AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Demokrasi, sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder. Her zaman ifade ediyorum; sandık namustur. Bir siyasi parti sandıklara sahip çıkamıyorsa sandıkları gözetim altında tutamıyorsa vatandaşın verdiği oyun sandıkta kaybolmasına, çalınmasına göz yumuyorsa o siyasi parti daha en baştan kaybetmiştir" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, İstanbul teşkilatına 30 Mart seçimleri dolayısıyla tekrar teşekkür ederek, "Zira 30 Mart yerel seçimleri, tüm Türkiye'de farklıydı ama İstanbul'da çok daha farklıydı ve İstanbul'daki organizasyonun, İstanbul'daki hazırlanan tuzakların neler olduğunu yakından takip ettik, yakından bunların farkındaydık ama bu tuzağı tüm İstanbul hamdolsun tersine çevirdi ve tuzağı kuranlar bu tuzağın altında kaldı" ifadelerini kullandı.
Bugün Türkiye genelinde AK Parti olarak önemli bir faaliyet gerçekleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, saat 14.00 itibarıyla tüm Türkiye'de, 81 il, 970 ilçe, 31 bin 395 mahalle ve 18 bin 106 köyde, 9 kişilik sandık kurullarını aynı anda topladıklarını anlattı.
Erdoğan, "Sandığa sahip çıkıyoruz" sloganıyla yapılacak bu toplantılarla Türkiye genelinde sandıkların yüzde 100'ünü gözetim altına almayı hedeflediklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Şu anda Türkiye genelinde oran, yüzde 83. En başarılı illerimiz yüzde 99,46 ile Bingöl, yüzde 99,45 ile Karaman, ardından yüzde 99,35 ile Kocaeli ve dördüncü sırada yüzde 99,21 ile Rize. Türkiye geneli oranı yani yüzde 83, kuşkusuz, Türkiye'deki en iyi oran. Muhtemelen dünyada da hiçbir siyasi partinin ulaşamadığı çok yüksek bir oran. Belki de onların literatüründe böyle bir çalışma yok. Ama biz, bunu yeterli görmüyoruz. Şunu unutmayın; demokrasi, sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder. Her zaman ifade ediyorum; sandık, namustur. Bir siyasi parti, sandıklara sahip çıkamıyorsa, sandıkları gözetim altında tutamıyorsa, vatandaşın verdiği oyun sandıkta kaybolmasına, çalınmasına göz yumuyorsa, o siyasi parti daha en baştan kaybetmiştir. Bizi diğer tüm siyasi hareketlerden farklı kılan, sandığa gösterdiğimiz özen ve ehemmiyettir. Bugün sizlerden bunu özellikle tekrar rica ediyorum. Kesinlikle 3+3+3, 9 kişilik sandık yönetimlerini İstanbulumuzun tamamında gerçekleştirmeye mecburuz. Sandık yönetimleriyle, ana kademe, kadın kollarımız, gençlik kollarımız, o sandıkta kimler varsa seçmen olarak, bunlar üzerinde röntgeni en iyi çeken teşkilat, AK Parti teşkilatı, AK Parti sandık yönetimleri olmalıdır. Seçim yapılmadan, biz seçimin neticesini görmeliyiz. Bunu başarmalıyız. İşte bu, buradan geçiyor."
"İSTANBUL, TÜM TÜRKİYE'NİN ÖRNEĞİ OLSUN"
Başbakan Erdoğan, 12 yıldır 8 seçimde elde ettikleri başarıda sandıklara sahip çıkmalarının büyük etkisi bulunduğunu belirterek, "Yeterli mi? Maalesef... O hedefe henüz ulaşamadık. Bizim yüzde 100'e doğru ilerlememiz gerekiyor. Bu, aynı zamanda o sandıklarda oy kullanacak seçmenin bilinçlenmesine vesile olacaktır" diye konuştu.
Seçimden seçime çalışan bir parti olmadıklarını ve olmayacaklarını vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz, bir seçimin akşamından bir sonraki seçime hazırlanan parti olmak durumundayız. Tüm o sandıklardaki seçmene, davamızı, vizyonumuzu anlatan bir parti olmak durumundayız. Evlerimize davet edeceğiz, evlerine gideceğiz. Oralarda bunları işleyeceğiz. Özel salonlarda bu toplantıları yapacağız. Biz, bir davanın mensuplarıysak, bir millet, bir vatan davasının mensuplarıysak, bir bayrak davasının mensuplarıysak, bir medeniyetin mensuplarıysak, bu medeniyetin ruh kökünü, o sandıklardaki mensuplarımıza anlatmak zorundayız. Onun için her bir sandıkta 9 kişilik yönetim kurullarına sahip olmamız gerekiyor. Bunu süratle İstanbulumuzda halledelim; İstanbul, tüm Türkiye'nin örneği olsun."
Erdoğan, bugün Türkiye genelinde sandık kurullarını toplayarak, bu konuda önemli bir adım attıklarını ifade ederek, nerede eksikleri varsa, onu görecek, orayı takviye edeceklerini, sandık yönetim kurulu üyelerinden seçim esnasında, sandık başında değil her zaman istifade etmenin yollarını, onları sahada her an faal kılmanın yollarını bu sayede daha da geliştireceklerini söyledi.
Bugün yapılacak toplantının sonuçlarının AKBİS aracılığıyla genel merkeze ulaşacağını ve burada değerlendirmesinin yapılacağını bildiren Erdoğan, çarşamba günü Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda da ortaya çıkan fotoğrafı tümüyle ele alacaklarını, gerekli istişareleri Ankara'da genel merkezde gerçekleştireceklerini belirtti.
Erdoğan, bugün Türkiye genelinde bir araya gelecek sandık yönetim kurullarına selamlarını ileterek, başarılar diledi.
"BİZ KÜÇÜK HESAPLARIN PEŞİNDE OLMADIK"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi'nin Balyoz Planı davasına ilişkin "ihlal" kararıyla ilgili, "2010 referandumunda 'evet' oyları yüzde 58 ile sandıklardan çıkmasaydı bugün bunlar çıkabilecek miydi? 2010 referandumuna 'hayır' diyenler, şu anda 'evet' oylarının neticesini aldılar. Bunu iyi görmemiz lazım" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, İstanbul'un Türkiye'nin özeti olduğunu belirterek, "Bunu böyle bileceğiz. 81 vilayeti İstanbul'da görürsünüz. İstanbul'da netice neyse Türkiye'de netice odur. Siyasi tarih bunu böyle yazmıştır" diye konuştu.
Geride bıraktıkları 12 yılda çok büyük hizmetleri, eserleri Türkiye'ye kazandırırken aslında en büyük değişimi demokratikleşme alanında gerçekleştirdiklerini ifade eden Erdoğan, demokrasi konusunda Türkiye'de çok ciddi bir zihniyet inkılabı yaptıklarını söyledi.
Erdoğan, 12 yılda gerçekleştirdikleri bu zihniyet inkılabının belki bugün tam manasıyla anlaşılmayabileceğini, özellikle gençlerin, bugünü 12 öncesiyle kıyas edemedikleri için Türkiye'nin nerelerden nerelere geldiğini tam manasıyla göremeyebileceğini bildirdi.
Üzerinden vakit geçtikte, Türkiye'nin kazanımlarına yenileri eklendikçe, son 12 yılın, cumhuriyet tarihi içinde nasıl parlak bir dönem olduğunun daha iyi anlaşılacağına inandığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şunu hem sizlere, hem ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimize özellikle hatırlatmak istiyorum; biz 12 yıl boyunca kendimiz için, kendi iktidarımızı güçlendirmek için değil, ülkemiz için, vatanımız için, bayrağımız ve aziz milletimiz için çalıştık. Yaptığımız her reformu kendi iktidarımızı perçinlemek için değil, sandığı, milli iradeyi, demokrasiyi perçinlemek için yaptık. Hukuku perçinlemek için yaptık. İşte burada hemen bir örnek veriyorum; 2010 referandumu. Şu anda 230'u aşkın insan Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurudan hareketle, malum hepsi dışarı çıktı. Değil mi? CHP, MHP, şu, bu falan hepsi, şu anda bakıyorsunuz havalara girmişler. 2010 referandumunda 'evet' oyları yüzde 58 ile sandıklardan çıkmasaydı bugün bunlar çıkabilecek miydi? 2010 referandumuna 'hayır' diyenler, şu anda 'evet' oylarının neticesini aldılar. Bunu iyi görmemiz lazım."
"BU ÜLKEDE HUKUK MÜCADELESİNİ KİMLERİN VERDİĞİNİ BİLSİNLER"
Başbakan Erdoğan, ülkenin huzuru için çalışan bir parti olduklarını vurgulayarak, "Onlar huzursuzluk için çalışanlar. 'Hayır' dediler, her türlü şeyi yaptılar" dedi.
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını getirdiklerini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitseydiler, oradan böyle bir netice alabilirler miydi? Hayır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi lehlerine bile karar verse biz Türkiye olarak belli bir bedel öderiz, yine orada kalmaya devam ederler. Olayın aslı bu. Yani içeriden çıkamazlardı. Şimdi hepsi içeriden çıktı mı? Çıktı. Biz şu anda onlardan teşekkür bile beklemiyoruz... Ama bu ülkede hukuk mücadelesini kimlerin verdiğini bilsinler o yeter. Kalkıyor bakıyorsun açıklamalar yapıyor; 'Bu ülkede işte artık bir Anayasa Mahkemesi'nin olduğunu gördük'. Öbürü kalkıyor 'Ağır Ceza Mahkemelerinin olduğunu gördük'. Hepsi iyi güzel de bu mevcut siyasi iktidarın 2010 referandumundaki halkıyla bütünleşerek aldığı yüzde 58'i niye görmüyorsun? Önce onu gör. Size bu imkanı getiren o yüzde 58 ve o yüzde 58'in zeminini hazırlayan AK Parti'dir. Eğer bu olmasaydı siz yine orada kalacaktınız. Bu zemini hazırlayan AK Parti iktidarıdır."
"12 YIL İÇİNDE ÇETELERLE MÜCADELE ETTİK"
Erdoğan, kim ne derse desin, Türkiye'de iktidarın, parlamentonun yolunun da isteyen, arzulayan ve bunun için mücadele eden herkese açık olduğuna işaret ederek, "Biz her türlü vesayeti sona erdirirken, bunu kendimizden ziyade demokrasiyi zincirlerinden ve kamburlarından kurtarmak için yaptık. Her türlü vesayetin sona ermesi, sadece AK Parti'ye değil, CHP'ye de MHP'ye de HDP'ye, diğer tüm partilere de özgürce siyaset yapma imkanı, siyaset yapma alanı inşa etmiştir" değerlendirmesinde bulundu.
Gerçek manada siyaset yapan, plan, proje üreten, milletin önüne hedef koyan, politika oluşturabilen her partinin milletin takdirine mazhar olabileceğini dile getiren Erdoğan, milletin tercihiyle gelip ülkeye hükümet edilebileceğini söyledi.
Erdoğan, 12 yıl içinde çetelerle mücadele ederken bu mücadeleyi sadece kendileri için değil, ülke, millet ve gelecek için verdiklerini vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Darbelere karşı dik bir duruş sergilerken bunu sadece kendi iktidarımız, kendi partimiz için değil, Türkiye'nin geleceği için sergiledik. Biz küçük hesapların peşinde olmadık. Her ne pahasına olursa olsun 'iktidarı ayakta tutalım' mücadelesi içinde olmadık. Tam tersine yaptığımız her reformu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan 77 milyonun her biri adına yaptık. İşte son olay da onun en güzel örneğidir. Attığımız her adımı, aynı şekilde her bir vatandaşımız adına attık."
"AK PARTİ, TEK ADAM PARTİSİ DEĞİLDİR"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı için adayları her kim olursa olsun kaygılanacakları en son şeyin, AK Parti'nin geleceği olduğunun altını çizerek, "AK Parti, tek adam partisi değildir. AK Parti'nin kurulları var, kuralları var, mekanizmaları var. Bugüne kadar ne yaptıysak, genel başkandan sandık müşahidine kadar her kademedeki arkadaşımızın uyumuyla, koordinasyonuyla, kardeşlik anlayışı içinde birlikte hareket etmesiyle yaptık. Kim diyorsa ki 'Ben olmazsam, dava olmaz', o büyük bir kibrin, gururun içindedir. Kim diyorsa ki 'Şu olmazsa, dava olmaz', o da büyük bir yanlışın içindedir" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, "son bir yıl içinde yaşadıkları zor süreç"te dostu ve düşmanı birbirinden çok daha net bir şekilde ayırt etme fırsatları olduğunu dile getirerek, "Açık, net konuşuyorum. İster halkamız içinde olsun, ister halkamız dışında olsun, herkesi çok iyi tartma dönemimiz oldu. Kimin hak mücadelesi tarafında durduğunu, kimin ihanet içinde olduğunu, kimin de susarak, tepkisiz kalarak, tarafsız durarak ihaneti onayladığını hepimiz gördük" ifadelerini kullandı.
Zor olmasa da kritik bir sürecin geldiğini söyleyen Erdoğan, yine bir imtihana hazırlandıklarını, yine bir teste girdiklerini kaydetti.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kimin dava insanı, kimin de ikbal peşinde, koltuk peşinde, makam peşinde olduğunu çok daha net göreceğimiz bir döneme giriyoruz. Şuna ben kalpten inanıyorum, daha doğrusu inanmak istiyorum; bu teşkilat içinde, bu kadro içinde kendi şahsi hırslarını, davasının önüne geçirecek inşallah bir tek kişi bile bulunmuyordur. Altını çizerek ifade ediyorum; cumhurbaşkanlığı için adayımız her kim olursa olsun kaygılanacağımız en son şey, AK Parti'nin geleceğidir. Neden? AK Parti şahıslarla değil, tekrar ediyorum, ilkelerle, sınırları belli politikalarla, en önemlisi de dava şuuru ve hareket ahlakıyla var olan ve var olacak bir partidir. Bunu böyle bilmemiz lazım. 'Partinin başına Ahmet gelmiş, Mehmet gelmiş', bunun tartışmasını yapmak, davaya ve harekete karşı inanın büyük saygısızlıktır. Bizler, şahısların peşinde mi gidiyoruz? Şahıs dediğiniz nedir ya? Hepimiz ölümle bir defa mukayyediz. Bugün Tayyip Erdoğan var. Bir an sonraya garantim var mı? Kardeşler, Allah korusun eyvallah da her an ölümle başbaşa mıyız? Başbaşayız. Nice insanlar görüyoruz değil mi? Genç... Eve giderken, bir haber, bir telefon, 'Kalp krizinden öldü'. Olur mu? Olur. Ne olacak öldüğü zaman? Mensubu olduğumuz dava bitecek mi? O dava devam ettiği sürece siz, o arkadaşınıza, o liderinize saygıyı göstermiş olursunuz.
Eğer sahiplenmiyorsak, kusura bakmayın orada başka tezgahlar var demektir, orada başka oyunlar oynanıyor demektir. Önce bunu aşmamız lazım, önce bunu bir defa bir kenara koymamız lazım. AK Parti, tek adam partisi değildir. AK Parti'nin kurulları var, kuralları var, mekanizmaları var. Bugüne kadar ne yaptıysak, genel başkandan sandık müşahidine kadar her kademedeki arkadaşımızın uyumuyla, koordinasyonuyla, kardeşlik anlayışı içinde birlikte hareket etmesiyle yaptık. Kim diyorsa ki 'Ben olmazsam, dava olmaz', o büyük bir kibrin, gururun içindedir. Kim diyorsa ki 'Şu olmazsa, dava olmaz', o da büyük bir yanlışın içindedir."
Başbakan Erdoğan, bu tartışmalara asla tenezzül etmeyecek, kesinlikle prim vermeyecek bir kadro olduklarını belirterek, "Allah'a hamdolsun, sadece şu salonda bile görev verildiğinde canından vazgeçmek pahasına o görevi yerine getirecek, hem de hakkıyla yerine getirecek yüzlerce arkadaşımız var" dedi.
"BATSIN DENGELERİN SENİN"
Hz. Ömer'e, "Seni kılıcımızla düzeltiriz Ey Ömer" diyebilen bir istişare, bir danışma kültürünün içinden geldiklerini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Her işinizde istişare ediniz' hükmü gereğince böyle bir inancın içinden geliyoruz. Herkes, Ömer olmak, Ömer gibi olmak ister ama kılıcıyla Ömer'i düzeltecek yol arkadaşları olmadıktan sonra Ömer olunmaz, Ömerlik makamına erişilmez. Teşkilatımız içinde, Allah'a çok şükür, sağlam yol arkadaşları sayesinde Ömerlik makamına ulaşabilecek nice kahraman var. Bundan da kimsenin endişesi olmasın. Bizim davamız tabii ki bir insanlık davası, bir Türkiye davasıdır. Türkiye davasında her türlü isim tartışması, makam tartışması, her türlü ikbal tartışması gereksizdir, aynı zamanda yaralayıcıdır. Şunu herkesin bilmesini isterim; 12 yıl boyunca elde ettiğimiz başarıların ve zaferlerin altında şu ilke yatıyor: Biz, siyaseti tavırsız dengecilikle yapmadık, krizlerin üzerini örterek yapmadık, milli ve uluslararası meselelerde konjonktürün tarafını tutarak, tarafsız kalarak, susarak, gözlerimizi yumarak siyaset yapmadık. Plan yaparken, proje yaparken öncelikle vicdanımızın sesine itibar ettik, gönlümüzden geçene baktık, kararlarımızı hak terazisinde tartarak aldık. Siyasetine vicdanını değil, dengeleri hakim kılmak bizim dava şuurumuzda hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. 'Efendim dengeler'... Ne dengesi ya? Hak ne hak? Önce bunu söyle. Adalet neyi gerektiriyor? 'Efendim dengeler var'. Batsın dengelerin senin. Dengeler uğruna yüzbinler ölüyor, hala denge diyorsun ya... Ne dengesi? Teraziyi elinde tutanlar, Suriye'ye, Irak'a ses çıkarıyor mu? Olanlar ortada.
Biz, 80 vatandaşımızın içinde bir tanesi orada yara almasın diye sabrederken, bu ülkede sırtında maalesef küfeyle dolaşmayanlar ne diyor? 'Gerekirse operasyon, gerekirse askeri müdahale' diyor. Adamın böyle bir derdi yok ya. Oradan bu kardeşlerimizi kurtarırken, bunların içerisinden bir kaçı ölecek olursa, bunun hesabını nasıl vereceğiz? Bunu düşünüyor mu? CHP'nin böyle bir derdi var mı? Yok. MHP'nin böyle bir derdi var mı? Yok. Elhamdülillah biz bu operasyonu yapma gücüne de sahibiz, hepsine sahibiz ama bizim derdimiz, 'Acaba o 3 tane küçük yavrunun, iki tane hanım kardeşimizin, diğer oradaki tır şoförlerinin olsun, başkonsolosluktaki kardeşlerimizin olsun başına herhangi bir şey gelirse ne olacak'. Biz, bunun hesabını yapıyoruz. Ama bunların böyle bir derdi yok."
"RAMAZANIN EN ÇOK DA KARDEŞİNE SİLAH DOĞRULTANLARIN VİCDANINDA DİRİLİŞE VESİLE OLMASINI TEMENNİ EDİYORUM"
Başbakan Erdoğan, "Her işimize Rabbimizin adıyla başlayan bir kadroyuz. Her işin sonunda da Allah'a hamdederek yola devam eden bir kadroyuz. Biz, kaderin üzerinde bir kader, tuzakların üzerinde bir tuzak olduğuna inanan, çizgisini böyle çizen, yolunda böyle yürüyen bir kadroyuz. Her zaman 'Niyet hayır, akibet hayır' dedik. Her zaman 'Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler' dedik. İşte bu şuurla, bu anlayışla mendilin içindeki sütü damlatmadan yürütmeye devam edeceğiz. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye ederek ilerlemeye devam edeceğiz. Gereksiz, zamansız, kırıcı, tahrip edici münakaşalardan uzak duracağız. Hasımlarımızı sevindirmeyecek, 77 milyon milletimizi hüzünlendirmeyeceğiz" diye konuştu.
Ramazanın geldiğine değinen Erdoğan, cumhurbaşkanlığı gibi ülkeyi ve milleti yakından ilgilendiren önemli bir sürece girerken aynı zamanda ramazanın rahmetiyle, bereketiyle, mağfiretiyle bir kez daha kucaklaşıldığını söyledi.
Erdoğan, "Ramazan inşallah hem milletimiz hem İslam coğrafyası hem insanlık için bir kez daha tefekkürün, teşekkürün vesilesi olacaktır diye inanıyorum. Şu an oluk oluk kan akan İslam coğrafyasının Ramazan-ı Şerif hürmetine kanı, gözyaşını, acıyı dindireceğini umut etmek istiyorum. Onun için dualarımızı yükseltelim diyorum. Ramazanın en çok da kardeşine silah doğrultanların vicdanında dirilişe vesile olmasını temenni ediyorum. Bunun için niyazımız var. Ülkemizde de ramazan inşallah bir kez daha kardeşliğimizi büyütecek, birliğimizi, dayanışmamızı güçlendirecek. Bu ramazan inşallah gıybetin, kötü sözün, hırsın gömüldüğü, ikbal tartışmalarının asla yapılmayacağı bir ramazan olacak diye inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Teşkilatı'nın ramazan ayını her sene olduğu gibi, bu sene de samimi bir gayret içinde dolu dolu idrak etmesini istediğini ifade ederek, teşkilata şöyle seslendi:
"Bu ramazan iftarlar inanıyorum ki başka olacak çünkü gündemimiz cumhurbaşkanlığı seçimi. İnanıyorum ki sahurlara kadar sohbet sofraları çok güçlü devam edecek. Gündemimiz belli: Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Millet, ilk defa cumhurbaşkanını seçecek. Bu bakımdan çok önemli. Milletimizin geleceğini şekillendirecek cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir kez daha artık vekiller yoluyla cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz. Millet asıl olarak kendisi cumhurbaşkanını seçecek. O bakımdan bu seçim çok önemli. Onun için gayretiniz, bir farklılık arz edecektir diye düşünüyorum. Türkiye'ye örnek bir teşkilat olacağınıza gönülden inanıyorum. Ramazan-ı Şerif şimdiden hayırlı mübarek olsun. Allah, yolumuzu, bahtımızı açık etsin."
"BENİM İTİRAZIM VAR"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'de bir başbakanın ofisi dinlenilecek ve başbakanın ofisinin dinlenilmesiyle ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu bütün belgelerini, bilgilerini toplayacak, ilgili mercilere, yargıya aktaracak... Hale bak, hepsi dışarıda. Ben şimdi buradan, paralel veya paralel değil, yargıya sesleniyorum; bütün belgeler ortadayken, suç aletleri ortadayken, bunları yapanlar ortadayken, neymiş adli kontrolle serbest bırakıyormuş... Benim itirazım var. Bu ülkede eğer siz bir başbakanın dinlenilmesini bu kadar rahat değerlendirebiliyorsanız, o zaman size soracağım, sizin evinizin, yatak odanızın dinlenilmesini, ortam dinlenilmesiyle vesairesiyle dinleyenlere karşı tavrınız ne olacak acaba? Soruyorum" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, son bir yıl içinde Türkiye'de yaşanan olayların, ülkenin ulaştığı seviyeleri test eden, ülkenin istikbali hakkında fikir veren son derece ibretlik olaylar olduğunu söyledi.
Son bir yıl içinde Gezi olaylarıyla başlayan, süreç itibarıyla, demokrasinin, ekonominin, toplumsal barışın, çözüm sürecinin, dış politikanın, cumhuriyet tarihinin en zor testlerinden, en zor imtihanlarından geçtiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"İnsanoğlunun tabiatında vardır. Başına gelen kötü şeyleri anında unutur, anında unutmak ister. Geçmişin ifadesiyle 'hafıza-i beşer nisyan ile maluldür'. Bu var. Biz son bir yıl içindeki en ağır saldırıları başarıyla atlattık, o badirelerden zaferle çıktık ama yaşananları unutursak inanın çok büyük bir hataya düşmüş oluruz. Son bir yıl içinde yaşananları teşkilatımızdaki her bir kardeşimin, hatta 77 milyon aziz milletimin tüm yönleriyle tekrar tekrar düşünmesi ve değerlendirmesi gerekir. Sordum, Fransa'da da Avusturya'da da sordum... 'Sizde polise molotofla saldırılır mı?' dedim. 'Sizde polise şu kaldırım taşları atılır mı?' dedim. 'Hayır' dedi. Biz de bırakın polise atmayı, sivil vatandaşa molotofla saldırılıyor, kaldırım taşları atılıyor, ondan sonra bakıyorsunuz yargının bir kapısından giriyor öbür kapısından çıkıyor. Bizim polisimiz orantısız güç kullandı diye dünyaya takdim ediliyor. Hepsinin halini görüyoruz. Dünyada bunları yaşıyoruz. Hepsinin çekimleri var elimizde. Gün ola harman ola. Onları da teşhir edeceğiz. Hangi ülkede nasıl bunu yapıyorlar görüntüler elimizde. Bizde molotofla kendine iktidar arayanlar şunu bilsinler; bu ülkede ne molotofla ne taşla ne sopayla iktidar arama gayreti içerisinde olanlar, iktidarı bulmayacaksınız bunu bilin."
"TÜRKİYE'DE İKTİDARIN YOLU SANDIKTAN GEÇER"
Başbakan Erdoğan, Türkiye'de iktidarın yolunun sandıktan geçtiğini vurgulayarak, "Bazı okur yazar olduğunu iddia edenler televizyonlarda yorum yapıyorlar, 'Demokraside her şey sandık değildir'. Kusura bakma, demokraside evet her şey sandıktır. Buradan geçer bu iş. Eğer siz sandığı kabul etmiyorsanız sizin demokrasiniz Sisi'nin demokrasisi olur. Öyle bir arayış içerisindeyseniz onu bilemem. Ama biz öyle bir arayış içinde değiliz" diye konuştu.
Son seçimlerde milletin yüzde 90 ile oylamaya katıldığına ve halk katılımının zirve yaptığına dikkati çeken Erdoğan, milletin oyunu vererek bütün belediyelerini seçtiğini kaydetti.
Erdoğan, "Mesele bu. Ne oldu, 4 saat içinde biz netice aldık. Ama bu beyler yeri geliyor 1 hafta, 2 hafta, 1 ay... Sandıklar sayılıyormuş, nasıl sayılıyorsa. Demokrasi Esed'in demokrasisi mi? Bunu mu isteyeceğiz, bunu mu arıyoruz? Hayır. Biz şu anda dünyada bunun en iyi mücadelesini veren ülkeyiz" dedi.
Türkiye'nin molotofkokteyllerine, taşlara, sopalara rağmen bunun mücadelesini en iyi veren ülke olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Vatandaş çıkıp oyunu kullanıyor. Biz eğer dik durmasaydık, sağlam durmasaydık, eğer milli iradeyi en güçlü şekilde savunmasaydık bugün Türkiye acaba nerelerde olacak, neleri konuşuyor olacaktı? Elde ettiğimiz başarılı sonuç asla başımızı döndürmesin. Onu da söyleyeyim. Yaşananlardan ders almazsak, yaşananları iyi analiz etmezsek, tarihin tekerrür etmesi inanın mukadder hale gelebilir. Bu taarruzları yapanlar suçlarının ve ihanetlerinin ne kadar büyük olduklarını bildiği için meselenin üzerini örtmeye, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorlar"
"ÇOK AĞIR, ÇOK CİDDİ BİR TEHDİT ATLATTIK"
Gezi olaylarıyla Türkiye'de, Mısır ve Ukrayna benzeri bir manzara oluşturulmak istendiğini ifade eden Erdoğan, "Burası anlamlıdır. İnanın CHP'nin de MHP'nin de bütün umudu, bütün beklentisi buydu. Bunun altında kalan bir iktidar olsun, bunu istiyorlardı. Malum medya işte böyle bir manzaranın oluşması, kan akması, sokakların daha fazla şiddete teslim olması, farklı görüşlerin birbiriyle çatışabilmesi için elinden gelen her ne varsa hiç tereddüt etmeden onu yaptı" diye konuştu.
Erdoğan, belli iş veren çevrelerinin kaosu derinleştirmek, kaostan kendileriyle uyum içinde bir iktidar çıkarabilmek için ne gerekiyorsa yaptıklarını aktararak, sosyal medya üzerinden tahrik edilen gençlerin, Türkiye'deki her hassas meseleyi kanatmaları için her türlü provokasyonun da pervasızca yapıldığını söyledi.
Gezi olaylarının ardından 17 ve 25 Aralık'ta bu kez başka bir senaryonun devreye alındığını belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu kez niyetleri, amaçları, hedefleri kesin darbeyi vurmak, AK Parti iktidarından tamamen kurtulmaktı. Hep söylüyorum, AK Parti iktidarından kurtulduktan sonra bizleri yargılamak, bunun için düzmece mahkemeler dahi planlandı. Bu, iddianameye dönüştürülmek üzere düz fezlekeler dahi hazırlandı. Bunların hepsi hazırdı. Türkiye'nin tüm kazanımlarını yok edeceklerdi. Ekonomiyi eski günlerine götüreceklerdi. Dış politikada Türkiye'nin etkisini, gücünü, hatta eksenini tamamen değiştireceklerdi. Çözüm sürecini askıya alacak, o kanlı günlere Türkiye'yi tekrar mahkum edeceklerdi. İç siyaseti yeniden dizayn edecek, yeni vesayet sistemleri kuracak, manşetlerle gelen manşetlerle giden iktidarlar dönemini, darbeler dönemini yeniden açacaklardı. İnanın 12 öncesinin Türkiye'sini, yani o eski Türkiye'yi, o karanlık, o umutsuz Türkiye'yi yeniden dirilteceklerdi. Çok ağır, çok ciddi bir tehdit atlattık ve şimdi yeni Türkiye'nin adımları güçlenerek yoluna devam ediyor."
"BİZ ÇOK SABRETTİK"
Başbakan Erdoğan, sadece AK Parti'nin değil, 77 milyonun çok ciddi bir tehdit atlattığını dile getirerek, şahsına, ailesine, çalışma arkadaşlarına, bunlardan daha da önemlisi ülkeye, millete, bağımsızlıklara yapılan saldırıları gördüğünü ve bu saldırıları en ağır şekilde yaşadığını vurguladı.
Bu ülkenin bağımsızlığına yönelik alçakça, haince saldırıyı bütün boyutlarıyla bütün netliğiyle tecrübe etmek zorunda kaldığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz çok sabrettik. Yaklaşık 8 yıl sabrettik. Ama ne yazık ki, bu sabır karşı tarafta anlaşılamadı. Karşı taraf bu sabrı Allah'ın bir lütfu ki, anlayamadığı gibi orada hesap terse düştü. Bunlar 17 Aralık'ta değil de bunu daha sonra yapma yoluna gitseydiler belki olay daha farklı olabilirdi. Ama her zaman söylüyoruz ya, hesapların üzerinde bir hesap, kaderin üstünde bir kader var. 17 Aralık sonrasında öyle ahlak dışı, öyle edepsizce, öyle aşağılık itham ve iftiralar yapıldı ki, çoğunu kamuoyu yeterince tartışamadı, konuşamadı. Biz hepsini tek tek tespit ettik ve yargıya gereken şikayetlerde aslında bulunduk. Ama biz yine sabırlıyız. Çünkü belli şeylerin oluşması gerekiyor. Bu oluşmalardan sonra da belli adımlar kararlı bir şekilde atılacak."
"BÖCEK" OPERASYONU
Unutulması ve affedilmesi mümkün olmayan, iğrenç, aşağılık saldırılar da yapıldığını söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi ben bugün buradan bir şey söylüyorum. Bu çok önemlidir. Türkiye'de bir başbakanın ofisi dinlenilecek ve başbakanın ofisinin dinlenilmesiyle ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu bütün belgelerini, bilgilerini toplayacak, ilgili mercilere, yargıya aktaracak... Hale bak, hepsi dışarıda. Ben şimdi buradan, paralel veya paralel değil, yargıya sesleniyorum; bütün belgeler ortadayken, suç aletleri ortadayken, bunları yapanlar ortadayken, neymiş adli kontrolle serbest bırakıyormuş... Benim itirazım var. Bu ülkede eğer siz bir başbakanın dinlenilmesini bu kadar rahat değerlendirebiliyorsanız, o zaman size soracağım, sizin evinizin, yatak odanızın dinlenilmesini, ortam dinlenilmesiyle vesairesiyle dinleyenlere karşı tavrınız ne olacak acaba? Soruyorum. Yani yargı mensupları layüsel, onlar için hiçbir şey geçerli değil ama onun dışında cumhurbaşkanı dinlenilirse, dinlenilebilir, örgüt bu dinlemiş olabilir. Önüne malzeme gelecek, bilgi gelecek, olabilir. Temenni ederim ki kısa zaman sonra sizler de aynı şekilde dinlenilmezsiniz. Bu gidiş hayra alamet bir gidiş değil. Tabii ben bundan sonra da itirazlarıma devam edeceğim. Yargıda yine aynı şekilde itirazlarımı yapacağım. Çünkü bu, öyle kolay geçilecek bir iş değil. Yani Başbakana taş atılır, söylenen şey şu; 'Siyasetçisin ağır eleştiriye, ağır hakaretlere dayanacaksın'. Aynen... Bir kapıdan girer, öbür kapıdan çıkar. Küfür ederler. 'Siz siyasetçisiniz, -hakaret denmiyor- ağır eleştiri, katlanacaksınız'. Bir kapıdan alıyorlar, öbür kapıdan bırakıyorlar. Böyle bir yargı olur mu? Böyle bir anlayış olabilir mi? Biz eski Türkiye'den kurtulmak istiyoruz, derdimiz bu. Eski Türkiye'nin görüntülerinden kurtulmak istiyoruz, derdimiz bu. Biz artık, yeni Türkiye'yi, adaletin, hukukun, tam manasıyla tecelli ettiği bir Türkiye olarak inşa etmek istiyoruz."
"BU ÜLKEDE KİMİN CUMHURBAŞKANI SEÇİLEBİLECEĞİNİN VASIFLARINI EN GÜZEL MİLLET BELİRLER, MİLLET"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi kalkmış ikisi de Genel Müdür ile Bahçeli, Türkiye'nin cumhurbaşkanında aranan vasıfları anlatıyorlar. Sizden daha güzel vasfa sahip olanlar olabilir mi... Bu ne demektir? Bizde bu vasıflar yok, oturduk, konuştuk, bizim vasıflarımızın üzerinde vasfa sahip olan böyle bir kişiyi bulduk. Bu ülkede kimin cumhurbaşkanı seçilebileceğinin vasıflarını en güzel millet belirler, millet" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, partinin eski genel başkanı Deniz Baykal'a ait olduğu öne sürülen ve internette yayımlanan görüntülere ilişkin yerel seçimler öncesinde dile getirdiği iddialara değindi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"27 Mart tarihinde, seçimlere sadece 3 gün kala, CHP'nin Genel Müdürü, Pensilvanya örgütünün bir kanalına çıktı, izlemişsinizdir belki bilemiyorum. Orada, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile ilgili çirkin görüntülere dair şahsıma çok ağır iftiralar attı. Güya bir dizüstü bilgisayardan ben bu çirkin görüntüleri izlemişim. Bilgisayar kamerasından çekilmiş anlamsız bir iki saniyelik bir görüntü varmış. Hiçbir şekilde anlaşılmayan hışırtılar var. Ana muhalefet partisinin başındaki zat, çıkıyor bu anlamsız görüntüleri, bu anlamsız hışırtıları delil göstererek şahsıma çok ağır bir iftirada bulunuyor. 'Siz bu görüntüleri ne zaman izlediniz?' diye soruyorlar, cevap yok. 'Nerede izlediniz?' diye soruyorlar, cevap yok. 'Senin eline bu görüntüler nereden geçti?' diyorlar, cevap yok. Pensilvanya örgütü, bu zırcahil Genel Müdüre bir talimat vermiş, nasıl konuşacağını, ne söyleyeceğini talimatla bildirmiş, kendi kanallarında mikrofon uzatmış. Bu Genel Müdür de utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan, elinde hiçbir delil yokken çıkıyor bu aşağılık iftirayı atıyor. Bilgisayarla gizlice çekilmiş, hiçbir mana taşımayan görüntüyü CHP Genel Müdürünün eline verdiler. Yanında bir de hışırtıdan başka bir şey olmayan ses kaydı verdiler. 'Git, Başbakana şöyle şöyle iftira at' dediler. Ey Genel Müdür, bak ben sana bir şey söyleyeyim. Bu, bizim anayasa ile ilgili parlamentoda müzakereleri yaptığımız bir dönemde olmuştur. Bu, bilgisayarlara düştüğü zaman, anında o zamanki Ulaştırma Haberleşme Bakanım Binali Yıldırım Bey'e, 'Hemen bu işe müdahale et, lütfen TİB bunu yayımdan süratle kaldırsın', demişimdir."
Görüntülerin kendisinin müdahalesiyle yarım saat içinde yayımdan kaldırıldığını dile getiren Erdoğan, "Buna müdahale eden insan ben olmuşum. Ben bunu hiç duymayabilir, görmeyebilir, 'varsın devam etsin' diyebilirdim ama mesele omurga meselesi. Mesele, dürüstlük meselesi. Bunlarda bu yok. Pensilvanya'dan talimatı aldı, boynunu eğdi, ne söylendiyse harfiyen onu yaptı. CHP Genel Müdürünün iradesi yok. Asla kendi başına karar veremez. Kararlarını, CHP'nin kurullarında da alamaz. Pensilvanya emreder, CHP Genel Müdürü yapar. Kendisi kasetle geldi ya, kaset komplosuyla o koltuğa oturdu ya, oradan bir kuyruk acısı var. İnanın bir insanda zerre kadar edep olsa, ahlak olsa, böyle bir iftirayı atmaz, böyle bir iftiranın aracısı olmaz, kuklası olmaz. İşte Pensilvanya'nın da CHP Genel Müdürünün de nasıl bir ahlaki yapıya sahip olduklarının en bariz delili, bu iftiradır" ifadelerini kullandı.
"CHP SEÇMENİ, 30 MART'TA ZATEN BU GENEL MÜDÜRE 'GİT' MESAJINI VERDİ"
CHP'nin 91 yıllık bir parti olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"CHP gibi, '91 yaşındayım, parti olarak' diyen bir partinin başında böyle bir genel müdürü normalde hiç kimse tutmaz. O koltukta oturmasına da müsaade etmez. CHP seçmeni, 30 Mart'ta zaten bu Genel Müdüre 'git' mesajını verdi. Yaptıkları bunca ahlak dışılığa, bu kadar kirli işbirliğine rağmen ancak ortalama yüzde 28 oy alabildi. Seçmen ona ne dedi? 'Artık bırak, git' dedi ama mesele ar damarı meselesi. Ben meydanlarda bas bas bağırdım; 'Eğer birinci parti olmazsak ben bırakır giderim' dedim. 'Ey Kılıçdaroğlu sen olamazsan ne yapacaksın?' dedim. 'Ey Bahçeli, sen olamazsan ne yapacaksın?' dedim. Hiçbirisi kalkıp da 'Biz de bırakırız' diyemedi. Bahçeli, kendine göre, onun matematik kabiliyeti çok fazladır, o, 'AK Parti yüzde 50'nin üzerinde oy alması gerekir, almadığı takdirde bırakması gerekir' dedi. Anlamak mümkün değil. Bunlar siyasette de çırak kaldılar, çırak. Yetişemediler. "
"CHP'NİN İZZETİ DE AYAKLAR ALTINA ALINIYOR"
Erdoğan, 91 yıllık CHP tarihinde en kötü, en kimliksiz ve en ilkesiz dönemin Kılıçdaroğlu yönetimindeki dönemde olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, "CHP, eskiden seçim kaybediyordu ama en azından hakikaten bir mücadele neticesinde bir seçim kaybediyordu. Bu Genel Müdür yönetiminde sadece seçim değil, CHP'nin izzeti de ayaklar altına alınıyor. Bu sadece bir örnek. 17 Aralık'tan sonra buna benzer nice maalesef alçakça saldırı yaptılar. Nice iftirayı attılar. Nice yalanı söylediler. Sadece bana saldırmadılar, aileme, çalışma arkadaşlarıma, bu kadar pervasızca saldırdılar ki bunların içinde küfürler var. Sosyal medyada dolaşan küfürler var. Başbakanlık ofisimin karşısında duvarlara, bunlar küfürler yazdılar. Bunlar bu kadar alçaldılar. Bu kadar adileştiler. Siyaset böyle yapılmaz. Eğer yüreğiniz varsa, eğer fikriniz varsa, düşünceniz varsa anlatırsınız, meydanlarda konuşursunuz, sandıkta neticesini beklersiniz ama bunlarda bu yok" değerlendirmesinde bulundu.
CHP ve MHP'nin cumhurbaşkanı adayı belirleme yöntemlerine de değinen Erdoğan, "Şimdi kalkmış ikisi de Genel Müdür ile Bahçeli, Türkiye'nin cumhurbaşkanında aranan vasıfları anlatıyorlar. Sizden daha güzel vasfa sahip olanlar olabilir mi... Bu ne demektir? Bizde bu vasıflar yok, oturduk, konuştuk, bizim vasıflarımızın üzerinde vasfa sahip olan böyle bir kişiyi bulduk. Yaptıkları iş bu. Bu ülkede kimin cumhurbaşkanı seçilebileceğinin vasıflarını en güzel millet belirler, millet" diye konuştu.
Erdoğan'ın bu sözleri salonda uzun süre alkışlandı.
"BİTARAF OLAN BERTARAF OLUR"
Akşam başka sabah başka konuşandan lider olamayacağını kaydeden Erdoğan, sadece AK Parti'ye, AK Parti hükümetine saldırılmadığını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Halkbank üzerinden, MİT tırları üzerinden, küresel projeler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletine, bu ülkenin bağımsızlığına saldırdılar. Pensilvanya tıynetinin gereğini yaptı ve yapmaya devam ediyor. CHP ile MHP zihniyetlerinin gereğini yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Bir kısım medya, on yıllardır zaten biliyorsunuz alçaklığın tarihini yazıyorlar ve yazmaya da devam ediyorlar. AK Parti teşkilatı içinden de tıynetinin, zihniyetinin nankörlüğünün gereğini yapanlar çıktı. Aramıza tuzluklar sızmış. Onlar zaten içimizde barınamadılar, ait oldukları yere, ait oldukları bataklığa gittiler. Ancak üzülerek ifade ediyorum, Türkiye'de meselenin ciddiyetini hala kavrayamamış, yapılan saldırıların alçaklık derecesini hala idrak edememiş olanlar var. Bazıları son 1 yıldır yaşanan olaylarda ısrarla taraf olmaktan kaçındılar, ısrarla bugün de taraf olmaktan kaçınıyorlar. Haksızlık, adaletsizlik, zulüm karşısında tarafsız olduğunu söyleyen kişi, aslında tarafını seçmiştir. Bu şekilde hareket edenler, eninde sonunda, bir gün o zulme kendilerinin de maruz kalacaklarını unutmamalıdırlar. Yani bitaraf olan bertaraf olur. Türkiye'nin kazanımlarına, demokrasiye, milli iradeye, ekonomiye, kardeşliğimize en önemlisi de istiklalimize bu kadar ağır taarruz varken tarafsız kalmak, doğrudan doğruya saldırganların yani, ihanetin yanında saf tutmaktır."
Tarafsız olmanın ve tarafsız kalmanın hiç kimseyi görünmez yapmayacağını dile getiren Erdoğan, "Bizim nezdimizde de görünmez yapmaz. Milletin nezdinde de görünmez yapmaz. Biz burada bütün teşkilat olarak canımızı ortaya koyarak, bir mücadele vereceğiz ama birileri kenarda duracak, seyredecek, dengelere göre taraf belirleyecek... Böyle siyaset yapma tarzları vardı ama eskide kaldı, eski Türkiye'de kaldı. Her kılığa bürünen, her şekle giren, esen bir rüzgarın önünde eğilen, zor zamanlarda da görünmez olan siyasetçi modeli 3 Kasım 2002'de sandığa gömüldü. Kardeşlerim, eğer hala bu modele özenenler varsa bilsinler ki biz değil, artık millet bunlara pirim vermez, asla ve asla itibar etmez. Zor zamanlar, kritik süreçler, adeta bir turnusol kağıdıdır. Zor zamanlar, kimin aslında ne olduğunu tespit etme zamanlarıdır" diye konuştu.
"UZUN BİR MÜCADELENİN ARDINDAN YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARIMIZA BULUNDUKLARI ÜLKELERDE OY KULLANMA HAKKINI TESLİM ETTİK"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, uzun mücadelenin ardından yurt dışındaki Türk vatandaşlarına bulundukları ülkelerde oy kullanma hakkının teslim edildiğini belirterek, "Yurt dışındaki vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerde belirli yerlere kurulacak sandıklarda artık oylarını kullanabilecekler. Bunu da ilk kez cumhurbaşkanlığı seçiminde tecrübe edecekler. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği bu seçimlerde ilk kez böyle bir tecrübe yaşanırken, yurt dışındaki vatandaşlarımızın da demokratik haklarını kullanmaları, bulundukları yerlerde bunu ilk kez tecrübe etmeleri, milli iradenin tecellisi bakımından inanıyorum ki sandığın çok daha güçleneceği bir seçim olacaktır" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, perşembe, cuma ve dün Avusturya ve Fransa'yı kapsayan 3 günlük bir programı olduğunu hatırlattı.
Perşembe günü Avusturya'nın başkenti Viyana'ya gittiğini, burada yapılan toplantı için 10 bin kişilik bir salon tahsis edildiğini ancak salonun dışında da çok sayıda vatandaş olduğunu ifade eden Erdoğan, toplantının başında bir duyuruyla, toplantı bitiminde salon dışındaki vatandaşlarla bir araya geleceğini söylediğini anlattı.
Erdoğan, "Dışarıdaki vatandaşlarımız led ekranlardan içeriyi izlemelerine rağmen, oradan ayrılmadılar. Toplantının sonunu beklediler. Toplantı bittikten sonra biz, meydan mitingi gibi düzenlenmiş olan yere geçtik ve orada da tekrar açık alan mitingi yapar gibi vatandaşlarımıza hitap ettik. Orada da hazırlıklar tamamdı, sahne her şey vardı ve kapalı salon bittikten sonra oraya geçtik, vatandaşlarımıza hitap ettik. Heyecanda azalma yok, coşku aynı, alanı terk etme yok, adeta Aşık ile Maşuk'un bir araya gelmesi gibi bir tabloyu orada gerçekleştirdik. Hem dışarıdaki vatandaşlarımızla hem salon içindeki vatandaşlarımızla tıpkı Almanya'da Köln'de yaptığımız gibi muhteşem bir buluşma gerçekleştirdik" diye konuştu.
Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz'u kabulünde, güncel konular üzerinde değerlendirme yaptıklarını ve Avusturya'daki Türk vatandaşların sorunlarını konuştuklarını aktaran Erdoğan, daha sonra Fransa'nın başkenti Paris'e geçerek Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande başkanlığındaki erkanla bir araya geldiğini söyledi.
Erdoğan ikili ve heyetlerarası görüşme gerçekleştirdiklerini dile getirerek, şu bilgileri verdi:
"Türkiye-Fransa ilişkilerini nereden nereye götürüyoruz, ne gibi çalışmalar yapacağız, askeri, siyasi, ekonomik, ticari, kültürel alanda neler yapabiliriz... Zira çok enteresandır, 1952 yılında bir kültür anlaşması yapmışız, 1953'te uygulamaya koymuşuz, o günden bu güne bir güncelleme yok. Şimdi onu güncelleyecek bir adımı o görüşmede attık. Siyasi noktada ağırlıklı görüşmemiz Avrupa Birliği ile alakalıydı. Bunu kendileriyle görüştük. Bunun yanında askeri alanda özellikle savunma sanayine yönelik birlikte neler yapabiliriz, bunları konuşma fırsatımız oldu. Ekonomik, ticari alanda süratle 13 milyar avrodan 20 milyar avroya aramızdaki ticaret hacmini nasıl çıkarırız, bunları görüşme imkanımız oldu. Gayet verimli bir görüşmeyi yaptıktan sonra dün sabah Türkiye'de yatırımı olan Fransız firmalarından en ileri gelen 12'siyle bir kahvaltı yaptık büyükelçilik binamızda. Onlarla yaptığımız bu kahvaltıda da 'Yeni yatırımları nasıl gerçekleştirebiliriz? Şu andaki yatırımlarda ne durumdayız?', bunları görüşme imkanımız oldu."
Öğleden sonra Lyon'da belediye başkanı ve valiyle görüştüklerini, Türk vatandaşlarına gösterdikleri samimi ilgiden dolayı teşekkür ettiklerini ifade eden Erdoğan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) düzenlediği vatandaş buluşmasına katıldığını hatırlattı.
Erdoğan, Lyon'da yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı toplantıda "bambaşka bir coşku" olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"O muhteşem kucaklaşma, saatler süren bir kucaklaşmaydı ve o birliktelik, inanıyorum ki geleceğe yönelik adımlarımızın gurbette kararlılığını göstermesi bakımından başka bir önem arzediyordu. Almanya'da olduğu gibi Avusturya ve Fransa'da da vatandaşlarımızın morallerinin çok yüksek olduğunu, özellikle de Türkiye'deki olumlu gelişmelerden dolayı çok büyük bir memnuniyet ve iftihar içinde olduklarını bizzat müşahede ettim. Sanki Fransa'da değil, Avusturya'da değil, Almanya'da değil, aynen burada bizimle beraber yaşıyorlarmış gibi bir havayı gördük. Uzun bir mücadelenin ardından yurt dışındaki vatandaşlarımıza bulundukları ülkelerde oy kullanma hakkını teslim ettik. Yurt dışındaki vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerde belirli yerlere kurulacak sandıklarda artık oylarını kullanabilecekler. Bunu da ilk kez cumhurbaşkanlığı seçiminde tecrübe edecekler. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği bu seçimlerde ilk kez böyle bir tecrübe yaşanırken, yurt dışındaki vatandaşlarımızın da demokratik haklarını kullanmaları, bulundukları yerlerde bunu ilk kez tecrübe etmeleri, milli iradenin tecellisi bakımından inanıyorum ki sandığın çok daha güçleneceği bir seçim olacaktır."
NOTLAR
AK Parti İstanbul İl Başkanlığı Danışma Meclisi Toplantısı, divan heyetinin oluşturulmasıyla başladı. AK Parti'nin kurulma sürecinin ve Başbakan Erdoğan'ın liderlik öyküsünün anlatıldığı, AK Parti İstanbul İl Teşkilatı tarafından hazırlanan sinevizyon gösterildi.
Gösterimin ardından konuşan AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, AK Parti'nin bir siyasi parti olmanın ötesinde bir sevdaya dönüştüğünü dile getirerek, bu çatı altında buluşmaktan mutlu olduklarını söyledi.
"Çünkü bu çatı birilerinin 'çatı' diye ileri sürdüğü gibi iç ve dış siyaset mühendislerinin değil, milletin çatısıdır" diyen Babuşcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu çatı suni, derme çatma, uydurma, nevzuhur değil, gücünü hakikatten alan ve kökü mazide olan atinin çatısıdır. Bu çatı, millete rağmen Türkiye'ye yol ve yön çizmeye çalışan odakların çatılarına benzemez. Onların boyayıp cilalayıp milletin önüne koyduğu çatı çakma bir çatıdır. O çatıyı çattığını sananların bile birer figüran olmaktan öteye geçemedikleri, hatta 'çatı' dedikleri adayın bilgilerini bile Google'dan öğrenmek durumunda kaldıkları bir senaryodan ibarettir."
Babuşcu, 2013 yılında başlattıkları sandık yönetim kurulları oluşturma çalışmasını hızla sürdürdüklerini belirterek, partililerden bu konudaki faaliyete katılmaları konusunda hassasiyet göstermelerini istedi.
Toplantıya, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, AK Parti genel başkan yardımcıları Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Yasin Aktay, İstanbul Milletvekili Egemen Bağış'ın yanı sıra mahalle düzeyinden başlayarak her kademedeki AK Parti yöneticileri ve partililer katıldı.
Toplantının yapıldığı Haliç Salonu tamamen dolarken, salona "Yürüyorsun… Millet ardından yürüyor" yazılı pankart asıldı.
Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanının vasıflarını milletin belirleyeceğini söylemesi üzerine salondaki izleyiciler, bir süre "Recep Tayyip Erdoğan" sloganıyla Erdoğan'ı ayakta alkışladı.
Toplantının sonunda Erdoğan, divan heyeti üyeleriyle bir süre sahnede sohbet etti ve hatıra fotoğrafı çektirdi. Salondakilerin yoğun ilgisi nedeniyle Erdoğan'ın salondan ayrılışı yaklaşık 10 dakika sürdü.