Özellikle son aylarda, son haftalarda bazı eylemlerin, terör örgütünün ortaya koyduğu alçakça pusuların, şehitlerin sayısının, kaldırılan cenazelerin sayısı herkesi fevkalade üzdüğünü belirten Arınç, çok şükür bu konuda birlik olunduğunu, halkın bir yılgınlık bir ümitsizlik içinde olmadığını ifade etti. Arınç, şunları kaydetti:
''Şüphesiz 10 tane, 20 tane, 15 tane, 25 tane eylemlerin tümüne baktığımızda, şehitlerimizin sayısına baktığımızda, Afyon'u bunun dışında koyarsak bir kaç gün evvel Bingöl'de, bir kaç gün sonra yine Bingöl'de başka bir mahalde bu tür eylemler yapılıyor. Bunların bir izahı var şüphesiz. Hükümet olarak bunu izah edebilecek durumdayız.
Terörle mücadelenin de çok şiddetli biçimde ve akılcı biçimde devam ettiğini de söylemeliyiz. Orada da alınan sonuçlar var. Ölü sayısına bakarak, karşı taraf için, şehit sayısına bakarak bu taraf için övünecek bir noktada değiliz. Yani teröristlerden şu kadar zaman zarfında 500 kişiden fazla insan etkisiz hale getirildi dediğimiz zaman birileri demekki şiddetli bir mücadele var ve teröristlere de büyük zarar verdiriliyor diyebilir.
Tabi belki binlercesi bir tane masum insanının canına değmez. Biz, insan öldürmeyi hiç bir zaman hoşgörmeyen, insan haklarını, hukuk içerisinde kalmaya çok azami özen gösteren, hem insanız, hem bir hükümetiz hem de Türkiye'yiz, biz eşkiya değiliz, Türkiye'yiz, biz devletiz devlet ne mücadelesi yapacaksa, bunun hukuk içerisinde yapmalı ve yapıyor''
HER ÖLÜMLE BİTEN OLAYDA İDARİ VE ADLİ SORUŞTURMA ZATEN YAPILIYOR
Dün Bingöl-Muş karayolundaki askeri konvoya yapılan saldırıya ilişkin bir takım şeylerin yazıldığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
''Elazığ'da toplanma merkezindeki askerler birliklerine gönderiliyor. 33 askerimizin şehit edilmesiyle ilgili yıllar öncesine dayanan acı hatırayla, belki yoldan giderken, aynı amaçla gidiyorken bir benzerlik kurulabilir. Ama görülebildiği kadarıyla büyük otobüslere yerleştirilmiş 200'e yakın ve bu konvoy tanzim edilmiş. Bu konvoyda jammer dediğimiz sinyal kesici aletler de var, önüne arkasına koruyucu birlikler de yerleştirilmiş. Tabi gündüz vakti ve belli mesafe aldıktan sonra çok akıllıca bir hareketle teröristler açısından son otobüse roketatarla ateş açılmış. Orada meydana gelen hengame içerisinde sadece basit bir cevap verilebilmiş, onlar ateşlerine devam etmişler ve bir patlamayla otobüsteki askerlerin pek çoğu maalesef şehit olmuş. Tabi roketatarla ateş etmek ve son otobüsü hedeflemek, özellikle öncekine ateş açsalardı arkadakilerin belki müdahale etme veya karşılık verme imkanı olacaktı. Şimdi buna karşın efendim işte helikopterler olsaydı, nakiller onunla yapılsaydı.. Bu şartlar altında bu askerimizi helikopterlere koyup arka arkasına sevk etmek çok mümkün görünmüyor. Ama bir helikopter olsaydı da yukarıdan gözetleyici ve koruyucu önlemler alabilseydi, bu belki mümkündü. Ama elimizdeki polis ve jandarma helikopterlerinin o an için nerede görevli olduğunu herhalde komutanlar çok daha iyi bilirler.''
Öncesinde polislere, sonrasında askerlere yöneltilen bu olayın acı ve alçakça bir olay olduğunu belirten Arınç, bunun pusu kurmak suretiyle yapıldığını, etkili silah kullanıldığını kaydetti.
Kaba gözle bakılırsa, ortalama bazı önlemlerin alındığını söyleyebileceklerini ifade eden Arınç, her ölümle biten olayda idari ve adli soruşturmanın zaten yapıldığını, yani bir ihmalin bir görevi kötüye kullanmanın varlığının teröristler açısından değil, kendi açılarından ayrıca araştırıldığını bildirdi.
YAŞANAN OLAYLAR, EYLEMLER BİR BÜTÜNÜN PARÇALARI
Olayı yalnız düşünmemek gerektiğini, Şemdinli, Beytüşşebap'ta yaşananları,
Foça'da yine bir askeri servis aracına yapılan suikastı, arkasından
Gaziantep'te
olan olayları bir bütünün parçaları olarak düşünebileceklerini ifade eden Arınç, örgütün 2011'de devrimci halk savaşı başlatmak istediğini, halkın yüz vermediğini, her türlü şeyi denediğini ama bunun mümkün olmadığını söyledi.
Bu sefer
KCK yapılanmasıyla devrimci halk savaşının altyapısını oluşturmaya çalıştıklarını anlatan Arınç, önceleri çok mesafe aldıklarını sonra yapılan operasyonlarla bu yapılanmanın da çökertildiğini kaydetti.
Bunun üzerine alan saha, hakimiyetini kurmak için Şemdinli, Beytüşşebap, Yüksekova, Çukurca bölgelerindeki şiddeti artırdıklarını ifade eden Arınç, bir taraftan da Suriye'deki bazı örneklere bakarak alan hakimiyetiyle meseleyi uluslararası platforma taşıyacak, siyasileştirecek bir noktaya getirmek istediklerini söyledi.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Şemdinli'de başaramadılar, Beytüşşebap'ta perişan oldular. Son verdikleri zayiatta esasen ölmek üzere gönderilen ve intihar saldırıları içinde cereyan eden olaylara karşı güvenlik güçlerimizin kahramanca, fedakarca mücadelesi sonunda alınmış neticelerdir. Bu da bunlardan bir tanesi. Onların haber ajansları dediğimiz, haber kaynaklarına baktığımızda teröristlerin başı ve lider konumunda olan kişilerin konuşmalarına veya verdikleri beyanatlara baktığımızda bir kısmını üstlenmediklerini görüyoruz. Özellikle Gaziantep gibi.. Ama ortaya çıkan sonuçta yine bunların PKK bağlantılı elemanlar tarafından yapıldığını gösteriyor. Sivillerin ve çocukların, kadınların öldüğü eylemlerde kendilerini geriye çekiyorlar. Bazen de bizim kontrolümüz altında olmadan yerel inisiyatifle bu eylem yapılmıştır diyebiliyorlar. Ama hepsinin hemen hemen sorumlusu PKK'dır, emir veren, talimat verenler onlardır. Şimdi 2012 yılını da kendileri açısından bir final olarak görüyorlar ve böylesine yaşları 13,15,17 olan bir şekilde kandırılarak, büyük tehditler altında, her aileden birisini kopartıp dağa çıkarmak suretiyle 30 senedir hayatta olan teröristlerin başları keyif çatarken, ölüme gönderdikleri kadınlar ve çocukların yaşları 13-17 arasında değişiyor. Geriye döndüklerinde orada infaz edilecekler dolayısıyla buraya geldiklerinde öldürmek ve ölmek için geliyorlar. Askerimiz polisimiz de de öldürmek amacıyla değil ama eylem yapmalarına engel olmak ve kendilerinin müdafaa etmek için bir karşılık veriyorlar.''
''30-35 SENEDEN BERİ HEDEFLEDİKLERİNE BUGÜNE KADAR ULAŞAMADILAR''
Halkın elbette terörle mücadelenin başarılı olacağına inandığını, hükümetin bu konuda iyi niyetli ve fedakarca gayretlerine sahip çıktığını ifade eden Arınç, ''ama ölen bizim insanımız, bizim çocuklarımız, bizim varlığımız her biri birbirinden kıymetli askerlerimizin hayatlarının kaybedilmiş olması onları fevkalede büyük bir üzüntüye düçar ediyor'' dedi.
Arınç, kendilerinin en son teknolojik imkanlarla ve bugünün gerektirdiği bütün stratejilerle, istihbaratın paylaşımından, ortaya koyacak eylemlere kadar geçmişte yapılmayan ölçüde terörle mücadele ettiklerini ve bunda başarılı olduklarını vurguladı.
Bugünkü olayların örgütün son deminde veya 2012 için hedef koyduğu bütün noktalara ulaşma konusunda, gözü dönmüş bir vaziyette yerel unsurlardan destek alarak da bu saldırıları götürdüğünü gösterdiğini ifade eden Arınç, buna karşı da sadece bir kaç ay içerisinde 500'den fazla teröristi etkisiz hale getiren, uçaklarıyla, kara kuvvetleriyle, jandarmasıyla ve bütün güvenlik güçleriyle mücadele yürüten hükümetin emrinde bir güvenlik kuvvetleri olduğunu belirtti.
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Demek ki onlar 30-35 seneden beri hedeflediklerine bugüne kadar ulaşamadılar ne 400 kilometrekare topraktaki alan hakimiyeti ne herhangi bir yerde 'biz varız' diye ortaya koyabildiler, vuruyorlar kaçıyorlar, kaçamazlarsa ölüyorlar. Bütün bunlara karşı da hükümet elbette son 3, 4 yıldan bu yana ne yapıldı da geçmişte hata oldu, veya etkili olamadı bunları analiz etti, bugün çok daha akılcı yöntemlerle bu işi götürmeye çalışıyor. Daha sabırlı olacağız ve mücadelemizi daha güçlü, daha etkili yapacağız'' şeklinde konuştu.
Arınç, diğer olaylar gibi bu son olaya ilişkin de bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığını sorulması üzerine, şunları kaydetti:
''Herhangi bir olayda ölüm olsun olmasın özellikle ölüm hadisesi de varsa sivil ya da askeri yargı mesela Afyon'da olduğu gibi askeri yargının el koyduğu bir olayla karşı karşıyayız. Mesela Uludere konusunda Şırnak, Diyarbakır Cumhuriyet savcılıklarında takibat yaptırılıyor. Burada da mutlaka olacaktır. Olabilir ki ihmal söz konusu olabilir, olabilir ki yardım ve yataklık gibi herhangi bir haber istihbarat vermek gibi bir alçaklık olabilir, her türlü ihtimalleri Kılıçdaroğlu gibi yapmadan her türlü ihtimali bir olayda var kabul ederek ona göre araştırma yapıyoruz.''
''DOKUNULMAZLIK KONUSUNU ÇÖZMEMİZ LAZIM"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dokunulmazlık konusunun yeni anayasada çözülmesi gerektiğine işaret ederek, ''Dört partinin müştereken hazırlayacağı bir anayasada
dokunulmazlık nasıl tarif edilecek ve nasıl sınırlandırılacak bunu görüp yeni anayasamızdan sonraki dokunulmazlığı tekrar Meclis'te önümüze koymamız gerekir diye düşünüyorum'' dedi.
Leyla Zana'nın çıkışının ardından Başbakan Erdoğan'a Sırrı Sakık'dan gelen ''aziz olun çağrısı''nı değerlendirmesi istenen Arınç, öncelikle Sırrı Sakık'a başsağlığı dilemek istediğini söyledi.
''Kendisi çok sevdiğimiz, saydığımız bir arkadaşımızdır. Siyasetimizde muhalefet etsek de birbirimize, insan olarak benim saygı duyduğum bir insandır'' diye konuşan Arınç, Sakık'ın oğlunun vefat haberini Bursa'da aldığını ve başsağlığı için telefonla aradığını anlattı. Arınç, o sırada Sakık'ın uyutulduğunu ifade ettiklerinden ağabeyi ile görüştüğünü, başsağlığı dileklerini twitter'dan da yaptığını söyledi.
Bu konuda samimi olduğunu ifade eden Arınç, ''Yani bir insanın evladını kaybetmiş olması aslında hepimizin üzüntüsüdür. Buna yönelik maalesef sosyal medyada terbiyesizce utanmadan sıkılmadan bazı eleştirilerin veya bazı hakaretlerin yer aldığını gördüm. Bunları kesinlikle kabul etmiyorum. Bir insanın evlat acısını paylaşmamız gerekir. Hepimizin evladı bizim için çok önemlidir. Allah kimseye evlat acısı vermesin diye de bolca dua ederiz'' diye konuştu.
''SARILIP KUCAKLAŞACAKLARINA''
Arınç, Leyla Zana'nın ''Bu terör bitmelidir, şiddet sona ermelidir, bu işi Tayyip Erdoğan yapabilir'' şeklindeki beyanlarını anımsatarak, bu beyanın pek çok siyasetçi tarafından da yapıldığını söyledi.
Ancak, Leyla Zana'nın belki ademe mahkum ediliğini, ikaz edildiğini, dikkatinin çekildiğini, biraz da tehdit edildiğini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün mesele şurada. BDP bağımsız siyaset yapabilse çok iyi bir aktör olarak, terörün sonlandırılması konusunda çok önemli rol üstlenebilir. Ama ne var ki PKK'dan bağımsız siyaset yapamıyor, yapması da şu şartlar altında mümkün değil. Bireysel olarak cesaret göstererek Türkiye'ye sahip çıkmak adına Kürt kardeşlerimize sahip çıkmak adına, terörü, şiddeti, öldürmeyi sonlandırmak adına bireysel olarak ortaya çıkanlar olabilir. Ancak BDP'nin hem manevi şahsiyeti hem de parti olarak varlığı bunu yapacak cesarette ve güçte değil. Keşke böyle olsalar. O kadar önemli bir rol üstlenebilirler ki.
Her BDP'li milletvekili yolda sarılıp kucaklaşacaklarına 'siz niçin dağdasınız? Niçin insan öldürüyorsunuz? Bu silahlar neyin nesi? Sizin hangi taleplerinizi biz dile getirmedik? Bunlar siyasi taleplerse parlamentoda biz varız, siyaset yapacağız. Hem orada hem bütün Türkiye'de hem bütün Avrupa'da. Bu iş siyasetle olur şiddetle olmaz' demeleri gerekirken, 'silahlar bizim güvencemizdir' demek, '400 kilometrede PKK hakimdir' demek, ölümleri sıkışmadıkları sürece telin etmemek elbette hoş değil.
Gönlümle diliyorum ki keşke BDP bağımsız siyaset yapabilse, keşke bütün Türkiye için siyaset yapabilse ve şiddete karşı çıksa ve biz onlarla bütün muhalefet partileri de dahil olmak üzere Türkiye'de bu şiddetin sonlandırılması konusunda işbirliği yapabilsek. Bu iyi niyetle çıkışların güç bulmasını dilerim.
Onlara destek olmamız gerektiğini düşünürüm. Ama Kemal Burkay'ın başına gelenlerle, Şivan Perver'in başına gelenlerle BDP'den bazı siyasetçilere 'otur oturduğun yerde ne biçim konuşuyorsun' demekten vazgeçerek keşke bunlar biraz daha güçlü biçimde seslerini yükseltip halkla halkla kucaklaşabilseler, halkı PKK'dan uzaklaştırabilme konusunda bir gayret sarf etseler.''
''BDP SERT POLİTİKA YAPIYOR''
BDP'lilerle terör örgütü üyelerinin kucaklaşma görüntüleriyle ilgili dokunulmazlıkların kaldırılacağı ve yargılama yolunun açılacağı yönündeki görüşleri değerlendirmesi istenen ve ''BDP'nin Meclis'te sertleşen politikasını daha da sertleştirecek mi bu olay?'' sorusu yöneltilen Arınç, BDP'nin sert politikası olduğunu, bunun aynı zamanda olumsuzluklar da getirdiğini söyledi.
''Umarım bundan vazgeçerler'' ifadesini kullanan Arınç, şöyle devam etti:
''Yani kürsüde bardak kırmaktan tutunuz, sadece bağırıp çağırmakla, sadece o bölgeye giderek bazı eylemlere öncülük etmekle, yeri geldiğinde polise karşı gelmekle, tokatlamakla yeri geldiğinde kamu görevlilerini Van'da olduğu gibi darbetmekle, yeri geldiğinde İstanbul'daki gösterilerde anarşistleri kucaklayarak kendi arabasına koyup kaçırmakla vazife yapıyorlar. Dolayısıyla BDP'nin bu sert dili, şiddete yönelik dili bir siyasetçi dili değildir, o ayrı bir konu.''
''PKK İLE KUCAKLAŞMADAN DAHA AĞIR DOSYALAR VAR''
BDP'li milletvekili
Sebahat Tuncel hakkında terör örgütü üyeliğinden verilen hapis kararını değerlendiren Arınç, ''Pek çoğu hakkında da bu tür yargılamalar var bildiğim kadarıyla. O yargılamalar bittiği zaman Ayşe'nin, Fatma'nın, Mehmet'in Ahmet'in de suçlanması veya beraat etmesi mümkün olabilecektir'' dedi.
BDP'li milletvekillerinin parlamentoda 400'den fazla dosyası bulunduğunu ifade eden Arınç, ''Bu dosyaların her biri
PKK ile kucaklaşmalarından belki daha da ağırdır. Yani geçtiğimiz dönemde 2007-2011. 2011'den bu yana 1,5 yıl geçtiğini kabul edelim o dosyalarından dolayı dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelmemişse sadece bu olaydan dolayı gündeme getiriliyorsa, bunun üzerine çok iyi düşünmek gerekir'' dedi.
Arınç, bazılarının bu düşüncesini aykırı bulabileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Sadece o
PKK-BDP buluşması, koklaşması, öpüşmesini suç kabul ederek ondan dolayı dokunulmazlık kaldırmak ne kadar ciddi bir iştir ve sadece bundan dolayı kaldırırsanız diğer dosyalarından dolayı yargılama yapamayacağınıza göre neyi amaçladığınızı iyi düşünmeniz lazım.
Ben çok basit bir şey söylüyorum. Bütün dokunulmazlıklarla ilgili dosyalara henüz el sürmediğimize göre, bugüne kadar beklettiğimize göre yeni anayasa çalışmaları da devam edip belki de bu yılın sonunda sonuçlanabileceğine göre, dokunulmazlık konusunu bizim yeni anayasada çözmemiz lazım. 4 partinin müştereken hazırlayacağı bir anayasada dokunulmazlık nasıl tarif edilecek ve nasıl sınırlandırılacak bunu görüp yeni anayasamızdan sonraki dokunulmazlığı tekrar Meclis'te önümüze koymamız gerekir diye düşünüyorum.
Çünkü sonuçları siyasidir. Siyasi sonuç elde edeceksek, PKK'nın da BDP'nin de bundan karının ne olacağını düşünmemiz lazım.
Bir parti ki her gün 'beni kapatın' diye bağırıyorsa, bir milletvekili ki her gün 'benim dokunulmazlığımı kaldırın çünkü ben suç makinesiyim, her gün bu suçu işleyeceğim' diyorsa bizim bunların ekmeğine yağ sürmemizin ne kadar faydası var bence bunu iyi düşünmemiz gerekir.''
"OLAĞANÜSTÜ HAL SÖZ KONUSU DEĞİL"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, düşürülen Türk askeri uçağıyla ilgili, ''Uçağımız düştüğü andan itibaren kilometresiyle, rotasıyla, nerede vurulup nerede düştüğü ile söylediklerimizin bir santim bile aykırı olacak bir gelişme elde edilemedi'' dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin gayri nizami bir harp yaşandığı bu nedenle olağanüstü hal ya da sıkıyönetim ilan edilmesi çağrısında bulunduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, ''Bu çağrıya hayır diyeceğim, çok zamansız bulacağım, çok tehlikeli bulacağım'' dedi.
Olağanüstü halin, sonra sıkıyönetim ilanının ve buna yol açacak sebeplerin Anayasa'da ortaya konduğunu hatırlatan Arınç, ''Türkiye sıkıyönetimle geçmişte çok karşılaştı. Özellikle darbelerden sonra veya olağanüstü dönemlerde. Olağanüstü halle zaten 20 sene ülke yönetildi, en azından ülkenin büyük bir bölümü. Biz geldiğimizde kaldırdık, o şeref bize ait. Çünkü olağanüstü halden dolayı bölgede çok büyük haksızlıklar yapıldı, çok büyük yanlışlıklar yapıldı'' diye konuştu.
Türkiye'de
olağanüstü hal veya
sıkıyönetimin söz konusu olmadığını kaydeden Arınç, şöyle devam etti:
''Ne olağanüstü hal ilan etmeye niyetimiz var ne sıkıyönetimi aklımıza getirmeyi düşünmeliyiz. Yani Bahçeli'ye ben daha sorumlu konuşma ve öneriler getirme noktasında istirhamda bulunmak istiyorum ve nezaketle bunu söylüyorum. Çünkü bunların konuşulması ülkede ayrıca siyasi bir gerginliğe yol açabilir. Halkta derin bir endişeye ve üzüntüye yol açabilir. Hükümet ve güvenlik güçleri görevinin başında. Yapılması gerekenler yapılıyor, eleştiriler varsa Meclis'te yaparsınız. Gensoru yaparsınız, genel görüşme istersiniz. Mecliste denetleme imkanları fevkalade fazla, MHP'nin sayısı da en azından meclis soruşturması açmaya yetmese bile 3-4 tane ödünç alır, açar. Araştırma isterse 20 tane yeterli, gensoru vermek isterse 20 tane yeterli. Her bir milletvekili 10 tane soru sorabilir. Meclis kürsüsünden bu meseleleri ne için gerekli olduğunu isterse anlatabilir, ama böyle sıkıyönetim gerekli, olağanüstü hal gerekli sözleri... Ben Türkiye'de bir daha yaşanmayacağını düşünüyorum.''
SURİYE'DE DÜŞÜRÜLEN UÇAK
''
Suriye'de düşürülen uçak, füze ile mi düştü yoksa uçaksavarla mı, pilotaj hatası mı? Netlik var mı?'' sorusuna Arınç, ''Bize göre, bizim o günden itibaren iddia ettiğimiz hususlar tamamen gerçekleşti'' cevabını verdi.
Bülent Arınç şunları kaydetti:
''Ama belki uluslararası bir boyutu olabilir, en azından iki ülke arasındaki bir meseledir. Biz hem harici istihbaratımızla hem kendi radar test kayıtlarımızla hem uçaktan edindiğimiz bilgilerle bütün bunları tekrar, bizim için çok önemli, Eskişehir'deki Ana Jet Üs Komutanlığımızdaki teknik laboratuvarlarda, umarım ki bugünlerde sonuçlanmak üzere, onun sonucunu kesin olarak ilan etme ve açıklama noktasına geleceğiz. Ama şu an itibarıyla uçağımız düştüğü andan itibaren kilometresiyle, rotasıyla, nerede vurulup nerede düştüğü ile söylediklerimizin bir santim bile aykırı olacak bir gelişme elde edilemedi.''
''O zaman şu an itibarıyla füzeyle vurulduğu öne çıkıyor'' denmesi üzerine de Arınç, ''Evet'' yanıtını verdi.
AFYONKARAHİSAR'DAKİ PATLAMA
Afyonkarahisar'daki patlama ile ilgili askeri savcılığın incelemelerinin sürdüğünü bildiren Arınç, kaza olasılığını ön plana çıkaran savcılığın ilk değerlendirmelerine değindi.
Arınç, ''Bir ön inceleme açıkladı. O sonucu açıklarken bence, Sayın Kılıçdaroğlu'nun biraz da fütursuzca, pervasızca, sorumsuzca yaptığı bir konuşmanın karşılığıdır'' dedi.
Bülent Arınç, şunları söyledi:
''Hatırlayacaksınız durup dururken bir gazeteciye 'bana üst düzey komutanlar, askerler dediler ki bu yüzde 99 sabotajdır' o gün biz de Bakanlar Kurulu'ndaydık, çıktıktan sonra ben dedim ki, bu ciddi bir iddia. Evet her türlü ihtimal bunun içerisinde araştırılacaktır, ama yüzde 99 sabotaj diyorsanız ve size bu bilgiyi bir askerin verdiğini söylüyorsanız, bunun kaynağını açıklayın da o konuda da tahkikat yapalım. Kendisine sordular, önce sustu. Sonra 'bu tartışılan bir konu' dedi. Arkasından herkes açıkla açıkla deyince, ertesi gün 'üst düzey komutanlar' tabiri gitti yerine 'uzmanlar' geldi. 'Emekli demiştim de o yazdı, yazmadı' oldu. Ama daha da kötü bir şey yaptı Sayın Kılıçdaroğlu, bir ana muhalefet liderine yakışmayacak sorumsuzluktur, o da şudur; askeri savcılık bunun nasıl olduğunu, bir kaza ihtimali olabileceğini ama kesinlikle sabotaj ve bir dış etkene açık olmayan bir olay olduğunu söylediği zaman, 'askerin biri bir pimi çekmiş' denildi. Buna karşılık Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği şu; 'Asker kaza ile ihmalle çekmemiştir mutlaka kasıtla çekmiştir.'
Şimdi bu cümleyi düşündüğünüz zaman şu aklınıza geliyor, içerde 25 askerimiz şehit oldu, hayatta kalan yok. Demek ki bunların içerisinden bir tanesi, içeriye sabotajcı olarak girmiş, bir intihar saldırısı gerçekleştirmek istemiş, pimini çekmiş arkadaşlarıyla beraber cephaneliği havaya uçurmuş. Söz bu, kimin sözü Kılıçdaroğlu'nun. Kim bu kişi? Belli değil. 25 kişinin her biri o kişi olabilir.
Yani Kılıçdaroğlu şu ihtimali söylüyor, 'bu 25 kişinin içerisinde bir hain vardı, o hain bu pimi çekti ve bina havaya uçtu.' Allah'tan kork. Herkesin gözyaşı döktüğü bir Türkiye'de yani siz o askerin içerisinde bir hain olduğunu söyleyeceksiniz, ismini vermeyeceksiniz, 25 şehidimiz de bu töhmetin altında kalacak. Bu ne kadar büyük bir sorumsuzluktur.''
Her türlü ihtimalin olabileceğini vurgulayan Arınç, ''Ama Afyon'da şehir dışında, tamamen askeri önlemlerle korunan bir bölgede, askeri bir mahalde ve askeri bir görevin ifası sırasında bir olay meydana geliyor, sen yüzde 99 sabotajdan çark ediyorsun, arkadan da 'pimi çeken kasıtla çekmiştir' deyip, 25 askerin her birini hain sayıyorsun, olacak şey değil. Askeri savcılık sonucu açıklayacak'' diye konuştu.
''HALUK KOÇ'UN DOĞRUSU AKLINA ŞAŞIYORUM"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç'un, ''Oslo görüşmeleri'' iddiasına ilişkin, ''Haluk Koç'un doğrusu aklına şaşıyorum. Bizi sen neyle vurmaya çalışıyorsun, bu görüşmeler yapıldığı içindir ki MİT o zaman tebrik edilmiştir'' dedi.
Sabahat Tuncel ile ilgili verilen yargı kararı ve tartışmaların hatırlatılması üzerine Arınç, bu konuya daha önce de cevaplar verdiğini, bu cevapları nedeniyle eleştirildiğini ifade etti.
Bazı kesimlerin kendisinin yanlış yaptığını düşündüğünü anımsatan Arınç, şöyle konuştu:
''Seçilmiş milletvekillerinin seçildikten sonraki çalışma yerlerinin parlamento olduğunu söylüyorum ve hatta o zamanlar 'Sabahat Tuncel bile tahliye edildiyse niçin bu arkadaşlarımız milletvekillerimiz tahliye edilmiyor' diye düşüncemi de ifade etmiştim. Şimdi o noktaya gelindiyse benim bir sene öncesinden söylediklerim tekrar ediliyor demektir. Şunu söylemeliyim, tutukluluk bir tedbirdir. Bu tedbir ne zaman ortadan kalkar bunu mahkeme tayin eder. Milletvekili seçilmekle de bu iş olabilir, aynı zamanda insanlar yani kaçma endişesi kalkar ortadan, deliller tamamen toplanmış olur, dava yürümeye başlar, sanığın sorgusu yapılır, ondan sonra tahliye edersiniz. Tahliye mutlaktır, tutuklama istisnaidir, dolayısıyla Sabahat Tuncel o zaman tahliye edilmiş 4 sene davası devam etmiş ve şimdi mahkumiyet almışsa bir de bunun Yargıtay safhası var. Yargıtay onarsa hem bu Tuncel'in cezaevine girmesinin yolunu açacaktır hem de milletvekilliğinin düşmesinin yolunu açacaktır.''
Meclis tatile girmeden önce 3. Yargı Paketini çıkardıklarını belirten Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Burada mükemmel bir iş yaptık bana göre, sadece bir maddesini söyleyeyim, yine BDP milletvekillerinden geçen dönem seçilip de 2011 seçimlerinde, sanıyorum 1 yıl 8 ay veya 9 ay ceza almış Kemal Aktaş var, şahsen tanımadığım ismini söylüyorum, şu anda belki Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu, örgüt propagandası yapmaktan dolayı ağır ceza mahkemesi tarafından mahkum edilmiş. Biz 3. Yargı Paketi'ne şunu koyduk; 'Düşüncesini açıklamaktan ve basın yayın yoluyla işlenen suçlardan dolayı 5 yılın altında kalanlar ertelenecek' dedik. Dolayısıyla Kemal Aktaş ondan istifade etti, milletvekilliği düşmedi. Bu kanun çıkmadan önce milletvekilliği düşecekti. Ama şimdi bu sınır Sabahat Tuncel'i kapsamıyor. Çünkü o bir bildiri okumuştu veya nevruzda bir konuşma yapmıştı bildiğim kadarıyla onu biz düşünce açıklaması saydık. Çok lehte bir düşünce açıklaması kabul ettik, Terörle Mücadele Kanunu'nun önemli bir maddesi bu. Ama Tuncel'in ki örgüt adına, örgüt üyeliği yapmak suretiyle herhangi bir eylemdi bildiğim kadarıyla. Şüphesiz burada 3. Yargı Paketi'ndeki değişikliği uygulamak mümkün olmayacak ama pek çok suçlamalarda davaları devam edenler, çünkü Anayasa'nın 83. maddesindeki dokunulmazlık, içinde 14. madde istisnasını taşıyor. Yani devlete karşı işlenen veya terör amacıyla işlenen suçlarda dokunulmazlık çalışmıyor zaten. Dolayısıyla bugün milletvekili olup da hakkında mahkemesi devam eden bildiğim kadarıyla sayın Ahmet Türk de içlerinde olmak üzere pek çok davalar var. Bu daha çok BDP'yi o muhatap olan insanları ilgilendirir. Ama siz milletvekilleri açısından sordunuz, şu anda 8 olması lazım bu milletvekilleri 'Evet biz de Sabahat Tuncel gibi tutuksuz yargılanabilir, sonunda hükme göre de mahkeme hareket edebilir' der ve bunda da haklı olabilir.''
CHP'NİN ''OSLO GÖRÜŞMELERİ İDDİASI''
CHP'li Haluk Koç'un Oslo'yla ilgili açıklamaları anımsatılarak, görüşünün sorulması üzerine de Arınç, ''Sayın Koç'un elinde tuttuğu, bizim görmediğimiz kağıttan bazı maddeleri de açıklamak suretiyle yaptığı şeyi, bugün gazetelerde kendisini eleştirenlerin de bunu gayri ciddi bulanların da yazılarını okumalarını tavsiye ediyorum. Bu o kadar gayri ciddi bir şey ki bunlar konuşulalı bir sene oldu zaten. Bir sene öncesinde 'işte belli bir yerde yapılan bir görüşme ortaya çıktı. Deşifre edildi.' Burada istihbaratta başkan yardımcısı Afet hanım diye bir kişi var. O zaman Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olan sonra MİT'te görev alan Hakan Fidan var, karşı taraftan da Karasu vesaire o var. Bir de koordinatör ülke denen bir ülkenin temsilcisi var, bunların hepsi bir seneden beri konuşuluyor. Şimdi 'terörün sona ermesi için her şey yapılmalı, her şey konuşulmalı' denen bir siyasi partinin parti sözcüsü üstelik, genel başkanından farklı bir tavır içerisinde, diyelim ki Sezgin Tanrıkulu'ndan farklı, Faruk Loğoğlu'ndan farklı, ondan farklı bundan farklı bir tavır içinde, AK Parti'yi Oslo görüşmeleriyle vurmaya çalışıyor. O zaman da Başbakanımız ifade etti, Hükümette temsilen hiçbir görüşme yapmadık biz. Ama devlet geçmişte de olduğu gibi istihbaratla, yani bu işleri yapmakla görevli olan aygıtını kullanarak, görüşme yapmış olabilir. Bugün yazı yazanlar, siyasetçiler ne diyorlar, ne yapın yapın, bu terörü bitirin.''
''BİZİ BİR SENE ÖNCEKİ PİŞEN BİR AŞTAN YEMEYE ZORLUYOR SAYIN KOÇ''
''Tekrar görüşmeye ihtiyaç var mı?'' sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:
''İhtiyaç olursa görüşülür. Belki de görüşülüyor, en azından MİT açısından. MİT çünkü bu terörü sona erdirmek için bütün bağlantıları dikkate alır. Gider Avrupa ile görüşür, gider doğu ile görüşür, batı ile görüşür. Bunu ben bilmem, ediyordur etmiyordur. MİT'in görevi bu. Esasen kanununda da zaten bu işi yapanlara bir koruma zırhı getirilmiştir. Bunu bir savcı görmedi, savcı görsün diye daha büyük harflerle yazdık, kanunu değiştirdik. MİT bunu yapmazsa suçlu olur zaten, görevini yapmamış olur. MİT veya benzeri kurumların bu tür temaslar yapması da yanıltıcı da olabilir, hedefe giden de olabilir, palavradan da olabilir, gösteri de olabilir, tiyatro da olabilir...Yapar bunu, yapması lazım, ne için insanlar ölmesin diye. Bir işin sonuna varmak için. İslam'da bile karı kocanın arasını bulmak için yalan konuşmak bile caizdir. Örnek ne kadar tuttu bilmiyorum ama MİT bunu yapmazsa görevini yapmamış olabilir. Biz onu oraya gitti, konuşma yaptı diye nasıl suçlarız. Haluk Koç'un doğrusu aklına şaşıyorum. Bizi sen neyle vurmaya çalışıyorsun, bu görüşmeler yapıldığı içindir ki MİT o zaman tebrik edilmiştir. Demek ki bir barış süreci başladı denilmiştir. Arkasından uzun bir süre Türkiye'de terörle ilgili belki de olumlu gelişmeler olmuştur. Şimdi aslında herkesin tekrar böyle bir görüşmeye ihtiyaç vardır dediği bir süreçte, bizi bir sene önceki pişen bir aştan yemeye zorluyor Sayın Koç.''
İMAM HATİP OKULLARI
İmam hatiplilere askeri okulların da yolunun açıldığının anımsatılarak, ''Başbakan'ın da bu noktada açıklamaları var 'imam hatipleri terörist yetiştirmediği için mi kapattınız' dedi. Siz bu eleştirileri ne noktaya koyuyorsunuz?'' sorusu üzerine Arınç, ''Başbakanımızın eleştirisi imam hatip lisesinin açılışında yaptığı bir konuşmadır. İmam hatip liseleri ülkemizde çoğu zaman bir üvey evlat gibi görülmüştür ve belli bir dönemde de kapılarına kilit vurulmuştur. En son 28 Şubat'ta... Onun öncesi de vardır. Meslek liselerinin tamamen kapatılması, imam hatiplerin orta kısmının kapatılması için hazırlanmış bir tezgahtır. Bu okullardan geçmişte mezun olanlar üniversitelere girebiliyordu, kaymakam, hakim, savcı olabiliyordu. Hepsi de çok başarılıydı ama bunu bir tehlike olarak gören irtica paranoyası adı altında Türkiye'de böyle bir tehlikenin varlığını söz konusu edenler bu okullardan ve mezunlarından hep korktular. İmam hatip okulları da diğer düz liselerde eğitim içerisinde yer alan bütün kurumlarımız da bizim Milli Eğitim Bakanlığımızın temel hedefleri içerisinde çalışıyorlar. Bu okullara bugüne kadar ters bakışı, üvey evlat muamelesini hatırlatmak için Başbakanımız onu söyledi. Ben de onun benzerleri pek çok konuşmalar yapıyorum. Ama biz imam hatibi diğer okullarımızdan ayıramayız. Diğer okullarının mezunlarının en azından 4 4 4 içerisinde yer alan bütün okullarımızın mezunları, kazanabilirse ve elbette yarışmalarda başarılı olursa, her okula girebilmeli. Dolayısıyla askeri okullara da bir kaynak olarak imam hatip okulları mezunlarının gidebilecek olması bence çok demokratik, çok eşitlikçi çok uygun...''
ANGELİNE JOLİE'NİN TÜRKİYE ZİYARETİ
''Angeline Jolie'nin casus olduğu bilgisi geldi MHP'den, hükümetinizde böyle bir bilgi var mı?'' sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:
''Çok sorumsuz bir davranış. Angeline Jolie'yi ben görmedim, tanımam yani, İdris Naim Bey görme şansına kavuştu. Bizim Başbakanlığa gelmiş de bizim başbakanlıkta çalışan çocuklar söyledi, 'biz de fotoğraf çektirdik' diye. Dünyaca ünlü bir aktris ama en çok önemli olan hadise BM'nin Özel Temsilcisi olarak gelmesi. Dünyada bu sıfatıyla biliniyor. Bu sıfatla sadece Türkiye'ye değil. Başka ülkelere de ziyarette bulunuyor. Onun Türkiye'ye gelmesi kampları ziyaret etmesi, kamplar sebebiyle Türkiye'nin davranışlarını övmesinden daha güzel ne olabilir. Ona casusluk suçlaması yapmak, onu küçültecek, aşağılayacak ifadeler kullanmak yakışmıyor. Ben bu kanaatte değilim. BM'nin verdiği bir görevi yerine getiriyor.''