12 Eylül darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın 2. duruşmasında, müdahil avukatlarından Müşir Deliduman, sanıkların mal varlıklarına tedbir konulmasını talep etti.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 2. duruşmasına, iddianamede adı geçen ''mağdur ve müştekiler'', katılma talebinde bulunanlar, avukatlar ve izleyiciler ile basın mensupları alındı.
Duruşmada söz alan İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 13 Eylül 1980'de gözaltına alındıktan sonra kaybolan Cemil Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır'ın, davaya müdahil olma isteğini içeren dilekçesini mahkemeye sunduklarını bildirdi.
Darbe öncesinde CHP Sivas Milletvekili olduğunu ifade eden Azimet Köylüoğlu, ihtilalin ardından polisin ve askerin, evine zorla girdiğini, ''dokunulmazlığının olduğunu'' söylemesine rağmen, ''silah kullanılacağı'' ikazıyla gözaltına alındığını anlattı.
Bu süreçte işkenceler gördüğünü, siyaset hayatının sonlandırıldığını dile getiren Köylüoğlu, 1978 Eylül'ünde Sivas'ta meydana gelen, can ve mal kaybına neden olan olayların, darbeye zemin hazırlanması için gerçekleştirildiğini ileri sürdü.
Sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın tarih önünde hesap verdiğini kaydeden Köylüoğlu, ''İnsanlık suçu işleme yaftası onlara yeterli bir cezadır. İnsanlık suçu işleyenlerin, işkencecilerin yargılanması için ben buradayım. Bir daha bu ülkede darbe yapılmamas
ı için hesap sorulması gerektiğine inanıyorum'' dedi.
Köylüoğlu, sadece iki sanığın değil, 12 Eylül sürecinde görev alan diğer kişilerin de sanık olarak yargılanmalarını istedi.
''12 Eylül bilerek, istenilerek hazırlanmıştır''
Darbe öncesinde CHP Kahramanmaraş Milletvekili olan Hüseyin Doğan da Maraş olaylarının 12 Eylül darbesine giden yolda en önemli kilometre taşlarından biri olduğunu iddia etti.
Maraş olaylarında birçok insanın öldüğünü, binlerce insanın sürgüne tabi tutulduğunu öne süren Doğan, olayların önlenmesi konusunda jandarmaya, valiliğe yapılan başvuruların yeterince yerine getirilmediğini savundu.
Söz konusu olaylarla ilgili, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e gittiğini anlatan Doğan, şunları kaydetti:
''Sayın Başbakanımız olaylardan haberdardı ve müdahale etmeye çalışıyordu. Kendisi bu sırada bir komutanı aradı. Ancak olumlu cevap alamadığı için telefonu masanın üzeri
ne öfkeyle bıraktığına şahit oldum. Daha sonra biz bu konunun değerlendirilmesi için Başbakanımızın talimatıyla Kahramanmaraş'a hareket ettik. Memlekete vardık, memleket harap, biz ne jandarma komutanını ne de İçişleri Bakanını görebildik. İçişleri Bakanı 'olayları sol birtakım fraksiyonlar çıkardı' diye beyanatta bulundu. Bu olayların içerisinde ailem de mağdur oldu.
Gerekli tedbirler alınsaydı, bu kilometre taşları yerleştirilmeseydi 12 Eylül olmayacaktı. 12 Eylül bilerek, istenilerek hazırlanmıştır. Sadece Evren ve yanındakiler değil, Emniyet amirleri, ilgili kurumlar da bu sürece katılmışlardır. 19 Aralık'ta başlayan olaylarla ilgili büyük bir kuvvet ancak 25 Aralık'ta getirildi. Neden bir hafta beklendi?''
''Vatan hainliğiyle suçlanmaları talebi''
Darbe öncesinde CHP Çorum Milletvekili olan Şükrü Bütün de Çorum'd
a nüfus cüzdanlarına göre ayrımcılık yapılarak, ''cami yakıldı'' yaygaralarıyla 57'den fazla insanın öldürüldüğünü, yüzlerce insanın yaralandığını, onlarca insanın kaybolduğunu, 500'den fazla ev ve iş yerinin yakılıp yağmalandığını ileri
sürdü.
Çorum'da güvenlik önlemlerinin bilinçli olarak, kasten alınmadığını iddia eden Bütün, ''Çorum, Kahramanmaraş ve Sivas'ta meydana gelen kanlı olaylar 12 Eylül'e giden yollara döşenmiş kanlı birer taşlardı'' diye konuştu.
Dönemin, Türkiye Devrimci Komünist Partisi yöneticisi Mehmet Mustafa Yalçın da ''12 Eylül halka karşı yapılmış bir harekettir, halka zarar vermiştir. Sanıkların halk düşmanlığı ve ABD'ye hizmet etmelerinden dolayı vatan hainliğiyle suçlanmalarını istiyorum'' dedi.
İşkencede öldüğü ileri sürülen Nurettin Öztürk'ün abisi Fahrettin Öztürk de kardeşinin gözaltına alındıktan sonra Ankara'daki ''DAL merkezine'' götürüldüğünü ve burada işkenceler sonucu hayatını kaybettiğini iddia etti.
Çeşitli makamlara müracaatta bulunduğunu ancak bir sonuç alamadığını ifade eden Öztürk, gerçeğin ortaya çıkmasından rahatsız olacak güçlerin kendisini dolaylı olarak tehdit ettiğini öne sürdü. Öztürk, kardeşinin öldüğü dönemde ''DAL merkezinde'' 130 görevlinin bulunduğunu, bu kişilerin tespit edilerek ortaya çıkarılmasını talep etti.
'Katil' tartışması
Eski BBP Genel Başkan Yardımcısı Ökkeş Şendiller de davanın, darbecilerin ilk defa yargılanması açısından önemli olduğunu belirterek, kendisinin, Maraş olaylarının sanığı olarak yargılandığını, sıkı yönetim mahkemesinde beraat ettiğini söyledi.
Darbeye giden yolda, Kahramanmaraş, Sivas ve Çorum olaylarının kilometre taşı olduğunu öne süren Şendiller, bu olayların ''nerede bu ordu, nerede bu asker?'' şeklinde toplumda bir beklenti oluşturulmak için gerçekleştirildiğini savundu. Şendiller, bu olaylara ilişkin davalar görülmesine rağmen arka planının aydınlatılamadığını kaydetti.
Şendiller, o dönemde, Türkiye'de sivil hükümetlerin Yunanistan'ın NATO'ya girmesine sıcak bakmadığını, 12 Eylül darbesi yapıldıktan sonra Yunanistan'ın NATO'ya girmesinin önünün açıldığını iddia etti.
İhtilalin amacının terörü ve anarşiyi önlemek olmadığını ileri süren Şendiller, darbe öncesinde günde 10 kişinin öldüğünü, sokaklarda bombalı pankartların bulunduğunu, ancak 12 Eylül'de bunların hepsinin kesildiğini söyledi.
Müşteki avukatlarından Sabri Kuşkonmaz da ''Sayın Şendiller'in yanlışı şudur; 12 Eylül'den sonra kan kesilmemiştir, devrimcilerin kanı akıtılmıştır. Bu söylem cuntanın söylemidir. Bu tarihi yalana hala inanılmaktadır'' dedi.
İddianamede, Fatsa olaylarıyla ilgili cuntanın dilinin kullanıldığını savunan Kuşkonmaz, ''Bu tarihi davada gerçek ve yalanı ayırt edemezsek, cuntanın dilinden dışarı çıkamazsak kirli politikaya
alet olacağımız gibi, mevcut cuntacıları da aklamak anlamına gelecektir'' diye konuştu.
12 Eylül davasının tarihi olma koşullarının kaybedilmeye başlandığını ileri süren Kuşkonmaz, davanın politik söylemlere alet edildiğini, müdahil olunması için anayasa değişikliği için yapılan referandumda ''evet'' demenin ön şart olarak görüldüğünü öne sürdü.
Şendiller, Sabri Kuşkonmaz'a ithafen mahkemeye ''yalan ifadeyi düzeltmek istiyorum'' dedi.
Bunun üzerine Devrimci 78'liler Federasyonu üyesi Cumhur Yavuz, Şendiller'e ''katil'' diye bağırdı. Şendiller, bu sözün tutanaklara geçirilmesini istedi.
Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, salondakilere nezaketi korumaları yönünde uyarıda bulunarak, diyaloğu tutanağa geçirdi.
''Başbakan Erdoğan'a iftira atılıyor''
Avukat Müşir Deliduman da 12 Eylül'ün halka karşı yapıldığını, sadece iki sanığın değil darbeye hizmet eden diğer kişilerin de yargılanmasını istedi.
Sanıklar avukatının ''kurucu iktidardan'' bahsettiğini, kurucu iktidarın halkına işkence yapmasının ve katletmesinin sön konusu olamayacağını vurgulayan Deliduman, darbe sonucu pek çok işkence ve ölümün gerçekleştiğini söyledi.
Sanıkların kaçma ihtimali göz önünde bulundurularak tutuklanmalarını isteyen Deliduman, sanıkların mal varlıklarına tedbir konulmasını ve ifadelerde yer alan ve işkenceci olduğu öne sürülen Albay Raci Tetik'in yurt dışından getirtilmesini talep etti.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine izafeten Başbakanlık Hukuk Hizmetleri Başkanı Sami A
rslan da müdahil olma talebi olmadığı halde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a iftira atıldığını söyledi.
''Bu yargılamayı hükümete borçluyuz'' diyen Arslan, soyut bir kurum olan Başbakanlık'ın şu anki idarecilerinden bağımsız olduğunu, bu sıfatla davaya müdahil olunmak istendiğini söyledi.
Berfo Ana: Kenan Evren senin ocağın söne
12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmasına Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ikinci günde devam ediliyor. Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, müdahil taleplerini dinlemeye devam ediyor.
Oğlu Cemil Kırbayır'ı işkence sonucu kaybettiğini belirten 'Ana' lakaplı Berfo Kırbayır da duruşma salonuna geldi. Oğlunun 12 Eylül sonrası gözaltına alındığını, daha sonra ise cesedinin dahi verilmediğini ve hala nerede olduğunu bilmediklerini anlatan Kırbayır, Evren'i burada görmek ve dertlerini anlatmak istediğini ifade etti. "Allah senin evin yıkılsın, ocağın yıkılsın. Utanmaz, korkma. Senin ocağın söne. Benim ocağımı söndürdün." dedi.
Müdahillik konusunda konuşan Orhan Miroğlu ise darbe davasının demokrasinin bir kazancı olduğunu söyledi. Referandumda 'evet' deyip bu yolu açanlara teşekkür eden Miroğlu, cezaevinde ağır işkenceler gördüğünü ifade etti.
Diyarbakır Cezaevi'nde 5 nolu yerde kaldıklarını ancak kendisinin burayı '5 nolu bellek' olarak nitelendirdiğini anlatan Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi'nin Türkiye'de Kürtlerin eşit muamele gördüğü bir mek'n olduğunu söyledi. Cezaevinde Kürtçe konuşmanın yasak olduğunu kaydeden Miroğlu, görüşme yerlerinde 'Türkçe konuş, çok konuş' yazıldığını ifade etti. 32 yıl öncesine gidip neler yaşandığının görülmesi gerektiğini belirten Miroğlu, 'nefret etmekten kurtulmak ve beraber yaşamanın koşullarını oluşturmak' gerektiğini kaydetti.