Tarih 6 Ekim 2010... Ankara büromuzu telefonla arayan ve sekretere ismini vermek istemeyen bir kişi benimle görüşmek istediğini ifade ediyor. Telefonu bağladılar ve karşımdaki kişi söze, "Mutlu Bey, ben emekli albayım. Ankara dışındayım. Bitlis Paşa'nın yaşadığı uçak kazasının öncesi ve sonrasına ilişkin çok ayrıntı biliyorum. Bitlis Paşa'yı adeta ölüme gönderdiler. Kaza raporu değiştirildi. Bu konuda size çok şey anlatabilirim. Adresimi yazın lütfen. Yarın uygunum" diye başlıyor. "Olabilir" derken sesimdeki tereddütü sezmiş olacak ki ısrar ediyor:"17 yıldır vicdan azabı ile duruyorum. Lütfen gelin görüşelim..." 7 Ekim Perşembe günü ilk uçakla Ankara dışına çıkıp belirtilen adrese gidiyorum. 3.5 saat süren görüşme öncesinde emekli albayın, "Üzerime gelirler, beni rahat bırakmazlar", eşinin de "Bizi yaşatmazlar" endişesi üzerine haberde isim kullanmamaya söz veriyorum. Benim "Savcı bunları ihbar kabul eder, o zaman ne olacak" sözüm üzerine ise emekli albay, "Biz yargıya güveniyoruz" karşılığını verdi. Görüşme sonrasında emekli albayın sarf ettiği, "17 yıllık yara yine kanadı ama bu defa huzurluyum" sözleri ise, yaşadığı ruh halini belki de en iyi şekilde özetliyordu.