Soma faciasında 301 maden işçimizi kaybettik. Hepimiz için büyük bir acıydı yaşanan. Ve tüm Türkiye'nin yas zamanıydı.
Hem dini geleneklerimiz hem de göreneklerimiz, yas zamanı susmamızı ve dua etmemizi söyler. Biz de öyle yaptık. Milletçe yas tuttuk madencilerimize. Onların, ailelerinin acısını yüreğimizde hissettik. Sadece kimsenin acımızı sömürmesini istemedik, o kadar.
***
Tüm siyasi partiler de bu acıyı siyaset üstü gördü ve bu sorumluluk çerçevesinde hareket etti. Şimdi bu faciaya yol açan sorumlular kimse onların hesap verme ve yargılanma zamanı.
Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın dediği gibi "Kimse 301 canın vebalini üzerinde taşıyamaz."
Maden sahibinden maden yetkililerine, sendikalardan devletin denetleme müfettişlerine kadar kimin eksiği ve ihmali varsa sorgulanıp cezalandırılmalı. Buna kimsenin itirazı yok zaten.
***
İtirazımız; biz acımızla boğuşurken, 301 şehidimizi dualarla anarken, "Erdoğan düşmanlarının" boş durmaması.
Türkiye'de Doğan Grubu ve paralel medya ortaklığında, özellikle "Erdoğan nefreti" işleniyor. Bu nefretin, televizyonlardan gazetelere kadar 24 saat satır satır işlendiğini görmemek için kör olmak gerek.
Medyadaki bu nefret diline bir de uluslar arası medyadan 'yoldaşlar' eklendi.
Gezi sürecinden bu yana uluslararası basının "Erdoğan nefreti" artık açıkça "Ceheneme git" veya "Hitler" benzetmelerine varacak kadar alçak bir hal aldı. Hem alçaklık hem de kin ve nefret var.
Hatta bırakın nefreti, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı medya üzerinden açıkça operasyon yapılıyor.
***
Örneğin, İngiliz Financial Times gazetesi'nde David Gardner diye biri, "Zaptedilemeyen Erdoğan bölünmüş bir Türkiye'ye başkanlık edecek" şeklinde makale yazdı.
Gardner 'in makalesinden üç dört satırı alıntılıyorum:
-"Erdoğan'ın siyasi söylemleri ve tavrı ülkede 'kutuplaşmaya yol açıyor."
-"Erdoğan Cumhurbaşkanlığı öncesi kutuplaşan halk arasında yeni öfke dalgaları yaratıyor."
-"Erdoğan Türkiye'ye değil, 'benim milletim' dediği, yani 'yeni İslamcı' ve ülkenin gelirinden büyük pay verdiği Anadolu'nun dindar muhafazakâr kalbine sesleniyor."
İngiliz gazetecinin Türkiye'yi "Beyaz Türk" gazetecilerden takip ettiği çok belli. Zira "Kutuplaşma" meselesinin, bir Beyaz Türk sloganı ve dayatmasından başka toplumsal karşılığı olmadığını biz Türkiyeliler iyi biliyoruz.
Ama bu makalede çok net görüyoruz ki "Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın" istiyorlar.
***
Bu operasyonel hareketlerin elbette bir karşıtlığı da oluyor. Erdoğan nefretini bu topluma işlemeye çalıştıkça millet de Erdoğan'a daha çok sarılıyor.
30 Mart seçimlerinde yapılan operasyonların millet nezdinde karşılığı olmadığını görmüştük.
Şimdi sorulacak soru şu.
İçeridekilerin "derdini" anlıyoruz.
Ama Başbakan Erdoğan, dışarıda kimlerin veya neyin kuyruğuna bastı ki bu kadar ağız dolusu nefret saçıyorlar?