Prof. Dr. Çakır, Marmara Denizi tabanında ve etrafındaki karasal alanlarda yapılan bilimsel çalışmalar ve olası Marmara depremi ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Birbirini deviren domino taşları misali 1939 Erzincan Depremi'yle başlayan deprem silsilelerinin 1999 Marmara Depremi'yle İstanbul'a kadar ulaştığını ifade eden Çakır, Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara'nın batısında karaya çıktığı Şarköy ile Saros Körfezi arasındaki bölümünün 1912'de büyük bir depremle kırıldığı hesaba katıldığında, arada Marmara Denizi içerisinde kırılmayan büyük bir parçanın kaldığının görüldüğünü kaydetti.
Çakır, yakın zamanda deniz içi ve dışında yapılan çalışmalardan elde ettikleri sonuçlara göre Marmara Denizi'nde kırılmayan bu parçanın bir bölümünün de enerjisini deprem üretmeksizin sürekli olarak boşalttığını dile getirdi.
"Krip" adı verilen bu hareketin fayın içinden geçtiği kayaçların özelliklerine bağlı olarak geliştiğini anlatan Çakır, şöyle devam etti:
"Fayların büyük çoğunluğu yer yüzünden 10-15 kilometre derinliklere kadar yapışıktır. Ancak üzerilerinde uzun süreden beri devam eden baskılar belirli bir seviyeye gelince kırılırlar ve bu da depremlerin oluşmasına neden olur. Ancak bazı zayıf kayaçlar fayın yapışmasını engellemektedir. Dolayısıyla bu tür kayaçların içinden geçen faylar deprem üretmeksizin sürekli bir şekilde kayarak enerjisini kısmen veya tamamen boşaltabilir. Bu da fayın deprem anında davranışı üzerinde bir tür komplikasyona neden olmaktadır. Örneğin bu tür zonlar bir deprem kırığının ilerlemesini durdurabilmektedir. Dolayısıyla Marmara Denizi içindeki bu krip zonu, Adalar civarında başlayan bir deprem kırığının batıya doğru ilerlemesini durdurarak, depremin daha fazla büyümesine engel olabilir. Aynı şekilde 1912 depreminin bittiği yerden başlayacak yeni bir kırık yine ortaya, yani doğuya doğru ilerlerken bu zona gelirse yavaşlayıp durabilir. Bu zonun varlığının tespit edilmesi oldukça önem arz etmektedir. Bu demek değildir ki kesinlikle bu zon ileride oluşacak beklediğimiz büyük bir depremi durdurabilir. Onu da geçerse o zaman 7.2-7.4'e ulaşan büyüklüklerde bir depreme neden olabilir. Sonuçta depremin büyüklüğünü kontrol eden tek şey, kırılan fayın uzunluğudur. Dolayısıyla bu komplikasyonun varlığının bilinmesi de oluşacak olan Marmara depreminin beklenenden daha küçük olma ihtimalini artırmaktadır. Böyle bir zon olmasaydı fayın boydan boya kırılma ihtimali de çok daha yüksek olurdu."
- "ANADOLU YAKASI'NDA CİDDİ MİKTARLARDA ÇÖKÜNTÜ GÖRMÜYORUZ"
Deniz tabanında Fransız ve Alman meslektaşlarıyla ortak çalışmalar yaptıklarını bildiren Çakır, deniz tabanındaki ağda fayın hareketini takip ettiklerini anlattı.
Aynı zamanda Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ile Kuzey Marmara kıyısı boyunca yeni GPS istasyonları yerleştirdiklerini ifade eden Çakır, "6-7 noktamız çalışıyor. Elde ettiğimiz gerçek zamanlı verileri işliyoruz. GPS gözlemlerinden sonuç elde etmek için en az 1-2 yıla ihtiyacımız var. GPS'in yanı sıra Avrupa Uzay Kurumu'nun ücretsiz olarak sunduğu sentinel sentetik açıklıklı radar verileriyle de Marmara kıyıları boyunca oluşan hareketleri ölçüyoruz. Bu da bize deniz içerisindeki fayın kayması hakkında bilgi veriyor. Bu konuda da çalışmalarımız tamamlanmak üzere. Çalışmaları henüz tamamlamadık ama güzel sinyal var. Bu fay hakkında birkaç ay içerisinde daha kesin sonuçlara ulaşacağız." diye konuştu.
Çakır, bir deprem durumunda binaların depreme dayanıklılığının yanı sıra zeminin de çok büyük önem arz ettiğini vurguladı.
1999 depreminde Eskişehir'de yıkılan binaları hatırlatan Çakır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düşünün, deprem merkezine 100 kilometreden daha fazla mesafedeki Avcılar'da onlarca bina yıkıldı, yüzlerce bina ağır hasar gördü. Bunun tek sebebi var o da zemin. Yaptığımız çalışmalara göre, İstanbul'da özellikle Büyükçekmece ve Küçükçekmece arasında yaygın olan heyelan ve zemin hareketleri, Ayamama Deresi, birtakım gökdelenlerin olduğu yerlerde, yapay dolgu alanlarında ciddi miktarda çökmeler söz konusu. Şimdi deprem olmadan zemini problemli alanlar, hasarın olacağı yerleri bize şimdiden gösteriyor ki bunlar arasında en önemli alanlar Ataköy'den Bakırköy, Zeytinburnu'na doğru uzanan sahil kesimleridir. Ayrıca gökdelenlerin olduğu bazı bölgelerde de ciddi zemin oturmaları gözlenmektedir. Onun dışında İstanbul'da genel olarak zemine baktığımız zaman Anadolu Yakası'nda ciddi miktarlarda çöküntü görmüyoruz. Zemin daha dayanıklı gözüküyor. Adalar'a yakın bölgede fay kırılırsa ister istemez bu bölgede hasar olabilir ama zeminin sağlam olmasından dolayı nispeten hasar daha az olacaktır. Kötü yapılmış, deprem kodlarına riayet edilmemiş binalar hasar görecektir."
- "7'NİN ÜZERİNDE OLMA OLASILIĞI DÜŞÜK AMA MAALESEF 'OLMAZ' DİYEMİYORUZ"
Prof. Dr. Çakır, 1999 Marmara Depremi olduğunda kırığın nerede sonlandığının ciddi bir soru işareti olduğunu ancak bugün kırığın Yalova açıklarına kadar sürüp orada durduğunun bilindiğini söyledi.
1912 depreminde fayın Mürefte'den girdiğinin bilindiğini ama nerede durduğu konusunda görüş birliği bulunmadığını belirten Çakır, şunları anlattı:
"Sonuçta en kötü ihtimalle Yalova ile Marmara Adası'nın üzerinde kırılmamış bir alan var. Bu alanı en son kıran 1766 depremleri. Bunca yıldır burada deprem olmuyor. Bu mesafe yaklaşık 70 kilometre. Dolayısıyla bu 70 kilometre aynı anda kırılırsa başka, 50 kilometresi kırılırsa başka bir deprem olacak. Orta bölümdeki bu komplikasyon, fayın enerjisini depremsiz boşaltması, bir olasılık depremin fayın kısa bir bölümünü kırma olasılığını artırıyor. Öyle bir şey olmasaydı geri kalan parça muhtemelen tek bir seferde kırılacaktı ama böyle bir zonun varlığından dolayı 7 civarında daha küçük bir deprem oluşabilir. 7'nin üzerinde olma olasılığı düşük ama maalesef 'olmaz' diyemiyoruz. Oradaki komplikasyona neden olan o krip eden zonun eğer bir kısmı hala tutunuyorsa, tamamen boşalmıyorsa, deprem kırığı o hattı geçebilir."
MARMARA DENİZİ'NDE YÜRÜTTÜKLERİ ÇALIŞMALAR HAKKINDA DA BİLGİ VEREN ÇAKIR, ŞUNLARI KAYDETTİ:
"Fransızlarla iş birliği ile yapılan bir TÜBİTAK projesi kapsamında fayın kayıp kaymadığını anlamak için deniz tabanında akustik mesafe ölçen bir ağ kuruldu. Bunun yanı sıra halen deniz tabanında sismometreler, tuzluluğu, akım hızını, basınç değişimlerini ölçen cihazlarımız mevcut. Altı ayda bir gemi ile verileri toplayıp, ölçüp analiz ediyoruz. Bu geçici gözlem istasyonunu kalıcı hale getirmek için Kalkınma Bakanlığı ve AFAD'ın desteği ile deniz tabanında sürekli gözlem yapan bir istasyon kurmak istiyoruz. Çünkü bazı depremlerde, 1999 depreminde olduğu gibi, depremden 45 saniye önce bir hareketlenme oluyor. Burada çeşitli gaz çıkışları oluyor. Depremi önceden tahmin etmek imkansız gibi ama öncesinde kesin bir sinyal görürsek bu bize daha sonraki depremleri tahmin etmemizde yardımcı olacaktır."