Neye niyet neye kısmet denir ya, Ermenistan yazım biraz da bu sözden mülhem. Geçtiğimiz haftalarda özel bir havayolu şirketinin Van- Erivan arası direkt uçuşlara başlayacağı haberini duyduk. Yazı işlerimiz ilk sefere katılıp, izlenim toparlamamı isteyince hemen müracaat ettik rezervasyon için. Lakin bırakın haziran sonuna kadar tüm biletlerin çoktan satıldığını öğrendik. Öyleyse Ermenistan Havayolları'yla İstanbul'dan Erivan'a uçar, ilk sefer yolcularını havaalanında karşılar bir güzel sorar soruştururum dedim, aldım bileti.
UMUTLAR HAVADA KALDI
31 Mart gecesi Atatürk Havalimanı'na geldim ki ne göreyim, Ermenistan'ın milli havayolu Armavia iflas etmiş, uçuşları durdurmuş. Artık her nasıl oluyorsa, Atlas Jet firmasına devredilmişiz ve onların uçağı, ekibi marifetiyle uçacakmışız. Öyle de oldu zaten. Uçakta Antalyalı turizmci Türk gençleriyle tanıştım. Sebebi ziyaretimi onlara söyleyince gülümsediler ve dediler ki; "Abi maalesef boşuna çabalıyorsun. Çünkü sivil havacılık Van-Erivan seferlerini başlamadan bitirdi. Geçici bir şey mi henüz belli değil ama öyle bir uçak olmayacak."
'GIK' DİYEN BİLE OLMADI
Ermenistan'la uzun süredir iş yapan turizmci kardeşlerden biri Erivan'a indiğimizde Ermeni meslektaşıyla tanıştırıyor beni. İptal olan seferlerin acente sorumlusuymuş. "Umutlar havada kaldı" diyor ve ekliyor: "5 senedir altyapısı için uğraşıldı bu işin. Yazık oldu, halkımızın hayal kırıklığı büyük oldu." Dönüş günüme 3 gün var ve doğal olarak haber ibremi Ermenistan-Erivan gündelik yaşantısına çevirip, izleme gözleme-görme görüntüleme faaliyetine başlıyorum. Merakınızı erken gidereyim. Türk olduğumu öğrendiklerinde bile halktan bir tepki, tatsız tuzsuz yaklaşım, taciz, huzursuzluk verici bir davranış ya da söz gelmiyor. Yani Anadolu'da bir kentte dolaşırken nasıl hareket ediyorsam Erivan'da da aynı şekilde gezip tozup, yiyip içip dolaşıyorum.
TÜRK KÖYLERİ GÖRÜLÜYOR
Kentin 30 kilometre kadar dışına gidip Gregor Kilisesi'ni ziyaret ederken Ağrı Dağı'nın Ermenistan'dan görülen heybetiyle büyüleniyorum. Tepelik yerdeyiz ve Ağrı eteklerinde Türk köylerini seçebilmek mümkün. Ertesi gün gittiğimiz yerlerden biri aklımda handiyse şehir efsanesine dönüşmüş sözde soykırım anıtı. Orada gördüklerimi başka bir yazıda uzunca anlatırım kısmetse. Ama şu kadarını söylemeliyim ki; kendilerini yüceltip var edecek sandıkları sözde soykırım tezi aslında onlar için büyük bir handikap ve stres kaynağı. O teze o derece bel bağlamışlar ki, vizyonları, yaşam pratikleri, huzurları sanki mengene içinde. Burada görüştüğüm İstanbul, Kayseri kökenli başka bazı Ermeniler de durumun farkında ama uluorta konuşamıyorlar. Çoğu "Büyük devletlerin çıkarları ve işi düştükçe sahipsiz bir tabancaya sarılır gibi Ermenilere sarıldığını" belirtiyor.
TAŞ USTALARININ HÜNERİ...
Geniş, ferah, estetik harikası meydanlar, muhteşem binalar. Ermenistan taşı makbul ve dünyaca ünlü taş ustalarının sanatlarını konuşturduğu pek çok yapı var. Ana caddeler hayli geniş, trafik çok düzenli, cezalarsa sert. Gece yarıları tek başına genç kızlar, kadınlar ara sokaklarda dahi gezse kimseden bir nahoş yaklaşım yaşanmıyor. Gençler el ele, kol kola gönüllerince çimenlere serilip aşk yaşıyorlar.
HALKIN YÜZDE 50'Sİ YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA
Kurtuluş doğumlu bir Türkiye Ermenisi bana rehberlik ediyor. Daha önce Hasan Cemal'e, Ali Bayramoğlu'na, festivallere katılan bazı İstanbullu sinemacılara aynı vazifeyi üstlenmiş keyifle. Sordukça anlatıyor ve diyor ki özetle: "Ermenistan geçmişi boyunca göçmen dalgalarına tanık olmuş ancak özellikle son 5-10 yıldır ülkeden kaçıştan kaygılıyız. Gençlerimiz bizler kadar sabırlı değil. İşsizlik fazla ya onlar da daha iyi yaşayabilmek için başta Rusya olmak üzere çeşitli ülkelere kaçıveriyor." Nitekim Ermenistan'da halkın yüzde 50'si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Hükümet, turizmi ve teknoloji bölgeleri oluşturulmasını teşvik etmeye çalışıyor. Ancak yabancı yatırımcılar yine de ülkeye dikkatli yanaşıyormuş. Son yıllardaki reformlar görece bir istikrar ve küçük ölçüde büyüme sağlamış.