CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Özgüveni olmayan, sadece itaat kültürünü özümseyen, hayatı sorgulamayan, aklını kullanamayan, aklını başkalarına kiraya veren bir eğitim sistemini istemiyoruz ve reddediyoruz'' dedi.
Kılıçdaroğlu, zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkarılmasını öngören teklifi protesto etmek için partisince Tandoğan Meydanı'nda düzenlenen mitingde vatandaşlara hitap etti.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun konuşması öncesinde Grup Başkanvekili Muharrem İnce kürsüye gelerek meydandakilere ''partisinin grup toplantısını açmak için çoğunluğun olup olmadığını'' sordu. Vatandaşların hep birlikte ''var'' şeklinde yanıt vermeleri üzerine, ''yakın geleceğin başbakanı'' diyerek, Kılıçdaroğlu'nu haftalık konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet etti.
Konuşmasının başında ''grup toplantılarını Tandoğan Meydanı'ndan yapmaya karar verdiklerinde, bunun Anayasa'ya aykırı olduğu yönünde eleştiriler aldıklarını'' hatırlatan Kılıçdaroğlu, ''Bunu söyleyenlerden birisi de sözde hukuk fakültesinden mezun olmuş. Kardeşim sen hukuk fakültesinin arka kapısından mezun olduysan günah benim mi? Allah bilir ya hukuk fakültesinden mezun olurken ağlama krizleri tutmuştur. 'Sınıf geçirin de mezun olayım, ileride milletvekili, bakan olayım' diye. Sen sen ol bir daha Anayasa'yı okumadan konuşma. İşte meydanlardayız'' dedi.
Toplantının duyurusu için astıkları afişlerin toplandığını, kent dışından gelen otobüslerin durdurularak engellendiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, hangi baskıyı uygularlarsa uygulasınlar CHP'yi ve milleti susturamayacaklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, mesai günü olmasına rağmen onbinleri meydana topladıklarını da ifade ederek, ''Eğer biz grup toplantımızı halkla beraber yapıyorsak, eğitim sisteminde getirilmek istenen çağdışı bir anlayışa karşı tavrımızı ortaya koymak için geliyoruz ve yapıyoruz grup toplantımızı burada'' dedi.
Demokrasinin, meydanların rejimi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
''Televizyonları susturdular, TRT-3'ü kestiler, yandaş medya yarattılar. CHP'nin sözünü kesmek istiyorlar, muhalefete tahammül etmek istemiyorlar ama ne yaparlarsa yapsınlar mücadelemize devam edeceğiz. Bir de bunlar Meclis İçtüzüğü'nü de değiştirip muhalefetin Meclis'te de konuşmasını engellemek istediler. demokrasi anlayışına bakın bunların. Kafasının içinde beyin taşımayanların anlayışıdır bu anlayış. Onun için karşı çıkıyoruz biz buna. Kaba kuvvet uyguluyorlar. Kafasının içinde beyin taşımayanlar kaba kuvvet uygularlar. Kaba kuvvete karşı da direneceğiz. Aklımızla direneceğiz, bilgimizle direneceğiz, demokrasi kültürümüzle direneceğiz. Meydanlardan korkuyorlar, halkın uyanmasından korkuyorlar, doğruların halka anlatılmasından korkuyorlar. Korksunlar, bütün meydanlarda olacağız.
Ne diyorlardı? 'Benim referansım millettir' diyorlardı. Senin referansın milletse gece yarısı niye kanun teklifiyle eğitim sistemini değiştirmek istiyorsun? Bir sorsana millete, milletin görüşünü alsana. Ne yapıldığından milletin haberi yok. Kendi kafasına göre, bir dikta anlayışıyla, bir Nazi anlayışıyla getiriyorlar. Dikta yönetimine sonuna kadar hayır diyeceğiz, diktatör Recep Tayyip Erdoğan'a da hayır diyeceğiz.''
CHP'nin milletin ortak sesi olduğunu, alanı dolduranların da buraya ellerinde CHP değil, Türk bayrakları ile katıldıklarını belirten Kılıçdaroğlu, ''Çünkü bunun bir nedeni var. Milli eğitim sistemi ulusal davamızdır, milli davamızdır. Benim çocuğumun, onun çocuğunun, bir başkasının çocuğunun davası değil, hepimizin, bu ülkedeki bütün yurttaşların ortak davasıdır. Onun için buraya Türk Bayraklarıyla geldik, onun için buraya milli davamıza sahip olmak için geldik'' diye konuştu.
''Hangi demokratik ülkede böyle bir garabet vardır?''
Eğitim yasasının bir ülkenin geleceğini belirlediğini, bunun için Anayasa'dan daha önemli olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, bunun bütün dünyada da böyle algılandığını kaydetti. Kılıçdaroğlu, bu kadar önemli bir konu olması nedeniyle eğitim yasalarının en az 10-15 yıl tartışıldıktan sonra uygulamaya konulması gerektiğini de söyledi. Toplumun her kesiminin yasanın ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olmasının da zorunlu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ''Eğer biz eğitim yasası ile gelecek için aydınlık, çağdaş, özgüveni yüksek gençler yetiştiriyorsak başımın üstüne o eğitim yasası ama özgüveni olmayan, sadece itaat kültürünü özümseyen, hayatı sorgulamayan, aklını kullanamayan, aklını başkalarına kiraya veren bir eğitim sistemini istemiyoruz ve reddediyoruz'' dedi.
''Siyaset kurumunun eğitimle ilgili görevini yapmamasının, ülkeye karşı görevini yapmadığı anlamına geldiğini'' de söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Çünkü siyaset kurumunun temel görevi dünyayı çağdaş anlamda yakalamak, geleceğe güvenle bakan gençler yetiştirmektir, üniversitelerin özerk olmasını sağlamak, temel eğitim dediğimiz bir uygulamayı Türkiye'nin her yerinde eşit uygulamaktır. Bunu yaptığınız zaman bu ülkede gerçek anlamda geleceğe güvenle bakan gençleri yetiştirmiş olursunuz. Hedefimiz, isteğimiz, amacımız bu, kavgamız da bu.
Şimdi diyeceksiniz ki: Eğitim teklifini veren AKP milletvekilleri eğitimci mi? Hiçbirisi eğitimci değil. Peki eğitimci olmayan bir grup milletvekili benim çocuklarımla ilgili, sizin çocuklarınızla ilgili nasıl bir yasa teklifi verebilir? Hangi demokratik ülkede, hangi çağdaş, gelişmiş ülkede böyle bir garabet vardır? 'Tartışalım' diyoruz. Milli Eğitim Komisyonu'nda günlerce arkadaşlarımız geldiler, konuştular, yanlışlarını anlattılar. Bir kısımın düzelttiler. Sonra baktılar ki iş uzayacak. Recep Tayyip Erdoğan memnun değil. Halk görecek neyin ne olduğunu. O zaman ne yaptılar? Bir gün dediler ki: Bütün AKP milletvekilleri Milli Eğitim Komisyonu'nu işgal edecek'. Geldiler, sıra sıra geldiler, katar katar geldiler. Milli Eğitim Komisyonu'nu işgal ettiler ve CHP milletvekilleri Milli Eğitim Komisyonu'na giremedi.''
Komisyonda hiçbir CHP milletvekilinin söz alamadığını ve konuşamadığını ileri süren Kılıçdaroğlu, ''25 maddelik görüşmeyi 20 dakikada sonuçlandırdılar. Baskıyla, şantajla sonuçlandırdılar bunu. Bu ülkede çocuklarına ihanet eden siyasiler elbette hesap verecek. Hesabı halka verecek. Demokratik yollardan bunun hesabını elbette soracağız'' dedi.
Zorunlu eğitimi kademeli 12 yıla çıkarmaya ilişkin yasa teklifinin kalkınma, planında, Hükümet programında, ilgili bakanlığın strateji programında hatta AK Parti'nin programında bile yer almadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, neden böyle aceleci davranıldığını anlayamadıklarını belirtti.
Kılıçdaroğlu, çocuklar üzerinden siyaset yapmanın doğru olmadığını, eğitimin yönünün eğitimciler tarafından belirlenmesi gerektiğini kaydetti.
''Bir binanın temelini ikiye bölersiniz, iki ayrı bina çıkmaz, o bina yıkılır"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını öngören kanun teklifini ''bölünme yasa teklifi'' şeklinde nitelendirerek, ''Bir binanın temelini ikiye bölersiniz, iki ayrı bina çıkmaz, o bina yıkılır. Eğer 8 yıllık zorunlu eğitimi de ikiye bölerseniz, aynı binanın temelinde olduğu gibi onun sonu da yıkımdır ama birisinde yıkılan bir binadır. Öbüründe yıkılan çocuklarımızın geleceği'' diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkarılmasını öngören teklifi protesto etmek için partisince Tandoğan Meydanı'nda düzenlenen mitingde vatandaşlara hitap etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, teklifle ilgili ''konuşalım, tartışalım'' diyerek elini uzattığını belirten Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'a ''Eğitim çok önemlidir, yoksullarımız için önemli bir konudur. Gelin konuşalım, tartışalım, eğitimcilerimizi çağıralım, doğrusu neyse onu kabul edelim'' dediğini anlattı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
''Gelmedi. Gelemeyeceğini ben de biliyorum, konuşamayacağını ben de biliyorum. Benim önüme çıkması için önce adamda yürek gerekir, o yürek yok onda. 'Gel uzlaşalım, ülkemizin geleceği için, bir bayram havası içine kabul edelim kanun teklifini, o zaman doğruları yapmış oluruz' dedim ama maalesef gelmedi; neden, çünkü önümüzde farklı bir vaka var, bir vaka sorunu var önümüzde. Geçmişiyle kavgalı olan birisi var, geleceğiyle kavgalı olan birisi var. Bu ülkenin doktorlarıyla, işçisiyle, memurlarıyla kavgalı olan birisi var. Bu ülkenin mezhepleriyle, inançlarıyla kavgalı olan birisi var. Yani öz güveni olmayan, kendisiyle kavgalı olan bir vaka var karşımızda, sorun da budur. Kendinden nefret eden bir adam olabilir mi? Kendisiyle, ruhuyla barışık olması lazım, yüreğiyle barışık olması lazım ki insanıyla da barışık olabilsin. Eğer öyle bir tablo yoksa Türkiye'nin sorunu var demektir. İşte bu eğitim teklifi de bu sorunlar yumağının bir sonucu olarak Parlamentoya geldi. Şunu söyledim Sayın Başbakan'a 'Olabilir, bizi dinlemek istemeyebilirsin. Bu ülkenin üniversiteleri, fakülteleri, öğretmenleri var, onları çağır konuş, akılla barış Sayın Erdoğan, bilimle barış' dedim.''
Hacettepe Üniversitesi Senatosu'nun, teklifin yanlış olduğuna ilişkin kararının açıklandığını, değişik üniversitelerin eğitim fakültelerinin de benzer bildiriler yayınladığını ifade eden Kılıçdaroğlu, ''(Çocuklarımızın geleceğini yok edeceksiniz) diyorlar. Neden oturup konuşmuyorsunuz bunlarla. YÖK Başkanını sen atadın, çağır onu bir konuş. Bak bakalım sana ne anlatacak. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır Sayın Recep Tayyip Erdoğan'' diye konuştu.
''Yasa teklifi 4 artı 4 değil 8 bölü 2'dir''
''4 4 4'' olarak adlandırılan zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını öngören teklifi ''4 4 değildir, 8 bölü 2'dir'' şeklinde tanımlanması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Toplumu bölüyor, bölen bir yasadır. Eğitimi parçalayan bir yasadır. Bir binanın temelini ikiye bölersiniz, iki ayrı bina çıkmaz, o bina yıkılır. Eğer 8 yıllık zorunlu eğitimi de ikiye bölerseniz, aynı binanın temelinde olduğu gibi onun sonu da yıkımdır ama birisinde yıkılan bir binadır. Öbüründe yıkılan çocuklarımızın geleceği'' diye konuştu.
Öğretmenlerle ilgili OECD ülkelerindeki oranlardan örnek veren Kılıçdaroğlu, Türkiye'deki öğretmenlerin çalışma saatlerinin, OECD ülkelerindeki öğretmenlerden daha fazla olduğunu söyledi.
Hazırlanan teklifin, eğitim sisteminin hiçbir sorununu çözmeyeceğini öne süren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
''Öğretmenin, velilerin, okulların, binaların, ailelerin mi sorunun çözüyor? Hiçbir sorunu çözmüyor. Aklı mantığı olan, demokrasiye inanan, insan haklarına inanan, çocuklarını düşünen bir ülkede nasıl olur da bir kanun teklifi verirsiniz ama hiçbir sorunu çözmez, yeni sorun yaratır. O zaman bu kanun teklifi, çağdaş insanların kabul edeceği bir kanun teklifi değil. Bu yasa teklifinin asıl muhatabı bu ülkenin yoksul çocukları, o çocuklar hedef alındı. O çocuklar kandırılmak isteniyor, onların aileleri üzerinden siyaset yapılmak isteniyor. Yoksulun çocuğundan ne istiyorsun?
4 yıllık eğitim okuyacak, 4. yılın sonunda 10 yaşında ona soracaklar, hangi mesleği seçeceksin. 10 yaşındaki çocuk nasıl mesleğini seçecek, liseye giden çocuk, liseyi bitirdiği zaman gider bir bilene sorar. O bile tercihini yapamaz. Sen 10 yaşındaki çocuğa, yoksulun çocuğuna bak bakalım hangi mesleği seçiyorsun diyeceksin. 'Seçemiyor musun, sana şu mesleği buldum, git orada oku' diyecek. Cumhuriyetin bize getirdiği güzel bir şey var: Yoksul ve varlıklı çocuğun yarışabildiği tek alan ilköğretimdir. Sakın unutmayın bunu. özgürce yarışabildiği, hiçbir baskı altında kalmadan yarışabildiği tek yer ilköğretimdir. Şimdi siz yoksul çocuğun elinden özgürce yarışabileceği o alanı da alıyorsunuz. Yazık günah değil mi, bu ülkenin yoksul insanlarına yazık, günah değil mi? Ben o yoksulların çocuklarına sahip çıkıyorum, her anne baba sahip çıksın. O çocuklar bizim çocuklarımız.''
''Pedagojiyi bilmez''
Oyun oynamasını yeni öğrenen 5 yaşındaki çocuğun, ilköğretime nasıl başlayacağını soran Kılıçdaroğlu, ''Başbakan, 'Bizim yaptığımız düzenleme pedagojiktir' diyordu. Emin olun, Allah sizi inandırsın pedagojinin bile ne olduğunu bilmez bu. Eğer siz, tepeden inmeci bir anlayışla, zorbalıkla ve baskıyla, halkın iradesini görmezden gelerek, milletvekillerini konuşturmayarak bir yasa teklifini Parlamentodan geçirecekseniz, o yasa teklifini yapan zihniyet faşist bir zihniyettir. İnsanı ve demokrasiyi benimsemeyen bir zihniyettir'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın, ''Zorbalıkla gelen düzenlemeyi, demokrasiyle ortadan kaldıracağız'' dediğini de belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
''Tarih bilmez, eğitimin tarihini bilmez. Pedagojinin ne olduğunu bilmez, çocuğun ne olduğunu bilmez. Çocuğun nasıl eğitileceğini bilmez. Efendim, 'zorbalıkla geldi, demokrasiyle göndereceğiz' diyor. Sen 8 yıllık zorunlu eğitimin hangi yıldan beri bu ülkede tartışıldığını biliyor musun? 1950'lerde, 1960'larda, 1970'lerde, kalkınma programlarına, hükümet programlarına girdiğini biliyor musun? Samimi söylüyorum bilmiyor.''