Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir "Algı Operasyonu" yürütenlerin yoğun yaylım ateşi altında New York'a indi.
Çünkü bu operasyonu yürütenler 1.5 yıldır onu devirmek için uğraşıp durmuşlardı.
Ve işte devirmek istedikleri lider, eskisinden de güçlü olarak karşılarına çıkmıştı...
Geçen hafta bugün New York'a yoğun mu yoğun bir yaylım ateşi, affedersiniz "Dost ateşi" altında indik...
Ateşi açanlar bir-iki kişi değil; bir tugaydı!
Amerika'nın Sesi'nden tutun New York Times'a, Washington Post'a, Paralel Yapı'nın ABD'deki sözcüsü Washington Times'a, meşhuuur Fox TV'ye kadar bir medya koalisyonu.
Onlara zaman zaman The Independent'ten BBC'ye, Deutsche Well'den The Guardian'a, bazı Fransız ve Alman gazetelerine kadar Avrupa medyası da omuz veriyordu.
Sonra başta Francis J. Ricciardone, Jr. olmak üzere yolu Ankara'dan geçmiş diplomat eskileri, başta Henry J. Barkey olmak üzere sözüm ona Türkiye uzmanları ve o uzmanların yuvalandığı think-thank kuruluşları, Temsilciler Meclisi ve Senato'daki kuzu postuna bürünmüş kurtlar...
Hepsi de bir "Algı Operasyonu"nun tetikçiliğine soyunmuşlardı.
Yaratılmak istenen algı da şuydu: Türkiye, IŞİD ile mücadele etmiyor... Türkiye, IŞİD'le mücadelede gönülsüz...Türkiye ikili oynuyor... Türkiye, IŞİD'e katılmak isteyenlere sınırlarını açtı...
Türkiye'deki sığınmacı kamplarında kalanlar ile IŞİD arasında ensest ilişki var...
Hani, neredeyse Türkiye'yi IŞİD'in pasif bir destekçisi olmaya kadar götüreceklerdi işi...
Tabii Türkiye'nin 1.5 milyona dayanan sığınmacıya sadece kapılarını değil, kucağını da açtığını göz ardı ediyorlardı.
Tabii sadece son bir haftada 140 bin Suriyeli Kürt'ün ve 40 bin Iraklı Yezidi'nin canlarını kurtarmak için Türkiye'ye sığındıklarını da görmezlikten geliyorlardı.
Tabii bu müthiş sığınmacı dalgasını Türkiye'nin neredeyse sadece kendi imkanlarıyla barındırdığı, ihtiyaçlarını karşıladığı gerçeğine de başlarını çeviriyorlardı.
Ve nihayet tabii, IŞİD'e Başkan Obama'nın hatalı, hatta vahim Irak politikalarının ebelik ettiğini unutturmak istiyorlardı.
***
Bitmedi.
Türkiye'den IŞİD'e yoğun katılım olduğu iddiasını yaydıkça yayıyorlardı.
Ama IŞİD'in bölge halkları dışında asıl vurucu gücünü Batı ülkelerinden gelen militanların oluşturduğunu söylemeye dilleri varmıyordu.
Resmi rakamlara, yani istihbarat örgütlerinin verilerine göre, Avrupa'dan 3 bini aşkın cihatçı koşup katılmıştı IŞİD saflarına. Gerçek rakamı 10 bine, hatta daha da üstüne çıkaranlar da vardı.
Batılı rehinelerin kafalarını kesenler bu Batılı militanlardı.
Sadece Batı'daki Müslüman toplumlardan değil, din değiştirip fanatik İslamcı olmuş bilmem kaç göbek Batılı insanlar da IŞİD bünyesinde cirit atıyorlardı.
Ve en insafsız, en merhametsiz, en acımasız, en gaddar, en vahşi eylemler de onların marifetiydi.
***
Eh, bu "Algı operasyonu"na New York'ta bilinçli biçimde pompalanan IŞİD korkusunu ekleyin.
Buna IŞİD korkusunu İslamophobia'yı körükleme fırsatı görenlerin çabalarını ekleyin...
Buna TV kanallarından otobüs duraklarına, radyolardan reklam panolarına kadar her yere donatılan ve cihat, İslam, Yahudi karşıtlığı temalarına dayalı kara propagandayı ekleyin...
Ve de bu sistemli "Algı operasyonu"nun günler değil, haftalar önce başlatıldığını ekleyin...
İşte böyle bir atmosferde indik New York'a...
***
Bereket, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurmayları, danışmanları, Dışişleri Bakanlığı ve ABD'deki diplomatik misyonumuz, bu "Algı operasyonu" ile kurulan tuzağa düşmedi.
Bir de şans yüzümüze güldü:
New York seferinden hemen önce 102 gündür rehin tutulan Musul Başkonsolosluğumuz'un 49 görevlisi IŞİD'in elinden kurtarıldı.
Bu da başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ülkemizi temsil edecek heyetin elini güçlendirdi.
Nitekim Erdoğan dönüş yolunda, gezisini izleyen genel yayın yönetmenleriyle yaptığı sohbette, bu durum değişikliğini, altını çizerek hatırlattı:
"49 rehinemizi terör örgütünün insafına terk edemezdik. 102 gündür onların elindeydiler. Kurtardık. Şu andaki şartlar 102 gün öncesi ile aynı değil. Bugün bu yeni şartlara göre karar alacağız, politika üreteceğiz..."
***
Türkiye'ye karşı "Algı operasyonu" yürütenler ile onların piyonlarının unuttukları nokta buydu.
Ama, bilen biliyordu:
Amerikan Müslüman Topluluğu...
Dünya Yahudi Kongresi...
Ermeni Kilisesi Başpiskoposluğu...
ABD'nin güçlü mü güçlü, etkin mi etkin bu sivil toplum örgütleri Erdoğan ile görüşmek için sıraya girdiler.
Erdoğan, BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasıyla taşların yerine oturmasını büyük ölçüde kolaylaştırdı.
"Algı operasyonu"nun mimarlarının aksine BM ve ABD yönetimleri "Yeni Türkiye"ye ve onun liderine yaraşır bir protokol uyguladılar.
Uygulamak zorunda kaldılar.
Erdoğan, BM Genel Kurulu'nun bu yıl bir numaralı konusu olan BM İklim Değişikliği Zirvesi'nin bazı oturumlarında özel konuk ve önemli aktör olarak konuştu, bazılarına da eşbaşkanlık yaptı.
***
Ve son gün sürprizi:
Tam valizlerimizi toplamaya hazırlanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir telefon geldi.
Başkan Obama'dan. Telefonun konusu: IŞİD tehdidine karşı iki ülkenin işbirliğinin, bir başka deyişle oluşturulacak ortak stratejinin boyutları.
Obama görüşmede yarım ağızla da olsa Türkiye'nin büyük mü büyük sığınmacı akınını göğüslemek için harcadığı insanüstü çabalardan da övgüyle söz etmek ihtiyacını duydu.
Ve son günün ikinci sürprizi:
Obama'nın telefonundan hemen sonra ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, kaldığımız otelde (The Peninsula New York) Erdoğan'ın kapısını çaldı. Kalabalık bir heyet eşliğinde: Dışişleri Müsteşarı Bill Burns, Beyaz Saray'ın Ortadoğu Sorumlusu Phil Gordon, Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı Victoria Nuland (Hani şu dili uzun ve de sık sık pot kıran, hatta patavatsızlık eden kadın diplomat)...
Görüşmenin protokol ziyareti, yani gönül alma jesti olmadığı süresinden anlaşıldı: 1.5 saati aşkın sürdü toplantı.
Sonuç: İki taraf IŞİD'in bölgesel bir tehdit oluşturduğunda mutabık kaldılar. Türkiye zaten baştan beri bu görüşü dillendiriyordu.
Sonuç: IŞİD'i yenilgiye uğratmak için askeri harekat, terör örgütünün finansal kaynaklarını kurutmak, yabancı savaşçı akınını durdurmak ve bu mücadeleyi yürütmek için geniş tabanlı bir uluslararası koalisyon gerçekleştirmek stratejisinde taraflar görüşbirliğine vardılar. Türkiye zaten nice zamandır IŞİD'e karşı mücadelenin ancak geniş tabanlı bir uluslararası koalisyonun meşruiyetiyle yürütülebileceğini savunuyordu.
Hakkımız teslim edildi...
***
Ve asıl gerçek:
Bütün bu "Algı operasyonu"nun asıl amacı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve ona eşlik eden heyete New York'ta düşük profil yaftası yapıştırmaktı.
Çünkü
1.5 yılı aşkın süredir "Erdoğan'sız bir Türkiye" için uğraşıp durmuşlardı.
MİT komplosu, Gezi isyanı, 17-25 Aralık darbe girişimleri bu çabaların su yüzüne çıkan parçalarıydı.
Ama 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan, AK Parti'nin son genel ve yerel seçimlerindeki oyundan daha fazla oyla Çankaya'ya çıkınca bütün hesapları, stratejileri çökmüştü.
Şimdi taktik değiştirip stratejik çıkarları öne çıkarmanın zamanı gelmişti.
Şimdi bükemedikleri eli öpemeseler bile en azından sıkmaları zamanı gelmişti.
Sıktılar.
El elden üstün çıkmıştı.