1 Temmuz'da yasakların kalkacağı açıklanınca millet evde kalmanın acısını çıkaracak galiba diye düşünmeye başladım. Sabır sabır bir yere kadar, bir noktadan sonra enerji patlayacaktı illa ki...
Hatta bir çılgınlık halinin yaşanma ihtimali bile vardı. Bu öngörümü anlatınca haber toplantısında, 1 Temmuz'da sokağa çıkma kararı da verildi... Plan belli sokakları, parkları, AVM'leri, kafeleri, restoranları dolaşacaktım...
Fotoğrafçı arkadaşım Hatice Çinar ile öğle saatlerinde buluştuk.
Buluşmaya giderken trafiğin durumunun normal olmadığını fark ettim. Her zamankinden daha sıkışıktı. İlk durağımız Maçka Parkı idi.
Hava sıcak, gölgede birtakım insanlar açık havanın tadını çıkartsa da her şey normal görünüyordu.
Sıcaktan kaçan nereye sığınır ki diye düşününce yolumuzu Nişantaşı City'ye düşürdük.
Kapı girişindeki yoğunluk her zamankinden daha fazlaydı. Güvenlik görevlisine "Nedir, 1 Temmuz fark yarattı mı? diye sordum, "Önceki günlere göre daha yoğunuz" dedi. AVM'yi turladık. Kimi alışveriş yapıyor, kimi kafelerde oturuyor. Yüzlerde maskeler, mesafeler korunuyor. Pandemi öncesinde öğle saatinde kim AVM'ye giderse işte o kadar bir yoğunluk var. Ama bir çılgınlık hali de yok... O zaman Nişantaşı'ndaki kafelere bakalım dedik.
The House Cafe'de oturacak yer yok. The Muse'a oturduk. Gittikçe masalar dolmaya başladı orada da. İnsanlar açık havada otururken maskeler çıkarılıyor reflesk olarak, onu fark ettim.
Mesafe konusundaysa bir alışkanlık kazanılmış, dikkat ediliyor.
Sıcakların harı sönünce Hatice ile Taksim'e kırdık dümeni. İstiklal Caddesi kalabalık. Asmalımescit'e doğru yol aldık. Sokakta üç kişinin bir tepsi kebabı yediğini görünce çılgınlık başladı galiba diye geçirdim içimden.
Ama bu sadece kebap çılgınlığıymış.
Asmalımescit esnafının yüzü gülüyor.
Masalar dolu. Birkaç tanıdık gördüm.
Lafladık. Onlar yasaklar kalkınca dostlarla aylar sonra buluşalım tayfasından.
Hasret gideriyorlar sakince.
Çılgınlık arayışımız devam ediyordu. Modaya doğru yollandık. Sahilde insanlar keyif çatıyorlar. Müzik dinleyen, bisiklet süren, sohbet eden. Ama burada da beklediğimiz bir çılgınlık yok. Hatice'ye "Bebek'e gidelim" diyorum. Trafik yine yoğun, saat 20.00 gibi Bebek'teyiz. Yoğunluk var. Bebek'e gelene kadar maske ve mesafe konusunda halkımızın duyarlılığına şapka çıkarıyordum. Ama burada fikrim değişti. Maskeler fora olmuş. Mesafeler kısalmış.
Mekanlar dolu...
Bebek Lokal'de masalar arası mesafeler gözetiliyor. Ama Nusr-Et ve Sushico'da her masada müşteri.
Tabii 1 Temmuz'da Çin yemeği yemek de bir çılgınlık sayılabilir ama benim öngördüğüm çılgınlık bu değildi. Öngörümün yanlış çıktığını düşünüyorum "Yasaklar kalksa bile insanlar tedbiri elden bırakmamış" diyorum Hatice'ye.
Artık işimizin bittiğini düşünüyoruz.
Saat 21.30 olmuş. Evlere dağılacağız. Bebek'e gelmişken bir Boğaz havası alayım diyorum.
Arnavutköy'e gidip bir yoğunluk kahvesi içeceğim. Plan bu. Ama yolda sıklıkla arabalardan taşan ve yüzüme hatta beynime çarpan yüksek volüm şarkılarla karşılaşıyorum.
Bir değil iki değil. "Ne oluyor diyorum." Çılgınlık beklemediğim yerden kendini gösteriyor.
Edis'in Martılar, Uzi'nin Krvn şarkısını artık ezbere söyleyecek duruma geliyorum yarım saat içinde. Sonra gece gece denize girenleri görüyorum. Raconunu bilmediğim semtler. Oradakilere "Her zaman mı böyle" diyorum. "Yok" diyorlar.
"Ya müsilaj" diyeceğim ama vazgeçiyorum.
Milletin çılgınlığına turp suyu sıkmak gibi olacak.
Anlıyorum yurdum insanı çılgınlık için havanın kararmasını beklemiş. Gece çökünce şehre, çılgın manzaralar da kendini gösteriyor.
Arnavutköy'de manzara bu, Kadıköy'de farklı mı? Bizim mahalleye gelince halkımın çılgınlık planını fark ediyorum. Gündüz enerji toplanmış, hazırlık yapılmış, buluşmalar ayarlanmış...
Akşam değil geceye doğru da sokaklara çıkılmış. Birbirine sarılanlar mı dersiniz, eğlenenler, sokakta dans eden mi derisiniz. Bir oğlanı kız arkadaşını sırtında taşırken gördüm.
Kızın elinde de gül vardı. Evet pek romantik ve o derece çılgınca geldi bana...
1 Temmuz Z raporuna gelince... Aylarca evde kalanların çılgınlığıydı bu. Mekanlar da dar geliyordu onlara kendilerini yollara, sokaklara atıyorlardı. Ve herkes kendince iplerini koparıyordu...
Foto: Hatice Çinar