Srebrenitsa'dan helikopterle Saraybosna Havaalanı'na, oradan "Ana" uçağıyla Belgrad'a uçup, bizi bekleyen araçlarla otelimize ulaştığımızda hepimizde manen inanılmaz bir yorgunluk. Hepimiz? Başbakan Erdoğan, geziye katılan bakanlar, kurmayları, danışmanları ve biz gazeteciler. Gerçekten mükemmel bir otel olan Hyatt Regency'de, Belgrad'a inişimizden sadece bir saat sonra bir büyükçe odada Başbakan Erdoğan'la ara değerlendirme için bir araya geldiğimizde, hemen hepimizde o gün gördüklerimizin manevi ağırlığının dayanılmaz hüznü ve tarif edilemez ruhi isyanı vardı. Baktı ki kimse ağzını açmıyor, Erdoğan giriş yapma ihtiyacını hissetti: "Televizyonlar verdi ama bilmiyorum gördünüz mü; bir anne geldi yanıma, Srebrenitsa'da kocasını ve iki oğlunu şehit vermiş. 'Bir daha olmayacak değil mi?' diye mırıldandı. (Cümlenin fiiliyle birlikte Erdoğan'ın boğazı düğümlendi. Ağlamamak için birkaç kez yutkundu.) İnsanı asıl etkileyen şu: "Eşlerini, oğullarını, yakınlarını kurban veren Boşnaklar'da kin yok, öfke yok; tam tersine asalet var, mağrur duruş var." Yine yutkundu: "Allah bir daha bu tür tablolarla imtihan etmesin." Sustu. Belli ki, anılar çağrışım dalgalarını tetiklemişti. "Aliya İzzetbegoviç'i son ziyaretimi hatırlıyorum. Vefatından bir gün önceydi. Sanki vasiyetini okuyordu bana: 'Siz Osmanlı torunlarısınız, buraları bırakmayın, emanete sahip çıkın.' Sonra sözü Dayton Anlaşması'na getirdi: 'Ben Dayton'u isteyerek imzalamadım, şartlar mecbur etti. Bizim için bir acı ilaçtı.' Evet, aynen bunları söyledi Aliya İzzetbegoviç." Bir kez daha yutkundu Erdoğan. Devam etti: "Karşılıklı ağlaştık. Türkiye'nin Bosna-Hersek'e ilgisini, verdiği önemi şükranla yad etti." (Not: Yine bu gezide duyduğumuz bir anekdotu aktaralım. İç savaş Bosna'ya sıçrayıp katliamlar başlayınca, İzzetbegoviç bir dünya turuna çıkar. Bosna'nın feryadını duyurmak için. Arada elbette Türkiye'ye de uğrar. Dönemin Cumhurbaşkanı, 'Biz' der, 'Bosna katliamına karşı dünyayı ayağa kaldırdık...' Aliya İzzetbegoviç ertesi gün, hem de Ankara'da yanıt verir: "Evet, dünya artık Bosna'daki katliamı ayakta izliyor!")
ARAŞTIRMALAR "EVET"İ GÖSTERİYOR
Srebrenitsa girişinin ardından soru-cevap faslına geçtik.
12 Eylül'deki referanduma kadar herhalde bu son geziniz oluyor?
Erdoğan: Öyle. Ama Bulgaristan'a bir sözüm var. Herhalde ağustos başında günübirlik Sofya ziyareti yapacağız.
Referandum hazırlıklarınız bitti mi?
Erdoğan: Bu geziden dönüşten itibaren, arkadaşlarımızın hazırladıkları programı peyderpey uygulayacağız.
Sloganınızda "Evet için 40 neden" diyorsunuz. Neler onlar?
Erdoğan: Onlar bizim 26 soru-cevaplık bilgilendirme metnimizin açılmışı. Referandumun sonucunun neler getireceği veya neler götüreceği bahsini ayrı bir formatta anlatacağız. Halka ayrı bir broşür olarak dağıtacağız. Bu referandumda ne yapmak istiyoruz? Bunu somut olarak anlatıyoruz.
Referandumdan nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
Erdoğan: Yaptığımız kamuoyu araştırmaları halkın "Evet" diyeceğini gösteriyor. Parlamento'daki görüşmelerde muhalefet kürsüde engelleme yaptı, oy vermedi, yalan-yanlış beyanlarda bulundu. CHP'nin grubuna güvenmediğinin en somut göstergesi, milletvekillerine oy kullandırmaması oldu. Kendini teminat altına almak için başka bir yol bulamadı. Bunu diğer muhalefet partisi (Not: BDP), ki 4-5 defa kapatıldı, izledi; onlar da oy kullanmadı. Diğeri (MHP) oy verdi ama önce pusulaları aldılar. (Not: "Hayır" oyu dışındaki oy pusulalarının grup yöneticilerince toplatılmasını kastediyor.) CHP bize göre herkesin "Darbe anayasası" olduğunda, "Değişmeli" görüşünde ittifak ettiği bir metni son çare olarak Anayasa Mahkemesi'ne götürdü, "Ben millete değil, buraya güveniyorum" dedi. Orada aklı selim galip geldi, bekledikleri karar çıkmadı. Şimdi millet "Bana getirin" diyor. Peki, hangi yüzle millete gideceksin, ne diyeceksin? Diğer muhalefet partilerinin de (MHP ve BDP) tavanları ve tabanları arasında müthiş kopma var. Özellikle ilkinde (MHP). Oy oranındaki düşüş bunu gösteriyor. Üçüncü partiye (BDP) bakıyorsun, sandığı boykot kararı aldı. Demokratik parlamenter sistem anlayışıyla nasıl bağdaşabilir? Ben bu partilerin hepsini ziyaret etmek isterim. Ana muhalefet partisi başta "Kamera şakası" dayattı. (Not: Deniz Baykal'ın kameralar önünde görüşme şartını kastediyor.) MHP'ye üç kez girişimde bulundum; ahlaki olmayan vaveylalar kopardılar. Diğeri (BDP) bir taraftan görüşmek istiyor ama bir taraftan da iktidarı terörün tırmanışının sorumlusu göstermeye çalışıyor. İki parti de (MHP ve BDP) farklı açılardan terörden besleniyor.
'CHP'DEN KATKI İSTEYECEĞİM'
Ana muhalefet lideriyle görüşmenizde gündem ne olacak?
Erdoğan: Konumuz terör olacak. "Ne katkı yapacaksın" diye soracağım. Ondan "Şunları, şunları, şunları yapmanızı istiyoruz" demesini bekleyeceğim. Bizim bugüne kadar neler yaptığımızı sayacağım. 1984'ten bu yana yıl yıl can kayıpları ne? Birtakım rakamlar sıralamaya kalkarsa, biz de gerçek verileri ortaya koyarız. "Kimse sıfır terörle teslim ettik" demeye kalkmasın; biz tabloları kendisine vereceğiz. Terörle mücadele kısa vadeli süreç değil. Sıfırlamak, kısa vadede bitirmek... "2x2=4" değil ki bu; sosyolojik bir olay. Kimse sıfırlayamadı. Ne İspanya, ne İngiltere. Terörün bazen metastas yaptığı da oluyor. Parlamento içinde ve dışındaki siyasi partiler, medya, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler... Hepimiz el ele vermek zorundayız. Doğu ve Güneydoğu'ya 2002'den beri 15 katrilyonun üstünde para aktardık. Hatta nihai rakam herhalde 20 katrilyonun üstüne çıkmıştır. Terörün ödettiği en büyük bedel, yatırımcının oraya gitmemesi. Baraj, yol yapan müteahhitler sürekli tehdit altındalar. Şantiyeleri basılıyor, iş araçları yakılıyor, yıkılıyor. "Kürtler'in temsilcisiyim" diyeceksin ama Kürtler'in daha iyi hayat şartlarına kavuşmasını engelleyeceksin. Hatta insanların meslek edindikleri, iş sahibi olmalarını sağlayan halı tezgahlarını bile yaktılar. Ellerindeki belediyeler de TOKİ'ye iş yaptırmıyor. CHP'ye yaptıklarımızı anlatacağız, önerilerini alacağız. CHP'den teklif gelir, yerine getirmezsek; haşa! Bütün iktidarlar gibi biz de zaten emanetçiyiz. Ama "Şimdi söylemem, iktidara gelince söylerim" derse...
Umudunuz var mı?
Erdoğan: Görüşme öncesi bir şey söylemem yakışmaz. Görüşme sonrası değerlendirme yaparız.
Baykal kasedini soracakmış...
Erdoğan: Böyle bir şeyle gelirse, "Buyurun, bu işin asıl adresi olan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidin" derim.
Terörle mücadelede Irak ve Kuzey Irak yetkililerinin tutumlarından memnun musunuz?
Erdoğan: AB ve NATO üyeleri olsun, Irak ve Kuzey Irak olsun; hepsiyle görüştük. Irak'la üçlü mekanizma var. Beklentiler karşılandı mı? Hayır ama olumlu yaklaşım var, umutluyuz. AB'ye gelince; PKK'yı terör örgütü kabul ve ilan etti. Ama PKK üyeleri Avrupa ülkelerinde ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. İstihbarat, belge vermemize rağmen. Ben bunlara nasıl güvenirim, nasıl samimi bulurum? Bunlar bizi üzüyor; üstelik çoğuyla suçluların iadesi anlaşmamız var. Avrupa'nın dışında da (ABD) verilen sözler yerine getirilmiyor. Ama yılmak yok. Netice alıncaya kadar, Güneydoğu'ya huzur gelinceye kadar canla başla mücadele edeceğiz. Oradaki yurttaşlarım da yorgun düştü.
ABD'YE FURKAN SİTEMİ
CHP'nin "Hayırda hayır var" sloganı için ne düşünüyorsunuz?
Erdoğan: Bizim kampanyamız slogana değil, içeriğe dayanacak. Referandum, Türkiye'nin aydınlık geleceğinin kırılma noktasıdır. Demokratik parlamenter sistemin güç kazanmasıdır.
Anayasa paketi reddedilirse, erken seçime gider misiniz?
Erdoğan: Sonuç ne olursa olsun, erken seçim, haşa! Planımızı 17 Temmuz 2011 tarihine göre yaptık. Belki bir-iki ay öne çekilir.
İsrail'in görüşme talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan: Mavi Marmara'ya ve oraya malzeme taşıyan diğer gemilere uluslararası sularda yapılan saldırının ve 9 vatandaşımızın şehit edilmesinin peşini asla bırakmayacağız. Biliyorsunuz, 9 şehidimizden biri, Türk orijinli Amerikan vatandaşı. Furkan. Onlara (Obama'ya) "Furkan, Türk orijinli olduğu için mi sahip çıkmıyorsunuz" diye sordum. Netanyahu'yla görüşmesinde aktaracağını söyledi. Yakında Davutoğlu ile Hillary Clinton görüşmesi olacak. Bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağız. Çünkü biz siyasiler adaletle hükmetmeye mecburuz.