Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayraktar'ın yürüttüğü soruşturma kapsamında 8 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti. Mahkeme iddianameyi bugün kabul etti. 8 şüpheli hakkında dava açılmış oldu.
Ergenekon davasının tutuklu sanığı Mehmet Haberal'ın hastaneden taburcu olabileceğini ilişkin sağlık raporunun mahkemeye gönderilmediği iddiası üzerine yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan 58 sayfalık iddianamede, Profesör Doktorlar Erhan Kansız, Cengiz Çeliker, Zerrin Yiğit, Hatice Sezer Karcıer, Nazmi Gültekin ile Erkan Özhun, Songul Arı ve Muhammet Hüsrev şüpheli olarak yer alıyor. Şüphelilerin Ergenekon terör örgütüne yardım ve yataklık suçlamasıyla cezalandırılmaları isteniyor.
Haberal'ın İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde kaldığı sırada hastaneden taburcu olabileceğini gösteren sağlık raporunun mahkemeden gizlendiği iddia edilmişti. Konunun ortaya çıkması üzerine enstitüdeki doktorların da aralarında bulunduğu kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Prof. Dr. Haberal'ın sağlık raporuyla ilgili iddianame
''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu bulunan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın mahkemeye gönderilmeyen sağlık raporuna ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, ''Mehmet Haberal'ın tedavi gördüğü hastanenin uzmanı konumundaki Cengizhan Türkoğlu, ileri tetkik ve tedaviyi kabul etmeyen sanık Haberal'ın yatarak tedavisinin zorunlu olmadığını belirtilmiştir'' denildi.
İstanbul özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayraktar tarafından hazırlanan ve 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 58 sayfalık iddianamede, ''Silahlı Ergenekon terör örgütü''nün yapılanması anlatıldı.
''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan Mehmet Haberal'ın, tutuklanma ve hastaneye yatış sürecine ilişkin bilgi verilen iddianamede, Haberal'ın tedavi görmeye başlamasından bir süre sonra taburcu edilmesine yönelik heyet raporu düzenlendiği, ancak bu raporun işleme konulmadığı gibi yargılamanın devam ettiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne de gönderilmediği kaydedildi.
İddianamede, söz konusu raporun adli mercilerden saklandığı ve bu rapordan sonra farklı tarihlerde şüphelinin yatarak tedavisinin hayati öneme haiz olduğunu gösterir raporlar düzenlendiği, sanık hakkında düzenlenen raporların bir kısmının sanık müdafileri aracılığıyla mahkemeye ulaştırıldığı ifade edildi.
Soruşturma mahkemenin suç duyurusuyla başladı
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, sağlık raporunu mahkemeye ve Adil Tıp Kurumu'na göndermeyen sorumlu ve yetkililer hakkındaki suç duyurusu üzerine İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde görevli bir kısım personel hakkında soruşturma işlemlerinin başlatıldığı belirtilen iddianamede, ''Yapılan inceleme neticesinde, sanık Mehmet Haberal'ın tedavisinde görev alan bazı doktorların, sanığın taburcu olmasına yönelik düzenlenen 16 Ekim 2009 tarihli raporu gizlediği, bu tarihte verilen taburcu edilme kararını geçiştirerek yerine getirmediği, raporun kamuoyunda duyulmasından sonra bu raporun geçersiz olduğu yönünde yeni raporlar ile sanığın Adli Tıp Kurumu'na sevkini engellemeye çalışır raporlar düzenlediği, hazırlanan raporların sanık avukatlarının başvuruları sonrasında hazırlandığı anlaşılmıştır'' denildi.
Haberal'ın bu süreçte, hakkında tutuklama kararı veren ve tutukluluğa itirazları reddeden hakimler hakkında tazminat davası açtığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nde görülen dava sonucunda, şüpheli hakkında tutuklama kararı veren ve tutukluluğa itirazları reddeden 9 hakimin tazminata mahkum edildiği hatırlatılan iddianamede, şüphelinin yatarak tedavisinin zorunlu olmadığını gösterir raporun Yargıtay'ın inceleme tarihinden önce tarihli olmasına rağmen, dosyada mevcut bulunmadığı ve dosyada sadece şüphelinin yatarak tedavisinin zorunlu olduğunu belirtir raporların bulunduğu, sanığın taburcu edilmesini öngörür raporun kamuoyunda duyulmasından sonra ise Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 12 Ekim 2010 tarihli yazısıyla sanık hakkında verilen 16 Ekim 2009 tarihli heyet raporunu kardiyoloji enstitüsünden istendiğinin anlaşıldığı belirtildi.
İddianamede, Mehmet Haberal hakkında tedavi gördüğü kurumca düzenlenen raporların iki kez Adli Tıp Kurumu heyetince incelendiği, neticede sanığın yatarak tedavisine gerek duyulmadığının belirtildiği, sonrasında sanığın taburcu edilerek cezaevine konulduğu hatırlatıldı.
Haberal'ın refakatçisi
Soruşturmanın devam ettiği sırada, Mehmet Haberal'ın refakatçisi olduğu sonradan anlaşılan şüpheli Muhammet Lütfullah Hüsrev'in, Mehmet Haberal'ı ziyarete gelenleri savcılığın izni olmaksızın usulsüz ve gizli bir şekilde sanıkla görüştürdüğü ifade edilen iddianamede, Hüsrev'in sanığın tedavisini yapan görevlilerle samimi ilişkiler kurarak taburcu edilmesi ve cezaevine gönderilmesini engellemek için Haberal'ın sağlık durumu hakkında kanaat bildirme ve karar vermeye yetkili kişiler olan İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Zerrin Yiğit, Enstitü Müdürü Erhan Kansız, Prof. Dr. Cengiz Çeliker, Prof. Dr. Hatice Sezer Karcıer, Doç. Dr. Emir Özgür Barış Ökçün ile servis doktoru Nuh Nazmi Gültekin ile yakınlaşmaya çalıştığı kaydedildi.
İddianamede, diğer refakatçi şüpheli Erkan Özhun'un da Muhammet Lütfullah Hüsrev'in kontrolünde ve onunla birlikte hareket ettiği, bu şüphelilerin Haberal'ın tedavi gördüğü odasının giriş çıkışını kontrol altına aldıkları, hastane dışında da bu amaçla örtülü bir şeklide korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerine başvurdukları, yine hastane çevresinde ayrıca kendilerini koruma görevlisi olarak tanıtan bazı şüphelilerin de bulunduğu kaydedildi.
Soruşturmanın devam ettiği sırada şüphelinin yatarak tedavi gördüğü hastanede tutukluluk şartlarına uygun davranılmadığı ile ilgili olarak Hakimler ve Savcılar yüksek Kurulu (HSYK) başmüfettişlerince ayrı bir soruşturma yapıldığı hatırlatılan iddianamede, İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü ile Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporlara da yer verildi.
''Enstitüde Haberal kadar uzun yatarak tedavi olan yok''
Mehmet Haberal kadar uzun süreyle kardiyoloji enstitüsünde yatarak tedavi olan başka bir hastanın bulunmadığı belirtilen iddianamede, 16 Ekim 2009 tarihli raporun, heyette tartışılarak ve birlikte kanaate varılarak alınan kararlarla tanzim edildiği bildirildi.
Söz konusu raporun zamanlama bakımından uygun bir rapor olduğunun, sanığın bir dönem tedavisini yapan doktorlarca da ifade edildiği anlatılan iddianamede, kardiyoloji enstitü müdür yardımcısı tanık Barış Ökçün ile uzun yıllardır Cerrahpaşa Sağlık Kurulu'nda görev yapan uzmanların, normal şartlarda bir hastanın taburcu edilmesi ve hastaneden taburcu işlemlerinin ilgili servis doktorlarınca yapıldığı, ayrıca herhangi bir sağlık kurulunun kararına ihtiyaç duyulmadığı, kuruldan rapor istenmesinin yasal olmadığı, farklı bölümlerle konsültasyon yapılmasının da sağlık kurulundan karar alınmasını gerektirmeyeceği, konsültasyonu yapan doktorların birlikte değerlendirme yapmalarının yeterli olacağını bildirdikleri kaydedildi.
Sanığın kardiyoloji enstitüsünden taburcu edilmesinden sonra psikiyatri servisinden sözlü olarak bile görüş sorulabileceği halde, psikiyatri tedavisiyle ilgilenen doktorlara dahi sorulmaksızın Cerrahpaşa Sıhhi Kurulu'na sevk edilerek sürecin bilerek uzatıldığı savunulan iddianamede, ''Tutukluluk halinin herkesin sağlık durumunu etkileyeceği, sanık Mehmet Haberal'ın sadece psikolojik açıdan hastanede yatmasını gerektirir bir durumun ilk günden itibaren hiç olmadığı, aksi takdirde tüm psikiyatri kliniklerinin cezaevine dönüşeceği, kardiyolojik açıdan sanık Mehmet Haberal'ın taburcu edilmesinin psikiyatrik tedavisiyle ilgisinin olmadığı ve sanığı psikiyatrik açıdan tedavi edenlere bu yönde verilen kararın söylenip görüşlerinin alınmadığı, bu hususların sanığı psikiyatrik açıdan tedavi edenlerce dile getirildiği anlaşılmıştır'' denildi.
''Taburcu işlemleri göz ardı edildi''
Raporun sanığın taburcu edilmesi anlamına geldiği ve bu sebeple konuyla ilgili Cumhuriyet savcılığının da bilgilendirildiği, raporun cuma gününe denk gelmesi sebebiyle taburcu işleminin gerçekleştirilmediği, normal şartlarda pazartesi günü derhal yerine getirilmesi gereken taburcu işlemlerinin pazartesi günü de yapılmadığı ve salı günü sanığın sıhhi kurula sevkini isteyen raporun düzenlenmesiyle taburcu işlemlerinin tamamen göz ardı edildiği belirtilen iddianamede, Mehmet Haberal'a gerekli olan ICD tedavisinin bu konunun uzmanı olan tanık Cengizhan Türkoğlu tarafından teklif edildiği, bu yönde tedavi uygulandığında Haberal'ın hastanede kalmasına gerek olmayacağı ifade edildi.
Mehmet Haberal'ın tedavinin sonuçlarını bildiği için kendisine önerilen tedaviyi kabul etmediği, dolayısıyla hastanede yatarak tedavi olma yönteminden istifade ettiği ileri sürülen iddianamede, kendisine önerilen tedaviyi kabul etmeyen hastalara sorumluluğu kabul ettiklerini belirtir yazı imzalatıldığı ve taburcu edildikleri, ancak Haberal'a bu uygulamanın yapılmadığı kaydedildi.
''İşlem rutin değil''
Hakkında taburcu kararı verilen sanığın taburcu edilmemesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne sevkine ilişkin enstitüde görevli doktorların da açıklamada bulunamadığı, bunun yapılan işlemin rutin olmadığını gösterdiği savunulan iddianamede, ''Sanığın neredeyse tüm raporlarında yer alan ventriküler taşikardi teşhisi ile ilgili de uzmanın tanık Cengizhan Türkoğlu olduğu, bu hususlar ortaya çıktığında uzman olarak kendisinin görüşüne danışıldığı, yatarak tedavinin ani ölüm riskini engellemediği, sadece ani müdahale için gerekli olduğu, ileri tetkik ve tedaviyi kabul etmeyen sanık Mehmet Haberal'ın yatarak tedavisinin zorunlu olmadığı, sanığın tedavisiyle ilgilenen ve sanığın hastalığı konusunda tedavi gördüğü hastanenin uzmanı konumunda bulunan Cengizhan Türkoğlu tarafından belirtilmiştir'' denildi.
İddianamede, Haberal'ın taburcu edilmesini öngören 16 Ekim 2009 tarihli heyet raporunun geçersiz olduğu ve işleme konulmadığını, sadece hazırlanmasının düşünüldüğünü ifade eden ve bu raporu geçersiz kılmak için yazıldığı anlaşılan Prof. Dr. Hatice Sezer Karcıer imzalı 30 Eylül 2010 tarihli raporun, Erhan Kansız'ın ısrarıyla hazırlatıldığı kaydedildi.
Karcıer'in geçersiz kılmaya çalıştığı heyet raporunda kendi imzası olmamasına, raporu bir kez bile okumamasından dolayı raporda yer alan hususları bilmemesine rağmen, sanık avukatlarının talebine cevap vermek için sanığın lehine olan bir raporu aceleyle hazırladığı ifade edilen iddianamede, bu rapor hazırlanırken şüpheli Zerrin Yiğit'in de rapor içeriğini şüpheli Hatice Sezer Karcıer'e anlattığı, 30 Eylül 2010 tarihli raporun hazırlanışındaki yanlışlığın ve hukuka aykırılığın şüpheli Hatice Sezer Karcıer tarafından da ifade edildiği anlatıldı.
İddianamede, Karcıer'in tek imzalı raporu ile heyet raporunu geçersiz kılmasındaki usulsüzlüğün Kardiyoloji Enstitüsü Müdür yardımcısı tanık Barış Ökçün tarafından da dile getirildiği belirtilen iddianamede, ''16 Ekim 2009 tarihli raporun geçerli ve önerileri bakımından uygun bir rapor olduğu, bu raporun Hatice Sezer Karcıer tarafından hazırlanan 30 Eylül 2010 tarihli raporla geçersiz kılınmasının mümkün olmadığı, Hatice Sezer Karcıer tarafından yazılanların gerçeği yansıtmadığının şüpheli Cengiz Çeliker tarafından beyan edildiği, sanığın taburcu edilmesi kararına karşılık yeniden rapor düzenlenmesi ve sıhhi kurula sevk edilmesi hususlarında şüpheli beyanlarının kendi içinde ve tanık beyanlarıyla çelişki arz ettiği anlaşılmıştır'' denildi.