. Onun için de tüm himmetimle Kuran'ı, hadisi Risale-i Nur'u müdafaaya, kendimi bu şekilde adadım ve yanlış yolda olan zatı (Fethullah Gülen'i kastediyor) yazdıklarımla uyardım!"
İşte Molla Muhammed bu uyarısı nedeniyle başına büyük bela alıyor. Ve bir hukuk cinayetinin ilk adımı 6 Nisan 2009'da atılıyor. Fethullah Gülen, Molla Muhammed'in kitaplarının basıldığı yayınevinin adının (Tahşiye) üzerinden operasyon için düğmeye basıyor. Diyor ki; "Türkiye'de de Hizbulvahşet'ten sonra El-Kaide'yi icat ettiler. Yarın daha başka şeyler de icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Hafizanallah. İyi organize edebilirlerse bunları, belki hakiki Müslümanlarla, kitap okuyan Müslümanlarla nezahatlerini, nezafetlerini, fikri saffetlerini bulundukları evlerde koruma adına okudukları kitaplarla ayakta durmaya çalışan insanların içine sokmaya çalışırlar. Onları güçlendirirlerse ellerine silahlar da verebilirler."
İşte bu işaretin ardından önce Gülen'e bağlı gazetelerde Tahşiyeci Grup diye lanse edilen Molla Muhammed ve öğrencileri hedefe oturtuluyor. Hemen ardından da Doğan, İstanbul'daki evinde namazını kılarken bir sabah gözaltına alınıyor. Ve onunla birlikte 8 kişi daha aynı muameleye maruz bırakılıyor. Bilmiyorum Pensilvanya'daki Sakalsız izledi mi yayınımızı? Utanmaz ama hiç değilse kendi kendine sordu mu Molla Muhammed'in anlattıkları karşısında "Yahu ben bu zavallı adama yaptığım zulmün hesabını nasıl vereceğim" diye...