AK Parti bugün 10. yaşını kutluyor. Üst üste 3 genel seçimde oylarını artırabilen özellikteki bir partiden söz ediyoruz. AK Parti'yi, siyasi yaşanmışlığını iliklerine kadar hisseden bir isimle konuşma fikri, deneyimli muhabirimiz Hamdi Ateş'le gelişti. Yayın Yönetmenimiz Erdal Şafak'ın, "Manşetlerle 10 Yıl" önerisi ile şekillendi. Biz de Genel Merkez'in 6. katındaki Dış İlişkiler Başkanlığı'nda Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'le buluştuk. AK Parti'nin anayasa hazırlama komisyonuna da başkanlık yapan Çelik'in makamından, partinin çatısına uzanan fotoğraflarla bezediğimiz röportajı, "Başarının sırrı, yeni siyasi merkez, Kürt sorunu, sivil-asker ilişkileri ve yeni anayasaya" odakladık. İşte Ömer Çelik'in ağzından AK Parti ve gelecek vizyonu.
AK PARTİ'NİN SIRRI
"10. yaşına giren AK Parti 150 yıllık bir iddianın ürünü. Nedir bu 150 yıllık iddia? Pax Ottoman'daki siyasal iddia... Yeni-Osmanlıcılık değil. Özgünlükleri koruyarak, istikrar, barış ve refah ortamı kurma iradesi. A. Toynbee'nin bir sözü var: "Osmanlı durdurulmuş bir medeniyettir" der. Aslında Atatürk'ün cumhuriyetle ortaya koyduğu perspektifte de bu var. 'İddiamız durdurulabilir ama asla yenilmeyiz.' Elitlerin merkez siyaseti tükettiği bir noktada AK Parti, Anadolu'nun siyasete el koymasıyla ortaya çıkan siyasal bir iddia ve sosyolojik yapıdır.
ANADOLU İHTİLALİ
SABAH'ın, 3 Kasım seçiminden sonra 'Anadolu İhtilali' dediği şey çok önemli. Çünkü Anadolu, cumhuriyeti yeni iddiasının zemini olarak algıladı ve hep demokratikleşmesini talep etti. Elitler Osmanlı sonrasındaki yenilginin travmasıyla risk almamak için cumhuriyeti, statüko olarak algıladı. 'Anadolu İhtilali' ise Anadolu'nun cumhuriyet perspektifinin, elitlerin cumhuriyet perspektifine galip gelmesidir. Bunun somutlaşmış hali AK Parti oldu. AK Parti, 150 yıllık mücadelenin demlenmiş halidir.
DEVLETİN YERİNE TOPLUM
Siyasi merkezin genetiği değişti. Geçmişte merkez, devlet demekti. Devlet eşittir statükoydu. Ve şimdiye kadar siyasete, sistemin kanalizasyon işleri verilmişti. Yani, 'Siz yol, su, elektrik işleriyle uğraşın' denildi. Hükümetler, ulusal taşra belediyesine dönüştürüldü. Devlet merkezli bu statüko, soğuk savaşın ardından berhava oldu. Yeni toplumsal ve küresel dinamikler ortaya çıktı. Merkez çöktüğü için merkez sağ da sol da çöktü. Siyasetin merkezine devlet yerine toplum geçti. Statüko temelli merkez çökünce AK Parti, siyaseti ve toplumu taşıyan aktör olarak ortaya çıktı. Bu ülkede bir insanın sahip olması gereken en temel haklar karşısında bir dönem büyük bir zulüm mekanizması işledi. Bu mekanizma sadece Kürtler üzerinde değil, İslamcılar, liberaller, sosyalistler hatta ortalama Türk kimliği üzerinde de işletildi. Bugün öne çıkan tarafıyla kimlik ve kültürel mirası koruma talebi dünyanın en meşru talebidir. Devletin bu taleplere olumsuz yaklaşması cumhuriyet tarihinin trajik yönüdür. Bu, siyasi elitlerle CHP ile Recep Peker ile özdeşleşen ideolojidir.
KÜRT KARDEŞLERİMİZ...
Başbakanımızın, 'Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır' sözünde bir nüans var. Biz, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni başlatana kadar Kürt sorunu üzerinden siyaset yapan çevreler demokrasi talep ediyordu. Bu demokratik ortam sağlanmaya başlanınca, bunlar demokrasinin kendi siyasi oligarşik çıkarlarına, örgütün varlık sebebine karşı olduğunu gördüler. Düne kadar Kürt kimliğine, Kürt diline demokrasi içinde özgürlük talep etmenin adı olan Kürt sorunu, demokratikleşme projemiz karşısında zemin kaybeden örgüt ve oluşumları tarafından etnik radikalizme dönüştürüldü ve demokratikleşmeyi sabote etti.
JİTEM-KCK BENZERLİĞİ
BDP'nin istediği özerklik, geçmişte Türkiye'de uygulanan olağanüstü hal rejimine benziyor. OHAL sırasında JİTEM hangi uygulamalara imza atmışsa, bugün PKK ve KCK da bu uygulamalara imza atıyor. Özerklik vasıtasıyla bu uygulamaları dokunulmaz kılmaya çalışıyor. Kürdüm diyen insanlara Kürt siyaseti adına zulmediliyor. KCK çevresi, siyaset derken dağdaki yöntemleri siyasette kullanmayı algılıyor. Dağdaki yöntemlerle siyaset, demokrasinin doğasına aykırı. Nitekim, PKK, KCK ve BDP'nin kendisiyle uyumlu olmayan her sesi susturduğunu gördük. Kürde Kürtlük adına baskı uyguluyorlar.
BDP İÇİN BİR TAHMİN
BDP'ye yeni katılan isimlerden beklenti neydi? Partinin radikal görüntüden kurtulup demokratik siyasete yakınlaşması. Ama BDP tersini yapıyor. Çatı partisi taktiğiyle çeşitli demokratik unsurları radikalizm etrafında kenetleyen siyaset izliyor.
TERÖRÜN ARKA PLANI
Türkiye seçimden sonra yeni anayasa süreciyle sadece siyasal değil sosyal sorunlarını da çözecek şekilde demokratik ivmesini artırınca, zeminlerini kaybedeceğini düşünen radikal kesimler, süreci baltalamak istiyor. Türkiye'nin bölgesindeki gelişmeler karşısında etkin dış politika izlemesi yerine içine kapanmasını arzulayan uluslararası odaklar da bu durumu manipüle ediyor.
ŞU DEVLET MESELESİ
Taviz vermeyeceğimiz nokta demokratikleşme ve hukuk devletidir. Bugünün dünyasında bölünmeler, federasyonlar, yeni devlet talepleri istikrarsızlık yaratan meseleler olarak öne çıkıyor. AİHM içtihatları, kolektif haklar verilse bile bunları bireysel haklar statüsünde mütalaa ediyor. Yoksa dünyadakinin 100 katı devlet oluşacak. O da dünyanın iyiliğine hizmet etmeyecek. Demokratikleşme, ekonomiyi ve dış politikayı sağlamlaştırma konusunda Türkiye 9 yılda, 90 yıllık yol yürüdü. AK Parti, "Bu ivmeyi sürdüreceğim" dedi. Bunun karşısında duran, insanların evrensel normlara göre yaşamasını, demokratik sistemin işlemesini engellemeyi misyon edinen odakların hemen hepsi etkisizleşti. Ülke, prangalardan kurtulma mücadelesini büyük oranda tamamladı. Artık standartları yükseltme dönemindeyiz.
ORDU YIPRATILIYOR MU?
Ordunun içinde darbe yapmaya göre örgütlemiş unsurların bulunmasının Türkiye'ye ödettiği maliyet çok yüksektir. Bu bölgede demokrasi ve barış odağı olarak kalabilmemiz için ordumuzun güçlü olması lazım. Ama iç siyasetle uğraşan ordu ne saygındır ne de güçlü. Ordunun yıpratılması diye bir şey yok. Aksine bir takım mensupları tarafından tahrip edilmesinin önüne geçecek standartlara kavuşturuluyor.
YENİ ANAYASA
TBMM, anayasa yapma kabiliyetine sahiptir. TBMM'ye paralel veya üst bir meclis kurma çabası sivil ve demokratik bir niyetin ürünü değildir. Anayasa, hukuki olmaktan önce siyasi bir metindir. Bir milletin yönetilmesinde kuvvet dengesinin ne olacağını belirleyen sözleşmedir. Anayasalar şimdiye kadar, çocukların oyun hamuru gibi halkı yönlendirmek üzere metinler olmuş. İçinde tuzaklar olan, devletin bazı kurumlarının halka karşı işlediği bir yapı kurulmuş. Bugünkü tartışma, bu zihniyet dünyasına alışmış insanların başka tasavvuru kabul etmemesiyle ilgili.
VATANDAŞLIK TANIMI
Atatürk'ün millet tanımında, 'Burayı kuran halklara Türkiye milleti denir' ifadesi var. MHP'nin, Türk kelimesini Türkiye kelimesiyle ayrıştıran ve kavga ettiren yaklaşımının da temeli yok. BDP'nin, 'Anayasada Kürtlerin statüsü garanti altına alınsın' demesi de yanlıştır. Bu, Anayasayı ırkçı yaklaşımdan arındıralım derken 'İlkelliği başka bir ilkelilikle tedavi edelim' demektir. Anayasa zaten etniksizleştirilmiş bir yapı olmalıdır.
İLK 3 MADDE...
Anayasanın ilk 3 maddesinin herkesçe kabul gören ana vurgularıyla sorunumuz yok. Önemli olan anayasa yapım sürecinde masaya önyargısız oturulması. Bunun zemini TBMM'dir. TBMM'nin anayasa yapma yetkisi ve kabiliyetinde herhangi bir sorun yoktur. Yeni Anayasa, çok müellifli olmalı, herkesten renk taşımalıdır. Bir uzlaşma komisyonu kurulur. Önce anlaşılan maddeler konuşulur. Sonra kısmen uzlaşılan maddeler ve hiç uzlaşılmayan maddeler... Bunlar değişik yöntemlerle bir araya getirilir. Esas olan millet adına anayasa yapma iradesinin hayata geçirilmesidir. Toplumsal talepler kendini anayasa aynasında görebilmelidir."