12. Cumhurbaşkanı adayı ve
Başbakan Erdoğan'la ramazanın son günlerinde Diyarbakır'dayız. 2005'teki o tabu kırıcı Kürt açılımı mitinginden sonra neredeyse Başbakan Erdoğan'ın her Diyarbakır gezisine katıldım. Artık, siyasi gerilimin yüksek, güvenliğin had safhada olduğu dönemler geride kalmış, Diyarbakır da oraya gidenler de rahatlamıştı. Bu çözüm sürecinin başarısıydı. Tam da bu nedenle
Başbakan, her yerde
"Çözüm Süreci"nin arkasında duruyor, süreci Türkiye'nin ortak geleceğinin anahtarı olarak niteliyordu. İstanbul'a dönerken geziye katılan gazeteciler olarak Başbakan'la sohbet ediyoruz. Orada çözüm sürecinin önemine vurgu yaparken eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un askerlere yönelik açılan davalar sürecinde kendisiyle yaptığı görüşmeye ilişkin de önemli ayrıntılar paylaştı:
Anketlere göre bölgedeki durumunuz nasıl?
Kendimi onunla karşılaştırmak istemiyorum ama Diyarbakır'da Demirtaş ve benim adım geçiyor. Güneydoğu'nun genelinde zaten durum böyle ama Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman'da Diyarbakır'ın tam tersi... Oralarda açık ara biz öndeyiz.
İkinci tura kalırsa bir araştırmaya göre Ekmel bey burada yokmuş. Oyunuz yüzde 95'i bulabilirmiş?
Malum Ekmel Bey de esnaf ziyareti yaptı burada ama esnaf ziyaretinde mahvetmişler. Bizde dikkat ettiyseniz caddelerde ilgi alaka çoktu. Buradaki vatandaşlarımızın nihai noktada teveccühünü gösteriyor. Ama temennimiz odur ki ikinci tura kalmadan seçimi kazanacağız.
10 Ağustos'ta nasıl bir netice bekliyorsunuz?
Anketlere göre yüzde 54-56 oranında bir oy bekliyoruz.
30 Mart seçimlerine göre belirgin bir fark var mı?
Var, tırmanış devam ediyor. Öyle zannediyorum ki 2015 seçimleri daha da iyi olacak.
Irkçı Pensilvanya dediniz, operasyon nasıl gidiyor? Bir de İlker Başbuğ'un askeri davalar sürecinde sizinle konuştuğuna dair sözleri var.
Şimdi İlker Paşa'nın söylediği sözün detaylarını okumadım ama İlker paşa ile ilgili görevde olduğu sürede bana söylediği bir sözü vardı. Onu ben burada söyleyeyim. O da şuydu 'bugün bize yarın size' demişti. O zaman tabii daha genelkurmay başkanıydı. Toplamalar malum başlamıştı. Ben de tabii o zaman, 'bunları bile yapıyorlar' demiştim. Ama tabii bilesiniz ki biz elimizden geleni bu noktada ardına koymayız. Ve hakikaten dediği oldu. Herhalde onlar da kendilerine göre sinyaller alıyorlardı ki bu endişeyi taşıyorlardı. Sonra ne oldu? Bu işte Hakan Fidan meselesi çıktı. Sıradan bir olay değildi. Hatta içeri girdiklerinde falan da bizim gönderdiğimiz insan hakları komisyonu üyelerine de işte 'Hakan Beye sahip çıktığı kadar bize sahip çıkmadı' gibi bir ifade kullanıldı. Şimdi tabii Hakan Fidan'la onların konumu çok farklı. TSK mensuplarının bu noktadaki beklentileriyle sivildekilerin beklentisi farklı.
Başbuğ'un isim telaffuz ettiğini hatırlıyor musunuz? Ali Fuat Yılmazer'in ismini söyledim diyor?
Evet, o vardı tabii. O zaten bizim de gündemimizdeydi. Onu ben de duymuştum ve zaten aynı şeyi ona ben de söylemiştim. Şimdi de kalkmış kelepçelerle falan şov yapıyor. Bu işlerin İstanbul ayağının bütün pisliklerinin içinde var.
Başbuğ, Dink davası çözülürse bu yapı deşifre edilebilir minvalinde sözler söyledi. Siz de o dönemde kamuoyunda tepki yaratan cinayetlerin ve suikastların askeri dava süreçlerine kamuoyu desteği sağlamak için düzenlenmiş birer komplo olduğunu düşünüyor musunuz?
Olayı Dink davasına indirgemek küçültmek olur. Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink'in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır. Paralel yapı meselesinde ise devleti ele geçirme, ulusal güvenliği tehdit gibi büyük bir amacı var. Dink'in bu amacı gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak devlette bir konumu yoktu ki.
Ali Fuat Yılmazer'den hiç şüphelenmediniz mi?
Bana bu adam 2-3 kez gelmiştir. Geldiğinde ona ait bilgiler bir genelleme yapabileceğimiz fikirler, şimdiki gibi rahatsız edici değildi. Çok basit kişisel bazı duyumlardı. Ama son görüşmede baktım ki, biraz farklı bir görüntü veriyor. O zaman diyalogu kestim. Konu olarak farklı şeylerden bahsetmeye başlayınca, 'sen artık görevine dön' dedim.
HANGİ DİKTATÖRLÜKTE O RESMİ ÇEKTİREBİLİRSİN?
Hakkında işlem yapılan polisler ve emniyetçiler bu yapının ana operatörleridir diyebilir miyiz?
Bilinen bir şey var. Bunlar işin bir ayağı. Ama ben inanıyorum ki, şu anda yurtdışında olanlar var, meslektaşlarınız var, meslektaşlarınızın içinde burada olan var kaçan var. Hepsinin üstlendiği görevler, roller var. Mesela şimdi bizden ayrılan milletvekilinin gözaltındayken gidip resim çektirmesi... Yani bu hangi diktatörlükte sen gidip böyle resim çektirebilirsin. Adam gidiyor gözaltında olanlarla resim çektirip şov yapıyor, hale bak! Ama nedir bunların hepsi haneye yazılacak.