Aslı Arapça olan gazel sözcüğü; kadınlarla, sevgi üzerine arkadaşlık, ahbaplık etmek demektir. Edebiyat terimi olarak da, güzellikten, aşktan, onun yüzünden çekilen acılardan, içkiden söz eden küçük şiir anlamına gelir. Divan Edebiyatı'nın en ilgi çekici en çok sevilen şiirleri, bu alanda
verilmiştir.
Ozanın ele aldığı aşk teması, bazen Tanrısal, bazen de salt dünyaya ait bir nitelik taşır fakat , her iki yolda da, âşıklar için, hayran olunan güzelliğe ulaşmak nasip olmaz, düşüncesi egemen olduğundan, ozanın çektiği türlü acılar da, gazelin konusu içine girer. İçkiye gelince, bu da aşk gibi
iki özellik gösterir. Biri, zevk ve eğlence meclislerinde, meyhanelerde, elden ele dolaşan kadehlerle içilen, bildiğimiz kırmızı renkli şaraptır. Diğeri ise, aşkın sembolüdür. Onu içen âşıklar, kendilerini kaptırdıkları güzellik'in sarhoşudurlar. Gazel arasında, öğretici bir nitelik taşıyanlar varsa da; bunlar, hem sayıca azdır,
hem de şiir bakımından zayıf durumdadırlar.(Nâbi'nin bazı gazellerinde görüldüğü gibi). Zaten gazel denilince de; akla, ilk olarak aşk şiiri gelir (Halk Edebiyatı'ndaki Koşma gibi). Gazeller kasidelere göre, daha içten, daha etkileyici eserlerdir. Çünkü bunlarda, devrin büyüklerine sunulan övgülerden beklenecek, maddeye ya da mevki elde etmeğe dayanan bir çıkar düşüncesi yoktur. İstenen, yalnız sevgilinin merhametidir ki;
O da, hiçbir zaman ele geçmez. Çünkü, yine pek az müstesna ile; sevilen, daima zalim; seven ise, bitip tükenmez acılar içinde kıvranmağa mahkûmdur; fakat unutmamak gerekir ki; gerçeğe aykırı olan böyle duruma rağmen, aşk duygusunun dile getirilişi, gazel edebiyatı'mızın usta ozanları elinde, pek ince, pek derin bir anlatım gücüyle, gerçek şiir seviyesine ulaşabilmiştir. Her Divan ozanı, gazel yazmak zorundadır.
Çünkü onsuz divan olmaz. Bilindiği gibi, uyaklı şiirlerde, dizelerin son harfleri birbirinin aynıdır. Nitekim Zâti'den aldığımız örnekte, uyaklı dizeler, "r" ile bitmektedir. Bu günün ozanı, böyle bitişler için, dilediği sesliyi ya da sessizi seçmekte özgürdür, fakat Divan ozanında bu durum öyle değildir.
Onun, alfabenin bütün harflerini kullanarak, her harf için, en azı ikiden başlamak üzere, üç ya da daha çok sayıda gazel yazması, gerekmektedir. Önce, ortaya, bir kendini zorlama durumu çıkmaktadır ki;
bu da şiiri öldüren bir tutumdur. Çünkü, bir ozan ne kadar usta olursa olsun; usûldendir diye; elif'den, ye'ye kadar (Arap alfabesindeki harf sırasına göre) alfabenin bütün harflerinin her biriyle beş on gazel söylemek zorunda kalırsa, gerçek değer taşıyan eserlerinin yanında; mutlaka, salt uyak
hatırı için meydana getirilmiş bir sürü söz gürültüsünden ibaret parçalara da yer verecektir. Bütün divanlarda, gazellerin alfabe sırasına göre düzenlemesi ise, ortaya çıkan biteviyelik yüzünden, yalnız yazanın değil, okuyanın da canın sıkar. Görülüyor ki; bu yolda yapılan iş, hem zor, hem de faydasızdır.