Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Hrant Dink'in ifade özgürlüğüne saygı göstermediği, öldürülmesini önleyemediği ve cinayet sonrasında etkili soruşturma yapmadığı gerekçesiyle Türkiye'yi suçlu buldu. AİHM, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) üç maddesini ihlal ettiğine oybirliği ile karar verdi. Aralarında Türkiye'den Işıl Karakaş'ın da bulunduğu yedi yargıç, AİHS'nin ifade özgürlüğünü kapsayan 10'uncu, yaşam hakkı ve etkili soruşturmanın yapılmasını düzenleyen 2'nci ve cinayet sonrası etkili başvuru yolunu düzenleyen 13'üncü maddesinin ihlal edildiğine kanaat getirdi. Türkiye bu davada, Dink'in eşi ve çocuklarına 100 bin euro, kardeşine 5 bin euro, mahkeme masrafları olarak ise 28 bin 595 euro olmak üzere toplam 133 bin 595 euro ödemek durumunda kalacak. Sonuçlanan dava, Dink'in öldürülmeden önce, TCK'nın ifade özgürlüğünü kapasayan 301. maddesini gerekçe gösterek, Türkiye aleyhine açtığı dava da dahil olmak üzere, Dink ailesinin toplam beş başvurusunu kapsıyor. Türkiye'nin üç ay içerisinde, davaya itiraz ederek, 'Büyük Daire'ye gitme hakkı da bulunuyor. AİHM'den yapılan basın açıklamasında, 2007'de suikast sonucu hayatını kaybeden Hrant Dink müstear ismini kullanan Fırat Dink, eşi Rakel, kardeşi Hasrof ve çocukları Delal, Arat ve Sera Dink'in yaptığı başvuruların karara bağlandığı belirtildi. Dink'in Agos gazetesinde 2003 ve 2004'te yayınladığı makaleler hakkında bilgi verilen açıklamada, aşırı uçların bu makaleler için suç duyurusunda bulunduğu belirtildi.
AŞIRILARIN HEDEFİ OLDU
Dink aleyhine açılan dava ile ilgili sürecin özetlendiği açıklamada, üç kurşunla öldürülen gazeteci hakkındaki suçlamanın düştüğü belirtildi. Ailesi, hakkında açılan davanın Dink'i aşırı milliyetçilerin hedefi yaptığını, devletin de yaşam hakkını koruma görevini yerine getirmediğini savunarak AİHM'ye başvurmuştu. AİHM'nin Türkiye'ye yönelttiği suçlamalar:
KİMSE SUİKASTI ÖNLEMEYE ÇALIŞMADI: Gerekçeli kararda Dink suikastının önceden bilinmesine rağmen önlenmediği şu ifadelerle vurguladı: "Milliyetçi çevrelerin, Dink'e karşı düşmanlıklarından güvenlik güçlerinin haberi olduğunu varsayabiliriz. Trabzon ve İstanbul polisinin, böyle bir suikastın yapılabileceği konusunda bilgilendirildiği ortaya çıktı. Ancak hiçbir yetkili kurum, Dink cinayetini önlemek için bir girişimde bulunmadı. Türk hükümeti, Dink'in polis koruması istemediğine dikkati çekti ama Dink'in kendisine karşı planlanan suikasttan haberinin olması da imkansızdı. Bu nedenle de Dink'in yaşamını koruma görevi, Türk yetkililerine düşüyordu."
KAMU GÖREVLİLERİ SORUŞTURMA DIŞI: Dink'in yaşamının korunmadığı gerçeğine ilişkin, hiçbir etkili soruşturma yapılmadı. Genel olarak soruşturmada, kamu görevlilerinin neden suikast zanlılarına ilişkin girişimde bulunmadığı sorusu üzerine eğilinmedi. Sadece polisin savunmaları alındı. Trabzon Jandarması'ndan iki kişi hariç, yetkililer mahkeme önüne çıkartılmadı. İstanbul polisininin sorumluluğuna ilişkin de soruşturma devam etmedi.
DİNK HEDEF OLDU: Türk hükümeti, Dink'in ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği, öldüğü sırada, aleyhine nihai bir yargılama olmadığı savunmasını yapmıştı. Ancak Dink'in ölümünün ardından, Türkiye'deki en yüksek yargı organı, kendisini Türklüğe hakaretten suçlu buldu. Üstelik bu düşünce de onu, ölmeden önce aşırı milliyetçilerin gözünde hedef haline getirdi. İfade özgürlüğüne sadece yasalar ile öngörülmüşse, meşru bir gerekçesi varsa veya demokratik bir toplum için gerekli ise müdahale edilebilir. Dink'in ifade özgürlüğüne müdahale, demokratik bir toplum için gerekli değildi.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ: Yargıtay'ın, devlet kurumlarını 1915 olaylarına ilişkin eleştiren Dink'i dolaylı olarak suçlu bulmuş olmasını, AİHM şöyle değerlendirdi: "Tarihi bir gerçeği aramak, ifade özgürlüğünün bir parçasıdır."
DİNK'E CEZA CİNAYETE KAPI
AİHM'nin Türk yargıcı Işıl Karakaş, kararı değerlendirirken "Dink'in TCK'nın 301'inci maddesi yüzünden mahkumiyeti, öldürülmesi yolunda bir köşetaşı" yorumunda bulundu.