İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Sismoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Eşref Yalçınkaya, " Çünkü fayın kırdığı parçanın yapısı, kırılan parça bizim için nasıl bir yapıya sahip olduğu çok önemli. Bunun taşıdığı yük, nasıl bir malzemeden oluştuğu depremin etkilerini nasıl gözlemleyebileceğimizde doğrudan etkili. Biz küçük depremleri gözleyerek aslında bir yapı analizi de ortaya koymaya çalışıyoruz" dedi.
FAY HALA HAREKETSİZ DURUMDA
100 yıldan uzun süredir sessiz durumda olan Ganos Fayı, sismolojik gözlem istasyonlarıyla incelendi. Kaydedilen eksi büyüklükteki mikro depremlerle, fayın deprem üretme karakterini ve kırılma özelliklerini anlamak, gelecek deprem tehlikesini ortaya koyabilmek ve dünyanın en riskli sismik boşluklarından biri olarak nitelendirilen Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun Marmara Denizi içindeki parçasını yorumlayabilmek açısından son derece önemli. Ganos Fayı, Marmara Denizi'ndeki fay hattının karada bulunan bölümü. 108 yıl önce 7,4 büyüklüğünde deprem üreten bu fay hala hareketsiz durumda. Tekirdağ'ın Şarköy ilçesindeki Mürefte bölgesinde 1912'de gerçekleşen depremi üreten fayı incelemek üzere Türkiye-Almanya işbirliğiyle, İstanbul ve Boğaziçi üniversiteleri, Almanya GFZ Enstitüsü ve TÜBİTAK'tan bilim insanlarının yürüttüğü bir çalışma bulunuyor. Şarköy'ün birçok noktasına 20 ile 50 arasında Ganos fay hattı üzerine sismolojik gözlem istasyonları kuruldu. Bu gözlem istasyonlarıyla eksi büyüklükteki mikro depremler dahi 2 yıl boyunca kaydedildi. Şimdi bilim insanları bu elde ettikleri verileri bir yıl boyunca inceleyerek Marmara Bölgesi'nin depremsellik karakterini öğrenmeye çalışacak.
YAKLAŞIK 100 YILDIR ENERJİ BİRİKTİYOR
Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun Marmara Bölgesi'ndeki kara üzerinde olan en batı kısmını Ganos Fayı oluşturuyor. Bu fay yaklaşık 100 yıldır enerji biriktirmeye devam ediyor. Ganos Fayı'nın deprem üretme karakterini ve kırılma özelliklerini anlamak, fayın gelecek deprem tehlikesini ortaya koyabilmek açısından, dünyanın en riskli sismik boşluklarından biri olarak nitelendirilen Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun Marmara Denizi içindeki parçasını yorumlayabilmek açısından son derece önemli olduğu bildiriliyor. Fay üzerinde Güzelköy-Gaziköy-Hoşköy ve Sofuköy-Kavakköy arasındaki bölgelerde sık sık kurulan istasyon ağı sayesinde -güneş paneli ve sismometre setleri ile fay üzerinde meydana gelen mikro depremler dahi kaydedildi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Sismoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Eşref Yalçınkaya, kurulan istasyonlarla ulusal istasyonların tespit edemediği mikro düzeydeki yer hareketlerini tespit edeceklerini belirterek, "Mikro etkinlikler belki bunlar üzerinde bize önemli şeyler söyleyebilirler. Etkinin nasıl gerçekleşebileceği konusunda önemli avantajlar sunabilirler. Amacımız bunları gözlemleyebilmek. Bir kırılma olacak. Ama bu kırılmanın mekanizması ve etkileri nasıl ortaya çıkabilir, doğru bir risk hesabı yapabiliyor muyuz, yapılarımızı nasıl bir harekete karşı hazırlamalıyız? Bunun araştırmasını yapmaya çalışıyoruz" dedi.
"ANA FAY ZONU KIRILMAYI BEKLEYEN BÜYÜK BİR DEPREME SAHİP AMA ONUN PARÇALARI KÜÇÜK DEPREMLER ÜRETMEYE DEVAM EDECEK"
Marmara'nın deprem riski ile ilgili değerlendirmelerde bulunan, Prof. Dr. Eşref Yalçınkaya, şunları söyledi:
"Marmara Bölgesi oldukça etkin bir bölge ve deprem üretmeye devam ediyor. Son yaşadığımız deprem de yine Marmara Bölgesi içinde ana kolun hemen biraz daha güneyinde Şarköy, Hoşköy açıklarında meydana gelen orta büyüklükte bir deprem. Doğrudan ana fay üzerinde diyemesek de onun kollarında, parçalarında birisi. Marmara Bölgesi irili ufaklı birçok parçayı içinde barındırıyor. Her ne kadar biz ana fay zonundan emin olsak da bunun bazı küçük parçaları değişik farklı açılarda, farklı büyüklüklerde, kendi boyutlarına bağlı olarak deprem üretmeye devam ediyor. Yaşadığımız deprem de onlardan birisiydi. Sonuçta biz bütün depremlerin birbirileriyle etkileşim içinde olabileceğini hesaba katıyoruz. Fakat doğrudan bir büyük depremi oluşturabilecek etkiye sahip olduğu konusunda henüz yeterli bilimsel veriye sahip değiliz. Fakat hepsini ayrı özende incelemek zorundayız. Çünkü bunların hepsi ana zonun ürettiği fayların birisi. Onların üzerinde etkileşim. Birbirileriyle olan etkileşimleri mutlaka yeni depremlerin oluşmasına neden olacaktır. Bundan sonrada olacaktır benzer depremler. Ana fay zonu kırılmayı bekleyen büyük bir depreme sahip. Ama onun parçaları küçük depremler üretmeye devam edecek. Etkileşimde bunlar elbette, bazısı ana fay zonu üzerine artı yük bindirirken, bazısı da ana fay üzerindeki yükü boşaltabiliyor. Bunlar tamamen mekanizmalarına, uzaklıklarına, kırdıkları fay parçalarına bağlı olarak değişecektir. Hepsi düşünülebilir, hepsi hesaba katılabilir. Biz deprem tehlikelerini belirlerken küçük fayları da es geçmiyoruz. Onların ürettiği depremleri de mutlaka dikkate almak istiyoruz. Doğrudan çok etkin bir yer değil, çok etkin bir fayda değil ama pozitif ya da negatif etkiye sahip olabilir. Sonuçta burası oldukça büyük bir kırık. Bunun üzerindeki küçük depremlerden başlayın da, orta büyüklükteki depremlere kadar kırılmalar üretmeye devam ediyor. Fakat hepsinin etkileri birbirini takip edebilir, sönümlendirebilir. İncelemelerin sürmesi gerekir. Ana fayın nasıl bir mekanizmayla oluşabileceğini tahmin etmek açısından da küçük depremler bizim için son derece önemli."
"VERİLERİMİZİ İNCELEME AŞAMASINDAYIZ"
"Projemiz Ganos Fayı üzerindeki bir sismik etkinliği izleme projesiydi." diyen Prof. Dr. Yalçınkaya, şöyle devam etti:
"Ganos Fayı üzerinde Marmara Fayı'nın karaya çıktığı bölgede çok yoğun bir sismik gözlem ağı kurduk. Bu gözlem ağıyla çok küçük depremleri yani ulusal ağın kaydedemediği depremleri kaydetmeye çalıştık. Mikro deprem etkinliği bizim açımızdan o faydaki kırılma özelliğini tanıyabilme ve anlayabilme açısından son derece önemli. Normal ulusal ağlarımızla biz bu depremleri ne yazık ki yakalayamıyoruz çünkü bunların enerjileri çok küçük. Ancak bu şekilde kurduğumuz yerel ağlarla bunları gözlemleyebiliyoruz. Mikro etkinlikler bize o fayın ne kadar canlı olduğunu, nerelerinin ne kadar etkinlik üretebileceği konusunda ipuçları sağlıyor. Aynı zamanda da fayın kırılma mekanizmasıyla ilgili de bazı parametreler türetmemize de yardımcı oluyor. Biz benzerini keşke elimizde olsa da Marmara Denizi'nin dibinde de yapabilsek. Her ne kadar yerel ağlarla yani okyanus tabanı araçlarla bunları gözleme imkânına sahip olsak da yeterli olmuyor. Karadaki parçası bizim için son derece önemli. Biz de bu amaçla buraya bir sismik etkinlik çok sayıda istasyon yerleştirdik. Bu istasyonlarımız görevini yaptı, iki yıl boyunca veri topladı. Şimdi istasyonlarımızı topladık araziden, verilerimizi inceleme aşamasındayız. Bu bölgenin depremsel etkinliğine önemli bir katkıda bulunmasını bekliyoruz."
ZAMAN İÇİNDE SONUÇLARINI GÖRMEK İSTİYORUZ
Prof. Dr. Yalçınkaya, "Öncelikle amacımız Ganos Fayı'nın karakterini belirlemek için kurduğumuz bir projeydi. Süresi doldu. Elbette Türkiye'nin birçok yerinde benzer sismik etkinliklerin izlenmeye çok ihtiyacı var. Son depremde cihazlar sahada olsaydı bizim veri sayımızı çok arttıracaktı. Çünkü olan depremler sadece sizin hissedebildiğiniz 20-30 tane ama onun öncesinde ve sonrasında çok daha fazla sayıda mikro etkinlikte gözlemlenmiş olabilir. Onları dahi kaydedebilirdi bu kadar yakın bir sistem. Çünkü biz o zaman bu oluşan sisteme yakın olacaktık. Ne yazık ki biz onu kaçırmış olduk. Benzerlerini biz daha önce kaydettik. Daha önce olmuş olan depremler var, Silivri depremleri var, daha öncekiler var. Biz mümkün mertebe hepsini kaydettik. Bunları zaman içerisinde inceleyip sonuçlarını görmek istiyoruz" şeklinde konuştu.
"KÜÇÜK DEPREM NE KADAR FAZLA OLURSA O KADAR ÇOK KAYIT TOPLAMIŞ OLUYORUZ"
"İnsanoğlunun hissedebildiği depremler genellikle 3 ve üzeri depremler. Ama bizim kastettiğimiz depremler negatif büyüklükteki depremler. Yani eksi 1-1,5'a kadar düşen büyüklükteki depremler" diyen Prof. Dr. Yalçınkaya, şöyle konuştu:
" Negatif büyüklükte deprem olur mu, diye soracaksınız; bir referans durumuna göre hesaplanan büyüklükler. Bu referans değerinden daha düşük depremler negatife kadar inebilir. Bizim kaydettiğimizin çoğu negatif büyüklükteki depremler. Eksi 0,5-1 büyüklüğünde depremler. Bunu diğer gözlem ağlarının kaydetmesi imkân yok. Mikro deprem etkinliğini gözlemek bizim açımızdan çok önemli. Çünkü fayın kırdığı parçanın yapısı, kırılan parça bizim için nasıl bir yapıya sahip olduğu çok önemli. Bunun taşıdığı yük, nasıl bir malzemeden oluştuğu depremin etkilerini nasıl gözlemleyebileceğimizde doğrudan etkili. Biz küçük depremleri gözleyerek aslında bir yapı analizi de ortaya koymaya çalışıyoruz. Hem kırılmanın nasıl gerçekleşeceği hem de dalga yayılımının nasıl oluşacağı ile ilgili önemli bilgiler toplamaya çalışıyoruz. Sadece büyük depremleri kullanarak bunu yapma imkânımız yok. Çünkü büyük deprem sayısı çok az. Ama küçük deprem ne kadar fazla olursa o kadar çok kayıt toplamış oluyoruz. Kırılmanın yapısını ortaya koyabilmek için bu tür küçük depremlerin etkilerini de belirlemek son derece yararlı bizim açımızdan. Çok istasyonla, fayın üzerinde her bir depremin kat ettiği yolu, mekanizmasına, kaynak özelliklerine bağlı olarak ortaya koyabilme imkânına sahip oluyoruz bu projelerle. Bu ayrıntılı bilgi bize yarın belki Marmara içindeki kırılmanın ya da Ganos üzerindeki bir kırılmanın etkilerini daha iyi tahmin edebilme, riski daha iyi belirleyebilme yönünde önemli bilgiler taşımasını umut ediyoruz."
"DOĞRU BİR RİSK HESABI YAPABİLİYOR MUYUZ, YAPILARIMIZI NASIL BİR HAREKETE KARŞI HAZIRLAMALIYIZ?"
Prof. Dr. Yalçınkaya, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kırılma mekanizmasıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var. Kırılmanın mekanizması bir depremin ürettiği etkilerin karada nasıl gerçekleşeceğini belirleyen çok önemli bilgiler taşıyor. Ayrıntıya inmemiz lazım. Fay üzerindeki kırılma noktalarının, gerilme noktalarının nasıl yayıldığı, bunların ne kadar gerilme biriktirebileceği konusunda önemli bilgilere ihtiyacımız var. Mikro etkinlikler belki bunlar üzerinde bize önemli şeyler söyleyebilirler. Etkinin nasıl gerçekleşebileceği konusunda önemli avantajlar sunabilirler. Amacımız bunları gözlemleyebilmek. Bir kırılma olacak ama bu kırılmanın mekanizması ve etkileri nasıl ortaya çıkabilir, doğru bir risk hesabı yapabiliyor muyuz, yapılarımızı nasıl bir harekete karşı hazırlamalıyız? Bunun araştırmasını yapmaya çalışıyoruz. Bunun öngörülerini, araştırmalarını nasıl bulabilirizi araştırıyoruz."