Diyarbakır
Cezaevi, adını 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra yaşanan korkunç işkenceler ile duyurdu. Öyle ki The Times gazetesi tarafından 29 Nisan 2008'de 'Dünyanın en kötü 10 cezaevi' içerisinde gösterildi. Cezaevi'nin binlerle ifade edilebilecek kadar mağduru var. Cezaevi mağdurları bir süre önce internet üzerinden haberleşerek o günleri kamuoyuna duyurabilmek için bir site kurdu.
"KENDİNİ TANRI SANIRDI"
Cezaevinde yapılan işkencelerin süre ve içerik olarak yoğun biçimde yaşandığı, sınırı olmadığı biliniyor. Cezaevinin en tanınmış işkencecisi olarak ise yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran gösteriliyor. Köpeği 'Co' ile anılan Yıldıran için o dönem cezaevinde yatanlar, "Kendini Tanrı sanırdı. Güç ile her şeyi yapabileceğine inanırdı" ifadelerini kullanıyor. "Cezaevinin baş celladı" olarak gösterilen Yıldıran'ın, dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Yamak ile birlikte Kıbrıs'ta görev yaptığı biliniyor. Yıldıran tarif edilirken, "40 veya 42 yaşlarında, kumral orta boylu bir adamdı. İnsanlara işkence yaptırmaktan zevk alırdı" deniliyor. Esat Oktay Yıldıran'ın Diyarbakır Cezaevi'nde görev yaptığı dönemin, Türkiye cezaevleri tarihinin en karanlık dönemi olduğuna dikkat çekiliyor.
TANIKLAR ANLATIYOR
Yıldıran'ın Diyarbakır Cezaevi'nde suçlu-suçsuz, örgüt mensubu-sempatizan ayrımı yapmadan insanları ağır işkencelerden geçirmesinin, 1984'te ortaya çıkan PKK'nın büyüyüp gelişmesinde büyük etki yaptığı iddia ediliyor. Dönemin canlı tanıkları, o günleri şöyle anlatıyor: "Koğuşlardan hücrelere alınan mahkûmlar, demirlere bağlanarak, kalaslarla, zincirlerle ağır işkencelere maruz kaldı. Bu uygulamalarda mahkûmların çoğu kan kusuyordu. İşkence sahneleri diğer mahkûmlara da izletiliyor, bu görüntülere dayanamayıp başlarını çevirenler işkence sırasına alınıyordu. Bazı mahkûmlar işkencelere dayanamayarak intihar ediyordu. Mahkûmlar hücrelere sıkıştırılıyor, üzerlerine lağım suları dökülüyor, koğuşlarda kimi mahkûmlara fare ve insan dışkısı yediriliyor, koğuşlarda birbirine tecavüz etmeleri için işkence yapılıyordu. Ölüm orucu ve diğer direnişlerde bulunan tutuklu ve hükümlüler, ölümü kurtuluş olarak görüyordu." Yüzbaşı Yıldıran'ın cezaevinde işkence uyguladığı kişiler arasında Ahmet Türk, Celal Paydaş, Mustafa Çakmak gibi isimler de bulunuyordu. Bu kişilerden, 12 Eylül öncesi CHP Mardin Milletvekili olan Türk, halen DTP Eşbaşkanlığı görevini sürdürürken, 15'inci dönem CHP Şanlıurfa Milletvekili Celal Paydaş, gördüğü işkencelerin etkisi sonucu kalp krizi geçirerek 13 aralık 1988'de henüz 48 yaşında yaşamını yitirdi. Bir dönem Adalet Bakanlığı görevinde de bulunan Adalet Partili (AP) Mustafa Çakmak ise cezaevinden çıktıktan sonra bir daha siyasete dönmedi. Çakmak, 2005'te hayatını kaybetti.
"DAĞA ÇIKARDIM"
Diyarbakır Cezaevi'nin mağdurlarından biri de eski Mardin milletvekillerinden Nurettin Yılmaz'dı. Yılmaz, yıllar sonra bir röportajında o günlerden söz ederken, "Diyarbakır Askeri Cezaevi Komutanı Binbaşı Esat Oktay Yıldıran, eliyle koğuşları göstererek 'binleri kuzu gibi ıslah ettik' dedi. 'Tam tersine, hepsini patlamaya hazır birer bomba haline getirdiniz' diye karşılık verdim. Eğer evli, 7 çocuk babası olmasaydım, sorumluluklarım olmasaydı, bekâr olsaydım Diyarbakır cezaevinden çıkınca elime silah alıp dağa çıkacaktım." diyordu. Diyarbakır Cezaevi'nin en bildik konuklarından biri de kuşkusuz, işkence sırasında insan dışkısı yedirildiği için dişlerini çektiren Diyarbakır'ın köklü ailelerinden birine mensup işadamı Felat Cemiloğlu'ydu. Hasan Cemal'in "Kürtler" kitabına da konu olan Felat Cemiloğlu, cezaevi günlerini anlatırken, Esat Oktay Yıldıran'ın 'Co' isimli köpeğine tekmil verdiklerini ifade etti. Cemiloğlu bu konuyu anlatırken, "Co'nun karşısında, 'Felat Cemiloğlu, Diyarbakır, emret komutanınım' tekmilini çok yüksek sesle ve topuk sesiyle veriyorduk, Co tekmili beğenmezse havlıyordu ve Co'yu memnun edemediğimiz için cezalandırılıyorduk." İnsan dışkısı yedirildiği için dişlerini cezaevindeki arkadaşına iple çektirdiğini de kaydeden Cemiloğlu, bu olayı anlatırken şöyle diyordu: "Tek ayak üstünde, duvar dibinde duruyorum. Ceza! Ama bir süre sonra yoruluyorum. Ayağım düşüyor yere, tutamıyorum. Emre itaatsizlik! Cezası: Duvarin dibinde, kanalizasyonun kapağını kaldırdılar, bir avuç bok alıp ağzıma attım. Sonra ağzımda pislik hazır ola geçtim, öylece duruyorum. Kıpırdamak yok. Temizlemek yok. Yere tükürmek yok. Öylece ağzın kapalı, kımıldamadan ayakta, hazırolda bekliyorsun. Bir süre sonra bıraktı, içeri girdim. Elazığlı arkadaş, ismi Ramazan. Allah razı olsun, bazı dişlerimi iple çekti. Çünkü temizleyemedim dişlerimi... Altın kaplama olan iki dişten birini cebine attı, birini bana verdi hatıra olarak. Hapisten çıktıktan sonra ilk işim dişçiye gidip takma diş yaptırmak oldu."
"EBU GARİP GİBİYDİ"
Belediye İş Sendikası Diyarbakır Şube Başkanı Vezir Perişan, Diyarbakır Cezaevi'nde işkencenin baş sorumlusunun yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran olduğunu belirterek, "Irak'ta yaşanan Ebu Garip vahşetini o dönem biz Diyarbakır'da yaşadık" diyor. 12 Eylül darbesi öncesinde Diyarbakır'da İşçi Partisi'ne üye olduğunu, siyasi çalışmaları nedeniyle tutuklanarak 2.5 yıl hapis cezası aldığını ifade eden Perişan, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Cezaevinin koridoruna bizi çıkarıyorlardı. Karşılıklı durduğumuz arkadaşlarımıza tokat atmamızı istiyorlardı. Biz bunu yapmayınca ağır işkencelere maruz kalıyorduk.