Paralel yapının medya ayağına yapılan operasyonun arkasında Mehmet Nuri Turan'ın şikâyeti var. Tahşiye Yayınevi'nin kurucusu ve o dönemki sahibi Turan, İBDA-C bağlantılı örgüt suçlamasıyla 2010 yılında tutuklandı ve 17 ay hapis yattı. 2011 yılında verdiği şikâyet dilekçesi, bu operasyonu başlatmış oldu.
Tahşiye Grubu, ilk defa Fethullah Gülen'in ses ve görüntülü kaydıyla gündeme geldi.
Piri Mugan gibi mi?
Piri mugan gibi. Piri muganın lugat anlamı meyhanede içki dağıtan saki demektir. Yaşlı büyük saki demektir. Tasavvufta ise istifade edilen büyük zat anlamındadır. Bunu niye böyle kullanıyor bilmem. Risalei nur eserlerinden bahsederken isimlerini vermez. Ama halk arasında cemaatinde kendisini nurcu diye tanıtmıştır.
Fethullah Gülen ve türkiyede bir çok cemaatin kendi işlerini görmek için, zekât toplayıp fakir fukaraya dağıtanları kasdetmiyorum, zekat toplayıp kuran talebelerini yetiştirenleri de kasdetmiyorum. Fakat kurumlara zekât toplayanları kastediyorum. En çok fethullah güleni rahatsız eden bizim yazdığımız zekâtla ilgili 3 kitap oldu. Bunlar bir şekilde onu rahatsız etti.
24 Nisan'da İstanbul İstihbarat daire başkanı Ali Fuat Yılmazer 20 kişilik bir isim listesini emniyete gönderiyor. "Tahşiyeciler" diye bir gruptan bahsediyor ve orada en çarpıcı en garip cümle şudur; (Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat daire başkanı da Ramazan Akyürek, aklımda böyle kalmış) Bu grup El Kaide, Hizbullah ve İBDA C'yi desteklemektedir.
Yani bir insan birbirine bu kadar zıt 3 örgütü yani İBDA C diye bir örgüt var mı yok mu onu da bilmiyorum. Samimi söylüyorum. Hizbullah'ı biliyoruz tescilli bir örgüt eylemi belli. El Kaide'yi biliyoruz tescilli bir örgüt eylemi belli. İBDA C ne yapmış ne etmiş ben onu da bilmiyorum. Bu bir insanın hem Fenerbahçeli hem Galatasaraylı hem de Beşiktaşlı olması anlamına geliyor, bu eşyanın tabiatına aykırı. Adam bunları bir yere yamayın diyor. Ve her birimize kendi kafasına göre bir pozisyon belirlemiş.
Ondan sonra 6 Mayıs 2009'da savcılık bizlerin dinlenmesi ve teknik takip konusunda yetki alıyor. 9. ayda, yani 5 ay sonra fark ediliyor ki, 'Tahşiyye' tescilli bir markadır, bu isim yanlış oldu, bu sefer örgütün adını değiştiriyorlar. Daha önce radikal Tahşiyye örgütü olarak başlayan soruşturma, Radikal Mehmet Doğan Örgütü olarak değiştiriliyor.
Ortada bir ihbar yok bir şey yok. 9. ayda bir ihbar mektubu yazılmış, soruşturmanın başlamasından 5 ay sonra. O ihtar mektubunda bahsedilen şahıslardan birini hayatım boyunca ne tanıştım ne gördüm. Öyle bir adam var mı yok mu bilmiyorum. Bir daha da dava dosyasında bir yerde rastlamadım. Mehmet Doğan, ben ve Azerbaycan'da iş yapan Hüseyin Büyükfırat isminde bir arkadaşın isimleri var, garip bir ihbar mektubu. Mektupta benim Abdullah kod adı kullandığım yazılmış. Hayatım boyunca şu şekilde anıldım. Mehmet Nuri ya Nuri Abi ya Haci Nuri, sağ olsun ihbarcı biraz methetmiş beni. Çok kararlı çok cesur geri adım atmayan bir adam diye methetmiş. Bir de her akşam ders yaptığımı söylemiş bu da yalandır. Çünkü ben sürekli derse giden biriydim. Ancak hiç ders yapmadım. Hapisten çıktıktan sonra ders yapıyorum. O dönemde, soruşturma mahkemede mayıs ayında, şu anda burda ismini vermeyeceğim, çünkü O da şu anda gözaltında, benim tanıdığım bir gazeteciyi bana gönderdiler. Adam beni aradı, seninle görüşmek istiyorum dedi. Ben de tamam dedim. Çünkü adam daha önce bana danışmanlık yapmış, münasebetimiz var.
Bu operasyonda mı gözaltına alındı?
Evet, şu anda gözaltında. Neyse birlikte kahvaltı yaptık. Abi, Fethullah Hoca'nın sana selamı var dedi. Aynen ifadesini söyledim. Aleyküm selam dedim. Sonra sen Fethullah Hoca'yı nerden tanıyorsun diye sordum. Çünkü ben O'nun Fethullahçı olduğunu bilmiyordum.
Kim bu gazeteci? İsim verebilir misiniz?
Şu anda gözaltında. İsim vermem doğru olmaz. Bize yakışmaz bu durumda.
O'na sen ne zaman Fethullahçı oldun dedim, işte dedi münasebetimiz var falan filan, beni abiler gönderdi. Fethullah Hoca sana selam söylemiş, demiş;" ben duydum ki Nuri Abi çok üzülmüş, işte ben onları korumak için bu konuşmayı yaptım. Polis şu anda onları takip ediyor."
Polisin sizi takip ettiğini bu görüşmeyle mi öğrendiniz?
O diyor ama ben emin değilim ki. O zaman dedim ki sevgili kardeşim, eğer gerçekten bizi takip eden polisse ve devlet adına çalışıyorsa sorun yok. Devlettir bu, devletin işi bu, takip edecek, nerde bir grup varsa, cemaat varsa takip etmesi normaldir. Dedim takip eder eder bir süre sonra der ki bu adamlarda bir şey yok. Peşimizi bırakır.
Efendim dedi, Ergenekoncular sizin üzerinizden nurculuğu bitirmek istiyorlar. Daha önce de bir kere senin ve hocanın ayrı ayrı zamanlarda hayatınız tehlikeye girmiş bilmiyorum neyi kastettiğini, cemaat kurtarmış dedi. Dedim Allah kurtarmış.
Sizden ne istedi?
Faaliyetinizi durdurun! Yani bu arkadaşımız bilerek bilmeyerek bana getirdiği mesaj teknikti; biz şu kadar güçlüyüz. Her şeye elimiz uzanır, faaliyetleriniz yanlış, yanlış yoldasınız. Ya durursunuz, yoksa bitersiniz.
Ben çok rahatsız oldum. Tanıdığım ve arkadaşım olan birinin başkasından mesaj getirmesi ve bunda samimi davranmaması beni rahatsız etti. Çünkü Israrla sordum seni gönderen abilerin kimdir? Bu cemaatin abileri kimdir dedim, söylemedi.
Soru şu; cemaat denen bir yapı niçin birilerinin polis tarafından takip edilip edilmediğiyle ilgileniyor? Niçin bu işlerle kendisini vazifeli biliyor? İster kurtarmak adına olsun, ister batırmak adına olsun, her ikisi de cemaatin işi değil. Cemaat dediğin gönüllü birlikteliktir. İnsanlar dinini öğrenmek için bir araya gelir veya fakir fukaraya yardım etmek için biraraya gelirler.
Sonra ne oldu?
Polisin soruşturma yaptığını 9.-10. ayda öğrendim.
Görüşmeden 4-5 ay sonra…
Evet. Onu da memlekette beni aileme sormuşlar. Öyle öğrendim. 8-9 ay civarında bir soruşturma yapmışlar. Memleketimde beni sorup soruşturmuşlar. Devletin gücüne karşı benim yapacağım bir şey yok. İftira etmiyorlarsa sorun yok. İftira edeceklerse ona karşı da benim yapabileceğim bir şey yok. Ben işimi gücümü bırakıp nereye kaçacağım. Doğru olanı kalıp mücadele etmekti.
Bu arada söylemeyi unuttum, Fethullah Hoca'nın bizim hakkımızda konuşmasından sonra, Tek Türkiye dizisinin 64. bölümünde, onların bir karanlık kurul sahneleri var, orada konuşma yapan adam yeni bir hareket tarzı belirleyecekler, tahşiye diye bir örgüt kuracaklar, bununla bir eve birkaç bomba bırakılacağını tarzında konuşma geçiyor.
Dizinin 66. bölümünde de o zamanki yayınevimizin başka bir markası olan 'rahle' ismi işlenmekte.
Ben o dönem Gülen ve Samanyolu'nu dava etmeyi düşündüm. Fakat her şeye rağmen İslami kimlikli insanlarla mahkemelik olmayı kendime yakıştırmadım. Bu abes olur dedim. Hatta Gülen'in konuşmasından ve Samanyolu'nun haberinden sonra beni bir gazeteci aradı. Kim olduğunu hatırlamıyorum, hangi gazeteden olduğunu da. Bana dedi, sizin yayınevinizden bahsediliyor. Ben dedim ki isim karışmıştır. Biz değiliz. Medya üzerinde tartışmak istemedim. İslami kimliğimize yakışmaz diye düşündüm. Fethullah Gülen o konuşmayı yaptığı zaman 'tahşiye'nin bir yayınevi olduğunu sadece 'Vatan' Gazetesi yazdı.
22 Ocak 2009 tarihinde 6-7 şehirde 122 kişinin gözaltına alındığı operasyonu konuşalım biraz da.
İstanbul, Bursa, Elazığ, Malatya, Urfa, Diyarbakır bilahare Aksaray ve sonra Isparta. Onlar 2. ve 3. dalga olarak yapıldı.
İstanbul'da ilk 10 kişi yakalandık. İstanbul yaş ortalaması 53,5. oturduk tek tek hesapladık. Gardiyanlar da dalga geçiyorlardı bu durumla, bu teröristlerin yaş ortalaması nasıl böyle birden bire fırladı diye.
Gözaltına almaya gelen polislerle karşı karşıya geldiğinizde neler düşündünüz? Ya da ne olduğunu anladınız mı?
Ne olduğu belliydi. Ayrıca gözaltına alan komiser bana yolda söyledi. Oraya geleceğim, ama benim evimden alınan suç aletlerini söyleyeyim önce. 2 tane ruhsatlı silah. Benim bıçak ve kılıç koleksiyonum vardı, 100 e yakın. Onların içinden 4 tane kılıç, bunların 2 tanesi antikadır. Birkaç bin kitaptan oluşan bir kütüphanem var. Her çeşit kitap var. Solun kitapları da Fethullah Gülen'in kitapları da var. Barzani'nin de var Öcalan'ın da. Çok nadir bulunan yazma eserler de var. Bu kütüphanede İbn-i Teymiye külliyatını aldılar, Abdullah Azzam'ın kitaplarını aldılar, bir de kendi yayınlarımızdan 4 tane kitabı aldılar delil olarak. Seçtikleri kitapları görünce gülerek Öcalan'ın kitabını uzattım. Kitap suç olmaktan çıktı ama suç için kitap arıyorsanız bu daha suç kitabı sayılabilir dedim. Hayır dediler o bize lazım değil. Eve gelen polisler arasında birkaç polis memuru çok şaşkındı. Aile yapımız ve karşılama tarzımız, yaşımız bu nasıl bir terörist evi şablonuna uymuyordu. Ancak operasyonun başındaki zat çok agresif idi. Sonra polis arabasına bindiğimde polislerin bir tanesi bir şeyler anlattı. Mesleğin zorluklarını, ben de dedim ki oğlum PKK'ya karşı müsamahakarsınız, biz garibanlara gücünüz yetiyor. O da dedi ki bunları boş ver, Fethullah Hoca'yı kızdıracak ne halt işledin? Ben de yazıklar olsun dedim.
Peki sorguda ne sordular?
Ondan sonra emniyette, dosyada olmayan, telefon konuşmalarımızın haricinde abuk subuk sorular sordular. Selefi misiniz? Usame'yi mehdi kabul ediyor musunuz? Ne Usame'nin iddia ettiği şeyler ne de herhangi bir medya organında dile gelmemiş ipe sapa gelmeyen sorular. Ticari görüşmelerimiz dahil her şeyimiz izlenmiş, kaydedilmiş. Hakkımızda El Kaide yanlısı Radikal Mehmet Doğan örgütü ismiyle iddianame hazırlandı. İddianamede bizim El Kaide ile hiçbir fiziki bağımız olmadığı ama manen desteklediğimiz tarzında absurd bir ifadeyle bize dava açıldı.
Peki ekibin başındaki polis agresif idi demiştiniz. Diğer süreçlerde durum nasıldı? Savcı, hakim? Bu süreçlerde de bir ayarlanmışlık havası var mıydı?
Savcı da vardı. Savcı Kadir Altınışık. Bizim savcımız da oydu, Hanifi Avcı'nın savcısı da oydu. Şu an da Yargıtay üyesi. Fakat mahkeme heyeti için aynı şeyi söyleyemem. Bizi tutuklayan hakimi bilmiyorum. Dedi ki 23 klasör var önümde. Hepsine aynı anda bakamam. Kabaca baktım, seni tutuklamakla hata edebilirim. Avukatın itiraz eder. Mahkeme değerlendirir.
Ne kadar tutuklu kaldınız?
4 gün gözaltı.17 ay hapis. Tutuklananlar arasında 5 kişi 17 ay kaldı. Turgut 21 ay kaldı. Diğerleri daha erken çıktı. Bu arkadaşın da abisinden kalma boş bir ev vardı. Ailenin misafirhanesi gibi kullanırdı. Küçük bir ev, ben hiç görmedim bu evi. Anahtarları başkalarında da varmış. Seri numaraları silinmiş 2 buçuk el bombası ve 560 adet mermi. Ama silah yok. O eve bırakılmış. Kim tarafından bırakılmış bilmiyoruz. Bu ev hakkında arama kararı var ama Turgut hakkında öyle bir karar yok. Neyse arama yapılıyor. Turgut'a bize soba yak hava soğuk diyorlar. Turgut sobayla uğraşırken birden bulduk diyorlar ve poşetin içindeki bu silahları gösteriyorlar. Hiçbir yerde Turgut'un parmak izleri yoktur. Aksine aramayı yapan polislerden birinin parmak izi çıkıyor incelemelerde. Bu polis memuru da mahkemelerde eldivenli olduğunu söylemiştir. Buna rağmen onun parmak izi var. Bu şaibeli bombalarla bizi terör örgütü ilan ettiler.
Tutuklu kaldığınız dönemde Gülen Grubu'nun sizinle bir teması oldu mu?
Hayır. Temas olmadığı gibi tutukluluk döneminde aleyhimize yazdılar. Bizim meclis başkanına, dışişleri bakanına suikast yapacağımızı yazdılar. Bunun başını Samanyolu çekti. Merkez medya İslam düşmanlığından dolayı bunların yazdıklarını onlar da yazdı. Bu dönemde bize destek çıkan sadece Akit Gazetesi oldu. Mustafa Kaplan'da bizimle birlikte tutuklanmıştı. Manşeti şöyleydi; El Kaide operasyonları dindarları tacize dönüştü. Medya dünyasında sadece 3 kişi bizi savundu. Ebubekir Sifil; ona yazdığım mektubu köşesinde yayınladı. Mehmet Şevket Eygi; Fethullah Gülen'in ismini vermeden "din kardeşini hapse attıran şerefsizdir" diye bir yazı yazdı. Diğeri de Hasan Karakaya, Mustafa Kaplan üzerinden bizi savunan bir yazı yazdı.
Bugünkü operasyona dönersek, Ne zaman haberiniz oldu, nasıl haber aldınız?
Benim hiç haberim yoktu. Saat 12 de bir arkadaş aradı. O anlatınca öğrendim.
Neler hissettiniz o an?
Sevindim desem doğru olmaz.
Bugünkü operasyonun sebebi olarak sizin dava gösteriliyor. Gülen ve Medya'sının size yaptıkları bu operasyonla yakayı ele verdikleri ve bugünkü göz altıların bu yüzden geldiği belirtiliyor.
Amacın biz olmadığını, bizim üzerimizden devlet erkini ele geçirmeye çalıştıklarını düşünüyoruz. Bizi de kullandılar. Başkalarını da kullandılar. Yoksa 3-5 kişiyi hapse attırdılar, ne olacak yani. Benim Türkiye'de etki alanım ne? Mehmet Doğan'ın etki alanı ne? Asıl mesele bence hükümetin altını yavaş yavaş oyma meselesidir. Bunun için çeşitli yerlere çeşitli operasyonlar yaptılar. Bu arada söylemeyi unuttum; Wikileaks belgelerinde, bizden bahsediyor. 15 Ocak'ta (biz 22 Ocak'ta tutuklandık. 15 Ocak'taki operasyon Ankara'da yapıldı, kim olduklarını bilmiyorum) El Kaide'ye yapılan operasyonla ilgili bilgi veriyor. Diyor ki Emniyet ve İstihbarattaki kaynaklarımızdan edindiğimiz bilgiye göre, bu operasyon yapılan grupların El Kaide ile ilişkileri yoktur. Operasyonun sebebi rekabet ve güç mücadelesidir. Yani bizim El Kaide ile ilgimizin olmadığını Amerika'nın Türkiye'deki büyükelçiliğinin istihbaratı biliyor.
Biz, Fethullah Gülen bize bu kumpası kurdu dediğimiz zaman herkes bize diyordu ki siz kim, Gülen kim. Bu dünya ağır sıklet bokscunun bir çocukla güç dengesine benziyordu. Fethullah Gülen bize kumpas kurdu. Ama hedef biz değildik. Biz sadece kurbandık.
Tekrar aynı soruya geri dönmek istiyorum, bugünkü göz altıları duyunca neler hissettiniz?
Fethullah Gülen'in bana ve benim arkadaşlarıma kurduğu kumpastan daha önemli bir mesele var. O da Fethullah Gülen'in Kitap ve Sünnet'i tahrifidir, mana ve metin olarak. Yani fiilen ayeti değiştirmemiştir. Ayetin, Kitabın ve sünnetin manasını değiştirmiştir. Ahkamı ilahiye ve fıkhi meselelerde büyük cinayetler işlemiştir.
Ve Risale-i Nur'a, beslendiğini iddia ettiği Risale-i Nur'a sadeleştirme adı altında tahrifat yapmıştır. Yaptığı iş sadece bir sadeleştirme değil. Sadeleştirme bir cinayet olmakla birlikte burda hem müellife karşı bir suç işlenmiş, müellifin eserini değiştirmeye kalkmış, hem de bu milleti kendi kültüründen koparma operasyonudur. İslami eserlerdeki sadeleştirme kim yaparsa yapsın, Kemalizm'in dil devriminin bir parçasıdır. İnsanların kelime hazinesini küçültüp kültür fukarası yapma operasyonudur. Bizim olayımızda önemli olan konu Fethullah Gülen'in bu hareketleridir.
Fethullah Gülen'in çizgisinde bir değişim var mı, yoksa hep aynı mı?
Ben Fethullah Gülen'i inanç ve anlayış noktasında 1987'den beri gözlüyorum. O günden bugüne benim kanaatim Fethullah Gülen İslam'ı tahrif etmekle görevli bir kişidir. Ve amacı İslam Dünyası'nı, Batı'ya köleleştirmektir. Çünkü El Kaide bir örgüttür, karşı olabilirsin. Yaptığı işleri beğenmezsin, bu iş yanlıştır dersin. Camileri bombalıyor dersin, ve bu akıl almaz bir iştir. Çok rahat bir şekilde bu ve buna benzer yapılara karşı çıkabilirsin. Ancak, Filistinlilerin, Iraklıların veya Suriye'deki mazlumların veya Keşmir'deki insanların, hürriyet için savaşmalarına kendi topraklarına kendi evlerine kendi namuslarına sahip çıkmak için savaşmalarına karşı çıkmak hiçbir insani ve İslami argumanla izah edilemez.
Mavi Marmara olayında herkes şunu dedi, Gülen buna niye karşı çıktı, burada en önemli mesele Gülen'nin meşru otoriteden izin alınmalıydı lafıydı. İslam aleminde Fethullah Gülen'den başka hiçbir hoca İsraili meşru otorite olarak görmemiştir. Çünkü İsrail işgalci bir devlettir. Yahudi olmasından söz etmiyorum, Yahudilik ayrı bir mesele. Gelip başka bir topluma ait toprakları işgal ettiği, el koyduğu için gayrimeşrudur. Orada eziyet gören, ezilen, zulum altında bir Müslüman topluluk var. İnsanın vicdanı bunu nasıl kabul eder.
Siyasi çizgisine bakıldığında Gülen bugüne kadar otoriteyle her zaman iyi geçinmiş. Türkiye'deyken de hiçbir zaman çatışma içinde bir davranışı yok. Uluslararası güçlerle de o şekilde. Ancak AKP hükümeti ve Erdoğan'la cepheden savaşıyor. Ve bunu yaparken daha önce cemaatin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan Fethullah gülen profili yerine cemaati ateşe veren bir profil var.
Fethullah Gülen şu anda cemaatini kurbanlık koyun gibi ortaya atmış durumda. Bu aklın kabul edebileceği bir şey değil. En büyük gelişmeyi Kenan Evren döneminde yaşadı. Bugüne kadar ne darbecilerle, ne solcularla ne de diğerleri ile kötü olmamıştır. Hatta en sevdiği insanlardan bahsederken Alparslan Türkeş ve Kasım Gülek'i anar, onları hatırladığı zaman ağlamamak için dilini ısırdığını söyler. Geçmişte Fethullah gülen ile devlet bir konuda mutabıktı; ılımlı islam, laik islam. Bugünlerde mevlevilik çok popüler. Herkes Mevlana'nın hoşgörüsünü konuşuyor ki bu yalandır. Ne olursan ol yine gel sözü Mevlana'nın değildir. Ebu Sabit el Hayy'ın sözüdür. 500 yıl sonra söylenmiştir. Üstelik bu da tevbe et gel. Ne olursan öyle gel demiyor. Kimse Mevlana'nın oruç tuttuğunu, namaz kıldığını, mahkemede kadı olduğunu, müderris olduğunu fıkıh eğitimi aldığını söylemiyor, çünkü içi boş bir Mevlana lazım. Gülen'in projesi de budur.
Fakat Tayyip Erdoğan bu projenin bir parçası değildi. Yapısı itibariyle demir leblebiydi. Türkiye ABD'den bağımsız bir takım işler yapıyor. Komşularıyla ilişkilerinde Ortadoğu ilişkilerinde ABD'ye rağmen birtakım şeyler yapıyor. Kamuoyu erdoğanı destekliyor.
Burada mesele Erdoğan'ı hizaya getirmek olmazsa devirmek, Hakan Fidan üzerinden Tayyip Erdoğan'ı almak istediler.
Diğer bir konu da çözüm süreci.
Peki Gülen bunu neden yapmak istiyor?
Gülen'in kendi aklıyla hareket ettiğine inanmıyorum. Bu işlerde onun çıkarının da olduğuna inanmıyorum. Basit bir Türk milliyetçiliği ile de açıklanacak bir durum değil. Kendisinin Türk milliyetçisi olduğunu biliyoruz. Said Nursi'yi niye ziyarete gitmediğini söylerken küçük dünyam isimli eserinde kendisi anlatıyor; Bediuzzaman Said Nursi'yi görmeye gitmek istedim 16 yaşımdayken. Dayım dedi ki ne diye o kürdü görmeye gidiyorsun, tabi bu ayıp onun dayısına ait. Sonra diyor Said Nursi'nin vefatından sonra ben Said Nursi'nin Seyyid olduğunu öğrendim. Gitmediğime çok üzüldüm. Bilinçaltı bu. Halbuki Said Nursi'nin Kürt olmadığını hiç kimse ispatlayamaz.
Tahşiye operasyonu ile devletin biraz daha içine yerleşmeyi düşündüler dediniz bu nasıl olacaktı?
Bence 1.si hem türkiyeye hem de dışarıya, adı Nurcu da olsa herkese eşit davrandıklarını göstermek için bize operasyon yaptılar. Bak Nurcu da olsa yapıyoruz. Sadece ergenekona değil demek istediler.
Ergenekon'un İslamcı kanadı atmosferi mi yaratmak istediler?
Onu denediler, onu şöyle denediler; bu polis fezlekesinde de var ancak delillendiremediler. Azerbaycan'da gazetecilik yapan Agil Farajov isimli biri var. Bu zat Azerbaycan'daki Yeni Çağ gazetesinde yazarmış. Gazetesinde 2008 yıllarındaFethullah Gülen aleyhine yazılar yazıyormuş. Bu zat birgün beni aradı. 2008-2009 tam hatırlamıyorum yılı. Bizim yayınevinin çıkardığı Miatül Cihad isimli 3 ciltlik kitap vardı. İslam fıkhına göre cihadı anlatıyordu. Kitabın amacı anarşi ile cihadı birbirinden ayırmak. 2. cihadın devlet eliyle veya devlet gibi bir güç eliyle yapılabileceğini izah etmek 3. de maddi cihad bitmiştir fikrini yayan Fethulllah Gülen'e, hayır maddi cihad bitmemiştir, kıyamete kadar devam edecektir, ancak bu devamın İslam devleti eliyle gerçekleştirilmesini açıklayan kitaplar.
Agil Farajov bu kitapları basmak istedi. Zaten bizimle temas kurduğunda kitaplardan bir tanesini tercume etmişti bile. Polis fezlekesinde Agil Farajov'un Azerbaycan'da iş yapan Hüseyin Büyükfırat'la irtibatlı olduğunu, Hüseyin Büyükfırat'ın da benimle bir defa telefon görüşmesi yaptığı, Agil Farajov'un Azerbaycan'daki bir istihbarat biriminin başında olan istihbaratcı Tenzile isimli bir hanımla ilişkili olduğunu ve Tenzile hanımın telefonunun Sevgi Erenerol'un fihristinde olduğu, dolayısıyla bunların Ergenekonla ilişkili olduğu gibi saçmasapan iddialar var.
Savcı bunu gördü ki iddianameye girmedi. Ama polis fezlekesinde, samanyolu tv de ve zaman gazetesinde bizim hem el kaideyle hem de Ergenekon'la irtibatlı olduğumuza dair yazılar çıktı.
Hedefleri bizi Ergenekon'un El Kaide kolu olarak lanse etmekti.
Başka ne olabilir?
Başka şu olabilir. Fethullah Gülen'in yanlışları Nur cemaati içinde çok algılanamadı. Biraz safiyane karşılandı. Hizmet yapıyorlar gibiydi. Ancak diğer islami gruplar arasında Gülen'e çok sayıda eleştiri yapıldı. Hatta çok ciddi eleştiren islami gruplar oldu.
Ancak Fethullah Gülen için nur camiası içinden bilinen bir grubun eleştiri getirmesi en katlanamayacağı şeydi. Fethullah Gülen'in adamları kendilerini Nurcu olarak takdim etmekle beraber hiç birisi, hadi ekserisi diyelim, ne bizim kadar Risale-i Nur biliyorlardı ne bizim kadar kültürleri vardı ne de bizim kadar yoğun risalei nur dersleri vardı. Temelde 3-4 meseledir.
Devlet içinde daha etkili olabilmek için gerektiğinden fazla operasyon yapmak, kendilerini olduğundan daha başarılı göstermek, bu vesileyle daha çok yayılmak daha da büyümek. Ergenekon tek başına bunları kesmez. KCK olacak. Mesela KCK davalarında en anlayamadığım bişeydi; hükümet başka bişey istiyor, yargı ve emniyet başka bişey istiyordu. Bu tezatı görmemek için kör olmak lazımdı.
Fethullah Gülen'i rahatsız eden kitaplarınız nelerdi?
Rumuzul Kur'an serisi. 5 eserdir
1Maide 51-56 tefsiri- tek din islam meselesi isleniyor
4 en önemlisi istismar ettikleri lailahe illallah meselesi. Hani bir ayet var ya "sizinle bizim aramızda bir olan kelimeye gelelim 'Gülen bu ayeti istismar ederek, Muhammedun Resulullaha gerek olmadığını, Hıristyan, Yezidi, Yahudi ve Hinduların Allah'ın zatını kabul ettiklerini bu üzerinde anlaşmamız gerektiğini belirtiyor.
Biz de bu kitapta Lailahe illallahın içinde Muhhammedun Rasulullahın zaten olduğunu ve bunların ayrılamaz olduklarını ayet, hadis ve fıkhi hükümlerle ispatladık.
Başka itiraz noktaları nelerdi?
Bir de tesettür meselesi. Şimdi Gülen'in tesettürle ilgili yaptığı konuşmada herkes furuata takıldı ya orda 4 yerde teferruat 1 yerde furuat diyor.
Fethullah hoca tesettürü çok basit görüyor. Halbuki Bediuzzaman Said Nursi'nin mahkum olduğu tek dava tesettür davasıdır. 24 lemada Ahzab suresi 59. ayeti tefsir ederken, uzatmayayım 2 cümlesi var. Bunları Bediuzzaman Said Nursi'nin tesettür konusunda ne kadar katı tutumlu olduğunu ifade etmek için söylüyorum.
Orda 2 şey söylüyor özetle; 1- kadının siperi ve kal'ası çarşaftır 2- köylülerin açık saçıklığı şehirlilere örnek olamaz. Köylülerin kadınlarının da sadece el ve yüzleri açıktır. Açık saçıklığı örnek olamaz dediği de bu. Biz de kitabımızda tesettürün Fethullah Gülen'in düşündüğü kadar önemsiz bir mesele olmadığını tefsir ve diğer islami kaynaklardan yarararlanarak ortaya koyduk.
Sizin kitaplarınızda Fethullah Gülen'e atıf var mı?
Hayır isim yok, ama bütün kitapların önsözlerinde o kitapları niçin neşrettiğimizi belirten açıklamalar var.
Başka ne vardı?
Bir de cihat vardı, onu yukarıda belirttik.
Bir kitap ta zekâtla ilgili, burada hangi mala zekât düşer, ne kadar düşer. Burda en çok üzerinde durduğumuz zekâtın kimlere gideceği konusudur. Kısaca, biz zekâtın Kur'an-ı Kerim'de belirtilen 8 sınıfın dışında bir yerlere gitmeyeceğini ortaya koyuyoruz. Çok geniş bir fıkhi çalışma yaptık.
Biz bu kitapta zekâtın okullara, yurtlara, kurumlara, bankalara, televizyonlara, gazetelere asla gitmeyeceğini, zekâtın sadece insanlara verilebileceğini belirttik.
Bu 5 konu sizin Gülen cemaatini kızdırmış olabileceğiniz konular gibi duruyor.
Bu başlıkları tekrar toparlarsak; Tevhid, Cihad, Tesettür, Zekât.
Sohbetin başında Kur'an ve sünnete dair düşüncelerinin tahrif esaslı olduğunu ve Nurcu olmadıklarını, Bediüzzaman'ı istismar ettiklerini söylediniz.
Eserlerini sadeleştirerek tahrif ettiler.
Sadece sadeleştirerek mi tahrif ettiler?
Hayır. Yanlış anlamlar vererek de yaptılar. Yani onun maksat ve muradının dışında anlamlar vererek de tahrif ettiler. Bunu yaparken bazen sözlerini eksik veriyorlardı. Bektaşi misali.
Tahrifi neye göre yapıyorlar, bir gözleminiz var mı?
Kafalarındaki plana göre. Neyi değiştirmek istiyorlarsa, neyi artık işlerine gelmiyor görüyorlarsa…
Bilerek mi Bediuzzaman'ın ismini ağzına almıyor, Başından beri böyle mi?
Evet başından beri böyle.
KAYNAK: Burak ÖZTÜRK / Haber10
GÜLEN'İ İLK KEZ AÇIĞA DÜŞÜREN OPERASYON: TAŞHİYECİLER
EKREM DUMANLI HAKKINDA GÖZALTI KARARI
SAMANYOLU GRUBU BAŞKANI HİDAYET KARACA GÖZALTINDA
ESKİ EMNİYET MÜDÜRÜ GÖZALTINDA
BAŞSAVCI'NDAN OPERASYON AÇIKLAMASI- TIKLAYIN