Türk Hava Kuvvetleri'ne bağlı silahsız keşif uçağının Doğu Akdeniz'in uluslararası hava sahasında Suriye tarafından "kasten vurulduğu" kesinlik kazandığında, kozmik toplantılara giren bir kabine üyesiyle konuşuyorduk.
Önce Başbakan'ın hissiyatını açıkladı: "İçi içine sığmıyor!
Sonra, Türkiye'nin Ortadoğu'da geliştirdiği barış projesini hedef alan füzeye ilişkin yorumunu paylaştı: "Tetiği çekene değil, çektirene bakmak lazım!"
Dün, AK Parti Grup Salonu hıncahınç dolu hatta milletvekilleri bile ayaktaydı. Hem Esed rejimine ve arkasındaki güçlere verilecek mesaj hem de milli çıkarları koruyacak yeni yol haritası bekleniyordu.
Dantel gibi örülen "iletişim stratejisi" Meclis'te olumlu etkisini göstermişti. Haftasonu muhalefet partilerinin liderlerine verilen brifing sayesinde jet krizi şimdilik "siyasi malzemeye" dönüşmemişti. Sıra, Başbakan'ın yapacağı ilk konuşmaya gelmişti.
Gerek iç gerekse uluslararası kamuoyu açısından merak uyandıran o tarihi konuşmada iki ana eksen dikkati çekti:
1- Devlet adamı çizgisi. 2-Kasımpaşalı duruşu.
Soğukkanlılığın hâkim olduğu Başbakan profilinin ton farkları hemen anlaşıldı.
Örneğin...
* "Türkiye, yerini ve zamanını kendisi tespit ederek uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak gerekli adımları atacaktır."
Bunun anlamı çok netti: "Hiçbir hesabı açık bırakmaz, faturanın altını çizer, hesabı er ya da geç ödetiriz!"
* "Türkiye'nin büyümesinden rahatsızlık duyanlar var. Bölgedeki kukla yönetimleri Türkiye'ye karşı kışkırttıklarını çok iyi biliyoruz." Bu ifade, "Rusya-İran" ikilisine yönelik olarak algılandı.
* "Biz kimsenin taşeronu değiliz" sözü ise "Başkalarının kışkırtmalarıyla değil kendi gücüyle hareket eden bağımsız ülke" vurgusu içeriyordu.
* Başbakan, "Bu tür günlerde birlik ve beraberlik içinde olmak millet olmanın gereğidir" derken muhalefete de teşekkürü ihmal etmedi.
* Ve bam teli... Esed ve yandaşı ülkelerin anladığı dil: "Suriye rejimin sınırlarımızda oluşturduğu güvenlik risklerini tolere etmeyeceğiz ve karşılıksız bırakmayacağız!" Bu çıkışla, "meşru müdafaa" sınırları içinde düşük yoğunluktan başlayıp yüksek yoğunluğa varabilecek çatışmanın göze alındığı kayda geçirildi.
Tabii bir de tanıdığımız Tayyip Erdoğan'a özgü "beyan, tespit ve ikazlara" tanık olduk.
* Herkes bilsin ki Türkiye'nin dostluğu ne kadar değerliyse, gazabı da o kadar şiddetlidir.
* Sağduyulu olmamız acziyet gibi algılanmasın. n Türkiye'nin rüzgârı sert olur.
* Hasmane tutum sergileyenlere karşı yakıcı bir azap olmaya devam edeceğiz.
***
Özetle... Başbakan,
1- "Esed ya gidecek ya gidecek" dedi.
2- Suriye halkının özgürlük mücadelesine "açıktan ve daha güçlü destek" verileceğini söyledi.
3- Savaş çığırtkanlarına prim vermedi ama sabrın son sınırını da dosta düşmana ilan etti.