Sabahın erken saatlerine kadar devam eden ağır bombardımanın bilançosu gelen bir telefonla netleşmeye başlıyordu. Telefon hastanede fazla sayıda ölü ve yaralıların olduğunu söylüyordu. Makinemi kaptığım gibi hastanenin önüne koştum. Operasyonların en yoğun olduğu Salahaddin bölgesinde sert bir çatışma yaşanmıştı. Giriş ve çıkışlar keskin nişancılarla sarılmış olduğu için bölgeden sağ çıkabilmek pek mümkün değil gibiydi. Kan gölüne dönmüş hastaneye yaklaştığımda çığlıklar ve inlemelerle karşılaşıyorum. Hastanenin hemen girişinde sedye üzerinde ölü insan bedenleri; acil bölümüne doğru kafamı uzattığımda kimisi kolunu kaybetmiş, kimi bir daha gözünü açamayacak düzeyde yaralanmış onca insan ve muhalif doktorların verdiği büyük mücadele... Birkaç kare çekip uzaklaşıyorum, bu iç karartan tabloya daha fazla maruz kalmamak için.
ÇOCUKLARIYL A KAÇIYORLARDI
Hastaneden ayrılırken tekrar başlayan bombardımanla şehrin üzerini kara bulutlar sarmaya başlıyor. Bombanın düştüğü noktaya kadar gitmem gerektiğini söylüyorum şoföre ve yola çıkıyoruz. Yaklaşırken bölgenin halen helikopter ve uçaklar ile ateş altında tutulduğunu görüyoruz. Ara sokaklar çok riskli, şehirde yüzlerce keskin nişancı var. Daha fazla arabayla yaklaşamayacağımızı anlayınca araçtan inerek koşmaya başlıyoruz. Çocuğunu kucaklamış arkasına bile bakmadan feryat figan kaçan insanlar, elinde bir Kuran-ı Kerim'le nefes alınacak bir dünyaya ulaşmaya çalışanlar... Çektiğim her karede boğazım düğümleniyor. Duvarların yamaçlarına gizlene gizlene, kurşunlardan kaçarak binanın daha da içine giriyoruz. Vurulan yer bir kimyasal madde üreten fabrika. İçerde bulunan kimyasal maddeler aralıksız patlamaya devam ediyor.
ÇATIŞMALARIN ORTASINDA...
Aynı saatlerde şehrin başka bir bölgesindeki kanlı bir intikamın saldırısının haberini alıyoruz muhalif askerlerden. Sabah saatlerinde pusuya düşürülerek vurulan arkadaşlarının intikamı almaya çalışıyorlar. Bir karakol baskını. Bölgeye yaklaştığımızda uçak ve helikopterlerin yaylım ateşinin içerisine düşüyoruz. Ayrıca adım başı yerleşmiş vaziyetteki keskin nişancılar göz açtırmıyorlar. Ara sokaklarda bir süre çatışma içinde kaldık, adım atamadık. Sonra süzülerek karakolun tam karşısındaki binanın üçüncü katına çıktık. Çok geçmeden içinde bulunduğumuz bina yoğun bir şekilde kurşuna tutuldu. Kaçacak bir yer de kalmamıştı artık, oradan sağ çıkamayacağımıza inanmaya başlıyordum yavaş yavaş. Tekbir nidaları ile karşı taarruza geçen muhalifler aniden merkezin etrafını sardılar. Birlikler içeri sızmaya başladı ve merkezi ele geçirdiler. İçeridekilerin bir kısmını kurşuna dizip bir kısmını esir aldılar. O gün orada nelere tanık olduğumu henüz tam anlamıyla anlayamıyordum. Canımı kurtarma çabası ve doğru anda doğru fotoğraf karesini yakalayabilme gayreti o an için gördüğüm iç karartan tabloyu algılamama engel olmuştu...