SUNUŞ
2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan "Demokratik" Almanya, hep Muhafazakâr Hırıstiyan Demokratlarla (CDU) Sosyal Demokratlar'ın (SDP) bilek güreşine sahne oldu. Savaşın ardından CDU'yu kurup demokratikleşme sürecini başlatan Konrad Adenaur hem partisine 20 yıl sürecek iktidar yolunu açtı hem de ABD ve İngiltere'yle dayanışma içinde Almanya'yı ayağa kaldırdı. 20 yıl sonra Hıristiyan Demokratlar'ın tahtını sarsan Sosyal Demokratlar'ın efsanevi lideri Willy Brandt oldu. Brandt "Ostpolitik" adını verdiği "Barış" politikasıyla Varşova Paktı ve Sovyetler'le ilişkilerini normalleştirmeye başlayan lider olarak tarihe damga vurdu. Nobel Barış Ödülü'nü kazandı. 1974'te Brandt'tan Şansölyelik bayrağını alan yine bir Sosyal Demokrat Helmut Schmidt oldu. Schmidt de Alman ekonomik mucizesini yaratan lider olarak tarihe geçti. 150 yıllık SDP'nin son dönemdeki güçlü lideri ise Gerhard Schröder'di. Schröder de 7 yıllık başbakanlık döneminde birçok ilke imza attı. Almanya tarihinde ilk kez ülke dışına asker gönderen de oydu ama aynı Schröder, Irak'ın işgaline karşı çıkarak ABD'yle savaşın ardından kurulan "Mutlak Müttefiklik" tabusunu da yıkmaktan çekinmedi. Schröder sadece başbakanlığı döneminde değil ayrıldıktan sonra da siyaset dünyasındaki tabuları yıkan bir siyasetçi oldu. Rusya'nın Gasprom şirketine danışman olup iş hayatına atılan "İlk eski Şansölye" olarak çok eleştirildi ama gücünü kaybetmedi. Kısacası, 64 yıllık Federal Cumhuriyetin 44 yılında Şansölye koltuğunda Hırıstiyan Demokratlar oturdu. Geri kalan 20 yılda ise Sosyal Demokratlar... 22 Eylül'de de yine bilek güreşi Merkel'in CDU'suyla Steinbrück'ün SDP'si arasında olacak. Artık Steinbrück'in Merkel'in bileğini bükme şansı kalmadı gibi. Neden mi? Anlatayım.
Peer Steinbrück, SDP'nin cam binasına girer girmez çıktı karşıma. Willy Brandt'ın heykelinin önündeki avluda gençlerle sohbet ediyordu. Keyifli bir sohbet olduğu belliydi. Konuşması bitince yanına gittim. "Alman seçimleri Avrupa için de önemli. Nabız tutmaya geldim" diye söze girdim ki, Steinbrück gülerek "Ben de önemli olduğunu ümit ediyorum" diye takıldı. Hâlâ, Merkel'le bir gece önceki TV düellosunda kazandığı yüzde 3'lük zaferinin keyfini yaşıyor gibiydi... Öncelikle ilginç bulduğum için Steinbrück'ün nasıl aday olduğunu anlatayım. Sakın şaşırmayın ama Almanya'da Başbakan (Şansölye) adayı olmak için "mutlaka" parti lideri olmak gerekmiyor. Nitekim Steinbrück de SDP'nin Genel Başkanı değildi. Partinin esas lideri eski bir lise öğretmeni Sigmur Gabriel! Siyaset merdivenlerini tek tek tırmanan zeki, sempatik ve sevilen bir siyasetçi ama "otomatik "olarak Şansölye adayı olmadı. Olmayı da düşünmedi.
YARIŞTAN ÇEKİLDİ
53 yaşındaki Sigmur Gabriel'le geçen yıl Ankara ziyareti sırasında Alman Büyükelçisi Eberhard Pohl'ün konutundaki akşam yemeğinde tanışıp uzun uzun sohbet etmiştim. Türkiye'nin AB üyeliğini en fazla destekleyen Avrupalı siyasetçilerden biri olduğunu gördüm. İlk eşi de Türk olduğu için Türkiye'ye özel bir sempatisi de vardı. Gabriel'in Şansölye adayı olmamasının iki nedeni var. İlki Steinbrück, Alman halkının gözünde de "iyi bir ekonomist" olarak görülüyor. 2005'te Merkel'in kurduğu CDU/SDP koalisyonunda Maliye Bakanı olduğu için ekonomik başarının mimarlarından biri olarak görenler var. Ayrıca "Sosyal Devletten ve işçilerden yana" imajıyla da puan toplayan bir siyasetçi... İkinci neden ise Türkiye'de hala özlemini çektiğimiz "Uzlaşma " kültürüne dayanıyor. Uzlaşma, Alman siyaseti dünyasının damarlarına öylesine işlemiş ki Parti lideri SDP'nin şansını arttırmak için daha popüler adayı destekleyip yarışa girmedi. Şaşırtıcı değil mi?
***
Gelelim Peer Steinbrück'a... Steinbrück, Helmut Schmidt'in yanında yetişmiş tanınan bir siyasetçi. SDP'nin muhafazakâr kanadının güçlü bir temsilcisi. Berlin'deki görüşmelerimde ekonomik başarının ardında Steinbrück'ün de olduğunu söyleyenler oldu. Nedeni ise 2005'teki CDU/CSU ve SDP'nin büyük koalisyonunda Maliye Bakanı olmasıydı. Yani kimilerine göre Almanya Euro krizi başarıyla atlattıysa alınan kararların altında Steinbrück'ün de imzası var. Ancak Steinbrük'ün Alman siyasetinde yadırganan sert bir uslubu var. Her şeyden önce Merkel'e "O kadın" diye hitap etmesini siyasi nezakete aykırı bulanlar olduk- ça fazla! Ama iç politikadaki polemiklerinin ötesinde diplomatik skandallara da imza atan bir siyasetçi olarak tanınıyor. Son skandallarından birini İtalya ile yarattı. İtalya'daki seçimlerin ardından "İki soytarı kazandı" deyince Berlin'de bulunan 87 yaşındaki İtalyan Cumhurbaşkanı Napolitano, Steinbrück'le yemek randevusunu iptal ediverdi. İkinci skandal da bankalarının gizlilik politikasını eleştirdiği İsviçre için "Tam bir Ouagadougu" deyince patladı. İsviçreliler pek aldırmadılar ama başkentlerinin aşağılandığını düşünen Burkina Faso'lular çok bozuldular. Steinbrück'ü protesto ettiler.
***
Sert uslubu yüzünden SDP'nin adayının medyayla arası da hiç ısınmadı. Gazeteler "Almanya'nın Anası-Mutti" diye Merkel'i alkışlarken, Steinbrück'e "Felaket Peer" "Peerlusconi" ve "Yalnız Şövalye" gibi isimler taktılar. Onun gerçek bir Sosyal Demokrat olmadığını, sadece Schmidt'e hayran olduğu için 22 yaşında SDP'ye girdiğini yazanlar da oldu. Yani baştan itibaren eleştiri bombardımanı altındaydı. Konuştuğum SDP kurmayları yürütülen "yıpratma" kampanyasını zenginlerden daha fazla vergi alacağını açıklamasına bağladılar. Yani kampanyanın ardında Merkel'e yakın zengin medya patronları vardı. Aslında başlangıçta, Steinbrück eleştirilere karşı hoşgörülüydi. Takılan isimlere de pek aldırmadı. Ama eleştiriler şiddetlenince patladı. Ne mi yaptı?
DEMOKRASİ VE LİDERLİK İÇİN
Süddeutsche Zeitung Magazin'le son zamanlarda moda olan "sessiz" bir söyleşi yaptı. Soruları konuşmak yerine hareketlerle yanıtladığı söyleşide, "Size Felaket Peer" diyorlar" diyen gazeteciye çirkin bir el işareti yaparak cevap verdi. Dergi o fotoğrafı kapak yapınca da kıyamet koptu. Böylece hem TV düellosundaki yüzde 3'lük avantajı hem de Merkel'in 15 puan gerisinde sürdürdüğü yarışta yüzde 30 kararsız oyları çekme şansını kaybetmiş oldu. Seçimin sonucunu da kesinleştirdi adeta. SDP karargahında oldukça karamsar bir hava gördüm. Ama havayı aktarmadan önce Tam bir "demokrasi ve liderlik" sınavı olan TV düellosunu anlatayım. Merkel-Steinbrück TV düellosunu Berlin'de izledim. TV düellosundaki amaç en fazla izleyiciye ulaşmak olduğu için Dört büyük TV kanalı "ARD, ZDF, RTL ve Pro7 ortak yayın yaptılar. Yani hiçbir kanal tek başına reyting peşinde koşmadı. Düello 90 dakika sürdü. Dört ünlü sunucu iki Şansölye adayını tam anlamıyla soru yağmuruna tuttular. 17 milyon 640 Alman izledi. Canlı yayın sürerken yapılan kamuoyu yoklamasında Steinbrück izleyicilerin yüzde 49'una göre düelloyu kazandı ve Merkel yüzde 44'te kaldı. Steinbrück'ün elde ettiği avantaj ağırlıkla ekonomideydi ama "sert ve dikkatsiz uslubu " kısa süreli de olsa başarısını gölgeledi. Yine de Büyük Avrupa projesinin Merkel'le felakete sürüklendiği yolundaki eleştirileri ciddi bir uyarıydı bence... Nedenlerini yarın anlatacağım...
YARIN: MERKEL'LE AVRUPA BATABİLİR Mİ?