Son operasyonun perde arkasını 25 Aralık operasyonunun ve Tahşiyeciler komplosunda tutuklanan Mehmet Doğan'ın avukatı Mustafa Doğan İnal ile konuştuk.
MEDYA ÜZERİNDEN AJİTASYON YAPILIYOR
-Mustafa Bey siz son tutuklamaların konusu olan Tahşiyeciler kumpasının mağduru Mehmet Doğan'ın avukatısınız. Davadaki hukuksuzluklara geçmeden önce günlerdir Paralel medyanın yürüttüğü algı operasyonunu sormak istiyorum. Neden böyle bir yöntem izliyorlar?
Evet son yapılan operasyon daha başlamadan medyayı susturma ve nefret operasyonu olarak kamuoyuna sunulmuştur. Aslında ironik olan operasyonları bile önceden bilebilen bir istihbarat ağını devlet içinde hala muhafaza etmeleridir. Soruşturma henüz başladığı için tam olarak deliller nedir bilmiyoruz ama kendilerinden olduklarını düşündüklerine kayıtsız şartsız sahip çıkan bu anlayış, başkalarının hukukunu çok kolayca çiğnedi. İnsanlara kolayca terörist, hırsız diyenlerin masumiyetini biz onlar gibi peşin peşin ayaklar altına almayalım ama yapılan hukuksuzlukları da görmezden gelmeyelim.
-Geçmişte her türlü kumpası "mübah" sayanların şimdi kendi tabanını aynı söylemlerle provoke etmeleri ironik bir durum değil mi?
Elbette, güç ellerinde olduğu zaman 'açın yargının ve polisin önünü' diyenler bugün toplumu galeyana getirecek retorikler üzerinden medyayı etkili bir şekilde kullanarak psikolojik bir savaş vermektedir. 17/25 Aralık sürecinde bir kısım medyanın adeta insanlara karakter suikastı yaptığını gördük. İnsanlar kayıtsız şartsız suçlu ilan edildi medya üzerinden. Gelinen noktada yine medya üzerinden ajitasyon yapılmaktadır.
HİÇ SUÇA BULAŞMAMIŞ 122 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
-Dün Paralel yapının medya ve polis ayağına yönelik gerçekleştirilen operasyona dönelim. Nedir bu Tahşiyeciler?
Bakın 2010 yılında adına Tahşiyeciler dedikleri gruba bir operasyon yapıldı. Emekli din görevlisi yaşlı ve gözleri görmeyen bir adam El-Kaide lideri olarak takdim edildi. Emekli cumhuriyet savcısı, öğretim görevlisi ,doktor, avukat, öğrenci, işadamı, vaiz, noter toplam 122 kişi gözaltına alındı bu iddialarla. Hayatlarında hiç suça karışmamış bu insanlar bir anda tutuklandı ve örgüt üyesi ilan edildi.
-Fethullah Gülen'in bir vaazı ile bu operasyonun startının verildiği söyleniyor. Biraz bu süreci açar mısınız?
Bu olayın başlangıcı çok ilginçtir. Önce Nisan 2009'da bir vaazda bahsediliyor bu Tahşiyeciler denilen gruptan. Ellerine silah vs alacakları ve terör örgütü oldukları. Arkasından belirli bir medya grubunda ilginç bir şekilde bu grubun tehlikeli bir grup olduğu anlatılıyor köşe yazısı ve haberlerde. Sonra bir televizyon kanalında iki ayrı bölümde bu konu işleniyor tahşiye ve rahle diye 2 örgütten bahsediliyor. Burada bahsettikleri Tahşiye ve Rahle gözaltına alınanların neşriyat yaptıkları yayınevleri. Yani rastgele seçilmiş isimler değil. Örgütü kuranlar ismini de koyuyor, sonra bu insanlarla ilgili teknik fiziki takipler yapılıyor.
ARAMALAR KAYIT ALTINA ALINMADI
-Yani Gülen konuşuyor, gazete haberini yapıyor, televizyon dizisini yapıyor, savcı da teknik takip başlatıyor. Peki bundan sonra neler yaşandı?
Nihayetinde 23 ocak 2010 tarihinde operasyon başlıyor. İstanbul da izlenen ve takip edilen evlerden olmadığı halde operasyon günü Siyavuşpaşa'da bir ev aranmak isteniyor. Şüphelilerden Turgut Yıldırım'ın evine giden polis bu evin kimin olduğunu soruyor. Turgut Yıldırım da bu evin ölen abisinin evi olduğunu mahallede insanların taziye yada sohbet evi olarak kullanması için boşaltmadıklarını söylüyor. Evin anahtarının birçok kişide olduğunu ve kolayca kapısının açıldığını belirtiyor. Turgut Yıldırım'ı da alıp eve giden polis arama yapacağını söylüyor ve başlıyor evi aramaya. Aramak için evde bulunması yasal gereklilik olan hazirun olmadan, kamera çekimi yapılmadan başlıyorlar aramaya. Turgut yıldırım sabah namazı kılacağını duş alması gerektiğini söyleyince git yap diyorlar. Yani aramada hiçkimse kalmıyor.