Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD gezisine çıkarken Atatürk Havalimanı'na yaptığı "Ana muhalefet lideri, doğru adrese başvurursa, yüksek yargıyla ilgili üç maddenin ayrılması önerisini değerlendiririz" açıklamasına, Washington yolunda açıklık getirdi. Erdoğan gezisini izleyen Erdal Şafak (SABAH), Enis Berberoğlu (Hürriyet), Ekrem Dumanlı (Zaman), Yusuf Ziya Cömert (Yeni Şafak), Nuri Elibol (Türkiye) ve Erhan Başyurt'un (Bugün) sorularını yanıtlarken, şunları söyledi: "Ana muhalefet lideri, bu sürece önyargılı başladı. Anayasa değişikliği paketinin kapağını bile açmadan reddetti. Daha sonra da bu çağrıyı yaptı. Cumhurbaşkanı paketteki üç maddeyi referanduma götürmeyi kabul ederse, diğer maddelere destek vereceklerini söyledi. Bu, Cumhurbaşkanı'nı siyasi zemine çekme, taraf haline getirme girişimidir. Bu işin yasal adresi Meclis Başkanlığı'dır. Anayasa değişikliği paketinin yasalaşma sürecinin koordinatörlüğü ondadır. Baykal çağrısını ona yönlendirirse, Meclis Başkanı da grup başkanvekilleriyle toplanıp bir değerlendirme yapar. Biz de yasalara uygunsa, her türlü kolaylaştırıcılığa varız. Elbette paketteki bazı maddeler 330-367 oy aralığında geçerse, Cumhurbaşkanı'nın farklı takdir yetkileri de olabilir." Erdoğan, "Baykal'ın paketi ikiye ayırma, yüksek yargıyla ilgili üç maddeyi referanduma götürme önerisini hükümet ve AK Parti olarak nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna şu karşılığı verdi: "Öncelikle, Meclis'teki sonucun öyle çıkacağına nasıl güveneceğiz? Anayasa değişikliği tekliflerinin oylaması gizli oluyor. 3 maddenin dışındaki maddelerin referandumsuz kabulünü sağlayacak 367 veya üstü oyla geçeceğine kim güvence verebilir ki? Bununla birlikte, nihai kararı arkadaşlarımla görüşüp vereceğim ama ben kişisel olarak bu ayırma ve üç maddeyi referanduma götürme önerisini ele almaya varım. Çünkü milletime güveniyorum. Milletimin de anayasa değişikliği, hatta yeni bir anayasa istediğini biliyorum."
YÜKSEK YARGIYA YANIT
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliği önerisinde yüksek yargının oluşumuyla ilgili düzenlemeye muhalefet ve yüksek yargı mensupları tarafından getirilen eleştirileri şu mesajlarla yanıtladı:
Madem egemenlik hakkı benim. Millet adına ben kullanıyorum. Yüksek yargının oluşumunda benim de belirleyici bir rolüm ve gücüm olmalı. 1982 öncesi zaten öyle değil miydi? ABD'de, Fransa'da, İtalya'da, Almanya'da da öyle. Buna rağmen dokunmuyoruz. Sadece Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını 11'den 17'ye çıkarıyoruz. Bir de Anayasa Mahkemesi'ne gelecek Sayıştay'dan 2, Türkiye Barolar Birliği'nin de bir üyenin yine aynı kurumlarca belirlenecek üç katı aday arasından Meclis tarafından seçilmesini önerdik. Hepsi bu.
Danıştay'ın esas işlevi "İstişare kurulu" olması değil mi? Hatta eskiden Şura-yı Devlet diye adlandırılıyordu. Şimdi öyle mi? Yürütmenin bütün haklarını, icraatlarını, atamalarını kesiyor.
"Yerindelik" hakkı aslında yürütmenin ama yaptığımız her atama birçok kez dönüyor. Vali atamalarında bile sürekli sıkıntı yaşıyoruz. Oysa Ankara valilerle iyi ilişki kuramazsa, koordineli çalışamazsa, yürütmede soruntular, sıkıntılar olmaz mı?
"Anayasa Mahkemesi Başkanı hukukçu değil" diyorlar. Peki ama Anayasa Mahkemesi'nde büyükelçi de var, ona şimdiye kadar neden ses çıkarılmadı?
Yüksek yargı mensupları "Kadro sıkıntısı var" diyorlar. Biz de "Doğru" diyoruz, "Kadro açalım, sınavla eleman alalım" diyoruz. "Alamazsın, kamera koyacağız" diyorlar. Kimler germek istiyor, açıkça görülüyor.
Anayasa değişikliği paketine yüksek yargıdan hiçbiri bilgi vermedi, katkı yapmadı. Adalet Bakanımız hepsini ziyaret edip, değişiklikle ilgili bilgi verdi, katkı istedi. Hiçbirinden gelmedi. Değişiklik paketi Pazartesi gecesi (Bu gece) Anayasa Komisyonu'ndan geçmiş olacak. Şimdi komisyonun işini bitirdiği sırada kalkıp brifing vereceklerini söylüyorlar. Bu, dürüstlük değil.
Ana Muhalefet Lideri ne söylüyorsa, bazı yüksek yargı mensupları kelimesi kelimesine aynı sözleri tekrarlıyorlar. Hepsini çıkardık, tespit ettik.
Bir vesile olursa, yüksek yargıyla biraraya gelebiliriz. Ne diyorlar; "Biz inandığımızı söyleriz." Hayır, inandığını değil, yasaların izin verdiği kadarını söyleyebilirsin. Biz de ancak yasaların izin verdiği kadarını söyleyebiliyoruz.
Atamalar hakkında her türlü iddiayı ortaya atıyorlar. Somut olarak söylesinler; "Şu atamalarla, şu kadrolaşmalarla şu kurum AK Partilileşmeye götürülüyor" desinler. Ama onlar geçmişte bunu yaptı, "Ben kendi mensuplarımı veya benimle aynı görüştekileri getirmeyeceğim de, kimi atayacağım" dediler.
Aslında o dönem ekilen tohumların, atılan adımların bedelini ödüyoruz. Bakıyorsunuz, bir davada bir soruşturmada, bir mahkemenin tutukladığını, öbürü bırakıyor, sonra bir diğeri yeniden tutukluyor. Hatta aynı mahkemenin bir üyeli nöbetçi birimi bırakıyor, üç üyeli birimi tekrar tutukluyor.