Başbakan Erdoğan'la cumartesi gecesi, Ordu mitinginden Ankara'ya dönerken Ana uçağında uzunca bir sohbet yaptık. Elbette güncel konularda. Söyleşi dört ana eksende gelişti: 1-Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasındaki durum, meydanlardaki hava... 2-Erdoğan'ın seçilirse nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı. 3-İsrail'in Gazze saldırısı. 4-Paralel Yapı ile mücadelede gelinen nokta. Erdoğan hepsinde de net açıklamalar yaptı. İşte...
***
Soru: Miting meydanlarındaki genel hava, seçmenin çoktan tercihini yaptığı, 10 Ağustos'taki seçimi sadece bir formalite olarak gördüğü yönünde... Siz de bu izlenimi edindiniz mi?
Erdoğan: Meydanların dili onu gösteriyor. Kamuoyu araştırmaları da dediklerinizi doğruluyor. Yaptırdığımız araştırmalarda, bana oy vereceklerin oranı yüzde 55-56 çıkıyor.
Soru: Ama aynı araştırmalarda seçimi sizin kazanacağınıza inananların oranı da daha da yüksek görünüyor. Yüzde 70'in üstünde. Bu da diğer adaylara oy vermeyi düşünenlerin bile sizin kazanmanızı bekledikleri anlamına gelmiyor mu?
Erdoğan: Doğru, öyle.
Soru: Peki, bu tablo tabanınızı rehavete sevk eder mi?
Erdoğan: Meydanlara bakılırsa, kamuoyunda rehavet yok. Diri, inanmış kitleler görüyorum. Mevsim koşullarına ve Ramazan'a rağmen. Bugüne kadar 11 il ve 4 ilçede miting yaptık. (Not: Dün Hatay mitingi ile 12 ile yükseldi.) Kampanya sonuna kadar 30 büyükşehirin hepsine gitmiş olacağız. Diğer adaylar kampanya yapmıyor. "Bayramdan sonra meydanlara çıkacağız" diyorlar. İyi ama bayramdan sonra seçime kadar 8-9 gün kalmış olacak.
Soru: Bugün bir Arda olayı yaşadınız.
Erdoğan: Evet... Arda 6 yaşında zeki mi zeki, hiperaktif bir çocuk. Vilayetin karşısındaki apartmanda oturuyor. Valiliği ziyaretim sırasında bana el salladı, "Yanınıza gelebilir miyim" dedi. "Gel" işareti yaptım, geldi. Babası CHP'li, dedesi MHP'liymiş. "Size oy vermiyorlar, ama ben sizi çok seviyorum" dedi.
Soru: CHP ve MHP tabanından oy bekliyor musunuz?
Erdoğan: Birinci derecede MHP tabanından gelir, ondan sonra da CHP'li seçmenlerden. Güneydoğu'dan da çok oy gelecek gibi. Kamuoyu araştırmaları öyle gösteriyor.
Soru: Batı basını sizin fiili başkanlık sistemini getirmiş olacağınız yorumları yapıyor...
Erdoğan: Beni Batı değil, Anayasa ilgilendirir. Ben ülkeme hizmet edeceksem, teamüllerin değil, Anayasa'nın belirlediği kurallara göre davranırım. Ben bürokrasinin değil, siyasetin içinden geliyorum. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı olarak farkımı koymalıyım. Ve daha önemlisi iki hayati konuda çalışmalarımı aynı kararlılıkla götürmek zorundayım. Bunlardan birincisi barış sürecini sonuçlandırmak. İkincisi, Paralel Yapı ile mücadeleyi sürdürmek. Diğer adayların öyle bir hassasiyetleri yok. Zaten Türkiye'de dikili taşları da yok. Ben ise 12 yıllık değişimin devamını omuzlamak zorundayım. Bir aday (Not: Ekmeleddin İhsanoğlu), "Ben bu işlerin içinde olmam" diyor. Biri de çıkıp "Devletin başı olarak nasıl bu işlerin içinde olmazsın" diye sormuyor.
Soru: Nasıl bir cumhurbaşkanı olmak istiyorsunuz?
Erdoğan: Ben onca yıl başbakanlık yaptım, gördünüz. Cumhurbaşkanı olursam, başbakanın yetkilerini elinden almak sözkonusu olamaz. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı, seçilmiş bir başbakan, seçilmiş bakanlar, hükümet... Hep birlikte Türkiye'yi uçururuz. Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olması, her hafta bakanlar kuruluna başkanlık edeceği anlamına gelmez. Herhalde başbakanın yerine oturacak halimiz yok. Zaman zaman oturur, konuşuruz. Öyle götürürüz.
Soru: İhsanoğlu'nun "El Fetih ile Hamas'ı ben birleştirdim" açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan: Mahmut Abbas bunu duyunca gülmeye başladı, "Yok öyle bir şey" dedi. Aslında yoğun ve ısrarlı çabalarımızla birleşmeyi biz sağladık. Ona (Not: Ekmeleddin İhsanoğlu) Filistinliler nişan vermişler. Mahmut Abbas "Biz emekliliği yaklaşmış uluslararası bürokratlara nişan veririz, bu da onlardan biri" dedi. Bana verilen Yahudi nişanlarını dillerine doluyorlar. (Not: 26-30 Ocak 2004'te ABD ziyareti sırasında New York'ta Amerikan Yahudi Kongresi'nin verdiği "Cesaret Ödülü" ile 10 Haziran 2005'te yine New York'ta "Anti Defamation League", Türkçesi ile ifade etmek gerekirse "İftira ve İnkarla Mücadele Birliği"nin verdiği "Üstün Cesaret Ödülü"nü kastediyor.) Başbakanlığımın ilk yıllarında verilen nişanlar... İyi ama o tarihte İsrail'le aramız böyle değildi ki... Ayrıca Filistin'in İsrail'le ilişkileri de bugünkü gibi değildi. Sonra ne oldu? Mavi Marmara baskını, Gazze katliamı... O nişanı hediye veya rüşvet kabul edip sustuk mu? Bugün de Gazze'deki katliama karşı en yüksek ses benden çıkıyor. Benim ifadelerim ABD'ye değil, İsrail'e yönelik. 300'ü aşkın Filistinli öldürülecek, bizden birileri çıkıp (Not: CHP'yi kastediyor) "İsrail'in savunma hakkı" diyecek... Ayıp! Bakın. Mısır, Gazze'ye açılan kapıları kapattı. İsrail zaten hep kapalı tutuyor. Gazze açıkhava cezaevi gibi oldu. Ayrıca İsrail, "Bende her türlü silah olacak. Atom bombası da olacak, fosforlu bomba da" diyecek, ama Filistin'in, Gazze'nin hiç silahı olmayacak. Onun için Orhan Baba (Not: Orhan Gencebay) gibi "Batsın bu dünya" diyorum.
Soru: Gazze'de ateşkes mümkün mü?
Erdoğan: Çalışıyoruz. Ateşkesi temenni ediyoruz. Temsilcilerim sürekli temas halindeler. 2012 ateşkesine İsrail uymadı. Kerry (Not: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry) bunu biliyor. Türkiye, Filistin, Katar, ABD olarak ateşkes için birlikte çalışıyoruz. Bu çalışmanın içinde Mısır da var. Mısır'la çalışmaları tarafların istihbarat organları yürütüyor.
HASSAS REHİNE SÜRECİ...
Soru: Musul Başkonsolosluğumuz rehineleri ile ilgili son durum nasıl?
Erdoğan: Çok hassas bir çalışma yürütüyoruz. Takipteyiz. Sağ salim eve dönmeleri için uğraşıyoruz. Hatırlarsınız, pilotlarımız iki ay kadar rehin kaldılar. O süreçte çok hassas adımlar attık, yurda getirdik. Bunda da tavrımız bu.
Soru: Yargıtay Başkanlık Kurulu seçimleri, HSYK'nın bundan sonraki yapısını etkiler mi?
Erdoğan: Çok farklı şeyler. HSYK'nın 22 üyesinden 4'ünü Cumhurbaşkanı, birini Adalet Bakanı, birini Adalet Bakanlığı Müsteşarı, birini Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu, 3'ünü Yargıtay Genel Kurulu, 2'sini Danıştay Genel Kurulu seçiyor. Geriye kalan 10 üyeden 7'si birinci derece adli yargı hakim ve savcılarınca, 3'ü ise birinci derece idari yargı hakim ve savcılarınca belirleniyor. HSYK'nın yeni tablosunu 12 Ekim'de göreceğiz.
Soru: HSYK'nın tablosu sizin Paralel Yapı ile mücadelenizi etkiler mi?
Erdoğan: HSYK'nın elinde olanlar çok sınırlı. Zaten şimdi yargı süreci başlıyor. Sulh ceza hakimleri götürecek. Bugüne kadar toplanan tüm deliller, Paralel Yapı olgusunu "Şayia"dan "Vakıa"ya dönüştürdü. Bunun yanı sıra TİB'le (Not: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) ile de ilgili bir çalışmamız var. Belki de kaldırırız. Böyle bir TİB olamaz. Zaten MİT bu işi yapıyor. Benim kanaatim, TİB'i kurumsal olarak MİT'e devretmek yönünde...
FOTOĞRAFIN ÖYKÜSÜ
Bu
fotoğrafı Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Mustafa Varank, Ordu mitingine giderken uçakta biz gazetecilere dağıttı. Erdoğan'ın hatları o kadar yumuşaktı ki, "Sakin güç" mesajını hiçbir şey bundan daha iyi veremezdi. Erdoğan'la dönüş yolunda bir araya gelince sordum: "Bu fotoğrafı Kayhan Özer mi çekti?" Başbakan Erdoğan, "Hayır, Kayhan çekmedi ama çok sayıda fotoğraf arasından bunu o seçti. O yüzden emeği çok fazla." "Sizi hiçbir fotoğrafınızda bu kadar sakin bir ifadeyle görmedim. En gülümseyen fotoğraflarınızda bile az da olsa sert bir yan var" dedim. Erdoğan, "Ne olacak benim halim" diye iç çekti, "Aslında o kadar sık ve çok tebessüm ediyorum ki..." Başbakan'ın tanıtım ve reklam sorumlusu Erol Olçak, "Bu fotoğraf 5 yıl önce çekildi" diye araya girdi. Ancak Erdoğan "Hayır" anlamında başını salladı, "Yeni çekildi, yeni. Bak bu kravatı yeni yeni takıyorum..." Hep birlikte gülüştük... O sırada "Ana" uçağı Esenboğa'ya inmek üzereydi...