Sıcak mı sıcak bir Şam akşamında Suriye başkentinin en gözde restoranlarından birinde, upuzun masaya oturduk. Bir tarafta Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Müsteşar Feridun Sinirlioğlu, sözcü Burak Özügergin, bakanlığın geziye katılan diğer diplomatları ve görevlileri...
Karşılarında basın mensupları: SABAH'tan ben, Hürriyet'ten Fatih Çekirge, Yeni Şafak'tan Fehmi Koru, Radikal'den Murat Yetkin, Reuters'ten Zerrin Elçi Coşkun.
Benim kucağımda lap-top, Irak-Suriye krizini yatıştırmak için Davutoğlu'nun mekik diplomasisini konu alan yazıyı geçmeye çalışıyorum. Ama öylesine zor ki Suriye'de internete bağlanmak, saatlerdir süren denemelerimin sonuncusundan da sonuç alamıyorum.
İç çekerek bilgisayarı kapatırken Davutoğlu sordu: "Hayrola yemeğin soğudu, neyle uğraşıyorsun?"
Yazımı geçemediğimi anlattım. Güldü
, "İyi" dedi, "Böylece birazdan açıklamayı umduğum sürprizi de yetiştirmiş olursun."
Telefon trafiği
Çorbalarımızı içtik, sıcaklara geçerken Sinirlioğlu kalktı, biraz uzaklaşıp cep telefonundan bir görüşme yaptı. Dönüp yerine otururken Davutoğlu'nun kulağına eğilip,
"Her şey tamam" diye fısıldadı. Davutoğlu,
"Mutabık kaldığımız gibi mi? Aman bir daha kontrol et" uyarısında bulundu. Sinirlioğlu tekrar kalkıp bir görüşme daha yaptı. Yerine döndüğünde dudaklarının ucunda rahatlamanın dışa vurumu olan hafif bir gülücük vardı. Bir kez daha Davutoğlu'na eğilip,
"Her şey mutabık kalındığı gibi Sayın Bakanım" dedi.
Der demez Davutoğlu yerinden fırladı:
"Arkadaşlar ben Şam Büyükelçiliğimize gidiyorum. Uçakta buluşuruz. Size önemli bir açıklamam olacak."
Lokantada biraz daha oyalandıktan sonra Özel Kalem Müdürü Gürcan Balık'ın "Vakit tamam" işaretiyle havaalanına gitmek üzere araçlara bindik. Yolda ceplerimiz çaldı. Özügergin'di.
"Size bir yazılı açıklama okuyacağım" dedi:
"Türkiye ve Ermenistan, 'Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü' ile 'İkili ilişkilerin Geliştirilmesi Protokolü'ne dair iç siyasi istişarelerini başlatma hususunda mutabakata varmışlardır.
Siyasi istişareler 6 hafta içinde tamamlanacak ve bunu müteakip imzalandıktan sonra iki parlamentonun onayına sunulacaktır."
Aynı bildiri eş zamanlı olarak Ankara, Erivan ve Bern'de de açıklanıyordu...
Nereden nereye
Şam'dan Lefkoşe'ye geçerken Davutoğlu uçakta yanımıza gelip "Sürprizi nasıl buldunuz" diye sordu gülerek.
Meslektaşlarımız atıldı: "Bu noktaya nasıl gelindi? Azerbaycan'ın tutumu ne olacak?"
Davutoğlu'nun yanıtlarını biraz sonraya bırakarak, aylardır sessiz-sedasız izlediğim bir bölümü açık istihbarata, bir bölümü gizli diplomasiye dayalı gelişmeleri özetleyeyim.
Ermenistan'la 2008 Nisan'ında İsviçre'nin aracılığıyla başlayan görüşmeler, geçen yıl bu ay Cumhurbaşkanı Gül'ün milli maçı vesile edip Erivan'a gitmesiyle "Açılım" noktasına geldi.
Ancak sonra yeniden uzaklaşma demesek de konunun dondurulduğu bir döneme girildi. Birçok etkenden ötürü: ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama seçim kampanyasında vaat ettiği gibi 24 Nisan'daki açıklamasında "Soykırım" sözcüğünü kullanacak mıydı? Azerbaycan-Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik umut verici bir adım atılacak mıydı? Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan milli maçı vesile yapıp iade-i ziyarette bulunacak mıydı? Ve en önemlisi, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde atılacak yeni adımlar "Önkoşul"a bağlanacak mıydı, bağlanmayacak mıydı?
İlk ve sonuncu sorular, hayati önem taşıyordu. Obama'nın "Soykırım" kavramını telaffuz etmesi sadece Türkiye-Ermenistan müzakerelerini havaya uçurmakla kalmayacak, ayrıca Türkiye-ABD ilişkilerini de buzul çağına götürecekti.
"Önkoşul"a gelince; Ermenistan iki ülke arasındaki görüşmelerin sürdürülmesinin ve sınırın açılmasının soykırımın tanınması dahil hiç bir koşula bağlı olmamasını istiyordu,
Türkiye ise Yukarı Karabağ sorunu çözülmeden sınırın açılmasının asla söz konusu olamayacağı görüşünde direniyordu. Bunun önkoşul değil, olmazsa olmaz tamamlayıcı veya tetikleyici unsur olduğunu vurguluyordu.
Ankara mutabakatı
Obama'nın görevi devralması, daha da önemlisi ilk yurtdışı gezilerinden birini Türkiye'ye yapmasıyla yeni bir hareketlenme başladı.
Obama, 24 Nisan açıklamasında "Soykırım" sözcüğünü kullanmayacağını çıtlattı ama bir şartla: Türkiye ile Ermenistan, ilişkilerini hızla normalleştirmek için ciddi adımlar atarlarsa.
Ve 22 Nisan geceyarısı Ankara ve Erivan'da o ünlü "Yol haritası" açıklandı. Obama da 24 Nisan'da 1915 tehciri için "Soykırım" yerine "Büyük felaket" nitelemesi yaptı.
Bu kez Azerbaycan'da kıyamet koptu. Başbakan Erdoğan hemen Bakü'ye gidip, Azerbaycan Parlamentosu'nda Ankara'nın Yukarı Karabağ sorunu çözümlenmeden Ermenistan'la sınırın açılmayacağı güvencesini üstüne basa basa tekrarladığı duygusal bir konuşma yaptı. Hem Türk, hem Azeri kamuoyu rahatladı.
Ama Ermeniler'le yine İsviçre aracılığıyla görüşmeler sürüyordu. Buna paralel olarak hem Yukarı Karabağ sorununun barışçı yollardan çözümü için 1992'de kurulmuş olan "Minsk Grubu", hem ABD, hem de Türkiye tam anlamıyla bir diplomatik seferberlik başlattılar. Özellikle Ermenistan'ı baskı altına almak için. Çünkü Yukarı Karabağ sorununun çözümü için aslında epey mesafe alınmış, geriye iki pürüz kalmıştı: Yukarı Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan Laçin Koridoru'nun ve Yukarı Karabağ'ın statüleri.
Obama tavır koyunca
Geçen ay hem Minsk Grubu'ndan, hem de Başkan Obama'dan Ermenistan'ı köşeye sıkıştıran iki hamle geldi:
Minsk Grubu'nun Amerikalı eşbaşkanı Matthew
Bryza, Ermenistan'ın Azeri toprağı olan Yukarı Karabağ'dan çekilmesi gerektiğini açık açık söyledi. Grubun diğer eşbaşkanları Rusya ile Fransa da bu talebe katıldıklarını duyurdular.
Bryza'nın açıklamasında çok daha önemli bir unsur vardı: Obama'nın desteği. Şöyle diyordu Bryza:
"Başkan Obama da, Yukarı Karabağ sorununun çözümünün Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarından çekilmesinden geçtiğine inanıyor. ABD ayrıca Azerbaycan'ı stratejik ortak olarak görüyor."
Hem Ankara, hem de Bakü müthiş rahatladı.
Köşeye sıkışan Sarkisyan ise, "Sınır açılmazsa Türkiye'deki maça gitmem" silahını kullanmaya kalktı. Ama ona ABD'den sert tepki geldi. Yine Bryza aracılığıyla
: "Sarkisyan'ın 14 Ekim'de yapılan Türkiye- Azerbaycan milli maçını izlemek için Türkiye'ye gideceğini umuyoruz. Bu, aslında tepki de değil, üstü kapalı uyarıydı. Erivan mesajı aldı.
Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Türk ve Ermeni diplomatlar bir-iki kez daha Cenevre'de bir araya geldiler ve önceki gece açıklanan ortak "İrade beyanı" metnini hazırladılar.
Sorular ve cevaplar
Şimdi Davutoğlu'nun sadece bu gezide değil daha önceki buluşmalarımızda yaptığı açıklamaları, diplomatik kaynakların verdikleri bilgileri ve bizim diğer kaynaklardan ulaştığımız verileri harmanlayıp bazı yakıcı sorulara yanıt arayalım:
Soru: İki ülkenin ortak açıklamasında belirtildiği gibi, Türkiye-Ermenistan sınırı, "Siyasi istişarelerin tamamlanacağı" 6 haftayı izleyecek 2 ay içinde açılabilir mi? Ve de iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulabilir mi?
Cevap: Hem evet, hem hayır. "Evet"in somut koşulları var: 1- Soykırım iddialarını araştıracak ortak komisyonların kurulması ve çalışmaları tamamlayıncaya kadar Ermenistan'ın soykırımı propagandasını askıya alması. 2- Kars Anlaşması dahil iki ülke arasındaki sınırı çizen tüm anlaşmaların Ermenistan tarafından kabul edilmesi. 3- Bu anlaşmalarda öngörülen sınırın Ermenistan tarafından resmen kabul edilmesi. 4- Yukarı Karabağ'da çözüme yaklaşılması.
Soru: İlk iki koşul nispeten kolay. Peki, Yukarı Karabağ sorununda 6 haftayı izleyen 2 ay içinde, yani aşağı-yukarı Aralık ayı ortasına kadar çözüme yaklaşılabilir mi?
Cevap: Bize göre -eski deyimle- kuvvetle muhtemel. Referansımız yine Minsk Grubu. Bryza, Azerbaycan-Ermenistan barış planının güncelleşmiş versiyonuna tarafların sıcak baktıklarını açıkladı. Aliyev ile Sarkisyan son 5 ayda 3 kez bir araya gelerek Ermeniler'in Yukarı Karabağ dışında işgal ettikleri 7 Azeri yerleşim biriminin iadesi konusundaki takvimi görüştüler ve büyük ölçüde uzlaştılar. Geriye Laçin Koridoru ile Yukarı Karabağ'ın statüsü kaldı. Bu konularda da epey ilerleme oldu: Laçin Koridoru'nun güvenliğini bir barış gücü sağlayacak. Yukarı Karabağ, nihai statüsü belirleninceye kadar Ermenistan denetiminde kalacak. Tüm bu unsurları içeren Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasının Aralık ayı ortasına kadar imzalanması beklentisi var. Gerçekleşirse sürecin önü alabildiğine açılır.
Soru: Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ takvimi işlemezse, Türk-Ermeni mutabakatı bozulur mu?
Cevap: Şart değil. Çünkü iki taraf da söz konusu iki protokolün hayata geçirilmesini parlamentoların onay sürecine bağladılar. Örneğin Türkiye, Yukarı Karabağ'da çözüm sürecinin hızına bağlı olarak 2 protokolle ilgili formaliteleri ağırlaştırabilir ve hızlandırabilir.
Soru: Sarkisyan, 14 Ekim'deki milli maç için Türkiye'ye gelir mi?
Cevap: Gelmemesi sürecin askıya alınmasıyla sonuçlanır.
Soru: Ankara-Erivan irade beyanı Azerbaycan'da olumsuz yankılara yol açar mı?
Cevap: Yaratmaması gerekir. Çünkü Türkiye, Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesini Yukarı Karabağ sorununa endekslemeye devam ediyor.
Soru: Ermenistan'la ilişkilerin normalleşme düzlemine girmesinin, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde etkisi ne olur?
Cevap: Çok iyi getirileri olur. Öncelikle, Kasım'da açıklanacak İlerleme Raporu'nda Ermenistan'la ilişkiler bölümü ilk kez olarak son derece olumlu ifadelerle değerlendirilir. İkincisi, 6 haftayı izleyen 2 aylık süre, AB liderler zirvesinin yapılacağı tarihle çakışacağı için, orada olumlu Ermenistan faktörü, olumsuz Rumlar'a limanları açmama faktörünün etkisini sıfırlayabilir. Her şey bir yana, Türkiye "Komşularla sıfır sorun, çevre ülkelerle barış, güvenlik, refah ve istikrar" politikaları gereğince, kriz üretmeyen bir çevreye sahip olmak için, Ermenistan'la ilişkilerini bir şekilde normalleştirmek zorunda. Üstelik bu normalleşme saatli bombadan farksız Kafkaslar'da önce donmuş ihtilafların sıcak çatışmalara dönüşmemesinde, daha sonra da buzların çözülmesinde çıpa işlevi görebilir.
Davutoğlu, "Hayal kurmadan barış sağlanmaz. Bizim umudumuz Bakü'den kalkacak bir aracın Erivan ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya kadar durmadan yol almasıdır" diyor.
Haklı. Hayal kurmadan barış sağlanmaz. Ama ayrıca cesaret göstermeden de barış gerçekleştirilemez. Cesareti ise ancak özgüveni yüksek devletler sahip olabilir. Türkiye, Ermenistan açılımıyla dosta- düşmana özgüvenini sergiliyor.