Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ, Kazakistan'ın batısında LPG'ye yapılan zamlar ve sosyoekonomik durumun kötüleştiği gerekçesiyle 2 Ocak'ta başlayan protestolarla ilgili sabah.com.tr'ye özel açıklamalarda bulundu.
"OLAYLAR DIŞARIDAN PROVOKASYON SONUCU GERÇEKLEŞİYOR"
Kazakistan'daki olayların tamamen dışarıdan provokasyon sonucu gerçekleştiğini dile getiren Coşkun Başbuğ, "Gerçek asla öyle anlatıldığı gibi değil. Olayların LPG'ye yapılan zamla alakası yok. Bu durumu kavramak için Kazakistan'ın stratejik konumuna bakmak yeterli. Yüzölçümü açısında dünyanın 9'uncu büyük ülkesi olan Kazakistan aynı zamanda petrol ve doğalgaz gibi ürünlerle yer altı zengini. Böylesi geniş bir coğrafya (2 milyon 750 bin metrekarelik alan) neredeyse Avrupa'nın yarısı demek.
Bu kadar büyük bir coğrafyada yaşam sürdüren nüfus ise 18 milyon 600 bin. Bu insanların yüzde 75'e yakını Kazak Türk'ü, geride kalan dilimi en hakim ırkı Ruslar… Nüfusun yüzde 15'ini oluşturan Ruslar, genellikle ülkenin kuzey bölgesinde yaşamaktadırlar. Dağılan Rusya'nın, bünyesinden ayrılan her ülkede böylesi bir Rus azınlığı bırakmak onun en büyük stratejisi oldu. Burada amaç, böylesi karışıklıklarda bu etnik grubu kullanmak. Ukrayna'da da aynısı denendi, Kazakistan'da da aynısı deneniyor." ifadelerini kullandı.
Terör ve Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ
"RUSYA DOĞRUDAN, ABD DOLAYLI YOLDAN DESTEK VERİYOR"
Başbuğ, şu ifadeleri kullandı:
"Burada enteresan olan olay şu; dünyanın doğal gaz ve yer altı zenginliği açısından en şanslı ülkelerinden biri olan Kazakistan'da, tesadüfe bakın ki olaylar doğal gaz zammını bahane ederek başlıyor. Bu çelişkide bile olayların dışarıdan provoke edildiğini net bir şekilde anlayabilirsiniz.
Zaten gelişmelere baktığınızda, hükümetin geri adım atmasına, istifa etmesine ve protestocuların taleplerinin kabul edilmesine rağmen olaylar dinmek bilmedi, tam tersi giderek gerginlik artırıldı. Burada bile amacın doğal gaza yapılan zam olmadığı anlaşılıyor. Tıpkı bizde Gezi Olayları'nda olduğu gibi… O halde sorgulanması gereken soru şu; zam bahanesiyle başlatılan olaylarda amaç ne? Ve işin arkasında kim var?
Bu sorulara cevap aranırken birçok ülkenin adı geçti. Ama daha çok Rusya ve ABD öne çıktı. Olaylara Rusya'nın doğrudan, ABD'nin ise dolaylı olarak destek verdiği kanaatindeyim. Ama burada esas mercek altına alınması gereken ülke Rusya. Çünkü Rusya ve diğer ABD dahil emperyalist devletler eskiden Türk eli olarak anılan Kafkasya Bölgesi'nde meydana gelen gelişmelerden rahatsızlar. Çünkü, asırlar sonra bir Türk Devletleri Teşkilatı kuruluyor, başlangıçta Türk Birliği olarak sahnede yerini alacak olan bu teşkilat, kuvvetlendikten sonra Türk-İslam Teşkilatı'na dönüşmesi ve bütün İslam Coğrafyası'nı bünyesinde toplaması en olası gelişme… İşte bu mantıkla hareket eden Rusya ve diğer devletler bu girişimin acilen durdurulması gerektiğine kanaat getirdiler ve Kazakistan'da Türki Birliği'ni parçalayacak fitili ateşlediler.
"KAZAKİSTAN'I İÇERİDEN KİM VURDU?"
Kazakistan süreç içerisinde hedefin tam ortasında. Böylesi kritik bir konumda olan ülkede esas sorulması gereken soru şu; Kazakistan'ı içeriden kim vurdu? Gezi Olayları'nda, Ukrayna'daki Turuncu Devrim'de olduğu gibi içeriden ülkenin dibine dinamit koymak isteyen ihanet kadrosu kim? Çünkü bu olaylar bir anda dışarıdan müdahale ile başlamadı.
Bu sorulara cevap arandığında işin ucu FETÖ'ye kadar dayanıyor. Bu konudaki ipucunu FETÖ'nün firari tetikçilerinin sosyal paylaşımında bulabilirsiniz. Bu alçaklar olaylar karşısında ortak bir ağızla, 'Türk Baharı başlıyor' diye algı oluşturmaya yöneldiler. Neden? Çünkü burada Kazakistan üzerinden Türk dünyasına açık bir saldırı var.
Burada çok kritik bir eşiğe gelmiş durumdayız. Eğer Türk dünyası buna sessiz kalır, Rusya'nın bölgeye çökmesini, Rusya'nın Kazakistan'ı işgalini seyrederse, önümüzdeki süreçte teşkilatı dağılmaya götürecek kadar büyük yaralar alır.
Zira FETÖ artıklarının da dillendirdiği gibi sürecin ve olayların diğer Türk devletlerine sıçrama riski var. Zaten bu konuda esas hedef de bu.
"KAZAKİSTAN'A HER TÜRLÜ DESTEK VERİLMELİ"
Bu nedenle Türk dünyası, Türk teşkilatı olaylara asla seyirci kalmamalı ve sürece doğrudan müdahale etmelidir. Zira Kazakistan deyim yerinde ise, asırlardır özlemi çekilen Türk birlik ve beraberliğinin simgesi teşkilatın sarı öküzüdür. Böylesi kritik bir eşikte Türk Teşkilatı devletlerinin yapması gereken, Kazakistan'a her türlü desteği vermesi gerekmektedir.
Türkiye bu konuda önemli adımlar atmaya başladı. Salı günü Türk Teşkilatı Devletlerinin dışişleri bakanları önemli bir toplantıya katılacaklar. Bu toplantıda çok önemli kararların çıkmasını bekliyorum. Bu toplantıda da görüldüğü gibi Kazakistan ve diğer teşkilat devletleri, Kazakistan'da yardımın neden Türk Teşkilatı Devletleri'nden değil, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden istendiğini sorgulamalı.
Kazakistan'da içeriden yapılan gaflet ve ihanetin nedeni bu soruda ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün, Türk Teşkilatı ve Türk dünyası çok ağır ve büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınavda elde edeceğimiz başarı, gelecekte Türk dünyasının önünü açacak veya kapatacaktır."
NE OLMUŞTU?
Kazakistan'ın batısında LPG'ye yapılan zamlar ve sosyoekonomik durumun kötüleştiği gerekçesiyle 2 Ocak'ta başlayan protestolar, ülkenin diğer kesimlerine yayıldı. Sokak olaylarına dönüşen gösterilerde güvenlik güçleri ile protestocular arasında çatışmalar yaşandı. Polis araçları ile askeri araçları ateşe veren, devlet binalarına giren protestoculara güvenlik güçleri müdahale etti.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, protestolardan sorumlu tuttuğu hükümetin istifasını kabul etti. Protestoların yayılması sonucu olağanüstü hal ilan edildi.
Tokayev, ülkedeki mevcut durum nedeniyle üyesi oldukları Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ülke liderlerinden yardım istedi. KGAÖ Kolektif Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar doğrultusunda Kazakistan'a asker gönderildi.
KGAÖ, 2002'de Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan tarafından hükümetler arası askeri ittifak olarak kurulmuştu.