''Herman Van Rompuy, 18 Kasım'da Brüksel'de yapılan zirvede AB Başkanlığı'na seçilirken, AB Konseyi'nin Türkiye'den yana olan pozisyonunu destekleyeceğine ilişkin açık taahhütte bulundu..." "Rompuy'ün rolü kişisel görüşlerini dikte etmek değil, AB içindeki görüşbirliğini yansıtmaktır." "Rompuy, AB'nin ortak pozisyonuna ve 2004'te Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin açılması kararına aykırı tutum izleyemez..." "AB Komisyonu'nun son ilerleme raporu bizi Türkiye'nin katılım müzakerelerinde ilerleme sağlanması için çalışmaya teşvik ediyor..." "Biz her zaman Türkiye'nin dostu ve AB'ye katılımının destekçisi olacağız. İngiltere'de her hükümetin böyle yapacağını umuyorum." "Türkler olarak Kürt sorununda attığınız cesur adımlardan dolayı tebrik edilmeniz gerektiğine inanıyorum." "Başbakan Erdoğan, Ortadoğu'da barış için bastıran önemli kişilerden biri ve yaptıklarını gerçekten takdir ediyorum." "Türkiye'nin Afganistan'a daha çok yardım konusunda istekliliğini Erdoğan'ın büyük devlet adamı olmasına bağlıyorum." Bunlar İngiltere Başbakanı Gordon Brown'ın SABAH aracılığıyla Türk ve dünya kamuoyuna verdiği mesajlardan birkaçı. Brown ile o ünlü "Downing Street 10"de, yani başbakanlık ofisinde görüştük. Brown, AB Başkanlığı'na seçilen Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy'ün "Türkiye karşıtı" imajının Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecini olumsuz etkileyeceği yorumlarından rahatsızdı. Ve Türk kamuoyunda oluşan tereddütlerin, kuşkuların, hatta karamsarlığın giderilmesine katkıda bulunacak güçlü bir mesaj vermek istiyordu. Bunun için Türk medyasında SABAH'ı seçti. Sadece SABAH'ı. Ve yukarda da belirttiğim gibi, hafif yağmurlu bir Londra gününde, "Downing Street 10"de bir araya geldik. İşte yönelttiğim sorular ve Brown'ın yanıtları...
AB'nin ilk başkanı Herman Van Rompuy beş yıl önce Belçika Parlamentosu'ndaki konuşmasında "Türkiye'nin Avrupa'nın parçası olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını" söyledi. Gerçi AB'nin başına seçildikten sonra "Kişisel görüşleriyle değil, 27 üyenin ortak tutum ve kararına göre hareket edeceğini" söyledi ama Türkiye'nin üyeliğine karşıtlığı damgası üstünde kaldı. AB Konseyi'nde bu konu gündeme geldi mi? Sizin gibi Türkiye destekçileri Rompuy'den güvence istedi mi? Brown: Türkiye'nin üyeliği hem AB, hem de İngiltere için büyük bir stratejik önem taşımaktadır. AB'ye katılım süreci, Türkiye'de değişim ve vatandaşların elde edeceği yararlar açısından etkili bir hızlandırıcı niteliğindedir. Bence Türkiye'nin üyeliği konusu her zamankinden daha nettir. Sayın Van Rompuy'ün başkanlığa seçildiği toplantıdaki yorumlarına gelince; Rompuy, Avrupa Konseyi'nin Türkiye'nin kabulüne dönük pozisyonunu destekleyeceğine ilişkin açıkça söz vermiştir. Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili adil ve tarafsız olacağına ilişkin de kamuoyu önünde söz vermiştir. Kendisinin de açıkça belirttiği gibi, Rompuy'ün rolü, kişisel görüşlerini dikte etmek değil, Avrupa Birliği içindeki fikir birliğini yansıtmaktır ve geçen hafta basın toplantısında da çok net bir biçimde AB'nin gücünü çeşitliliğinden aldığını belirtmiştir. AB, 2004'te katılım müzakerelerini başlatarak Türkiye'ye bir taahhütte bulunmuştur ve yapılan yorumlar bunu etkileyemez.
ROMPUY DE AB'YE UYACAK
Rompuy, AB'nin ortak pozisyonuna ve 2004'te alınan karara rağmen farklı bir tutum izleyebilir mi? Daha önemlisi kararlar ötesi bir yetkisi var mı? Brown: Hayır, Sayın Rompuy, AB'nin Türkiye'nin katılımına sıcak bakan politikasını kabul ettiğini açıkça belirtmiştir. Başkanlığa seçilmeden önce de AB'nin kararlarına bağlı kalacağı belliydi. Ve bu AB kararları, İngiltere'nin coşkuyla desteklediği, Türkiye için katılım müzakerelerinin açılmasını desteklemeyi de içeriyor.
Lizbon Anlaşması'nda AB Başkanı'na bu konuda bir yetki ya da hak veren herhangi bir madde bulunuyor mu? Brown: AB Başkanı'nın görevi, Konsey'in toplantılarına başkanlık etmek ve toplantı gündemini belirlemektir. Sayın Rompuy, pozisyonunu kullanarak Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiş bir durumu değiştirmeye çalışmayacağını çok açık bir biçimde belirtmiştir. Türkiye'nin üyelik sürecinde ilerleme sağlanması için Konsey'de çalışacağız.
REFORMLAR UMUT VERİYOR
Ankara Anlaşması'nın ek protokolünün Kıbrıs Rum kesimine uygulanmaması nedeniyle 2006 sonu zirvesinde müzakere başlıklarının 8'i askıya alındı. Ayrıca müzakere edilen başlıkların da kapanmamasına karar verildi. Bu kararın süresi önümüzdeki ay yapılacak zirvede dolacak. Askıdaki başlıklar indirilebilir mi? Brown: AB Komisyonu'nun Türkiye'yle ilgili yıllık ilerleme raporu yalnızca birkaç ay önce, ekim ayında yayımlandı ve yargı reformu, büyük çaba gösterdiğiniz Kürt sorununa değinmesi ve AB için enerji güvenliğini artırması gibi Türkiye'nin gerçekleştirdiği gerçek ilerlemeleri gösterdi. Bu alanlarda Türkiye'yi gerçek bir ilerleme göstermesinden ötürü kutlayabiliriz. Raporda ayrıca ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, dini özgürlükler ve cinsiyet eşitliği gibi alanlarda elbette daha hızlı reformlar yapılabileceği de vurgulandı. Ekim'de yayımlanan Türkiye ilerleme raporu, bizde Türkiye'nin üyelik müzakereleri üzerinde çalışma isteği doğuruyor.
Kıbrıs'taki müzakereleri izliyor musunuz? Barış ve birleşme ile sonuçlanmasından umutlu musunuz? Brown: Cumhurbaşkanı Hristofyas'la ayrıntılı olarak konuştum ve Kıbrıs Türkleri'nin lideri Sayın Talat'ı da beni Londra'da ziyaret etmesi için davet ettim. Bu iki tarafı bir araya getirmeyi ve yakınlaştırmayı arzu ediyorum. Çünkü inanıyorum ki her iki tarafa da ekonomik güvenlik ve sosyal faydalar sağlayacak bir çözüm için bence şu an en iyi zaman. BM'nin siyasal eşitliğe sahip iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümü yönündeki çabalarını destekliyoruz ve umuyorum ki şu ana kadar gelinen noktadan ileriye gidebilecek müzakereler yapılır. Çoğu zaten halloldu ama İngiltere olarak biz de kendi yöntemlerimizle katkıda bulunabiliriz. Bildiğiniz gibi neler yapabileceğimizle ilgili birtakım önerilerde bulunduk.
DESTEĞİMİZ HEP SÜRECEK
Türkiye'ye adaylık statüsünün tanındığı 1999 Helsinki zirvesinden bu yana İngiltere'de hep Türkiye'ye ve AB üyeliğine destek veren İşçi Partisi iktidarda oldu. Elbette sizin açınızdan böyle bir şey temenni etmeyiz ama olur da iktidar partisi değişirse, bu destek ve politika da değişir mi? İşçi Partisi iktidarda olmazsa bu destek kaybolur mu? Çünkü önümüzde iki somut örnek var; Fransa'dan ve Almanya'dan... Türkiye'nin büyük destekçisi olan Schröder hükümeti değişince Merkel destek olmadı. Ayrıca Sarkozy de Chirac'ın aksine destek olmadı. Brown: Sizi temin ederim ki, Türkiye'nin dostu olacak, üyelik yolunda onu destekleyecek ve bunun için hep ısrar edeceğiz. Umuyorum ki İngiltere'de hangi hükümet gelirse gelsin böyle yapacaktır. Çünkü bana göre konu gerçekten çok önemli. İnsanlara sürekli OECD tahminlerine göre Türkiye'nin 8 sene içinde dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi olacağını anlatıyorum. AB ile Türkiye'nin dış politika girişimini birleştirme potansiyeli muazzam. Çünkü Orta Doğu'da zaten istikrarı sağlayan bir güç konumundasınız. Bir enerji merkezi olarak gelişme göstermek, Asya, Avrupa ve Orta Doğu'yu etkileyecek ve yarar sağlayacaktır. AB üyeliğiniz de bence AB'nin çeşitlilikten aldığı gücü artıracak ve Türk halkı da insan haklarından daha çok yararlanacak; yani AB üyeliği hem Avrupa'nın hem de Türkiye'nin yararına. Umarım iki taraf da bunu görür. Ama ben şahsen kendimi Türkiye'nin ve Başbakan Erdoğan'ın bir dostu olarak görüyorum ve bu politikayı ilerletme konusunda çok istekliyim.
İngiltere'nin desteğinin devamı için iki büyük parti arasında konsensüs var mı? Brown: Umarım. Size teminat veremem ama umarım olacaktır. Türkiye'nin katılım müzakereleri konusunda hükümet olarak ısrarlarımızı sürdüreceğiz.
AÇILIMA ÖNEMLİ BİR ADIM
Türkiye'nin demokrasi, Kürt sorunu, Ermenistan gibi sorunlarını çözmek için attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Brown: Kürt sorunu hakkında söyleyeceklerim var, çünkü Türk halkı olarak bu soruna yönelik cesur adımlar attığınız için sizi tebrik etmemiz gerektiğine inanıyorum. Türk hükümeti 28 Temmuz'da, muhalefet partileri ve sivil toplum örgütlerine de danışarak Kürt sorununu çözmek için, yanlış hatırlamıyorsam "Demokratik açılım" diye anılan bir dizi önlem paketi üzerinde çalışmaya başladığını açıkladı. Hükümet bu politikayı, Türk vatandaşlarının vatandaşlık haklarından yararlanma yolundaki engelleri kaldırma sözünün bir uzantısı olarak tanımladı ve bence Kürtler'in Türk toplumunun özgür ve eşit birer üyesi olduğunu temin etmek için atılan bu önemli adım, tüm dünyada takdir edildi.
ORTADOĞU'DA ÖNEMLİ ROL
Türkiye'nin bölgesinde özellikle Kafkasya ve Ortadoğu'da "Barış kurucu" misyonu için ne diyorsunuz? Brown: Gazze sorunu sırasında son birkaç ayda Başbakan Erdoğan'la görüşmüştüm. Bence bölgede barış için uğraşan önemli insanlardan biriydi ve yaptıklarını gerçekten takdir ediyorum. Türkiye'nin gelecekte Ortadoğu'da sağlanacak bütün uzlaşmalarda önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum. Dünyanın başka bölgelerinde bu kadar çok sorunumuz olmasının bir nedeni, Filistinliler'e, güvenliğini sağlamış ve özgüveni olan bir İsrail'le yan yana yaşayabilecekleri, kendilerine ait bir devlet verememiş olmamız.
Türkiye'nin BM ve NATO barış gücüne katkı misyonları özellikle Afganistan'daki aktif desteği için ne düşünüyorsunuz? Brown: Türk güçlerinin yaptığı büyük katkılarla ilgili Başbakan Erdoğan'la konuştuğumu söylemeliyim. Türkler askeri birlikler, sivil personel ve yardım gönderdi. Bunların hepsini Türkiye yaptı ve Afganistan'la ve komşularıyla yakın ilişkisi nedeniyle Türkiye'nin, Afganistan'ı daha güçlü bir ülke yapacak ve terörizmden kurtaracak bir parçası olmasında ne kadar kalifiye olduğunu gösterdi. ABD'de General McChrystal'ın değerlendirmesinin ve Başkan Obama'nın da benzer kararlarının ardından, Afganistan'da gelişimin bir sonraki aşamasında Türkiye'nin nasıl katkıda bulunabileceği hakkında Erdoğan'la konuştum ve yardım konusunda istekliliğini Erdoğan'ın büyük bir devlet adamı olmasına bağlıyorum. Ve de daha güvenli bir İngiltere ve güvenli bir Türkiye için hepimizin daha güvenli bir Afganistan'a verdiği öneme bağlıyorum.
KÖPRÜ ÜLKE TÜRKİYE
Türkiye'nin enerji köprüsü olma hedefi Avrupa'nın enerji güvenliğine ne gibi katkı sağlayabilir? Brown: Siz aslında eğer isterseniz dünyanın her yerine ulaşacak köprülerinizle çok önemli bir merkezsiniz. Bir iklim değişikliği anlaşmasında da büyük önem taşıyorsunuz. Türkiye ekonomisi krizden derinden etkilenmiş olsa da umarım krizin yaralarını sararken düşük karbon emisyonlarına dikkat edebilir. Kyoto protokolünü imzalayarak ve 2009'un başında temiz teknoloji fonunu çıkararak, son bir sene içinde düşük karbonla ilgili çok önemli adımlar attınız. Kopenhag'a Türkler'in üst düzeydeki katılımı, iklim değişikliğinde olduğu kadar enerji güvenliği konusunda da gelecekte Türkiye'nin bölgede oynayacağı önemli rolü teyit edecektir.