Ergenekon davasında cumhuriyet savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Murat Dalkuş tarafından hazırlanan mütalaada, ''Ergenekon terör örgütü''nün varlığı konusundaki tartışmalara yer verildi.
Dava sanıklarından olan Erol Mütercimler'in bu örgütün varlığı iddiasını kamuoyu gündemine 5 Ocak 1997'de Aydınlık Dergisi'nde verdiği röportajda dile getirdiği ifade edilen mütalaada, Mütercimler'in 1997 yılından itibaren başlayan, geçmiş tarihler itibarıyla ''suç ihbarı'' veya ''tanıklık'' kapsamında değerlendirilmesi mümkün olan, dava kapsamında ise özü itibarıyla tekrar edilen bu kapsamdaki beyanların ''tevilli ikrar'' şeklinde kabul edilmesi gerektiği anlatıldı.
''Ergenekon örgütünün'' varlığıyla ilgili açık kaynak bilgilerinin suç ihbarı olarak değerlendirilebilir mahiyette olduğu belirtilen mütalaada, örgütün varlığı iddiaların açık kaynak bilgileriyle sınırlı olmadığı, açık kaynak bilgilerindeki iddiaları doğrular mahiyette hukuki açıdan kıymetli deliller de bulunduğu kaydedildi.
Sanıkların savunmaları, ele geçirilen belgeler ile Tuncay Güney ile 2001 yılında İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde yapılan mülakata yer verilen mütalaada, Güney'in beyanları üzerine başlatılan ''Ergenekon terör örgütü'' hakkındaki proje çalışmasının doğal seyrinde devam etmeyip hiçbir aşama yapılmadan kapatılmasının bir müdahalenin varlığını gösterdiği, bunun da ''Ergenekon'' örgütü tarafından yapıldığı belirtildi.
Mütalaada, Güney ile yapılan mülakatın yanında MİT'ten gönderilen ses kaydına göre de,Güney'e İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde gözaltındayken işkence yapıldığının anlaşıldığı vurgulanarak, bu ses kaydının o dönemde gizlice kaydedilerek MİT'e gönderildiği ifade kaydedildi.
Mülakatın tek başına hükme esas alınmayacağı ifade edilen mütalaada, CMK'nın 160. maddesine göre ''suç ihbarı'' olarak değerlendirilebileceği, Güney'in verdiği bilgilerin dosya kapsamındaki deliller ile doğrulanması gerektiği anlatıldı.
ERGENEKON ÖRGÜTÜ
''Ergenekon terör örgütü''nün yapısı, eleman profili, faaliyet ve eylemleri bakımından ülkemizde bugüne kadar yargılama konusu edilmiş diğer yasa dışı örgütlerden oldukça farklı nitelikte olduğu dile getirilen mütalaada, örgüt belgelerinin bunu ortaya koyduğu anlatıldı.
Mütalaada, ''Yargı uygulaması dikkate alındığında en çok belge yakalatan örgütlerden birisi olduğu söylenebilecek olan 'Ergenekon terör örgütü'ne ait çok fazla sayıda belge usulüne uygun aramalarda ele geçmiş, dava dosyasına girmiştir. Böylece örgütün yapısına, faaliyetlerine, eylemlerine, mensuplarına ve silahlarına ilişkin pek çok gizli husus deşifre edilmiştir'' ifadelerine yer verildi.
''Ergenekon'' belgesinin bir çok yerinde gösterilen, örgütün illegaliteye ve illegal oluşumlara yaklaşımı, örgüt yapısının öteden beri yasa dışılık üzerine kurgulandığını, örgüt belgelerinde de bunun ikrarından çekinilmediği ifade edilen mütalaada, gizliliğe önem verilen örgüte ilişkin belgelerin tamamına yakının da kapak tasarımları ile metinlerinin aynı olduğu belirtildi.
Belgelerin örgütün varlığını ve faaliyetlerini gösterdiği ifade edilen mütalaada, ''Yukarıdan itibaren anlatılıp savunmalar da dikkate alınarak tartışılan, farklı zaman ve yerlerden ele geçen, dosya kapsamında bulunan, birbirlerini büyük oranda teyit eden kanuni delillere göre 'Ergenekon isimli bir terör örgütünün varlığının sabit olduğu'' vurgusu yapıldı.
SUSURLUK KAZASI
Her yönden stratejik bir konumu olan Türkiye'nin 1952'den itibaren NATO üyesi olduğu, tasfiye edilene kadar Avrupa devletlerinde var olan kontrgerilla örgütü konusunda ülkemizde bugüne kadar bir yargılama yapılmadığı anlatılan mütalaada, şu ifadelere yer verildi:
''Avrupa'nın bir çok devletinde, bir tesadüf sonucu kontrgerillanın izine rastlanılmış ve bu fırsatlar değerlendirilmiştir. Türkiye'de kontrgerillayı tasfiye şansı 1996'da Susurluk'taki trafik kazası ile yakalanmıştır. Kırmızı bültenle aranan cinayet suçlusu Abdullah Çatlı, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Milletvekili Sedat Bucak aynı araçta iken kaza geçirmişlerdir. Bu olaya dair soruşturma ve dava, o dönemde oluşan toplum desteğine karşılık 14 kişi ile sınırlı kalmıştır. Davayı gören İstanbul 6 No'lu DGM'nin kararında 'Susurluk civarında meydana gelen kazada silahlı teşekkülün bir bölümü su yüzüne çıkmıştır' denilmiştir.
Soruşturmalarda ele geçen ve 'Ergenekon terör örgütü'ne ait olduğu konusunda kuşku bulunmayan örgüt belgeleri başta olmak üzere dosya kapsamındaki diğer delillere göre, 'Ergenekon', Avrupa'da adına kontrgerilla denilen gizli örgütün Türkiye'deki adıdır. 'Ergenekon' soruşturmasından 11 yıl önceki Susurluk kazası sonrasında ortaya çıkan yapının da aslında, 'Ergenekon örgütü'nün küçük bir hücresi olduğu, bu örgütlü yapıya ülkemizde Avrupa'daki örneklerine uygun şekilde Türk kültürüne ait bir terim olan 'Ergenekon' ismi verildiği anlaşılmaktadır.''
ÖRGÜTÜN SİLAHLARI
Mütalaada, silahlı bir örgüt olduğundan kuşku duyulmayan ''Ergenekon''un çok sayıda, vahim nitelikte, illegal yollardan sağlanmış tabancadan uzun namlulu tüfeğe, C3, C4 tipi patlayıcılardan Lav silahları ve el bombasına kadar her türlü silah ve mühimmatı olduğu, bunları örgütün amaçları doğrultusunda kullanıldığı ve gelecekteki eylemlerde kullanmak üzere saklandığı kaydedildi.
Örgütün ülkemizde bilinen diğer terör örgütlerinin belirginleşmiş kalıplarından olmadığı anlatılan mütalaada, amaçları doğrultusunda doğrudan ya da paravan ve taşeron yapılarla faaliyetlerine devam ettiği, varlığı fark edildiği durumlarda da her türlü dezenformasyon yöntemlerini kullanarak gizlendiği belirtildi.
Mütalaada, örgütün ülkemizdeki dini motifli, bölücü, yakıcı örgütlerden farklı yapıda olduğu vurgulandı.