Uzun yıllardır istediği koruyucu ailelik hayalini gerçekleştiren gazeteci-yazar Fadime Özkan, biyolojik ailesi tarafından terk edilen ve devlet korumasında olan 2,5 yaşındaki kız çocuğuyla yeni bir hayata başladı.
Özkan, üniversite yıllarından beri içinde bir istek olarak duran koruyucu ailelik fikrini hayata geçirmek için ocak ayında harekete geçti.
Hayalini gerçekleştirmek için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına başvurusunu yapan ve tüm prosedürü tamamlayan Özkan, korucuyu ailesi olacağı çocuğu göreceği günü iple çekti.
Daha sonra korucuyu ailesi olduğu 2,5 yaşındaki çocukla aynı evde de yaşamaya başlayan Özkan, şu günlerde kızıyla birlikte yeni bir hayata başlamanın mutluluğunu yaşıyor.
"HERKESİN KOLAYLIKLA KORUYUCU AİLE OLMASI MÜMKÜN"
Gazeteci-yazar Fadime Özkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, koruyucu ailelik fikrinin çok uzun zamandır ilgilendiği, takip ettiği bir konu olduğunu belirterek, "Babamı bile bir dönem terk edilmiş bir çocuğu ailemize getirmesi için teşvik etmeye çalışmıştım ki biz 6 kardeşiz. Bana nasip oldu." dedi.
Özkan, koruyucu aileliğin prosedür kısmının insanı zorlamadığını, kısa sürede tüm işlemlerin tamamlanabildiğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Devletimiz Allah'a şükür çocuklara güzel bakıyor. İmkanlar daha iyi. Artık öyle koğuş sistemlerinde değil. Çocuklar daha özel ve kıymetli hissediyorlar kendilerini ama bir ailenin çocuğa verebileceklerini, o yuva sıcaklığını, o kucak sıcaklığını vermem çok mümkün değil. Çocuklar bunun yoksunluğuyla büyüyorlar. Böyle büyümelerine de gerek yok. Çok sayıda aile var çocuklarımızdan birini bağrına basabilir. Onu kendi ailesinin bir ferdi kılabilir. Ona bu zorlu hayat mücadelesinde yardımcı olur, elinden tutar. Bunu çok önemsiyorum, ben kendi adıma kızıma kavuştum ama pek çok ailenin de bunu yapmasını çok diliyorum. Yuvalarda, devlet bakımında, kurumlarda hiçbir çocuğumuz kalmayana dek."
Evlat edinme ile koruyucu ailelik arasındaki farklara da değinen Özkan, koruyucu ailelik çocuğun biyolojik ebeveyniyle ilişkisinin bilindiğini ancak sorumluluğun devlette olduğunu, koruyucu ailenin bakımını üstlendiğini, devlete karşı bir anlamda sorumluluk üstlenildiğini kaydetti.
Özkan, "Onun hayat mücadelesine, onun yetişmesine, hayata katılmasına, eğitimine, bakımına, sevgi isteğine, talebine karşılık veriyorsunuz." diyerek, Bakanlığın kurumlardaki binlerce çocuğu daha kolay aile sahibi yapabilmek için bu anlamda ciddi çalışmalar gerçekleştirdiğini söyledi.
Bu anlamda önemli iyileştirmelerin olduğunu dile getiren Özkan, şöyle devam etti:
"Çocuğun eğer biyolojik ailesi ekonomik sebeplerle çocuğu terk etmek zorunda kalıyorsa o aileye çocuğun bakımının yapılabilmesi için bir miktar maddi destek sağlıyor ki çocuk kendi ebeveyninin yanında kalsın. Ama eğer bu olamıyorsa, çocuk terk edilmişse, aile birliği bozulmuş ve çocuğun bakımını üstlenemeyeceklerse çocuk devlet bakımında oluyor ama koruyucu aileye verildiğinde de bu aileye de ekonomik olarak herhangi bir yük getirmesin diye yaşına ve ihtiyaçlarına göre belli bir miktarda ücret ödeniyor. Bu aslında herkesin yapabileceği bir şey. Bekar kadınlara çocuk verilebiliyor. Çocuğu olan, olmayan ailelere bu şekilde koruyucu ailelik statüsü çıkabiliyor. Kendi hayatını idame ettirebilen ve bir çocuğun bakımını üstlenebilecek herkesin kolaylıkla koruyucu aile olması mümkün."
"KIZIM BENİM HAYATIMA DOKUNDU"
Fadime Özkan, koruyucu aile olmasının ardından hayatında birçok şeyin değiştiğine işaret ederek, "Ben çok teyze, hala oldum, onların bakımıyla ilgilendim, onların sevgisini çok tattım ama şimdi anne oldum aniden." dedi.
Şu an 2,5 yaşında bir kızı olduğunu ve çocuğunun kendisine sevgisini gösterirken çok cömert yaklaştığını dile getiren Özkan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kızımla kavuştuğumuz, tanıştığımız ve birlikte yaşamaya başladığımız günden bu yana içimde büyük bir iyilik güçleniyor ve etrafa mutluluk yaymak istiyorum. Çünkü bu gücü kızımdan alıyorum. Kızım benim hayatıma dokundu ve benim elimden o tuttu. Bu yetişkinlerin, terk edilmiş bir çocuğa bahşettiği bir şeyden bahsetmiyoruz. O çocuklar masum, melek ve o çocukların bize verdiği çok büyük bir güzellik var. Ben bana bahşedilen şeyin kıymetini biliyorum onun için Allah'a şükrediyorum. Onun elini hiç bırakmayacağım inşallah. Bundan sonra biz ana kızız. Kızım eve geldikten sonra tam anlamıyla çocuk oldu. Orada daha kurallara bağlı, daha sınırlarını bilen, belki şımarmak istediğinde şımaramayacağını bilen, kendi ihtiyaçlarını bir ölçüde kendisinin gidermesi gerektiğini düşünen bir küçük bebekten bahsediyoruz aslında, altı hala bezli. Ama eve gelince nazlanmaya başladı, konuşması, eğlenmesi, her şeyi, genel tavrı, gözlerindeki ışıltı değişti. Çocuğum aydınlandı, bir çiçek açtı, bir güneş gördü, bir yağmur suyu aldı ve çiçeklendi. Benim hayatımı da zaten bu kadar hızlı değiştirebildi. Uyaran eksikliği var kurum bakımındaki çocuklarda. Hem sevgi yoksunluğu duygusu hem de uyaran eksikliği. Ne kadar iyi bakılsalar da olması gerekenin biraz daha altında kalabiliyorlar. Ev ortamına geldiklerinde inanılmaz bir hızla gelişiyorlar. Bir mucizeye şahit oluyorsunuz."